İzmir’de 1 Mayıs’ın örgütlenişi yıllardır tartışma konusu olan bir dizi sorunu barındırıyor. Gerek alanın ve yürüyüşün organize edilmesi gerekse de kürsü kullanımı her 1 Mayıs ardından haklı eleştirileri de beraberinde getiriyor. Tertip komitesini oluşturan kurumlar 1 Mayıs öncesinde aslında yürüyüşte kortej sıralamasını belirleyen bir kura çekiminden daha fazlasını ifade etmeyen göstermelik toplantılar düzenleyip, 1 Mayıs’ın örgütlenmesi konusunda gerek biçim gerek içeriğe dair gelen önerileri ekseriyetle gözardı eden bir tutum izliyorlar. Bunun sonucu olarak kapsayıcılık adına her nabza göre şerbet vermeye çalışan, ancak kimseyi de memnun edemeyen, yamalı bohçaya dönen 1 Mayıslar ortaya çıkıyor. Geri her tutumuna bir mazeret bulan ve bunlara adeta sımsıkı sarılan İzmir’deki 1 Mayıs Tertip Komitesi bu sene bir adım daha geri gitmeyi başardı.

İzmir’de solun ve işçi hareketinin burjuva muhalefetinin dümen suyunda bir varlık seyretmesi için özel bir çaba sarfedilirken bu çabaların bir parçası olarak son yıllarda 1 Mayıs kürsüsüne İzmir’deki CHP’li belediye başkanlarının çıkarılması da bir adet haline getirildi. İşçi sınıfının uluslararası mücadele gününde İzmir’deki en büyük işveren pozisyonundaki burjuva siyasetçileri ortak ve herkes tarafından kabul gören demokrasi figürleri gibi 1 Mayıs kürsüsünden takdim ediliyor, sınıfın en yoksul kesimlerinin yanına yaklaşamadığı kürsüyü onların istedikleri gibi kullanmalarına müsaade ediliyor. İzmir’deki 1 Mayıs Tertip Komitesi 1 Mayıs için kurulan platformu Büyükşehir Belediyesi’nin imkânlarına dayanarak kuruyor, büyükşehrin kendisine açtığı dev panolardaki dev afişlerle 1 Mayıs’ın çağrısını yapıyor, 1 Mayıs programı bünyesinde gerçekleşen konseri Büyükşehir Belediyesi’nin “sponsorluğunda” gerçekleştiriyor. Siyaseten zaten burjuva muhalefetinin soldan gönüllü destekçisi durumuna düşenler artık teknik olarak da tümüyle bir burjuva partisinin, onun hükmettiği yerel iktidarın ve aslında devletin imkânları ile 1 Mayıs’ı kotarıyor. Bu biçimiyle 1 Mayıs’ı tertip edenler düzenden ve düzen güçlerinden bağımsız bir emekçi kürsüsü yaratma ve bağımsız bir emekçi eylemi örgütleme hüviyetlerini tümüyle yitirmiş vaziyetteler. Ortaya çıkan tabloda 1 Mayıs sınıf uzlaşmacı, burjuva siyasetçilerin ellerini kollarını sallaya sallaya kürsüyü kullanıp işçilere nutuk çektiği, burjuva partilere minnet edilen, 1 Mayıs’a her açıdan uzak olan gerici-milliyetçi dayatmaların bir kaide haline getirildiği bir çerçeveye hapsedilmiştir.

İzmir’deki 2025 1 Mayısı bu tablonun bozulduğu değil, bilakis belirginleştiği bir miting olmuştur.

