İşçi Emekçi Birliği İzmir bileşenleri 2 Eylül Cumartesi günü on binlerce kundura işçisinin kayıtdışı ve kuralsız bir çalışmaya, azgın sömürü koşullarına mahkum edildiği, göçmen işçilerin ve çocuk işçiliğin yaygın olduğu Işıkkent’te ortak ve canlı bir faaliyet gerçekleştirdi. Deri Tekstil Kundura İşçileri Derneği üyelerinin de katıldığı çalışmada Türkçe, Arapça, Fransızca, Kürtçe olarak dört ayrı dilde hazırlanan bildiri atölyelerde dağıtıldı. Işıkkent son duraklarında iş bekleyen Afrikalı işçilerle buluşuldu. Dil bariyerine rağmen işçiler teknolojinin verdiği imkanlarla sorunlarını aktardılar, dayanışma talebinde bulundular. İşçilerin sorunlarının çözülebilmesi için onlarla irtibat kurduk.

Kendi Kitlesini Yaratan Eylem

Bir sonraki durak Ayakkabıcılar Sitesi’nin dışında kalan ve geçmişte meskun mahal olduğu için “köy” olarak adlandırılan, şimdi site ile iç içe geçmiş bölge oldu. Suriyeli işçilerin ağırlıkta olduğu bu bölgede bildiriler özellikle büyük ilgi gördü. Bu bölgenin işlek bir noktasında iş çıkış saatinde yine dört dilde “Köle Değil İşçiyiz Birleşince Güçlüyüz!” şiarını taşıyan pankart açılarak bildiri metnine temel olan açıklama okundu. Bildiri dağıtımı ile oluşan ilgi açıklamanın okunması ile artarak en işlek kavşakta fiilî olarak onlarca işçinin katılıp yüzlercesinin izlediği bir eyleme dönüştü. Açıklamanın göçmen işçileri konu edinen bölümleri özellikle yoğun ilgiyle dinlendi ve alkış aldı. “Basına ve kamuoyuna” dönük olarak gerçekleştirilen eylemlerden farklı olarak hiçbir basın kuruluşuna duyuru yapılmadan gerçekleştirilen bu eylemi doğrudan işçiler cep telefonları ile çektiler, kayıt altına aldılar. Bu eylem okunan açıklamanın doğrudan muhatapları ile buluştuğu, bu yüzden ilgiyle izlenilen, eylem öncesinde ve sonrasında işçilerin temas kurdukları canlı bir eylem oldu. Açıklama boyunca “Kahrolsun Ücretli Kölelik Düzeni!”, “Köle Değil İşçiyiz Birleşince Güçlüyüz!”, “Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!” sloganları Işıkkent’teki sessizliği fiilen bozmuş oldu.

Eylemde okunan açıklamada şu görüşlere yer verildi:

Sömürü düzeninin pençesinden kurtulmak için birlikte mücadele etmekten başka yol yok!

Ayakkabı işçileri sömürüyü de yoksulluğu da yakından tanıyor. Düşük ücretler, kuralsız-kayıtdışı çalışma, güvencesizlik, işsizlik, parça başı dayatması, meslek hastalıkları, en ufak sendikal haklardan dahi mahrum olmak sanki kundura işçisinin kaderiymiş gibi anlatılıyor. Oysa bu kader değil. Bu koşulları kader diye sunanlar işçilerin bu sözümona kadere boyun eğmesini isteyenler.

Oysa ayakkabı işçileri hakları için çok kez ayağa kalktı, birleşti, mücadele etti. Farklı kentlerden ayakkabı işçileri aynı anda iş de bıraktı, sokağa da çıktı. Adana, Antep, Hatay, Konya, İstanbul, Manisa, İzmir’den ayakkabı işçileri birlikte mücadele edince ücretlerin arttığını, ekmeğin büyüdüğünü de gördü.

Bugün de bu birliğe her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Türkiye’de yoksulluk ve sömürüyü en derin yaşayan ayakkabı işçilerinin birleşmeye, işçi örgütlerinde, sendikalarda buluşmaya, alanları doldurmaya ihtiyacı var.

Yoksulluğun, işsizliğin sebebi buralı ya da göçmen başka işçiler değil; sömürü düzeninin sahipleri!

Ayakkabı işçisine yaşadığı yoksulluğun sebebinin yanı başındaki göçmen işçiler olduğunu söylüyorlar.

