Kobane’ye gitmek üzere yola çıkan ve 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta katledilen otuz üç devrimcinin katledilişinin sekinci yılında birçok ilde olduğu gibi İstanbul’da da Suruç eylemleri gerçekleşti. KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak bu eylemlere dahil olduk.

İstanbul’da iki eylem örgütlendi. Suruç ailelerinin Halitağa’da düzenlediği eylem ve gençlik örgütlerinin dışa dönük olarak planı açıklanmayan eylem planı vardı. Halitağa’daki eyleme Köz’ün arkasında duran komünistler olarak dövizlerimiz ve flamalarımızla katıldık. “Suruç’a Adalet için Tek Yol Devrim; Demokrasi için Tek Yol Devrim” şiarlarımızı eyleme taşıdık. Katliamda hayatını kaybedenlerin fotoğraflarının taşındığı anmada “Kalplerimiz Adalet için Atsın” yazılı pankart açıldı. Eylemde sık sık “Suruç için Adalet Herkes için Adalet; Suruç’u Unutma Unutturma; Suruç’un Hesabı Sorulacak” sloganları atıldı. SGDF, YSP, TİP ve Suruç Aileleri İnisiyatifi adına konuşmalar yapıldı. Açıklama sonrası oturma eylemi bitirildikten sonra polis kitleyi ablukaya alarak yoldaşlarımız da dahil bir çok kişiyi gözaltına aldı.

Suruç için yapılan bir diğer eylem ise gençlik örgütleri adına yapılan eylemdi. KöZ olarak gençlik eyleminin de örgütleyicisi olduk. Sol örgütlerin gençlik yapılanmaları dışına “sızdırılmayan” konspiratif eylem planı son saatlerde dahi buluşma ve yürüyüş güzergâhı gibi değişiklikler yapılarak gerçekleştirilebildi. Söz konusu plan eylemin örgütleyicisi olan kesimlerin tümünü buluşturamamış dahi olsa belli bir mesafe yürünerek eyleme katılabilenlerin gözaltına alınması ise son buldu.

İstanbul’da bu eylemin örgütleyicisi olduk, ancak böyle bir eylemin örgütleyicisi olmamızın doğru olmadığını baştan belirtmek gerekir. KöZ bugüne kadar şu ya da bu eylemin katılımcılarının örgütleyicilerinin belirli bir sektörle ya da toplumsal kesimle sınırlandığı platformların bileşeni olmadı. Kadın kadına düzenlenen 8 Mart mitinglerinde sol akımların militanlarıyla sınırlanan dar kadro eylemlerinde, Taksim 1 Mayıs eylemlerinde örgütleyici olarak yer almadı. Bu tür eylemlere katıldığı oldu, ama bu eylemlerin çağrıcısı olmanın sorumluluğunu üstlenmedi. Bu tutumun nedeni komünistler için açıktı: Siyasal konular bir sektörün ya da toplumsal katmanın, kadınların, işçilerin, Kürtlerin, Alevilerin ya da gençlerin özel sorunu olarak tanımlanamaz. Bir ayrım çekilecekse bu eylemlerin bileşimine göre, sektörel ya da toplumsal bir şekilde değil siyasal olarak çekilmelidir. Aksi takdirde eylemler, ele aldığı siyasal konu, yükseltilen talep ne olursa olsun sendikalist bir şekilde örgütlenmiş olur. Komünistler geçelim siyasal konuları, sektörel sınırlara hapsolan bir anlayışla örgütlenmiş eylemlere dahi bu bilinçle müdahale etmeyi önüne koymaktadır. Sınıfın tüm katmanlarının katılımına açık ve çağrı yapan eylemleri önerdik. Devrimci yapıların militanlarına başka bir eylem, kitlelere başka bir eylem öneren yaklaşımın karşısında yer aldık, alıyoruz. Siyasi sorunlar karşısında nasıl bir eylemli sürecin doğru ve militanca olduğunu düşünüyorsak bunu herkese önermek gerektiğini değerlendirdik. Bir eylemin yasaklı olup olmamasının ise bu çağrıyı ve eyleme katılacak bileşimi değiştirmeyeceği açıktır. Emekçi kitlelerin katılımını belirleyen devletin yasak kararları değil, siyasi sorunların onların gündemine nasıl taşındığı olur. Yasaklı olup olmamasından bağımsız Newroz mitinglerine yaklaşımımız ile diğer türden eylemlere yaklaşımımız bu bakımdan farklı olmuştur.

Suruç eylemi, olağan bir sendika eyleminden çok daha çatışmalı geçmesine, esas olarak da bir dar kadro eylemi olarak örgütlenmiş olmasına rağmen aslında sektörel sınırlara hapsolmuş bir eylem olarak gerçekleşmiştir. Yani bu eyleme katılacaklar yalnızca gençlik örgütleri militanları olarak belirlenmiş, burada da polisle çatışmayacakların Halitağa’daki oturma eylemine gitmesi uygun görülmüştür. Bu şekilde örgütlenen eylemler, bu eyleme katılanlar ve çağrılmayanlar ya da başka türlü bir eyleme çağrılanlar arasında bir ayrım yapmakta böylelikle emekçileri ikili olarak çatallanmış bir çizgiye mahkum etmektedir. Çatışanlar/çatışmayanlar, hükümeti karşısına alanlar/almayanlar türünden bir ayrıma kapı aralayan bu tutum, bu tür bir eylem anlayışının kaçınılmaz bir sonucudur. İçinden geçtiğimiz dönemde bu tür bir ayrım en çok da seçim sürecinde Kılıçdaroğlu destekçiliğine sessiz kalan, yahut bu zemindeki kuyrukçu tutumunu unutturmak/hasıraltı etmek isteyenlerin işine yarayacaktır.

Böyle bir zeminde gerçekleşen Suruç eylemi de siyasi akımların sorumluluğunu aldığı ve herkesi bu sorumluluğu almaya davet eden bir çağrıyla değil, sınırlı katılımlı ve gençlik örgütlerinin militanlarının bir kısmını dahil etmeyi hedefleyen biçimde örgütlendi. Kendisini baştan daraltan sınırlayan ve belli bir kesimi davet eden bu tür bir eylemin KöZ olarak örgütleyicisi olmamız elbette yanlıştı. Eyleme dair gecikmeli değerlendirmelerimiz bu yanlış tutumumuza yol açarken, bu değerlendirmeyi yalnızca Suruç eylemleri için değil önümüzdeki süreçteki tüm eylemlere yaklaşımımızın çerçevesini vurgulamak üzere yapıyoruz. Suruç’ta düşen devrimcileri anmak, Suruç’un hesabını sormak için emekçilerin ezilenlerin mücadelesini büyütmeyi, onları bu mücadelenin öznesi yapmayı önüne koyan bir politik çizginin takipçisi olmak gerektiğinin bilinciyle hareket etmeye devam edeceğiz.

İstanbul’dan Komünistler