Önce İstiklal Marşı, Sonra Enternasyonal

Önceki yıllarda İzmir 1 Mayısı’nda Alsancak kolunu tercih edenlerin alana erken girdiği bir kurgu söz konusuydu. Dolayısıyla Türk-İş’in ya da burjuva milliyetçiliğinin tesiri altındaki kesimlerin alana erken girmesiyle, onların da “hassasiyetleri” gözetilerek “Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları için saygı duruşu”, ardından da İstiklal Marşı ile programın ilk perdesinin açılması bir hayli uzun zamandır uygulanan bir yöntem olageldi. Sol-sosyalist akımların ve devrimci güçlerin Basmane ya da Konak’tan gelmesi ile de bu fasıl kapatılarak Enternasyonal okunması ile yeni bir fasıl açılmış olurdu. Tertip Komitesi’nin bu “iki ayrı 1 Mayıs” kurnazlığı artık tutmamakta, kimin alana hangi koldan ne zaman gireceği konusu karıştığı ve değiştiği oranda “iki ayrı 1 Mayıs” giderek içiçe geçmiş, hiçbir şeye benzemeyen liberal bir kokteyle dönüşmüş vaziyettedir.

1 Mayıs’ta İstiklal Marşı’nı Okumak Kimin Adeti?

Anlamsız bir biçimde İstiklal Marşı’nı 1 Mayıslar için bir norm haline dönüştürenler herkesi kendisi gibi hafızasız zannediyor. Nitekim 1 Mayıslar’da “hakkıdır hakka tapan miletimin istiklal” dizelerini barındıran, yani ulusun sınırlarını bile dinsel bir kimlikle açıklayan, ezen ulus devletinin resmi marşı olmaktan başka hiçbir özelliği olmayan milliyetçi bir marşın “milletin” tümünü temsil eden bir marş gibi sunularak, huşu içerisinde saygı duruşunda okunması ve dinlenilmesi konusunda 1 Mayıs’a geçirilmeye çalışılan kaftan bir deli gömleğidir ve gerici-milliyetçi bir dayatmadan başka bir şey de değildir. Üstelik adeta bir kural muamelesi çekilen bu gerici dayatma da ancak son on ya da on beş yıldaki politik iklimin bir ürünüdür. İzmir’deki daha önceki yıllardaki 1 Mayıslar’ı hatırlayanlar için bu uygulama bir tuhaflıktan ibarettir, zira sonradan uydurulmuştur. Üstelik 1 Mayıs programının adeta bir devlet töreniymiş gibi İstiklal Marşı ile başlaması pek çok farklı kentte bugün bile izlenmeyen bir yöntemdir. Bu “adet” farklı kentlerden İzmir 1 Mayısı’na katılanları da şaşırtan, şovenizme verilen bir tavizden başka bir şey değildir.

1 Mayıs Öncesinde Tertip Komitesi Toplantılarında Ne Konuşuldu?

İzmir İşçi Emekçi Birliği bileşenleri ve bir dizi sol-sosyalist örgütlenme 1 Mayıs’ta yıllardır sürdürülen bu geri tutumları tertip komitesinin 1 Mayıs öncesi düzenlediği her iki toplantıda da eleştirdi. Başta CHP’li belediye başkanlarının kürsüde takdim edilmemesi ve ezen ulus devletinin marşının işçi sınıfının uluslararası mücadele gününde okunması garabetine son verilmesi olmak üzere bir dizi talebi hem yazılı olarak hem de gerekçeleri ile açıklayarak Tertip Komitesi’ne iletti.

Özellikle İzmir Büyükşehir Belediyesi başkanının göreve gelir gelmez işten çıkarma saldırısına giriştiği, toplu sözleşmeleri budamaya çalıştığı ve kamu emekçilerine soruşturma terörü estirdiği vurgulanarak, işçi düşmanı politikalar izleyen burjuva siyasetçilerin 1 Mayıs kürsüsünde yer almaması gerektiği net bir biçimde ifade edildi. Tertip Komitesi’nin son toplantısında da zaten belediye başkanından yana bu yönde bir talebin kendilerine gelmediği yanıtı alındı.

Bununla birlikte 1 Mayıs Tertip Komitesi ve bileşenleri CHP’ye ve burjuva muhalefetine bağlılıklarının sınıf mücadelesine bağlılıklarından daha güçlü olduğunu kanıtlarcasına göz önünde tutmayı taahhüt ettikleri bu taleplerin hiçbirisini yerine getirmedi.

