İstanbul Newroz’u 21 Mart Çarşamba Günü Bakırköy Salı Pazarı’nda gerçekleşti. Dört saatlik mitinge yaklaşık yirmi bin kişi katıldı. Newroz’dan günler önce hükümetin kolluk kuvvetleri peş peşe operasyonlar düzenlediler, bu gözdağını miting günü seksenin üzerinde katılımcıyı gözaltına alarak sürdürmeye çalıştılar. Sol içindeki hakim tasfiyeci reformist eğilim ise Newroz’u yok sayarak ya da onu yasak savar bir şekilde kutlayarak Newroz’un Erdoğan’a karşı kitlesel bir meydan okuma olarak gerçekleşmesine engel olmaya, Newroz’u apolitikleştirmeye çalıştı. Tüm bunlara karşın bir işgününde neredeyse sıfır duyuru ve çağırı ile örgütlenen Newroz katılan emekçilerin, ezilenlerin ve devrimci güçlere moral veren bir havada gerçekleşti. Newroz önceki senelerden alışık olduğumuz şekilde yüzbinlerin katıldığı görkemli bir etkinlik olarak gerçekleşmedi elbette. Ama her türlü baskıya ve yıldırma hamlesine karşın yine de 20 bini aşkın çok daha politik bir kitle Newroz alanına akmıştı.

Bunda kitlelerin teslim olmayı reddeden ruh hali ve her türlü baskıya karşın Newroz’u kutlama iradesi göstermesi belirleyiciydi. KöZ’ün arkasında duran komünistler de Newroz mitingine Ortadoğu’ya Barış Devrimle Gelecek/Devrim İçin Devrimci Parti” pankartı ve Erdoğan Zayıflarken Şovenizm Yükselmiyor/Afrin Harekatı Erdoğan’ın İçerideki Sıkışmışlığının Sonucudur gazete dağıtımı yaparak katıldı.

Komünislerin birliğini savunanlar Newroz’dan önce Afrin’in işgali sırasında Newroz’un ve 1 Mayıs’ın gerçekleşeceği siyasi iklime dair şu dört saptamayı yapmışlardı: Sıkışan Erdoğan önümüzdeki dönemde saldırganlık dozunu daha da arttıracaktır, hatta Afrin’in işgali de bu sıkışmışlığın bir parçası olarak görülmelidir. Erdoğan’ın saldırganca hamleleri Türkiye’de şovenizmi yükseltmediği gibi Erdoğan’a oy ya da siyasi destek olarak dönmemektedir. Sol, tarihinin en güçlü dönemindedir ama kitle hareketlerinin bu kadar cılız şekilde gerçekleşmesi asıl olarak burjuva ideolojisi tarafından teslim alınmış olan solun bu gücü nedeniyledir. Nihayetinde dozu 12 Eylül dönemini bile rahmetle aratan 12 Eylül terörüne ve tasfiyeci kuşatmaya karşın, Erdoğan’a karşı en ufak bir miting bile kitlesel bir şekilde gerçekleşmektedir.

Doğrusu İstanbul Newrozu’nun bu dört saptamayı da doğruladığını görüyoruz. Herşeyden önce Erdoğan’ın devlet terörünü arttırdığını gözlemek zor değil. Son yirmi yıldır görmediğimiz bir gözaltı ve tutuklama terörüyle girdik Newroz’a. Pankart ve bildirilerde geriledikçe alınganlığı artan Cumhurbaşkanı’na hakaret suçunun, yaralayıcı madde tanımın iyiden iyiye genişletildiğini gördük. Tam da bu nedenle Newroz alanına girişte uzun arama kuyrukları oldu. Hakkında hiçbir toplatma kararı olmamasına karşın  gazetemizin Afrin ile ilgili sayısını alana sokmak için onlarca dakika bekletildik. Pankart sopalarımız ise tehlikeli bulunarak alana sokulmadı. Partizan kortejinin alana alınmaması da bu baskının başka bir göstergesiydi.

Bununla birlikte, artan devlet terörüne karşın, şovenizmin yükseldiğinin herhangi bir emaresini görmek de mümkün değildi.  Hükümetin bangır bangır yaptığı fetih propagandasına karşın Newroz’u kutlamaya gelenlere, Bakırköy civarında özel bir saldırganlık gözlenmedi. Alana katılan emekçiler ağırlıklı olarak servislerle, otobüslerle değil toplu taşıma araçlarıyla kendi renkleri, atkıları, örgütleriyle geldiler. Bizim gördüğümüz ve duyduğumuz kadarıyla bu kesimlere yönelik özel bir saldırganlık da yaşanmadı.

HDP de dahil olmak üzere sol akımların geniş kesimleri bu eyleme karşı, Gezi’de, Kobane eylemlerinde olduğu gibi yasaklayıcı bir tutum takınmadı elbette. Ama İstanbul Newrozu’na dair göstermelik bir iki duyuru dışında HDPNewroz’un kitlesel bir şekilde gerçekleşmesi için kılını kıpırdatmadı ve hiçbir çalışma yapmadı. Mitinge katılan hiç kimse mitingin programını bilmiyordu. Polisin gözaltılarına ve yasaklarına karşı tertip komitesi hiç sesini çıkarmadı. Zaten tertip komitesini ve yetkilileri herhangi bir yerde görmek mümkün değildi. Bu durum 2018 Newrozu’nu birlikte örgütlediğini söyleyerek ortak bir bildiriye imza atan onlarca akımın varlığıyla ironik bir tezat içindeydi.

Solun boşvermişliği ve Newroz’un içini boşaltma girişimi sadece mitingin çağrısı ve örgütlenmesiyle ilgili değildi.  Mitinge kitleleri çağırmak için hiç gayret göstermeyenler aynı zamanda mitingin siyasi olarak içini boşaltmak için özel bir gayret göstermişlerdi. Alanda HDP ile ilgili bir sembol bulmak mümkün değildi. HDK ile ilgili tek tük flamaların dışında da bir şey göze çarpmıyordu. Newroz Piroz Be dışında bir pankart da yoktu. Zaten alanda bizim dışımızda Mücadele Birliği, Halkevleri ve BDSP’nin pankartı vardı. Bizim pankartımız ise dağıttığımız gazetenin içeriğini özetliyordu: ‘Ortadoğu’ya Barış Devrimle Gelecek! Devrim İçin Devrimci Parti!’ 

Solun Newroz’un kitlesel olarak kutlanmasının önüne geçme yönündeki tüm gayretlerine karşın miting alanında son derece coşkulu ve politik bir kitle vardı. Normal koşullarda iki  saat içinde dağılan Newroz alanı Sezai Temelli’nin  konuşmasını  saat beşe kadar bekleyip öyle dağıldı. Kürsüden hiç slogan atılmamasına karşın kitle alandaki kortejlerden atılan tüm sloganlara eşlik etti. Bizim kortejimizin bu kadar ilgi çekmesinin nedeni de zaten alanın ve solun apolitik tutumuna karşılık kortejimizin ve kitlenin politik niteliğiydi.  Arama alanında pankart sopalarımız olsa da pankartımızı bayrak sopalarıyla taşıdık. Yürüyüşümüz boyunca sürekli alkışlandık, attığımız sloganlara mitinge katılanlar da eşlik etti.

İstanbul’dan Komünistler