Köz’ün arkasında duran komünistler olarak 1 Mayıs pikniğimizi bu sene anlamlı ve canlı bir katılımla 16 Nisan Pazar günü İnciraltı Kent Ormanı’nda gerçekleştirdik. 1 Mayıs çalışmalarımızın bir parçası olarak ve her yıl düzenli biçimde gerçekleştirmeye çalıştığımız piknikte yoldaşlarımız, gazetemizin okurları ve dost kurumlardan katılan arkadaşlarla bir araya geldik. DKDER ve Deri-Tekstil-Kundura İşçileri Derneği üyeleri de pikniğimize katıldılar.

Piknikte gerçekleştirilen söyleşide konu ağırlıklı olarak seçimlerdi. Söyleşide söz alan yoldaşımız şunları ifade etti:

“2009-2019 arasındaki on yılda dokuz kez sandık kuruldu. ‘Bu seçim çok önemliydi’ uyarısı her seçimde artan dozda tekrarlanıyor. 2019 yılından bugüne dört yıldır bir seçim olmuyor ama dört yıldır seçim atmosferindeyiz. Bu seçimin hepsinden önemli olduğunu gündelik yaşamın her alanında hissetmek mümkün. Partiler, sendikalar, meslek örgütleri, dernekler ittifak, eylem, eylemsizlik kararlarını seçime bağlı veriyorlar. Herkes umut ve endişeyle seçimi bekliyor.

2023 seçimi elbette kritik bir kavşakta gerçekleşen ve öncekilerden çok daha önemli bir seçim. Ancak 14 Mayıs ‘faşizm ve demokrasi güçleri arasındaki’ bir seçim değil, ‘faşizmi sandıkta yenmek için’, ‘tek adam rejimine/diktatörlüğe son vermek için’ gidilen bir seçim de değil. Faşizmde seçim sonuçlarının hiçbir belirleyiciliği olmaz. Zaten bırakalım faşizmi, herhangi bir burjuva rejimi seçim sonuçlarına bağlı olarak yenilmez, değişmez. Seçimin tarafları arasında, emekçilerin yanında, demokrasi gücü olarak tanımlanabilecek bir kesim de yoktur. Hepsi 12 Eylül’ün ürünüdür, karşı devrim kampındadır, sermaye düzeninin hizmetkârıdır.

Bugün ‘Altılı Masa’nın sol bacağı olmayı kabul edenler genellikle ‘nefes almak’ tabirine başvuruyorlar. Oysa ki emekçiler, eylemleriyle nefes alır. Kılıçdaroğlu’nu sahaya sürenler ‘Erdoğan’a malzeme vermeyelim’, ‘seçimler başka türlü kazanılmaz’ diyerek grevsiz, direnişsiz, mitingsiz, yürüyüşsüz, boykotsuz bir Türkiye’yi dayatıyorlar.

Sermayenin peşine takılarak Türkiye’yi demokratikleştirme hayalini yayanlar, siyaseti ve Erdoğan’ı gönderme görevini Millet İttifakı’na devrederek önderlik etmeyi hedefledikleri kesimleri Türkiye’de derin bir rejim krizi yaşanırken egemen sınıfa yedeklemiş oldular. İşçilerin mücadelesini ekonomik taleplere hapsedenler siyaset meydanını Altılı Masa’ya terk ettiler.

1 Mayıs’ta bu tabloya boyun eğmeyenler, liberal bir akıntıya kapılmayanlar olarak düzen ittifaklarına hiçbir turda oy yok demek, sınıf işbirlikçiliğine karşı sınıf savaşı şiarını öne çıkarmak, bağımsız ve devrimci bir hattı ortaya koyabilecek devrimci bir parti mücadelesini vereceğimizi haykırmak için 1 Mayıs’ta buluşacağız.”

Bu konuşmalardan sonra neden seçimlerde daha önce aday göstermiş, seçim çalışmalarına katılmış olmamıza rağmen şimdi oy vermeme çağrısında bulunduğumuz, neden meclis seçimlerinde Emek Özgürlük İttifakı partileri ve özellikle YSP’ye dayanışma için bile olsa destek vermediğimiz; Erdoğan’ın seçim sürecinde ve sonrasında seçim sonuçlarını kabul etmemesi yahut bir saldırı dalgasını başlatması hâlinde bu dayanışmanın sergilenip sergilenmeyeceği soruldu.

Bu sorulara yanıt olarak Köz adına konuşan yoldaş, düzen güçlerinden bağımsız bir hat izlenilmeye çalışıldığı koşullarda Köz’ün arkasında duran komünistlerin Bin Umut Vekilleri çalışmasından Emek Demokrasi Özgürlük Bloku çalışmalarına kadar pek çok seçim çalışması içinde bulunduğunu hatırlattı. Bu seçim çalışmalarında da bayrakları karıştırmadan ve parlamentarist, reformist hayaller yaymadan seçim çalışmasını sürdürdüğümüz, aslında Emekçilerin Seferberliği için Bağımsız Aday çalışması ile aynı tavrı sürdürdüğümüz ifade edildi. Bugün değişenin Köz’ün tavrı değil, solun egemen sınıfın iradesinden bağımsız bir seçim çalışması yapma kapasitesi olduğu ifade edildi. Bütün düzen güçlerinden bağımsız ve ayrı durma kaygısı ile yapılan seçim çalışmaları ile bugün Millet İttifakı destekçiliğine dönüşmüş muhtelif sol ittifakların aynı şey olmadığına işaret edildi. Bugün bir düzen ittifakına ve onun adayına açık ya da örtük destek veren herhangi bir siyasal akımın meclis seçimlerindeki çalışmasının da desteklenmesinin yanlış olacağı vurgulandı.  İktidarın seçimler öncesinde ya da sonrasındaki saldırılarını püskürtmek için de bir emekçi seferberliği yaratılması gerektiği ama solun kendi kitlesini burjuva muhalefete yedekleyip seçmene dönüştürüp pasifize ederek esas olarak bu saldırıları yanıtlama gücünü azalttığı, bununla birlikte daha önce nasıl yapıldıysa Köz’ün arkasında duran komünistlerin her baskıcı girişim ve anti-demokratik saldırıya karşı geniş ezilen yığınların, emekçilerin yanı başında olmaya devam edeceği ifade edildi.

Pikniğimiz gerek yürütülen politik sohbetler gerek katılım açısından katılanlar tarafından verimli bulundu.

Piknik alanına astığımız “İşçilerin Ekmeğe Değil İktidara İhtiyacı Var” sloganını taşıyan Köz imzalı pankartımız ise polislerde rahatsızlık yarattı. Önce güvenlik gerekçesi ile pankarta müdahale edip indirilmesini isteyen polisler bekledikleri yanıtı alamayınca tacizlerini sürdürdüler. Daha kalabalık bir sivil polis grubu ile gelip pikniğimize ve pankarta müdahaleye çalışsalar bile bu keyfî tutuma prim vermeyen tok tutumumuz sayesinde polisler ancak Kabahatler Kanunu’nu gerekçe gösterip tutanak tuttular. Elleri boş bir biçimde de etkinlik alanından ayrıldılar. Pankartımızı indirmeden ve etkinliğimizin akışını bozmadan pikniğimizi sürdürdük. Polisin taciz girişimleri karşısında aynı alanda piknik yapan emekçi ailelerden de kadınlar pikniğimize katılıp yanımızda olduklarını, dayanışma içerisinde olduklarını ifade ettiler.

Özgürlük Savaşan İşçilerle Gelecek!

İzmir’den Komünistler