Üç Koldan 1 Mayıs

İzmir’de 1 Mayıs için üç toplanma alanı belirlenmişti. Bunlardan Alsancak’ta Türk-İş, memur sendikalarından şovenizmle özdeşleşmiş Birleşik Kamu-İş, bir dizi sol-sosyalist parti ve kimi demokratik kitle örgütleri Alsancak Limanı civarında toplanıp bu koldan alana yürüdüler.

Sol-sosyalist örgütlenmelerin çoğu ise KESK’in de buluştuğu II. Kordon’da ve Cumhuriyet Meydanı’nda toplanıp alana yürüdüler. Bu kol yıllardır olduğu gibi bu sene de hem en kalabalık hem de bekleyişin ve karmaşanın en yoğun kol olmaya devam etti.

Üçüncü kol ise Basmane Meydanı’nda toplananlardan oluşuyordu. DİSK ve bağlı sendikaların yanı sıra İzmir İşçi Emekçi Birliği bileşenleri de DİSK’in ardından bu kolda yürüdüler. BDSP de aynı kolun sonunda yer aldı.

İşçi Emekçi Birliği İzmir Bileşenleri Yürüyüşte Neyi Öne Çıkardı?

Sermayeye Karşı Sınıf Savaşı; Kurtuluş Kendi Kollarımızda!” ortak pankartının ardından DİSK’e bağlı Dev Turizm-İş Sendikası, Sosyal Haklar Derneği Soma Şubesi, Söz ve Eylem, Köz, Deri-Tekstil-Kundura İşçileri Derneği, DK-DER, Devrimci Kurtuluş Platformu birlikte yürüdüler.

Yürüyüş boyunca oluşturulan ortak ajitasyon metni okundu ve her kortej kendi sloganları dışında bu metinde yer alan ortak sloganları attı.

İşçi Emekçi Birliği (İEB) İzmir Bileşenleri’nin ortak ajitasyon metninde şu görüşler yer almaktaydı:

Dostlar, kardeşler, yoldaşlar!

1 Mayıs’ta yeniden buluştuk, yine alanlardayız. 1 Mayıs neredeyse bir buçuk asırdır işçi sınıfının uluslararası mücadele günü. 8 saatlik işgünü mücadelesinden yola çıkıldı, bugünlere gelindi. Ama bugünlere sınıf savaşımında canlar verilerek, bedel ödenerek gelindi. Haymarket’ten ’77 Taksim 1 Mayısı’na, 89’dan ‘96 Kadıköy 1 Mayısı’na, 1 Mayıs’ta düşenleri, sınıf mücadelesinde kaybettiklerimizi unutmadık, unutmayacağız. Zincirsiz, özgür 1 Mayıslar’a, zafere kadar onların anılarını mücadelemizde yaşatacağız.

1 Mayıs Kızıldır Kızıl Kalacak! 1 Mayıs’ta Düşenler Kavgamızda Yaşıyor! Yaşasın 1 Mayıs, Biji Yek Gulan!

1 Mayıs’a bu sene ezilenlerin-emekçilerin ayağa kalktığı, başkaldırdığı, isyan ettiği günlerin ardından geldik. Bu ayağa kalkıştan korkan iktidarın, AKP-MHP hükümetinin cevabı polis operasyonları, gözaltı saldırıları ve tutuklamalar oldu, oluyor. Dün de İzmir dahil olmak üzere pek çok kentte 1 Mayıs hazırlıklarına polis operasyonları ile ket vurmaya çalıştılar. Ama bu baskılar işe yaramayacak. Ezilenleri-emekçileri sindiremeyecek. Bugün burada buluştuğumuz gibi sokaklarda, alanlarda olmaya, egemenlerin kabusunu büyütmeye devam edeceğiz. 1 Mayıs’ta sokağa çıkan bizler, daha da güçlü biçimde sokakta olmaya, meydanları doldurmaya devam edeceğiz, hükümetin karşısına bir emekçi seferberliği ile dikileceğiz.

Gözaltılar, Tutuklamalar, Baskılar Bizi Yıldıramaz! Hergün 1 Mayıs, Her Yer Kızıl Olacak!

