Devrimci durum koşullarında devrimci ve oportünist tutum konulu söyleşimiz 29 Aralık Salı günü gerçekleşti.
Söyleşide konuşmacı yoldaşın sunumu şöyle oldu:
KöZ olarak görece uzun zamandır Türkiye’de devrimci durum tespiti yapıyoruz. Dünya Marksist hareketi içerisinde bazı kavramlar çok yıpratılmış durumda. Bunlardan bir tanesi kriz kavramı. Bir diğeri ise devrimci durum kavramı. Yükselen kriz, devrim, devrimci durum gibi kavramlar benzer durumlarmış gibi kullanılıyor. Kriz kavramı sol cenahta genel olarak sorunlardan kurtuluş olarak görülüyor. Düzen krize girse de bizim krizimiz bitse diyor sol. Özellikle ekonomik kriz bu şekilde görülüyor. Çünkü Marksizmin yanlış kavranışının doğurduğu şöyle bir tespit var: Kitleler yoksullaşınca harekete geçerler ve harekete geçen kitleler bizim krizimize çare olur. Bunun en karikatür örneği de bugün görülmekte.
2002’den bu yana ekonomik kriz tespiti yapılıyor. 2013’ten sonra Amerikan merkez bankasının faiz yükseltmesi ile faiz tespiti yapanların ardı arkası kesilmedi. 99’da kriz var deniyordu. Biz o günlerde şöyle manşet atıyorduk: Herkesin krizi kendine, iktisadi kriz komünistlerin parti birliği krizini çözemez diyorduk. 2008’den sonra kriz yok dedik. Başka bir krize dikkat çektik. Siyasi krizi gösterdik. Siyasi kriz bize kendi sorumluluklarımızı hatırlatmakta bu sorumlulukları yerine getirmek için uğraşırız dedik ekonomik krizden bahsedenlere.
Devrimci durum devrim durumu saptamaları da böyle. 90’ların sonundan itibaren herkes devrimci yükselişten bahsederken biz hareket geri çekilme döneminde, savunmayı örgütle saldırıya hazırlan dedik. Devrimci örgütler çok dağınık dedik. Şimdi de faşizm yükseliyor emekçiler zor durumda diyenlere devrimci durum var diyoruz. Siyasi tespitlerde Türkiye’deki sol ile platform arasında hep bir ters düşüş var. Devrimci durum naraları atanlara savunmayı örgütle diyoruz, devrimci örgütler dağınık diyoruz. Bugünde faşizm tespiti yapıp karalar bağlayanlara devrimci durum var diyoruz. Neden sol böyle tespitler sunuyor. Her an devrim olacakmış gibi her duruma kriz, devrim durumu gibi tespitler yapıyor? Çünkü ideolojisiz, plansız hareketler bunlar. Militanlarını devrim hassasiyeti üzerinden tutuyor. İktisadi kriz var, devlet dayanamayacak bu kez yıkılacak, devrim geliyor söylemleri ile tutuyor.
Bu günde KöZ olarak biz dünya çapında bir devrimci durumdan bahsediyoruz. Bizim gibi komünistlerin krizinden bahsedenler açısından görünüşte şaşırtıcı bu. Kendi militanlarımıza ajitasyon çekmek için mi bunu yapıyoruz? Bizden başka devrimci durum var diyenler var. Mesela Mücadele Birliği gibi. Onlarla aynı tutumu mu takınıyoruz. Devrimci durum var genel geçer sözleri bırakın haydi iktidara, devrime yürüyoruz söylemi ile aynı mı bizim söylediklerimiz?
Bir yandan da 2013’ten beri Türkiye’de rejim krizi var diyoruz. Bir türlü bitmeyen devrimci durum ve rejim krizi var denebilir? Öbür taraftan devrimci durum, rejim krizi, iç savaş gibi tanımlamalar yapıyoruz. Farklı tanımlamalar yapmanın ne önemi var? Bu tanımlamalar değişince bizim görevimiz değişiyor mu denebilir. Bu kavramlar Marksist literatüre Lenin tarafından sokuluyor. 1915’te Kautksy ile tartıştığı II. Enternasyonal’in Çöküşü adlı broşürde kullanıyor Lenin bu kavramları.