Kürt, Arap, Afgan ya da Afrikalı işçiler geldikçe ekmeğin küçüldüğünü, işsizliğin arttığını anlatıyorlar. Ama patronların kârları hiç azalmıyor.

Peki; bu parça başı sömürü tezgahını Afrikalılar mı kurdu?

Ayakkabı işçisini onlarca yıldır sigortasız, güvencesiz, kayıtdışı çalışmaya Suriyeliler mi mahkum etti?

Ayakkabı işçisini yıllardan beri merdivenaltı, karanlık atölyelere Afganlar mı hapsetti?

Bu soruların cevabı bellidir. Ayakkabı işçisinin yaşadığı can alıcı sorunların kaynağı aynı atölyelerde birlikte çalıştığı göçmen işçiler değil, kuralsız kayıtdışı çalışmayı dayatan patronlardır. Onların kâr hırsı ve kurdukları sömürü düzenidir.

İşçileri birbiriyle rekabete sürükleyen, aralarında ayrımcılığı ve düşmanlığı körükleyenler de bu sömürü düzeninin devamını isteyenlerdir.

Hangi dili konuşursa konuşsun, nerede doğmuş olursa olsun, hangi milletten ve derisinin rengi ne olursa olsun tüm ayakkabı işçilerinin bu sömürü düzeninin pençesinden kurtulmak için birlikte mücadele etmekten başka çıkar yolu yok.

Buralı ya da göçmen, aynı karanlık atölyelerde birlikte alın teri dökenler aynı sınıfın parçasıdır. Aynı sınıfın, işçi sınıfının parçası olanlar da sınıf kardeşimizdir.

Kendisi için istediği hakları tüm sınıf kardeşleri için istemeyenler hiçbir hak elde edemez. Kendisi için istediği eşitlik ve adaleti başkasına çok görenler eşitsizlik ve adaletsizliğe uğramaktan kurtulamaz.

Buralı ya da göçmen; Türk, Kürt, Roman, Suriyeli, Afgan, Afrikalı; sözümüz tüm ayakkabı işçilerine! Herkes için örgütlenme hakkı, ayrımcılığa uğramadan, insanca koşullarda çalışma hakkı, insanca ücret için birlikte mücadele edelim.

Kuralsız-kayıtdışı çalışmaya, güvencesizliğe, sömürüye birlikte dur diyelim!

Ücretli kölelik düzeninden, zincirlerimizden birlikte kurtulalım!

Kurtuluş kendi kollarımızda!

Köle Değil İşçiyiz, Birleşince Güçlüyüz!”

“Yine Gelin” Diyen İşçiler

Gerçekleştirilen eylemden sonra “yine gelin, çok iyi oldu” diyen, teşekkür eden işçiler ağırlıklı olarak Suriyeli genç işçilerdi. Aralarında 10-12 yıldır Türkiye’de yaşayan ama yaşça çok genç olan, yani çocuk yaşta Türkiye’ye göçüp ömrünü burada geçirmiş kişilerin olduğu bu işçiler eylemi nereden, hangi sosyal medya kanalı ile takip edebileceklerini sordular. Yaşadıkları sıkıntıları, baskıları aktardılar. On yılı geçkin bir süredir burada olmalarına rağmen gördükleri ayrımcılığın hiç bitmediğini, aksine arttığını vurguladılar. Suriyeli Türkmen bir işçi “biz bir de Türkmen olmamıza rağmen, Türkçe’yi pürüzsüz bir şekilde konuşuyor olmamıza rağmen ayrımcılığa uğruyoruz. Mahallede bir kavga dövüş olduğu zaman Suriyeli diye hepimize saldırıyorlar. Biz sınırda jandarmadan yediğimiz dayakları unutmadık. Şimdi artık burada çalışma izni almak da zorlaştı. Buradan nereye gideriz onu düşünüyoruz.” dedi.

İşçiler ayrıca bu faaliyetin amacının ne olduğunu, devam edip etmeyeceğini de sıklıkla sordular. Sömürünün en yoğun olduğu, aynı zamanda sınıf içi rekabetin ayrımcılık ve göçmen düşmanlığı üzerinden patronlar tarafından kışkırtıldığı bu işçi havzasında süreklilik arz eden bir çalışmanın yokluğu ve sınıf mücadelesi yürütme iddiasındakilerin bu alana ilgisizliği, aynı zamanda bu tür bir faaliyete duyulan açlık bu çalışma vesilesi ile yeniden görülmüş oldu.

Özgürlük Savaşan İşçilerle Gelecek!

İzmir’den Komünistler