Kardeşler, dostlar, yoldaşlar;

Bugün sömürü de yoksulluk da had safhada. İşçiler ücretli kölelik koşullarına, sefalet ücretlerine mahkum edilmek isteniyor. Asgari ücret bir yandan pul haline getirilirken bir yandan da genel ücret haline getirildi. İşçi sınıfına örgütsüz, sendikasız, sigortasız, güvencesiz, kayıtdışı bir çalışma ve yaşama biçimi dayatılıyor. İşçi cinayetleri kitlesel boyutlara ulaştı. Göçmen işçiler sömürüyü katmerli bir biçimde yaşarken, her gün ayrımcılığa, ırkçılığa maruz kalıyor.

Bu cendereyi kırmanın yolu sermaye egemenliğine ve onun iktidarına karşı örgütlü mücadeleden geçiyor. Sermaye düzenini ortadan kaldıracak devrimci bir mücadeleyi büyütmekten geçiyor. İEB İzmir bileşenleri bu yüzden ortak bir faaliyeti birlikte omuzluyor. İEB İzmir bileşenleri bu yüzden ‘Kurtuluş Kendi Kollarımızda’ diyerek 1 Mayıs alanına birlikte yürüyor.

Yaşasın Devrimci Dayanışma! Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz! Kahrolsun Ücretli Kölelik Düzeni!

Kurtuluşumuz kendi kollarımızda! Mart’tan bu yana sokağa çıkan milyonlar da aynı şeyi söyledi ve gösterdi. AKP-MHP hükümetinin, onun kayyımlarının, operasyonlarının, zindanlarının, polis şiddetinin karşısına dikilenler ‘Kurtuluş Sokakta, Sandıkta Değil!’ diyerek sokağa çıktılar. Kurtuluşumuz sermaye sınıfının en azgın temsilcileri AKP-MHP koalisyonunun karşısında onların yerini almak isteyen başka düzen partilerinin, sermayenin başka temsilcilerinin elinde değil; kurtuluşumuz emekçilerin, işçilerin burjuva güçlerden bağımsız mücadelesinde. Kurtuluşumuz işçi sınıfının devrimci mücadelesinde.

Kurtuluş Sokakta, Sandıkta değil! Seçimle Değil, Devrimle Gidecek!

AKP-MHP koalisyonu iktidarını elinde tutmak için debeleniyor, saldırdıkça saldırıyor. Zindanlar ağzına kadar dolu. Türkiye’de milyonlar en basit demokratik hak ve özgürlüklerinin bile ya gasp edildiğini ya da tehdit altında olduğunu görüyorlar. Kürtler’i ulusal bir boyunduruk altında tutmaya çalışanlar, kadınları, Aleviler’i, LGBTİ’leri, toplumun ezilen tüm kesimlerini de baskı ve şiddetle sindirmeye çalışıyor.

Bu topraklarda demokrasinin yolu devrimden, sermaye egemenliğinin yıkılmasından geçiyor. Demokrasi savaşımı sınıf savaşımından geçiyor. İşçilerin emekçilerin kendi demokrasisi de demokratik talepleri de bu düzenin sınırlarına sığmaz. O yüzden bu düzenin sınırlarında bir demokrasi müsameresinin figüranı olmayacağız. İşçiler, emekçiler bu topraklarda sahici bir demokrasi savaşımının, yani sınıf savaşımının öncüsü olacak. Demokrasi de, barış da, özgürlük de işçi sınıfı ve tüm ezilenler savaşarak kazandığında gelecek!

Zindanlar Yıkılsın, Tutsaklara Özgürlük! Özgürlük Savaşan İşçilerle Gelecek! Hükümete/AKP’ye/Sermayeye Karşı Sınıf Savaşı! Tek Yol Devrim!”

İEB İzmir bileşenleri aylar öncesinde yaptıkları ortak toplantılar, 1 Mayıs’a ilişkin dışındaki sol güçlerle ortaklaşma girişimleri ile geçtiğimiz senelerden daha uzun bir hazırlık mesaisi tükettiler. Anlamlı bir katılımla Basmane kolunda politik bir varlık sergilediler. Kaldıraç Hareketi’nin bu sene Cumhuriyet Meydanı’nda toplanması ve göçmen-mülteci topluluklarının bu kolda yer alamaması geçtiğimiz senelere oranla birer eksiklikti. Bununla birlikte bu sene bu kolda Deri-Tekstil-Kundura İşçileri Derneği “Köle Değil İşçiyiz, Birleşince Güçlüyüz!” pankartı arkasında uzun yıllar sonra kayda değer bir katılımla yer almış oldu.