Ne diyor bu broşürde? Bakın savaşın kendisi devrimci şiarları yükseltmek için muazzam bir fırsat. Biz Rusya’da halk düşmanı çar var diyeceğiz. Çarın yenilgisi için uğraşalım diyeceğiz, Barış devrimle gelir ancak diyeceğiz. Sizde halk düşmanı Alman Kayzer var diyeceksiniz, Almanya’nın yenilgisi için savaşacaksınız. Kautsky bu söyleme ne diyor? Çok kitap okumuşsunuz, soyut devrim modelleri var kafanızda. Ayaklanma döneminden geçmiyoruz. Genel grev yok, ayaklanma yok, işçiler marş söyleyerek askere gidiyor. Biz bunları söylediğimiz zaman bizleri kovarlar. Sendikalardan atılırız, mevzilerimizi kaybederiz diyor. Önemli bir noktayı daha dillendiriyor. Burjuvazi hiç bu kadar güçlü olmamıştı; milyonlarca işçiye üniforma giydirip kendileri için savaşa götürüyor, işçiler eninde sonunda savaşın kendileri için iyi olmadığını anlayacaklar ve savaşa karşı çıkacaklar, biz barış söylemini dillendirmeliyiz diyor.
Lenin devrimle devrimci durumu ayırıyor ve Kautsky’nin madrabazlık yaptığını söylüyor. Devrimci durum devrime yataklık eden devrimi her an doğurabilecek bir şey diyor ve devrimci durum için 3 şart sıralıyor. Birincisi siyasi kriz. Yönetememe krizi. Yönetenler eskisi gibi yönetemiyor. İkincisi yönetilenlerin olağan beklentilerinin dışında yönetilmek istememesi. Yönetilenler kendi hayatlarıyla ilgili sorunlarla ilgilenirler, asgari ücret gibi. Devrimci durumda ise işçiler dahi bunun dışına çıkar ve iktidar sorunu gündemine girmiş demektir. Erdoğan’dan kurtulmak isteyen kitleleri düşünsenize. Bu sorun çözülsün istiyorum ama bunun için Erdoğan gitsin diye bekliyorlar. Bu gün Türkiye solu asgari ücretle ilgileniyor değil mi? Asgari ücret şu kadar olsun diye açıklama yapıyorlar ve hatta asgari ücret miktarını en fazla öneren en devrimci oluyor. Üçüncüsü ise kitlelerin faaliyetlerindeki artış. Ne demek istiyor? Tepedekiler kendi aralarındaki sorunları çözmek için kitleleri seferber eder bunun sonucunda da faaliyetlerinde bir artış olur der. Kautsky bunu çarpıtıyor. Kitleler Alman ve Rus devletinin arkasında diyor. Lenin ise kitlelerin faaliyeti kitlelerin eylemi demek değildir diyor. Her devrimci durum devrim doğurmaz. Kitlelerin harekete geçmeleri, devleti kısmen çökertmeleri, işlemez hale getirmeleri devrimde olan bir şey. Aktiviteden kasıt silahlı eylemler, ayaklanmalar, bağımsız eylemler değil. Kitlelerin burjuvazi tarafından bir şekilde kullanılmasına, siyaset pompalanmasına faaliyet diyor. 1912’den bu yana Rusya’da devrimci durum var diyor. Almanya’da 1858-1860’ta devrimci durum vardı diyor. Kitlelerin aktifliği dediği şey nedir o zaman?Burjuvazi kendi pis işlerini halletmek için kitlelere silah verip birbirinizi boğazlayın diyor. Lenin diyor ki bu duruma asla silahsızlanın demeyeceğiz, boş barış naraları da atmayacağız. Askere gitme demeyeceğiz. Askere git komutanını vur diyeceğiz. Tam da kendi sorunlarını çözmek için emekçilere doğrudan bağımlı olduğu için hiç bu kadar güçsüz olmamıştı diyor. Siz olağan bir kitle hareketinin olağan yükselişinden reformistçe medet umduğunuz için bu size hayal geliyor diyor.
