İzmir’de 2019 yılından bu yana gerçekleştirilen ilk 1 Mayıs mitingi olan bu yılki 1 Mayıs kutlamaları yoğun bir katılımla gerçekleştirildi.
2020 yılında pandemiyi gerekçe gösteren devletin ilk aldığı tedbirlerden biri 1 Mayıs’ı yasaklamak olmuş, sol akımlar ve işçi örgütleri de devletin bu kararını sağduyu ile karşılayıp kutlamaları balkonlara almaya karar vermişlerdi. Salgının ağırlaşan bilançosuna rağmen tek yasaklananın işçilerin eylemlerde ve etkinliklerde buluşması olduğu, işçilerin fabrikalarda, atölyelerde, ofislerde ölesiye çalıştırılmaya devam edeceğini burjuva rasyonalitesinin hakimiyeti altındaki Türkiye’deki sol akımlar gecikmeli olarak idrak edebildiler. Fakat devlete tanınan bu inisiyatif 2021’de yine kendini göstermiş, Newroz’da alanları açan devlet 1 Mayıs’ta yeniden kapamıştı. Devletin yasağını balkonlarda marş söyleyerek karşılamanın abesliği barizleşmiş olacak ki sokağa çıkma yasağının konulduğu 2021 1 Mayısı’nda bir önceki seneden farklı olarak, yine herhangi kitlesel bir çağrıda bulunmamakla birlikte, yasağı sınırlı sayıdaki militan kadrolarla delme girişimleri 1 Mayıs’a damga vurmuştu.
İzmir’de geçtiğimiz sene sendikalar ve bunların kuyruğundan kopamayan siyasal yapılar yasağı kabullenerek utanç verici biçimde 1 Mayıs’ı 29 Nisan’da tümüyle göstermelik bir basın açıklaması ile geçiştirmişti. 1 Mayıs’ı gününde yani 1 Mayıs’ta, yasakları tanımayıp delerek sokakta kutlama iradesini ise parçası olduğumuz İzmir 1 Mayısı İnisiyatifi sınırlı ölçüde bile olsa gösterebilmişti. Bu inisiyatifin koyduğu korsan eylemler dışında başka birkaç akım daha 1 Mayıs’ta sokağa çıkma yasağını delmiş, fakat gerek inisiyatifin gerekse başka akımların tüm bu gayretleri kısıtlı ve sembolik olmaktan öteye geçmemişti.
Pandemi yasaklarının ortadan kalktığı koşullarda geçtiğimiz iki sene 1 Mayıs’ın gasp edilmesine razı olanlar hiçbir şey olmamışçasına bu sene kendi bildikleri gibi örgütlemekten geri durmadılar. Bu riyakarlığa karşı anlamlı bir tepki de örgütlenemedi.
İzmir’deki 1 Mayıs’a Alsancak, Lozan ve Cumhuriyet Meydanı olmak üzere üç ayrı koldan yürüyüş düzenlendi. Alsancak’tan geleneksel olarak oradan hareket eden Türk-İş ve onun gölgesine sığınan Birleşik Kamu-İş gibi şoven sarı sendikalar yürürken, Lozan’dan DİSK’e bağlı sendikalar yürüdü. KESK, TMMOB ve diğer kitle örgütleri ve siyasal akımların büyük çoğunluğunun toplanma ve yürüyüş başlangıç noktası ise Cumhuriyet Meydanı oldu.
Bu sene 1 Mayıs’ta ilk göze çarpan şey katılımın yoğunluğu idi. Newroz, Mart-Mayıs sürecindeki eylemlerin kalabalık geçeceğinin adeta habercisi olmuştu ve 1 Mayıs da bunu doğruladı. Newroz’u gerek kitlesellik gerek siyasallık açısından aşan bir nitelik ve yoğunluktan bahsedemesek bile, önceki yıllardaki 1 Mayıs mitinglerine oranla gözle görülür bir katılım artışından söz edebiliriz. Bununla birlikte 15 Mart’ta “Ezdirmeyeceğiz” şiarıyla ağırlıklı olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan Genel-İş üyesi işçilerin binlercesini hafta içi bir iş gününde yarım gün iş bıraktırarak eyleme katan DİSK, Pazar günü gerçekleşen 1 Mayıs’a aynı kitleyi katamamıştı. Belli ki CHP’li belediyeden bir şekilde izin koparılabilen ve katılanların işveren tarafından izinli sayıldığı eylemlerin aksine, katılanların tatillerinden feragat ederek katıldığı eylemler sınıfın sendikalı ve ayrıcalıklı kesimlerine aynı oranda cazip gelmemişti.
