“İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu” adlı eserinde Engels, belirli dönemlerde içinde bulunduğu İngiltere’deki, işçi sınıfının “burjuvalaşması” teşhisini oldukça erken bir vakitte koyar. Bu burjuvalaşma halini de aslında İngiltere’nin dünya pazarındaki baskın konumu ile açıklar. Parlamentodan çıkan birtakım yasalarla birlikte güvencesi ve ayrıcalığı artan işçi sınıfının kesimlerini inceleyerek, işçi sınıfının bu korunan kesimlerindeki “iyileşmenin” aslında zaman içinde bu grupların burjuvazinin birer enstrümanı haline gelmesi şeklinde ele alır.
Öyle ki dönemdeki fabrika işçilerini incelersek onların çalışma saatlerinin parlamentonun çıkardığı bir yasa ile bir ölçüde rasyonel sınırlar içinde sabitlenmesi ve fiziki şartlarının yeniden kazandırılmış olması onlara moral bir üstünlük duygusu getirmiştir. Bu işçilerin de aslında belirli bir yerde toplanmış olması bu duyguyu kendi içinde pekiştirir.
Bir diğer yanda ise kurulmuş büyük sendikalar yer almaktadır. Bunlar söz konusu dönemde yetişkin erkek işçilerin çoğunlukta olduğu ya da yalnızca onların çalıştığı iş kollarında kurulmuş örgütlerdir. Bu iş kollarında ne kadınların, çocukların ne de makinelerin rekabeti onların örgütlü gücünü zayıflatmıştır. Saydığımız ayrıcalıklı kesim işçi sınıfı içinde bir aristokrasi oluşturur: kendileri için göreli olarak rahat bir konum yaratmayı başarmışlardır ve bunun tartışılmasına dahi yanaşmazlar.
Ancak o zamanda da emekçilerin büyük bölümüne gelince, içinde yaşadıkları ne olacağını bilmezlik ve sefalet eskisi kadar fazla değilse de büyük bölümüyle ortadadır. Öte yandan sözünü ettiğimiz ayrıcalıklı, “korunan” küçük bir azınlık sürekli yarar sağladı.
Öyle ki bu yarar sağlama hali ve kazanılan ayrıcalıklar bir süre sonra bahsi edilen kesimi burjuvazinin bir uzantısı haline getirdi. Bu sürecin İngiltere’de ilk örneklerini vermesi ise bir tesadüf olarak değerlendirilmez, zira İngiliz burjuvazisi sömürgelerinden sağladığı aşırı karların zerreleriyle mevcut bulunan işçi sınıfı içinde nitelikli işçilere dayanan bir tabakayı “ayrıcalıklı” hale getirdi. 19.yüzyılın başlarından ikinci yarısına kadar etkisini arttıran sendikalizm ve parlamentarizm işçi hareketini bölmede de önemli rol oynadı. Oluşan bu yeni tabakalar, işçi sınıfının aristokrat, bürokrat küçük-burjuva tabakalarıydı.
Söz konusu kavram Engels’e atfedilebilir ancak Lenin’in çokça alıntı yapılan Emperyalizm broşürünün sekizinci bölümünde esasında bu terimin uluslararası çapı anlaşılıyor. Zamanında yalnızca İngiliz olgusu olan şeyler emperyalizm döneminde tüm emperyalist ülkelerde görülüyor. Lenin günümüzdeki işçi aristokrasisini de nedeni şöyle açıklamıştır: Emperyalizm dönemi, dünyanın bütün öbür ulusları arasında paylaşılması dönemidir, bu ayrıcalıklardan ve bu ezgiden gelen ganimet kırıntıları, hiç kuşkusuz bazı küçük burjuvazi katmanlarına olduğu gibi, işçi sınıfı aristokrasisine de düşüyor. Buna göre egemen devlet kendi yöneten sınıfını zenginleştirmek ve sakin dursunlar diye alt sınıflarına rüşvet vermek için, eyaletlerini, sömürgelerini ve bağımlı ülkelerini sömürmektedir. Böylesi bir rüşvetin ister şeklen ister iktisadi bakımdan mümkün olabilmesi için yüksek tekel karları gereklidir.
Bunun sonucu olarak da burjuvazi tarafından satın alınmış yahut onlar tarafından beslenmiş adamların yöneticiliğine ses çıkarmayan bir tabakanın oluşmasıdır. Kapitalizmin emperyalizme doğru yol almasıyla elde ettiği koşullar ve proletarya saflarında yarattığı ayrıcalıklı yaşam tarzı ve yeni ilişkileriyle burjuvalaşmış kesimin, işçi hareketi içinde işçi sınıfına yabancı ve onu için tehlikeli bir ideolojik siyasal eğilim yaratması da kaçınılmaz oldu. Bu oportünizm gerek Kara Avrupa’sında gerekse Rus coğrafyasında işçi hareketi içerisinde hep aynı rolü oynadı: proletaryayı siyasal iktidar mücadelesinden uzak tutmak ve bağımsız siyasal hareketini bir biçimde engellemek.