İEB İzmir bileşenleri genel olarak hedefleri ve planları doğrultusunda hareket ederek “1 Mayıs Kızıldır, Kızıl Kalacak!” şiarına uygun bir pratiği gerek yürüyüş gerekse alandaki konumlanışlarıyla hayata geçirmiş oldular.

Gerici-Milliyetçi Dayatmaya Sloganlı Yanıt

Alanda aynı noktada bir arada duran İEB İzmir bileşenleri öngörüldüğü üzere 1 Mayıs kürsüsünden sınıf mücadelesine yaraşmayan tutumlara ortak yanıtlar üretmeye çalıştı. Sol-sosyalist akımların büyük bir kısmının alana giriş dahi yapmadığı bir sırada, programın girizgâh kısmında Mustafa Kemal ve silah arkadaşları için saygı duruşu ve İstiklal Marşı dayatmasına sloganlarla yanıt verildi. “Kahrolsun Burjuva Diktatörlüğü!”, “1 Mayıs Kızıldır, Kızıl Kalacak!” sloganları alanı sahipsiz ve kimsesiz sananlara yanıt niteliğindeydi.

Sınıf Uzlaşmacılığına Sessiz Kalmadık!

Tertip Komitesi, mitingin asıl programı başlamadan önce selamlama konuşması adı altında İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin CHP’li başkanı Cemil Tugay’ı ve ardından da hiçbir bağlam ya da dolayım gözetme gereği bile hissetmeden CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır’ı kürsüye çıkardı.

Cemil Tugay konuşmasında şunları söyledi:

Sevgili emekçiler; alandaki bu kalabalığı görünce anlıyoruz ki bu ülke emekle ayakta duruyor. Ne güzel sizleri birlikte bu mücadeleyi verirken görmek. İnşallah inanıyorum; emekçilerin birlikteliğiyle, emekleriyle güzelleşecek bu ülke ve hep beraber aydınlığa kavuşacağız. Özlediğimiz özgürlüklere kavuşacağız.”

Ali Mahir Başarır ise kürsüye “Hepinizi grubum adına yürekten selamlıyorum. Yaşasın 1 Mayıs, yaşasın emek, yaşasın devrimciler!” diyerek çıktı.

Başarır konuşmasında şunları ifade etti: “Her gecenin bir sabahı var. Görüyorum ki bu güzel sabahın sahipleri de burada. Ben buradan Silivri’deki tutsaklarımıza, Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’na hepiniz adına selam yolluyorum. Dedi ya birisi, ‘turpun büyüğü’ dedi ama turpun sapı elinde kaldı. İftiraları dilinde kaldı. Halk kazanacak, emekçiler kazanacak, biz kazanacağız.”

Bu konuşmanın hemen ardından Tertip Komitesi adına mikrofon kullanılarak hızla “sadece Ekrem İmamoğlu’na değil, tüm gözaltındakilere, tüm siyasi tutsaklara, Selahattin Demirtaş’a, Ekrem İmamoğlu’na bin selam olsun!” denilerek bir önceki konuşma bir bakıma tevil edildi.

Burjuva siyasetçilerinin kürsüye doluşturulduğu bu anlarda İEB İzmir bileşenleri sloganlarla alandaki sessizlik sarmalını bozdular. Bir sermaye partisinin, bizzat kendileri burjuvaziye mensup temsilcilerinin büyük bir ikiyüzlülükle 1 Mayıs kürsüsünden alandaki emekçilere partilerinin propagandasını yapmasını sineye çekmediler. Burjuva siyasetçileri sahnedeyken “İşçi Düşmanı, 1 Mayıs’tan Defol!”, “Ne AKP, Ne CHP; Kurtuluş Birlikte Mücadelede!”, “Kahrolsun Sendika Bürokratları!” sloganları birlikte atıldı. Böylelikle bu oldu bittiye ve burjuva siyasetçilerin riyakârca dillerine doladıkları “emekçiler, devrimciler” laflarıyla yürütülen kalpazanlığa kısıtlı da olsa anlamlı bir tepki gösterildi; tutumsuz ve sessiz kalınmadı. Alanda devrimcilerin varlığı belli edildi.

