KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak 1 Mayıs Mahallesi’nde “Kürtlere Yönelik Saldırıların Karşısında Durmak İçin Irkçı Saldırı Mağduriyetini Değil Demokratik Anayasa Talebini Yükselt” başlıklı bir söyleşi düzenledik. Söyleşi 15 kişinin katılımı ile gerçekleştirildi. Söyleşiyi düzenlemekteki amacımız son zamanlarda sıklıkla dile getirilen kınama kampanyaları ve “ırkçı saldırı” söyleminin ne anlama geldiğine; HDP’ye yönelik saldırılara karşı yegâne mücadele yolu olarak dile getirdiğimiz bağımsız mücadele çizgisinin anlamına ve bu süreçte biz komünistlerin görevinin ne olduğuna değinmekti.
Söyleşide konuşmacı yoldaşlar sunumlarında şunları dile getirdi:
“‘Irkçı saldırılar’ söylemi, Deniz Poyraz’ın ve Dedeoğulları ailesinin katledilmesinin ardından başladı. İlerleyen süreçte ise siyasetlerin, ‘ırkçılığa karşı duralım’ başlıklı eylemleriyle devam etti. Gerçekleşen saldırıları ‘ırkçı saldırılar’ olarak nitelemek içinden geçtiğimiz süreçte doğru bir tespit olabilir mi? Irkçılığın ne anlama geldiğine değinilmese de kışkırtıcı dil, Deniz Poyraz’ın ölümüyle sonuçlanan saldırıda güvenlik eksiliği olduğu sıklıkla dile getirildi. Peki, ‘ırkçılık’ kavramı neye denk düşmektedir? Irkçılık, ezen-ezilen ilişkisinden doğan temel bir sorundur, fakat bu sorunun çözümü devrimdir. HDP’ye yönelik saldırıların, siyasi niteliğini belirtmek yerine ırkçı niteliği öne çıkartılırsa bu sorunun çözümü de burjuva yollara ve kurumlara bırakılmış olur. Yapılan saldırıların ‘ırkçı saldırılar’ olduğu doğru olsaydı salt ve genel olarak Kürtlere yönelik gerçekleşmiş olurdu. Ancak topyekûn Kürtlere yönelik bir saldırı söz konusu değildir. Sol cenahın savunusu bu anlamda boşa düşen bir konumda durmaktadır. Bugün Erdoğan’ın tek sorunu, HDP’dir ve esas olarak HDP’ye, onun siyasi çizgisine vurmaya çalışmaktadır. Amerikancı muhalefet çizgisinde konumlandırmaya çalışmaktadır. Irkçılık ya da ırkçı saldırılar söyleminin bugünkü kullanım şekliyle tek sorunu devrimci çözümlerin üzerini örtmesi değildir. Aynı zamanda Türkiye’deki sosyal ve siyasal dinamiklerin de yanlış değerlendirildiğinin kanıtıdır. Belirli bir ırka yönelik bir saldırı söz konusu olmamakla beraber sınıfsal bir rekabetin ürünü olarak bu saldırılar ortaya çıkmaktadır.
Kürtler Türkiye’de bir azınlık olarak dahi kabul edilemezler. Kürtlerin resmî bir varlığı dahi yoktur.
HDP, Millet İttifakı dışarıdan desteklemektedir. Oysa HDP bağımsız siyasetle var olabilir, gerici ittifaklardan medet ummak yerine kitlesel eylemler düzenlemelidir.
HDP kendisine yönelik saldırılara karşı ne yapabiliyor, rolü nedir? Gar katliamında nasıl cenazelerin toplu kaldırılamadıysa, içerisinde bulunduğumuz süreçte de benzer bir sessizlik söz konusudur.
Saldırıların HDP’ye dönük olmasının sebebi HDP’nin tabanının her an harekete geçebilecek bir yapıda olmasıdır. Provokasyona gelmeyelim söylemi sessizliği devam ettirmektedir. Oysa kitlesel eylem ve sokağa çıkmak çağrısını zorlamak gereklidir.
Demokratik anayasa talebini yükseltmek her iki ittifaka karşı gelmek, bağımsız siyaset hattını yükseltmekten geçecektir. Devleti yeterince iyi çalışmamakla suçlamak hiçbir zaman devrimcilerin görevi olmamalıdır.
KöZ’ün arkasında duran komünistlerin vurgulamış olduğu ‘demokratik anayasa’ talebi ise burada anlam kazanmaktadır. Bu talep ittifakların arkasında durabileceği bir talep değildir. HDP’nin sık sık tekrarladığı ‘demokratik yaşamı hep birlikte savunma’ ancak bağımsız bir siyaset benimseyerek gerçekleştirilebilir. HDP için saldırıları engelleyecek tek ortaklaşma budur.”
İlk oturum, sunumu sonlandırdıktan sonra soru ve görüş kısmına geçildi.