Proletarya saflarındaki burjuvalaştırılmış tabakaların emperyalist ideolojiyi emekçi sınıfının içine taşımalarının olağan sonucu, proletarya saflarında oportünizmin filizlenmesidir.
Kendisine bağışlanan kırıntılarla beslenen aristokrat ve bürokrat kesimler yaşam koşullarını korumak için iktisadi, toplumsal, ideolojik ve siyasal olarak burjuvaziyle iş birliğine girer ve proletaryaya her dönemeçte ihanet eder. Sınıf mücadelesinin odağına işçilerin koşullarını iyileştirme gayesi yerleştirildiğinde esasında burjuva iktisatçıların görevine göz dikmiş reformist bir hatta siyaset yürütülmüş olur. Zira, yüksek ücretleri siyasi mücadelenin merkezine koyan bir hat beraberinde işçilerin durumunun “çok fazla” kötüleştirmeyen bir devrimi hedefleyebilir yalnızca. Devrim sonrasında her kim işçilerin koşullarının hemen akabinde iyileşeceğini vadediyorsa düpedüz proletaryadan hakikati gizliyordur, çünkü diktatörlük kurulduktan sonra bu işçilerin daha çok açlık çekmesine ve yaşamlarının kötüleşmesine yol açar bir süre adına.
İşçi sınıfına ihanet etmeye her an teşne olan bu grubun elbette günümüz siyasetinde de varlığına rastlıyoruz. İşçi sınıfının kazanılmış haklarından yararlanan kesimleri çoğu zaman tabi oldukları sendika bürokrasisinin düzeltmeleri ile sahip oldukları her ayrıcalığın muhafızlığını üstleniyor. Bugün bu oportünistler proletaryanın en açık düşmanlarından dahi daha tehlikelidirler zira mütemadiyen sığındıkları işçi sınıfının kurtuluşu için mücadele şiarları yalnızca takipçisi oldukları pasifist, yasalcı çizgiyi gölgelemek adınadır.
İşçi sınıfının ayrıcalıklı kesimlerinin mutlak bir sınırı yahut tanımı olamaz, bu grupların ellerinde tuttukları imtiyazlar zaman içerisinde form değiştirerek varlıklarını sürdürmektedir. Çarlık Rusya’sında cephede çarpışanların arkasında ona üretim yapanlar dönem koşullarında nasıl imtiyazlılarsa bugün de salgın hastalık esnasında evden çalışabilenler aynı durumdadır. Dünyanın tamamına sirayet etmiş korona virüsü şartlarında burjuvazinin uzantıları olan yapıların tespitini yapmak hiç de zor değil; zira daha yakın zamanda yapılan barış çığırtkanlığı bugünleri şaşırtıcı kılmadı.
Öldürücü salgın hastalık döneminde üretime sağlıksız, küçük atölyelere bin bir zorlukla ulaşanların karşısında evlerinden bir şekilde çalışma hayatına devam edenler arasında elbette ki bir fark var. Bu fark, kimi ayrıcalıkları elinde tutan işçi aristokrasisine işaret ediyor.
Teşhiri elzem olanlar elbette evlerinden bir şekilde çalışma zorunluluğunu sürdüren kişilerin her biri değil, ihanetin aslını sınıfın mücadelesini yürütme iddiasını taşıyan burjuva sosyalistleri gerçekleştiriyor. Hayatlarını devam ettirmek için her koşulda fabrikalarda, inşaatlarda çalışmak zorunda olanların sesini yükselttiğini söyleyenler evde kalmayı, dezenfekte olmayı salık veriyor. Gündelik hayatlarında patron şiddeti gibi korona tehdidini de birebir göğüsleyenlerin nasihatten çok siyasete ihtiyaçları var, lakin söz konusu siyaseti, ilk fırsatta hükümetten önlem talep edenlerin taşıyamayacağı ya da daha doğru bir ifade ile aslında taşımak istemedikleri ortada.
Bütün dünyada hâkim olan sağlık çalışanlarını alkışlama ve destekleme kampanyaları elbette bu topraklarda da burjuva solunun esas gündemlerinin başında geliyor. Pandemi döneminde sağlık çalışanlarının maddi koşullarının iyileştirilmesi talebinin alkışlar eşliğinde yükselmesinde Türkiye solunun da etkisi yadsınamaz. Söz konusu durumda hatalı ve eksik bir yaklaşımın yer aldığını söylerken aslında sağlık emekçilerini işçi sınıfının dışında değerlendirmiş sayılmayız. Aksine böyle bir konuda farklı bir yerden dikkatleri çekip diğer kirli işleri görmek zorunda olan kesimlerin durumlarını gündem etme olanağı yakalamış oluruz.