Katılımın artması bu kalabalıklaşan kitlenin aynı alanda buluşmasına da vesile olmadı. İzmir’de alışılageldiği üzere sendikaların alana taşıdığı kesimlerin ekseriyeti alana girdiği gibi dağıldılar. Cumhuriyet Meydanı’ndan yürüyüşe geçenlerle Alsancak tarafından yürüyenler, hatta Lozan’dan yürüyenlerin çoğu birbirini dahi görmedi. Kürsüye ilgisiz, alana girdikten sonra dağınık bir görünüm arz eden kitlenin alanda kalış süresi çok kısa oldu. Fakat bu işçilerin kayıtsızlığından ziyade kürsünün alana gelen on binlere hitap etmekten uzak, yuvarlak ve beylik cümleler kurmaktan ibaret apolitik yapısı ve 1 Mayısı’ı tertip edenlerin 1 Mayıs kurgusundan ileri geliyordu. Dolayısı ile 1 Mayıs’a katılımın artması güçlü ve görkemli bir görünüm sergilenmesine, 1 Mayıs’ta alana gelen on binlerce kişinin alanda aynı anda buluşup gücünü görmesine de hizmet etmedi.
Bir diğer göze çarpan husus da tıpkı Newroz’da olduğu İzmir Emniyeti’nin tutumundaki değişiklik oldu. Son yıllarda yapılan mitinglerdeki çifter çifter arama noktaları, kafes gibi bariyerlerin içinden geçerek yürüyüş yapma dayatmaları yerini daha esnek bir tutuma bırakmıştı. Her ne kadar son anda üzerinde anlaşılan noktada değil de Cumhuriyet Meydanı’na arama noktası koyarak toplanma açısından bir handikap yaratsalar bile daha önceki senelerdeki kontrollerin dozajı azaltılmıştı.
Saat 11.00’den önce pek çok kortej bu üç ayrı noktadan toplanmaya başlamış olmalarına rağmen Cumhuriyet Meydanı’nda toplananlar için alana giriş saat 14.00’ü buldu. Miting programı 13.00’te başlamış olduğu için pek çok kortej alana geldiğinde kürsüyle değil, başlamış bir konserle karşılaştı.
Bu 1 Mayıs’ta en belirgin ve göze en çok çarpan husus ise kortejlerdeki apolitizmdi. Aylardan beri hayat pahalılığı ve işçilerin alım gücünün düşmesi üzerinden bir ajitasyonla, Millet İttifakı ile ters düşmeyecek bir tonda, ekonomist-sendikalist bir hatta siyaset yapan onlarca akım son derece genel geçer ifadelerle bezenmiş pankartlarla yürüdüler. Türkiye’deki her emekçinin gündeminde seçim olmasına, her köşe başında seçim konuşuluyor olmasına rağmen bu kortejlerde emekçilerin seçimlerde ne tür bir tutum takınması gerektiğine dair net tek kelime edilmiyordu. Umudunu en çok sandığa bağlayanlar tutumlarını alenen açıklamaktan imtina ettikleri için seçimler yokmuş, gündem değilmiş gibi yaptılar. Erdoğan’dan kurtulma vazifesinin Millet İttifakı vasıtası ile burjuvazinin iktidara rakip kesimlerine havale edilmiş olmasından olsa gerek, sol akımlara işçilerin ekonomik, sendikal taleplerinin sözcülüğüne soyunmak ve son derece yüzeysel bir devrim, sosyalizm ajitasyonu kalmıştı. Güncel siyasal gelişmelerden Ukrayna’daki emperyalist savaş üzerinden NATO karşıtlığını pankartlarına işleyenler olsa da hemen burnunun dibinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin hâlihazırda Kürdistan’ın üç parçasında, özellikle Güney Kürdistan’da yürüttüğü işgal operasyonları ezici çoğunluk tarafından konuşulmaya rağbet bulunmamıştı. “Zorbalar kalmaz gider”, “İş, Ekmek, Barış, Özgürlük; Yaşasın Sosyalizm!”, “Direnişte Birleşelim!”, “Tek Yol Devrim ve Sosyalizm!”, “Zenginlerin Düzenine Karşı Sosyalizm!”, “Sömürü ve Savaşa Karşı Yaşasın 1 Mayıs!”, “Sömürü, Açlık, Sefalet; Böyle Gitmez!”, “Bu Düzeni Birlikte Değiştireceğiz!” pankartları emekçilerin ezilenlerin ortak ve acil sorunu olan Cumhur İttifakı’nın hangi yol ve yöntemle gönderilmesi gerektiğini, yahut hangi yolun izlenmemesi gerektiğini söylemekten uzaktı. Tüm 1 Mayıs tablosu içerisinde güncel siyasal mücadeleye dair kendi durduğu yerden pankart ve sloganları ile esasa dair bir şey söyleme gayreti içerisinde olan kortejler sadece küçük bir azınlıktı.