Sorular:
– SaldırılarKürtlere yönelik değil HDP’ye yönelik olmaktadır dendi. Bu da HDP’nin tabanından kaynaklanmaktadır dendi. Bu taban ve bu parti uyuşmakta mıdır?
– HDP’nin siyasal tutumları eleştirildi, provokasyona gelmeyelim söylemleri örneklendirildi. HDP’nin bu siyasi çizgisi, emekçi ve ezilenlerin siyasal çıkarlarını koruyamaz dediği için mi bu eleştiri sunuluyor?
– HDP, demokrasi mücadelesini neden yükseltemez?
– HDP’ye yönelik saldırıların, devrimci tabana yönelik olduğundan bahsedildi. Bu saldırıların devam etmesiyle birlikte dinamikler körüklenecekse, iktidarı korumak isteyenlerin aleyhine olacak bir şey midir? Rejimi konsolide etmek üzerinde hamlelerde bulunmamasını ne olarak görmek gerekir?
Görüşler:
-Devlet, Türklük temelinde kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti ırkçılık temelinde kurulmuştur. İktidar kutuplaşma yaratmaktadır. Türklük propagandası ile kendi tabanını sağlamlaştırmaktadır. Devlet varlığını ırkçılık ile ayakta tutmaktadır. Demokratik anayasayı hedeflerken bir güç olmak zorundayız. Bu da HDP çatısı altında buluşarak olabilir.
-Her dönemde hâkim ideoloji, hâkim sınıfın ideolojisi olduğu gibi söyleniyor. Burada devrimciler ve ırkçılar savaşıyor gibi bir kavram oluşmazdı. Irkçı kavramı, faşizm kavramı aynı anlama düşmektedir. Nazi partisi Almanya’ya girdikten sonra bu kavram çıkmıştır. Irkçı olan salt Nazi Partisi olmuştur. Faşizm ırkçılığa indirgenirse, faşist özne unutulmuş olur. Devletler devlete karşı bir şey olduğunda saldırır. Hedef mücadele edenlerde olmuştur. Irkçılık, devrimci, karşı devrimci kavramlarının üstünü örtmek için kullanılan kavramlardır. Öncelikli olarak bu kavramın kaldırılması gerekmektedir.
Soru ve görüşlerin belirtilmesinin ardında cevap kısmına geçildi.
Konuşmacı yoldaşlar şunları dile getirdi:
“Proletarya sınıfsız sınırsız bir dünyaya gidene kadar; Afgan, Suriyeli göçmenler için vatandaşlık hakkını talep etmek gerekir.
HDP ve devrimci dinamikten ilişkisinden kast ettiğimiz, sokağa çıkmaya hazır olan kesimleri durdurmaya yönelik hamleler yapmasıdır. Ankara gar katliamında, kitleyi saraya değil evlerine yönlendirmesi, HDP’nin güçle alakalı bir problemi olmadığının göstergesidir. Aşağıdaki dinamiği durdurmaya yönelik hareket etmektedir. Aslında HDP, tarihsel anlamda da rolünü oynamaktadır.
Siyaset bilinçli yapılan bir şeydir. HDP de bu hattı bilinçli seçmiştir. Biz ne kadar bağımsız siyasal hattı büyütelim desek de somut gerçeklik bunun yapılmayacağının açıklığını göstermektedir. Kendi çıkarlarını düzen içi pozisyonda görmektedir. Ne kadar demokratik sorun varsa ve bunlar reform yoluyla çözülmeye çalışıyorsa başarısız kalacaktır. Bu sorunların hepsi devrimle ilintilidir. İktidar hedefi güdülmediği müddetçe sonuç aynı kalacaktır. Demokrasi sorunu devrim sorunudur. Devlet, devrilmediği müddetçe de çözülmeyecektir. HDP, bugün kitleleri seferber etmiş bir konumda değildir hatta durum tam aksi pozisyondadır. ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ gibi söylemlerin unutturulmaya çalışıldığı dönemlerdeyiz, bu bilinçli olarak pasif bir pozisyonda kalınması demektir.
Bizim devrimciler olarak görevimiz devrim yapmaktır. Bu nedenle parti ihtiyacından söz ediyoruz. Bulunduğumuz topraklarda bu somut aracın yaratılması için mücadele vereceğiz.”
Söyleşi yapılan sunumun ardından sonlandırıldı. Söyleşide, sıkça dile getirilen “ırkçılık” kavramını ve mahiyetini, içerisinde bulunduğumuz süreçte öne çıkartılması gereken görüşlerimizi vurgulamayı hedefledik. Bugün HDP’ye, Kürtlere yönelik saldırıların karşısında durmak “ırkçı saldırılar” olarak revaçta olan mağduriyet ile değil; bağımsız, kitlesel eylemlilikler ve demokratik anayasa talebiyle mümkündür.
Yaşasın Komünistlerin Birliği!
Anadolu Yakası’ndan Komünistler