Emekçi yığınlar güçsüz oldukları zaman değil, güçlü oldukları zaman harekete geçer. Ekonomi yükselince mesela grevler artar. Patron benim üzerimden çok para kazanıyor ben grev yaparsam karı düşer dayanamaz buna der. Yada seçim dönemlerinde grevler patlak verir. Bana muhtaç hükümet bu dönemde der ve grev yapar. Renault grevi en son 2015’te olmuştu hatırlayınız. Gecekondu mücadeleleri gene seçim dönemlerinde olur yada seçim dönemlerinde bir kat daha çıkılır. Hükümetin kendisine bağımlı olduğunu fark ettiği zaman
Aynı şekilde neden emperyalizm çağı aynı zamanda ezilen halkların kurtuluş çağı? Emperyalistler kendi işçi aristokrasisini bile değil o güne kadar itilmiş kakılmış kesimleri silahlandırıp savaşa sokuyor. İngilizler Hintlilerin eline silah veriyor. Çanakkale’de kimler savaşıyor? Anzaklar, Koloni askerleri. Kürt ayaklanmaları da asıl olarak I. Paylaşım savaşı neticesinde ortaya çıkıyor çünkü ayaklanan kesimler savaşa alınmış. İşte seferber etmek budur.
Devrimci durum ne kadar sürer? Lenin 1912’de devrimci durum vardı Rusya’da diyor. 1928’e gelindiğinde hala devrimci durum tespiti yapılıyor. Eylemlerle başlayıp biten bir devrimci durum yok. Üç aydır eylem olmadı devrimci durum bitti diye bir şey yok. Devrimci durum yapısal bir soruna işaret eder. Biz de Türkiye’deki yapısal duruma işaret ediyoruz. Devlet yekpare olarak burjuvazinin ortak çıkarları için hareket eden, hâkim sınıfın işlerini yürüten bir komite olmaktan çıkmış durumda. Ve bu durum 2013’ten beri var. Kendi sorunlarının çözümü için demokrasi vaat etti, Kürt sorununu çözmeyi vaat etti ve bu beklentileri karşılayamadı. Temel sorun Tayyip Erdoğan’ın nasıl gideceğine hapsolmuş durumda. Düşünsenize Kürtleri faşistlere oy vermeye ikna ediyorsunuz. Devrimci durum olmasaydı bu mümkün müydü? Kitleleri kendilerince sorunu çözmek için hareket ettiriyorlar. Gene kitlelerin faaliyetinde önemli bir artış var. Gezi eylemleri, Adalet yürüyüşü, seçimlerde herkesin müşahit olması, kanal İstanbul için imza kuyruklarına girilmesi egemenlerin Türkiye emekçilerine siyaset zerk ettiğinin göstergesi.
Peki devrimci durum ne anlama gelir ne anlamına gelmez?Devrimci durum komünistlerin birliği sorununu çözmediği gibi gündelik mücadelenin önemini yitirdiği anlamına da gelmez. Devrimci durum var o zaman seçimleri boykot edelim denmez. Seçimleri kullanırsın, parlamentoyu kullanırsın ki parlamentonun bir işe yaramadığını gösteresin. Tam tersi devrimci durum gündelik mücadelenin sorumluluklarını arttırır.
Soru-Cevap kısmında yoldaşa şu sorular soruldu: “Proletaryanın ekmekten çok onura ihtiyacı var, sözünü sol ve komünistler nasıl anlıyor?”, “Devrimci durum mevcutsa zaten böyle bir hissiyat varken Mücadele Birliği’nin yaptığı gibi seçim veya başka düzen sınırlarının dışına çıkıp ‘şimdi devrim zamanı’ demek daha doğru olmaz mı?”,
“Faşizm koşullarında en geniş cepheyi örelim diyenlerle devrimci koşullar uygunsa ‘şimdi devrim’ diyen, daha sıkı militan eylemler örgütlemeli diyen akımların ortaklığı” soruldu.
“Solun faşizm tespiti ile bu kadar uğraşıp durmasının sebebi nedir? Burjuva demokrasisinin olumlanmasını içeriyor mu?” “Devrim durumu ile devrimci durumun ayrılması gerekliliği için devrim durumundaki şartları açabilir misin? Öznel koşul partiye mi tekabül ediyor?”
“Konuşmanda Kautsky’nin durumunu bu oportünist tutumla eşleştirdin. Bu oportünist tutumu açabilir misin?” “Konuşmanda bir dizi tespitten bahsettin, bu kadar tespitin manası ne? Lenin de bu şartları sıralamış. Bu kadar tespit hangi gaye bakımından yapılıyor?” “Kautsky’yi lanetleyen ama peşinden giden solla ve devrimci militanları bastıran siyasetlerle Komünistlerin Birliği’nin mücadelesi nasıl olacaktır?”