Mitingte Hangi Vurgular Öne Çıktı?

Tertip Komitesi adına ilk konuşmayı yapan Türk-İş Bölge Başkanı Hayrettin Çakmak direnişteki Temel Conta ve Digel Tekstil fabrikalarının işçilerini selamlayarak söze başladı. Çakmak konuşmasında “Biz sosyal adalet, eşitlik ve refah istiyoruz. Tüm çalışanlar için insan onuruna yaraşır yaşam koşulları ve sendikal haklar istiyoruz. Özgürlük ve barış içinde bir dünya ve ülke istiyoruz.” dedi.

Tertip Komitesi’nin ortak metnini ise DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı okudu. Metinde özetle şu görüşlere yer verildi:

Bu 1 Mayıs’ı emeğimizin değersizleştirildiği, yaşam alanlarımızın çepeçevre kuşatıldığı, haklarımızın gasp edildiği, ağır bir siyasal ve ekonomik tabloyla kutlamak zorunda bırakılıyoruz.

Yine de tüm bu olumsuzluklar esnasında ortaya çıkan toplumsal muhalefetin en önemli bileşenlerinin gençler ve emekçiler olduğunu umutlu gözlerle izliyoruz. Çünkü zalimleri en çok korkutanın da emekçiler ve gençler olduğunu tüm çıplaklığıyla görüyoruz.

Korkuyorlar… Korksunlar… Biz mücadelemizi sürdürüyoruz, sürdüreceğiz ve nihayetinde emekçiler olarak kazanacağız. Gençlerle birlikte kazanacağız, yurdun dört bir yanında haksızlığa, hukuksuzluğa karşı direnişini ortaya koyan ODTÜ’nün, İTÜ’nün, Yıldız Teknik’in, Akdeniz’in, Çukurova’nın, Dicle’nin, Dokuz Eylül’ün ve Ege’nin öğrencileriyle kazanacağız, proje okul adı altında öğretmenlerinin sürgün politikasına karşı direnen Atatürk Lisesi’nin koca yürekli öğrencileriyle kazanacağız. Kadınlarla birlikte kazanacağız, Ötekileştiren tüm kesimlerle birlikte kazanacağız.”

Geçen senelerden farklı olarak kürsüde 19 Mart sonrası eylemlerin de etkisiyle öğrencileri temsil ettiği düşünülerek genç bir üniversite öğrencisine de söz verildi. Söz verilen öğrencinin kimi, ne kadar temsil ettiği, hangi akım ya da örgütlenmeden olduğu veya Tertip Komitesinin bu konudaki tercih ve tasarrufu hangi kriterlere dayanarak kullandığı meçhul olsa da sendika bürokrasisi ya da burjuva siyasetçilerin dışında birinin kürsüden konuşması bir olumsuzluk değildi.

Alanda “öğrenciler adına” konuşması uygun görülen Hüseyin Çağrı Esen şunları söyledi:

