12 Kasım Pazar günü SES İzmir Şubesi’nde “Ekim Devrimi ve İki Cumhuriyet” konulu etkinliğimizi gerçekleştirdik. Köz adına iki yoldaşın söz aldığı etkinlikte ilk söz alan yoldaş Ekim Devrimi ile 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin hangi keskin çizgilerle birbirinden ayrıldığını anlatırken, diğer yoldaş Ekim Devrimi’nin güncel yansımalarına işaret eden bir sunum yaptı. Etkinliğe katılım önceki yıllarda İzmir’de gerçekleştirdiğimiz benzer etkinliklere göre daha genişti; katılımcıların bir kısmı 15’ler Birlik, DKDER, HDP, KESK ve SMF adına katılım gösterdiler.
Etkinlik işçi sınıfının kurtuluş mücadelesi ile ezilen halkların özgürlük mücadelesinde yitirdiklerimiz için bir dakikalık saygı duruşu ile başladı. Söz alan yoldaş Ekim Devrimi ile kurulan SSCB’nin tarihte ilk kez ezilenlerin, emekçilerin kendi halk konseyleri ile oluşturdukları bir devlet olduğuna dikkat çekerek, bunun henüz aşılamamış bir eşik olduğunu vurguladı. Türkiye’deki kimi solcuların da iman ettiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin Ekim Devrimi rüzgarı ile kurulmuş olmasının devrimci bir gelişme olarak nitelenemeyeceğinin altını çizen yoldaş, burjuva devletlerin kuruluşlarını meşru bir hamle olarak gösterebilmek adına efsanelere ihtiyaç duyulduğu belirterek, her yıl dört ‘ulusal bayram’ ve birtakım başka yan etkinliklerle anılan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun temelsizliğini anlamak için bu üretilmiş efsanelerin ne olduğunu idrak etmenin yeterli olduğunu ifade etti. Söz konusu bayramlarda ya da devletin kendi resmî kuruluş tezlerinde 1917 Ekim Devrimi’nden hemen hiç söz edilmediğini dile getiren yoldaş, bu bilinçli göz ardı etmenin önemli bir odak çarpıtma çabasının ürünü olduğunu söyledi. Ekim Devrimi öncesinde bugün Türkiye olarak bilinen coğrafyanın kayda değer bir kısmının Rusya kontrolünde olduğunu belirten yoldaş, 1917 Şubatı’nda başlayan devrim dalgası sırasında (’93 Harbi neticesinde) Kars, Ardahan, Artvin ve Erzincan (1916 sonrasında Trabzon) yörelerinin Rusya denetiminde olduğunu, Rusya’daki devrim girişiminin Anadolu’da hissedilmemiş olmasının olanaksız olduğunu ifade etti. Birinci Paylaşım Savaşı sonrasında Almanya’nın Versay Antlaşması’nı, Osmanlı’nın da Sevr Antlaşması’nı kabul etmek zorunda kaldığını söyleyen yoldaş, Ekim Devrimi ile Rusya’nın konumu (iç savaş nedeniyle) belirsizleşince Sevr Antlaşması’nda Rusya için düşünülen payenin ABD’ye aktarılmasının planlandığını, ne var ki Rusya’daki iç savaşta Bolşeviklerin muzaffer olması ile tablonun değiştiğini; Doğu Avrupa’da SSCB’ye set çekmek için ufak devletler oluşturabilen İttifak Bloku’nun Kafkasya ve Asya’nın diğer bölgelerinde ufak devletlerin yeterli olmayabileceğini öngörerek planlarında değişiklikler yaptığını ifade etti. Bu esnada Mustafa Kemal’in de bağımsızlıkçı bir hatta olmadığının altını çizen yoldaş, böyle olsa idi Misak-ı Millî sınırlarını büyük ölçüde olumlayan Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası Mustafa Kemal’in Kazım Karabekir’in mücadele çağrısına kulak tıkamayıp İstanbul yerine Anadolu’ya gitmesi gerekeceğini, fakat Kemal’in siyasi ikbal gayesi ile İstanbul’daki hükümette yer kapmak amacıyla İstanbul’a gittiğini vurguladı. Aynı sıralarda Anadolu’daki Rusya hegemonyasındaki topraklarda kurulan Erzincan Şurası ve benzeri şura (sovyet) girişimlerinin önemine dikkat çeken yoldaş, Ekim Devrimi’ni başlatanların iç savaşta muzaffer olması ile harekete geçen Kemal’in, mallarına el konulup büyük ölçüde katledilen Ermenilerin yurtlarına geri dönmesini istemeyen diğer Müslüman Türk burjuvazi ve bürokrasinin de desteği ile 19 Mayıs 1919’dan itibaren İngilizlerin de desteğini alıp Ekim Devrimi’ne set çekmeyi de hedefleyerek hareket ettiğini dile getirdi. Tüm bu girişimler sırasında cumhuriyet lafzının söz konusu olmadığını vurgulayan yoldaş, TBMM’nin de Meclis- Mebusan’ın bir devamı olarak kurulduğunu, Kemal önderliğindeki hareketin saltanatı yıkmak, bir devrim yapmak, yeni bir yönetim şekli kurmak gibi bir vasfı olmadığını, Osmanlı topraklarında söz konusu yönetim değişikliğinin 1908’de ilan edilen 2. Meşrutiyet sırasında zaten gerçekleştirilmiş olduğunu belirtti. Bu değişiklikle devlet oluşumunun Müslüman Türk bir yapıya evrilmesinin önünün açıldığını belirten yoldaş, 1920’lerde tahkim edilen yapının bu durumu devam ettirmekten başka bir işlevi olmadığını açıklayıp kurulan cumhuriyetin temelsizliğinin buradan da görülebileceğini ifade etti.Daha sonra söz alan diğer yoldaş Bolşevik Devrim’in muzaffer olması sonrasında İngiltere’nin başını çektiği emperyalist blokun önceliklerinin değişmesi ile kurulabilen TC’nin temellerinin çürük olduğunu anlamak için TC tarihi ile yaşıt Kürt isyanlarına bakmanın yeterli olacağını belirtti.