Kayda değer bir nokta da Ked-Kom üyelerinin alanda Kürdistan bayrağı ala rengini açmaları oldu. Fakat bu tutum Kürdistan’a yönelik işgal politikalarının teşhirini ve bağımsızlık talebini siyasal bir faaliyet ve kortejle öne çıkarmaktan ziyade bir bakıma bir kimlik beyanından öte bir tutuma dönüşmedi.
KöZ’ün Arkasında Duran Komünistler Neyi Öne Çıkardı?
KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak gerek Kürdistan’da TSK’nın yürüttüğü haksız savaş üzerinden, gerekse göçmen işçiler üzerinden şovenizmin tırmandırılmaya çalışıldığı koşullarda 1 Mayıs’ta ilk söylenmesi gerekeni başa yazarak “Kahrolsun Ezen Ulus Şovenizmi! Demokrasi Devrimle Gelecek!” şiarlarını taşıyan bir pankartla yürüdük.
Yürüyüş boyunca yaptığımız ajitasyonlarda şu görüşleri sıklıkla vurguladık:
“1 Mayıs sendikal değil siyasal bir mücadele günüdür. 1 Mayıs yerel ulusal değil, uluslararası bir mücadele günüdür. 1 Mayıslar’ı 1 Mayıs yapanlar, 8 saatlik iş günü kazanıma dönüştürenler arasında göçmen işçiler de var. 1 Mayıs’ın yaratılmasında onların alınteri ve kanı var. Bugün en zorlu koşullarda en güvencesiz şartlarda, kölece çalıştırılan Suriyeli, Afgan, Pakistanlı işçiler bizim sınıf kardeşimizdir. Onların maruz kaldığı yoksulluk ve sömürüye ses çıkarmayanlar sınıf mücadelesi yürütemez, enternasyonalizmden bahsedemez. Yoksulluğun, işsizliğin, her türden ahlaksızlığın ve çürümenin nedeni göçmenler değil, sermaye düzenidir. Bizim düşmanımız sermaye, göçmen işçiler değil.
Bugün Kürdistan’ın dağlarında, kentlerinde, sınır içinde yahut ötesinde ezilen Kürt halkının tepesine bomba yağdırılıyorken sadece kendi sorunlarına gömülenlerin enternasyonalizmi lafta kalır. Ukrayna’daki savaşa dair taraf belirtirken burnunun dibindeki işgal ve ilhaka ses çıkarmayan, Kürtler’in zincirlerine ses çıkarmayanlar enternasyonalizmden bahsedemez. Kürtler’in esareti son bulmadan kimse, hiçbir işçi özgürleşmeyecek. ‘Kurtuluş yok tek başına’ diyenler bir kavga yürütecekse yüzünü önce yanı başındaki haksız savaşı sürdüren kendi burjuva devletine çevirmeli ve ‘asıl düşman kendi yurdunda’ demeli.
Bugün yoksulluk ve baskı ile boğuşan, Cumhur İttifakı’ndan, AKP-MHP’den yaka silken emekçilere söylenen seçimleri beklemeleridir. Cumhur İttifakı’ndan eylemsiz, siyasetsiz biçimde sandığı bekleyerek kurtulmayı hedefleyenler emekçileri oyalıyor, eve hapsediyor. Cumhur İttifakı’ndan kurtulmanın yolu Haziran Ayaklanması, 6-8 Ekim Kobane ile Dayanışma Eylemleri gibi kitlesel seferberlikle, bağımsız devrimci bir mücadele ile mümkün. Cumhur İttifakı’nı istepnesi Millet İttifakı aracılığı ile göndermeye çalışanlar ezilenlerin emekçilerin elini kolunu bağlamaya çalışıyor. Ne ilk, ne ikinci turda düzen ittifaklarına oy yok! Türkiye’deki demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılması için Cumhur İttifakı’nın devrimci yollardan defedilmesi gerekiyor. Böylesi devrimci bir mücadele için eksik olan mücadele eden yığınlar değil, bu yığınlara önderlik edecek Bolşevik tipte komünist bir partidir. KöZ’ün arkasında duran komünistler Bolşevizm’in, Komünist Enternasyonal’in derslerini kuşanarak böyle bir devrimci partinin yaratılması mücadelesi veriyorlar.”