Bir ayı aşkın süredir İzmir’de direnen bizleri ve memleketin dört bir yanında barikatları aşan, TOMA’ları püskürten, baskıya en güçlü cevabı veren, baskıya karşı geri adım atmayan, Beyazıt’taki, ODTÜ’deki arkadaşlarımıza bin selam olsun. Bu faşist rejime karşı yılmadan mücadele eden, baskılara, gözaltılara biat etmeyen üniversite öğrencilerine bin selam olsun. Bilsinler ki bu toprakların mayasında direniş var, bu topraklarda hak verilmez, alınır diyenler var. Üreten biziz, yönetenler de biz olacağız diyenler var. Bu topraklarda bu baskıcı düzene karşı devrimci, demokratik bir bilinç var. Biliyoruz ki mesele yalnızca İmamoğlu ya da Erdoğan meselesi değildir. Mesele saray rejimi meselesidir. Kayyımlarla, KHK’larla adım ilerleyen bir sivil darbedir bu. Yıllardır bizleri işsizliğe, yoksulluğa mahkûm ettiler. Güvenliksiz KYK yurtlarına ve cemaat evlerine mecbur bıraktılar. Öfkemiz 22 yıllık birikimin sonucudur. Eğer bugün hâlâ sokaklarda ve meydanlardaysak arkadaşlarımızın direnişi sayesindedir. Bu mücadele yalnızca sarayı korkutmuyor, sandık söylemine sıkışıp kalan, ‘sokağa çıkmayalım’ diyenlere de ders oluyor. Memleketin her köşesinde halk sokağa çıkıyorsa bu bizim mücadelemiz sayesindedir. Biz arkadaşlarımızı her gün alanlarda görmek istiyoruz çünkü mücadele yeni başlıyor. Ne baskılar ne soruşturmalar direnen milyonları yıldırmadı ve yıldırmayacak. Karşımıza çıkarlarsa barikatlarını yine kırarız. Herkesi mücadeleye çağırıyoruz.”

Konuşmaların ardından miting İlkay Akkaya konseri ile son buldu.

Komünistlerin Birliğini Savunanların 1 Mayıs Faaliyeti

Köz’ün arkasında duran komünistler alana “Rehine Pazarlığına Geçit Yok! Siyasi Tutsaklara Özgürlük!” pankartıyla çıktılar. Basmane’deki toplanma alanından Gündoğdu Meydanı’na kadar “Rehine Pazarlığına Geçit Yok! Hükümete Karşı Emekçilerin Seferberliği!” başlıklı özel sayımız yaygın ve yoğun bir biçimde dağıtıldı.

Yürüyüş güzergâhı boyunca İEB’in ortak sloganları dışında şu sloganlar atıldı:

Başkasını Ezen Özgür Olamaz!; Kürtlerin Esareti İşçilerin Esaretidir!; Bijî Serhildan, Azadiya Kurdistan!; Zindanlar Yıkılsın Tutsaklara Özgürlük!; Özgürlük Savaşan İşçilerle Gelecek!; Seçimle Değil, Devrimle Gidecek!; Kurtuluş Sokakta, Sandıkta Değil!; Ne AKP, Ne CHP; Kurtuluş Birlikte Mücadelede!; Bolşevizm Kazanacak, Komünist Bir Dünya Kuracağız!; Devrim İçin Devrimci Parti,  Parti İçin Komünistlerin Birliği!; Yaşasın Komünistlerin Birliği!”

İçinde çalıştığımız işçi örgütlerinin kendi havzalarındaki bildiri dağıtımlarından yaygın afişlemeye, gazetemizin imzasıyla 1 Mayıs pikniği örgütlenmesinden içinde çalıştığımız sendikanın pikniğine katılmaya, İEB’in ortak faaliyetlerinden ilişki ağımızın alana çağrılması ve hazırlanılmasına kadar yoğun bir 1 Mayıs faaliyeti ve hazırlığı sonrasında, 19 Mart ardından yaşanan eylemlerin yarattığı havanın da yansıması ile 1 Mayıs’a anlamlı bir katılım sağlanıldı.

Köz’ün arkasında duran komünistler, burjuva muhalefetine alan açılan 2025 1 Mayısı’nda sola biçilen dolgu malzemesi rolünü oynamadılar. Siyasal gerçekleri haykıran, hâkim havaya aykırı, kitle kuyrukçusu ya da burjuva muhalefete yedeklenen solun genelinin aksine devrimci görüşlerin aralıksız işlendiği, sınırları belli olsa da hedeflediklerini yakalayan bir kortejde alanda oldular. 1 Mayıs’ı bir müsamereye çevirmek isteyenlerin aksine alanda devrimci siyasetin temsilcisi oldular.

Zincirsiz, Özgür, Kızıl 1 Mayıslar Savaşan İşçilerle Gelecek!

Seçimle Değil, Devrimle Gidecek!

İzmir’den Komünistler