Zira pandemi şartları haricinde olağan işleri gıda ve tıbbi atıkları temizlemek ve umumi alanların hijyenik kılmak olan temizlik emekçilerini özellikle böylesi bir dönemde doğrudan konu etmemek ancak burjuva sosyalizminin ikiyüzlülüğü ile açıklanabilir. Sağlık çalışanlarının karsısında diğer temizlik işlerinde çalışma mecburiyeti olanları öne çıkarmak ve onların taleplerini yükseltmek, süreç içerisinde evden çalışma yürüten kesimlere yahut sağlık çalışanlarına karşı bir cepheyi ifade etmez. Bugün işçi sınıfının ayrıcalıklı kesimlerinin çıkarlarına dair üretilen siyaset her ne kadar konumu gereği sınıfın içerisinde olsa da taşıdığı ideoloji düpedüz burjuvazinin ürünüdür. Kişilerin ait oldukları sınıftan ziyade parçası bulundukları hareketlerin talepleri ve devletle ve hakim sınıfla olan ilişkisi onların hangi safta savaşım yürüttüklerini gösterir. Bahsi edilen oportünist akımların taraftarlarının tümü işçilerden oluşsa da esasında burjuva politikaların temsilcisidiler. Karşı çıkılması gereken kendi kısmi çıkarları için mücadele eden emekçiler değil mücadeleyi siyasal iktidara karşı bir mücadele olarak değil her kesimin kendi kesimsel çıkarları içine hapsetmek doğrultusunda siyaset yapan oportünistlerdir.
Bu nedenledir ki sağlık çalışanlarının desteklenmesi eyleminin kendisi tek başına mücadele edilmesi gereken bir yaklaşım değildir zaten savaş yürütülmesi gereken nokta bu kesimden emekçilerin desteklenmesi de değildir, oportünist kaygılarla bu gruba destek verilirken esasında işçi aristokrasisin çıkarlarına yönelik politikalar geliştirilmektedir. Bunun karsısında alınması gereken politik tutum çalıştığı koşullar çok daha güvencesiz ve sağlıksız olan emekçilerin taleplerinin yükseltilmesini gündem etmek ve bundan imtina edenleri açığa çıkarmaktır. İşçi sınıfı içerisinde şu ya da bu kesimi konjonktürel çıkarlara göre tercih eden yüzleri gölgeli burjuva politikacılarını teşhir etmek sınıfın düşmanları ile yüzleşmesi adına mühimdir. İşçi sınıfının sektörel taleplerini konu ederek sınıf üzerinde hegemonya kurmaya çalışan oportünistlerin esas gayesi emekçileri siyasetsiz kılmaktır.
Komünistlerin ödevi işçi sınıfının herhangi bir kesimini karşısına almak değildir elbette ancak mühim olan kısmi çıkarların karşısına bütünsel sınıf çıkarlarını koyup buna göre siyasi bir hat çizmektir. Enternasyonalizm dünyanın dört bir yerinde gerçeklesen benzer eylem tarzlarına selam gönderip onları bu topraklarda da tatbik etmek değildir. Asıl enternasyonalizm farklı ülkelerdeki emekçiler tarafından çoğunlukla farklı zamanlarda gerçeklesen çeşitli nitelikteki eylemleri aynı istikamette birleştirmektir. Tam da tüm bu farklılıkları aynı hedef doğrultusunda birleştirmek için enternasyonalist bir dünya partisine ihtiyaç vardır. Pandemi gündemi ile etrafta alkış tutanlar ve balkonlarda marş söyleyenler işte tam bu noktada bilinçleri bulandırmaktadır. İtalya’da balkonlardan şarkı söyleyenlere karşı Türkiye burjuva solunun camlara çıkın çağrısı komünist bir dünya partisinin mutlak ihtiyacı karşısına “Alın size enternasyonalizm, alın devrimci dayanışma” diye çıkmaktadır. Yeni bir düzen elbette ki balkonlardan kurulmayacak, bu yeni düzenin gelişi de dünya sağlık örgütünün öngördüğü kriterler doğrultusunda sağlanmayacak. Ve tüm bunların farkında olup hakikati gizleyenler, işçi sınıfının bütünsel çıkarları karşısında kısmi ayrıcalıkları korumaya yönelik siyaset üreten burjuva ajanlarıdır.
Komünist Enternasyonali yaratmak ve yaşatmak kararlılığında olanlarsa enternasyonalizm hakkında bilinç bulandıranları gözler önüne sermekle yükümlüdürler.