Gerek toplanma noktası olan Cumhuriyet Meydanı’nda gerekse mitingin gerçekleştiği Gündoğdu Meydanı’nda 1 Mayıs özel sayımızdan yoğun bir biçimde dağıttık. Yürüyüş boyunca da “Düşmanımız Sermaye, Göçmenler Değil!”, “Kahrolsun Ezen Ulus Şovenizmi!”, “Başkasını Ezen Özgür Olamaz!”, “Seçimle Değil, Devrimle Gidecek!”, “Ne Cumhur Ne Millet! Tek Yol Devrim!”, “Ne AKP, Ne CHP; Kurtuluş Birlikte Mücadelede!”, “Emekçiler Vuracak O Saray Yıkılacak!”, “Emekçiler Değil Saraydaki Korkuyor!”, “Kürtler’e Özgürlük, Kurdara Azadi!”, “Kürtler’in Esareti İşçilerin Esaretidir!”, “Biji Serhildan, Azadiya Kurdistan!”, “Yaşasın Haziran Ayaklanması!”, “Kahrolsun Ücretli Kölelik Düzeni!”, “1 Mayıs Kızıldır, Kızıl Kalacak!”, “Her Gün 1 Mayıs Her Yer Kızıl Olacak!”, “Bolşevizm Kazanacak, Komünist Bir Dünya Kuracağız!”, “Bütün Ülkelerin Komünistleri Birleşin!”, “Devrim İçin Devrimci Parti; Parti İçin Komünistlerin Birliği!”, “Özgürlük Savaşan İşçilerle Gelecek!” sloganlarını attık.
1 Mayıs’ı görselliğin öne çıktığı ve renkli bir performans sergilenen bir ritüel olarak gören akımların aksine, politik ve canlı bir kortejle 1 Mayıs’ı kendi açımızdan siyasal vurgularımızı daha geniş kesimlere taşıma fırsatı bulduğumuz, aktif ve politik bir kürsü olarak değerlendirmeyi başardık.
1 Mayıs Kürsüsüne Sınıf Uzlaşmacılığı Damgasını Vurdu
Hiçbir özgün ve özel bir yanı olmayan 1 Mayıs kürsüsü ise İzmir’deki 1 Mayıs’ın en zayıf yanı olmaya devam etti. İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri adına yapılan eylem ve açıklamalarının gediklileri haline gelen ve neredeyse her açıklamayı okuma işini üstlenen tanınan sendika ve kurum yöneticileri 1 Mayıs’ı tertipleyen kurumlar adına konuşmalar yaptılar. Bu toplama 1 Mayıs’ta eklenen Türk-İş temsilcisi de ortak açıklamayı okudu.
Yapılan konuşmalarda yoksulluk, hayat pahalılığı ağırlıklı biçimde işleniyorken, Gezi Davası olarak nitelenen davadan yakın zamanda çıkan mahkumiyet kararları üzerinden Gezi’nin sahiplenildiğine dair de vurgular yapıldı. Kürsüdeki konuşmalar, sendika kortejleri alana girmiş ve alışıldığı üzere alanda kısa bir süre kalan sendikalı işçiler dağılmış, siyasal akımların çoğu da alana henüz girmemişken yapıldı.
Alanda kitlesel kutlanan son 1 Mayıs olan ve yerel seçimlerin sonrasına denk düşen 2019 1 Mayısı’nda olduğu gibi kürsüde yine İzmir’in CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’e söz verildi. Mitingi örgütleyen sendikalar ile cazip toplu sözleşmeler imzalıyor olmalı ki, on binlerce işçinin işvereni statüsündeki, üstelik halis muhlis bir burjuva partisinin önde gelen temsilcilerinden biri olan belediye başkanının işçi bayramında kürsüden bir kısmının patronu bir kısmının da başkanı olduğu işçilere seslenmesini kimse yadırgamadı. Mitingin örgütleyicileri olan kurumların Millet İttifakı’nın büyük bileşeni CHP ile sıkı bağları İzmir yerelinde kamudaki en büyük patrona kürsüde söz verilmesini belli ki yine makul, normal, olağan ve arzu edilir kılmıştı. Kürsüde söz verme konusunda sıra direnişçi işçilere, sol-sosyalist yapılara, devrimcilere geldiğinde son derece cimri davrananlar CHP’li siyasetçilere her zaman olduğu gibi bonkör davrandılar. Sınıfın kürsüsü olması gereken kürsü Millet İttifakı’na ikram edildi. Cumhur İttifakı’nı parlamenter yollarla Millet İttifakı’nın göndermesine bel bağlayan sendikal bürokrasi seçilmiş meşru siyasetçi sıfatıyla CHP’li belediye başkanını, yanına da CHP İzmir İl Başkanı’nı ve CHP’li üst düzey bürokratları podyuma alarak sınıf işbirlikçi, sınıf uzlaşmacı, liberal tabloyu tamamlamış oldu.