Yoldaş ikinci tur konuşmasında şunlara değindi: “Partisizlik, her anlamda devrimci faaliyeti zedeliyor. Hâkim örgütlenme anlayışına prim verilerek yayılıyor. Her an herkese şu anda savaşıyoruz, teorisyen değiliz mesajı vermek zorunda hissediliyor. Oysa devrimci bir parti herkesin aynı şeyi yapması değil farklı alanlarda uzmanlaşmış kişilerin ortak bir hedefe yönelmesi üzerinedir. Devrimci bir parti teorisyene de ihtiyaç duyar. Kaldı ki toplumdaki sınıfların, devletin bilimsel açıklamasını yapmak iddiasındayız ve bu kötü değil. Evet, biz bilim insanı değiliz ama Marksizm de bir bakkal hesabı değil. Her taktik slogan belli bir döneme karşılık düşer, kavramlar işte bu yüzden önemli. Halkı her zaman ayaklanmaya çağıramazsınız. Lenin kitle diye soyut bir şey yoktur diyor, bu bazen bir kişidir bazen 15 kişidir bazen tüm işçi ve köylülerdir. Herkese aynı anda aynı şekilde seslenemeyiz. 2000’de biz aynı durum[devrimci durum kastediliyor] var diyemezdik. Asıl o zaman karşılıksız olurdu. Nesnellik farklıydı, ha ama bu o zaman gereken partiyle şimdi gereken partinin farklı olduğu anlamına gelmiyor. Mahir Çayan’da var bu evrim dönemindeki parti ile devrim dönemindeki parti arasındaki fark. O orta yolcu bir şekilde evrim-devrim iç içe geçmiştir diyor. Mücadele Birliği de Sovyetlerin eleştirisini yapamayan bir akım olarak evrim döneminde değiliz devrim dönemindeyiz diyerek ‘şimdi devrim zamanı’ demektedir. Seçimlere katılmanın anlamı yoktur diyor. oysa ki devrim zamanında da seçimlere katılmak gerek. Kurucu meclisi kapatmak için kurucu meclise katılıyorlar. Oysa o meclisin işlemediğini gösterebilmek için katılmak gerekiyor.
Lenin’in Sol Komünizm’de anlattığı da budur. Devrim dönemindeyiz o halde seçimlere katılmayalım, demek yanlıştır. İşlemediğini göstermek için katılmak gerekir. Devrimci durum gündelik çalışmanın sorumluluğunu azaltmaz bilakis arttırır. En geniş birliği oluşturmak adına millet ittifakını destekleyenlerle ‘şimdi devrim zamanı’ diyenlerin aynı platformda buluşması tesadüf değil.
Öznel koşul parti demek değildir. İşçilerin bir özne olarak siyaset sahnesine çıkması demektir. Aksi düşünülecek olsaydı Ekim Devrimi dışında devrim olmamıştır, demek gerekirdi. Hâlbuki bu devrimlerde işçileri sınıf bilincinin değil başka unsurların, burjuvazi veya başka grupların harekete geçirmesi söz konusu idi. Komünist Parti de kitlelere komünist öznelliği kazandırmak için mücadele eder.
Lafazan akımlarla farkımız, maskelerini düşürmek üzere eylem birlikleri önermemiz ve nesnelliğe göre taktik şiarlar belirlememizdir. Mesela HDP’ye yapılan saldırılarla ESP’ye yapılan saldırıları soyut olarak “faşizmin demokratik güçlere yönelik saldırısı” olarak değerlendirmek mümkündür. Oysa biz ESP’ye, sokak çağrısı yaptığı için, CHP’ye yedeklenmeyelim dediği için yapılan saldırı olarak HDP’ye yapılan saldırılardan ayırmalıyız ve devrimciler bunu öne çıkarmalı diyerek ESP’ye gittik. Susuş kumkuması ile karşıladılar. Susarak gündemden düşmesini beklediler.
Son olarak biz onur derken ahlaklı olmayı, vandallıktan uzak olmayı kastetmiyoruz. Biz onur derken insan olmayı, yarattığı değerleri yönetmeyi, egemen olmayı anlıyoruz.”
Soruların cevaplanmasının ardından söyleşi sonlandırıldı.
İstanbul’dan Komünistler