2015’te başladığını tespit ettiğimiz rejim krizi ile burjuvazi içindeki bölünmüşlüğün ayyuka çıktığını ifade eden yoldaş devletin işlemez duruma gelmesinin kendi kendine yıkılması anlamına gelmeyeceğini, yıkan olmazsa devletin yıkılmayabileceğini belirtti. Gezi Başkaldırısı, Şehir Savaşları, Kobane Başkaldırısı gibi isyanların önemli olmakla birlikte, düzen içi bir çözümü savunan sol muhalefetin eylemsiz apolitik ve CHP’ye yaslanan çizgisinin düzeni değiştirmek değil, tahkim etmek amacını taşıdığını ifade eden yoldaş, Millet İttifakı’na yamanan solcuların rejim krizi içindeki işlemeyen devletin cumhuriyet bayramını coşkuyla kutlama istemlerinin köklerini burada aramak gerektiğini dile getirdi. Bu beyhude çabanın ‘Mustafa Kemal’in kurduğu cumhuriyet laik, bilim temelliydi mevcut cumhuriyet ortaçağcı/dinci’ çarpıtmasına dayandırıldığını belirten yoldaş, değişen bir şey olmadığını; reformistlerin savunduğu cumhuriyet ile Erdoğan’ın cumhuriyetinin bir ve aynı cumhuriyet olduğunu ifade etti. Kemalist cumhuriyetin kendisine ve tortularına savaş açmadan emekçilerin ve ezilenlerin lehine bir kazanımın mümkün olmadığını belirten yoldaş, Millet İttifakı’na yaslanarak değil bağımsız bir tavır ve kurucu meclis hedefiyle hareket etmenin tek alternatif yol olduğunun, yaklaşan yerel seçimlerde de bu hedefle hareket etmenin elzem olacağının altını çizdi.
Sunumların ardından izleyicilerin soru ve yorumları alındı. Bir izleyici Ekim Devrimi’nin getiri ve götürülerinin iyi hesaplanması gerektiğini, mevcut rejim krizinin nasıl devrimciler lehine kullanılmasının gerektiğini konuşmak gerektiğini belirtti. Bir başka izleyici 12 Eylül darbesinin günümüzde yaşadığımız birçok sorunun kaynağı olduğunu belirtti. Söz alan KESK’li bir emekçi iktidarı paylaşanların emekçilere söz hakkı vermediğini, bunu aşikar etmek gerektiğini ifade etti. Söz alan bir HDP’li TKP’nin Kürtlere ve Kürt isyanlarına ilişkin tutumunu sorarak, Rojava’nın da bu bağlamda solcular tarafından bir devrim olarak görülüp görülmediğini sordu. Söz alan bir SMF’li izleyici Ekim Devrimi zamanındaki koşulların bugün de geçerli olup olmadığını düşünmek gerektiğini belirtti. Söz alan bir yoldaş kemalizmin emperyalistleri destekleyip desteklemediğini anlamak için yakın geçmişte devletin dış politikada emperyalist bloklara verdiği desteği müşahade etmenin yeterli olduğunu dile getirdi. Söz alan bir başka izleyici, Mustafa Kemal’in anti-emperyalist olduğunu anlamak için onun kapitalist yaklaşımını görmenin yeterli olduğunu, anti-kapitalist olmadan anti-emperyalist olunamayacağını söyledi.
Soru ve görüşlerin ardından kısaca söz alan ilk yoldaş rejim krizi ve onun devamı olan anayasa krizinin burjuvazinin iki kanadı (Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı) tarafından da çözülemeyeceğini, solcuların bu anlamdaki eski cumhuriyet güzellemelerini beyhude bir restorasyon çabası olarak görmek gerektiğini, hedeflemek gerekenin şimdi ve yerel seçimlerde bağımsız bir çizgi ile kurucu meclis olduğunu vurguladı. Sonrasında söz alan diğer yoldaş günümüzde yaşananın 12 Eylül darbesinin yenilgisi olduğunu, mevcut rejimin kendi kendini tedavi ve telafi edemediğini, devletin artık işlemediğini, ne var ki devleti yıkmak için devleti yıkmayı hedefleyen bir parti gerektiğini, bu konuda adım atılmadıkça devletin kendi kendine yıkılmayacağını dile getirdi. Bu durumun farkında olan burjuvazinin reformist sola sürekli birtakım sözde ödünler sunarak onların desteğini sağlayıp sistemin devamını hedeflediğini belirten yoldaş, sol içinde zayıf olan devrimci hareketin güçlenmesi ile bu sorunun bertaraf edilebileceğini vurguladı. Rojava’da çekilen Kürdistan bayrağıyla bir devrim gerçekleştiğini fakat sonrasında Rojava yerine Kuzeybatı Suriye tanımının kabulü ile bu konuda geri adım atıldığını ifade eden yoldaş, Filistin sorunun sadece Filistinlilerle, Kürdistan konusunun yalnız Kürdistanlılarla çözümlenemeyeceğini, bunların aynı zamanda bir küresel sistem sorunu olduğunu ifade edip kurulacak bir devrimci parti ve yeniden kurulacak bir enternasyonal ile Orta Doğu’da ve tüm dünyada barış ve devriminin hâkim kılınabilmesinin mümkün olduğunun altını çizdi.
İzmir’den Komünistler