Tunç Soyer yaptığı konuşmada şunları söyledi: “İşçinin emekçinin bayramında yine meydanlardayız. Burası özgülük ve demokrasiyi inşa ettiğimiz meydandır. Bugün saraylardan bizi seyredenlere sesleniyoruz; ya hep beraber ya hiçbirimiz. Bu cümle hak ettiğimiz refahın anahtarıdır. Özgürlük mücadelemizin anahtarıdır. Tüm emekçiler ve ezilen doğa, dünya bizim sırtımızda dönüyor. Bu dünyayı var eden bizleriz. Bugün yine meydanlardayız omuz omuzayız. Buraya kavgayı büyütmeye hakkımızı istemeye geldik. Ey muktedirler korkun bizden. Açlığımızdan, dürüstlüğümüzden, aşkımızdan, aklımızdan, sel gibi büyüyen dayanışmamızdan korkun. Kendini hükümdar sayanlar Ali İsmail’den, Gezi’den, 1 Mayıs’tan korkun. Bizi her gün gömmeye çalışıyorsunuz. Ama unuttuğunuz bir şey var; bizler tohumuz, gömüldükçe çoğalarak geliyoruz. Yakanızdayız, bu düzeni topla tüfekle değil aklımızla vicdanımızla yıkacağız. Sizi barış ve kardeşliğimizle yeneceğiz. Kazanacağız.”
Tunç Soyer partisinin, partisinin bileşeni olduğu ittifakın ve hatta sınıfının bir temsilcisi olarak işçilere emekçilere kendi siyasal çizgisinden söylemesi gerekeni söyledi. “Düzeni topla tüfekle değil akılla vicdanla yıkmayı” vaaz etti. Fakat ona bu fırsatı işçi sınıfının temsilcisi olduğunu iddia edenler tanıdı. Hakim sınıfa, onun temsilcilerine, burjuva iktidara yahut onun yedeği burjuva muhalefetine karşı mücadele etmek isteyenlerin hakim sınıfın çıkarlarının işçi sınıfı içerisindeki savunucuları, yani her türden ve boydan oportünist ile mücadeleyi de büyütmesi gerekliliği ortadadır. 1 Mayıs’ta işçilerin karşısına kürsü diye çıkarılan temsil bize bu gerçeği tüm yakıcılığı ile yine gösterdi.
Yapılan konuşmaların ardından CHP’nin seçim mitinglerinde görmeye alıştığımız Edip Akbayram konseri başladı. Akbayram da konserin bir bölümünde bir yandan Denizler’i anarken bir yandan da alanda o sırada kalan ağırlığını sol akımların taraftarlarının oluşturduğu kitleye “elbette hepimiz Mustafa Kemal’in askeriyiz” şeklinde fikrini de zikrini de deklare etti.
1 Mayıslar sendikal değil siyasal mücadele günleridir. Burjuva muhalefetinin belirlediği sınırlarda, burjuva siyasetçilerin fink attığı, burjuva siyasetinin, şovenizmin normal ve olağan karşılandığı liberal bir bulamaçtan başka bir şeye benzemeyen 1 Mayıslar işçi sınıfının sermaye egemenliğinden kurtuluş mücadelesine hizmet etmiyor.
Bu tablonun değişmesi ve 1 Mayıs’ın sırtına geçirilen sarı üniformanın yırtılıp hak ettiği kızıl renginin yeniden kazandırılması tüm devrimcilerin boynunun borcudur. KöZ’ün arkasında duran komünistler bu tabloya baktığında rahatsızlık duyan, bu tablonun parçası olmaktan hicap duyan devrimcileri bu tabloya müdahale etmeye, bu tabloyu yerle yeksan edecek devrimci bir dalganın damlası olmaya, komünist devrimci bir partinin yaratılmasının sorumluluğunu almaya davet ediyor.
Zincirsiz, kızıl, devrimci 1 Mayıslar bu liberal kaynaşmaya son verildiğinde kazanılacak.