21 Mart 2020, Cumartesi günü İzmir’de ‘Korona Karşısında Reformist ve Devrimci Siyaset’ konulu söyleşimizi dokuz kişinin katılımı ile gerçekleştirdik. Söyleşiyi Newroz günü gerçekleştirdik, az kişi de olsak böyle bir günde söyleşi yerine önceden hazırlıklarımızı yaparak reformistlerin çağrılarının aksine balkonda değil sokakta Newroz kutlamamız olasılıkla daha anlamlı ve iyi olurdu; bunu eksiklikler hanemize kaydettik. Yine de böyle bir günde AKP’nin çağrısına uyan reformistler gibi evlerimize tıkılıp maskelerimize sığınarak tivitler yazmak yerine devrimci bir etkinliği gerçekleştirmiş olduk.

Söyleşide sunum yapan yoldaş, anlatımına sürmekte olan korona salgını hakkında bilgilendirme yaparak başladı. Bunun ciddi bir sağlık sorunu olduğunu belirten yoldaş, yine de dünyadaki en büyük ve öldürücü salgınlardan biri olmadığını, diğer yandan Türkiye Cumhuriyeti dahil tüm burjuva diktatörlüklerinin bu salgını halkların özgürlüklerini kısıtlamak ve mevcut çözümsüzlüklere günah keçisi göstermek için kullandığının altını çizdi. Marks’ın Komünist Manifesto’da dile getirdiği ‘hakim fikirler hakim sınıfın fikirleridir’ görüşüne atıf yaparak yaşamakta olduğumuz medya ve hükümet ablukasının gerçekleri çarpıttığını; yoksulların ve işçilerin yaşadığı gerçeklikle bize internetten ve ekranlardan sunulanın alakasız olgular olduğunu dile getirdi. Okulların kapatılması, 65 yaş üzerine getirilen sokağa çıkma yasağı, vb. olguları gündeme getirenlerin işçilerin sıkış tıkış metrobüslere binmesini gündeme almadığını; asgari ücrete çalışan milyonların anaakım medyada ve Saray muhiplerince dile getirilen sağlık önlemlerinden yoksun bırakıldığını ama bunun çoğu reformistlerden oluşan Türkiye solu ve anaakım medyada gündem edilmediğini belirtti.

Hükümet ve medya propagandasına solcuların gönüllü olarak alet olduğunu ve tıpkı Komünist Manifesto’da dile getirildiği gibi reformistlerin olan bitene amortisörlük/yumuşatıcılık işlevi ile yaklaştığını ifade eden yoldaş, ayrıca devletin bugün peyderpey kısıtladığı hak ve özgürlükleri korona krizi geçse de baskılamaya devam edeceğini, Fransa’nın Işid’i bahane ederek yürürlüğe koyduğu hak kısıtlama yasalarını bugün sarı yelekliler ve korona krizi konularında kullanmasının buna bir örnek olduğunu söyledi. Reformist solun tam siper evlere kapandığı bugünlerde ezilenlerin ve işçilerin maruz kaldığı riskleri ve uğramakta oldukları hak kayıplarını gündem etmek için asıl sokağa çıkma zamanının şimdi olduğunu belirten yoldaş, akıntıya karşı kürek çekmeyi gerektiren bu durumda Köz olarak bizlerin örnek teşkil etmeye mecbur olduğumuzu ve mecbur kaldığımızı, gerçekleştirilmekte olan söyleşinin de bu anlamda önemli ve anlamlı olduğunu dile getirdi.

Korona krizinin emperyalistler tarafından (zaten uzun süredir geleceği belli olan) büyük ekonomik krize kılıf olarak kullanılmak istendiğini belirten yoldaş, Emperyalizm Çağı’nın 1929’dan sonraki en ciddi siyasi ve iktisadi krize girmekte olduğumuzu vurguladı. Komünistlerin ve devrimcilerin bu noktada devlete korona konusunda öğüt vermek veya burjuvaziden bir şeyler talep etmekle değil, krizle mücadelenin ancak siyasi iktidarın bir devrimle alaşağı edilmesi ile mümkün olabileceğini anlamak ve anlatmakla mükellef olacağını ifade etti.

Korona krizini kullanan Erdoğan ve benzerlerinin böylelikle toplumsal muhalefeti tecrit ve terbiye etmeyi hedeflediğini dile getiren yoldaş, bugün korona bahanesi ile alınan özgürlükleri kısıtlayıcı kararların yarın devrimcileri, işçileri, ezilenleri ezmek amacıyla kullanılacağını vurguladı. Zorunlu askerliği sürdüren, erleri sıkış tepiş koğuşlarda yatıran, işçileri üst üste dolmuşlara ve metrobüslere/trenlere istifleyen bir iktidarın sokaklara getirdiği kısıtlamalara solcuların verdiği desteğin ihanetten başka bir şey olarak anılmayacağını söyleyen yoldaş, bu saldırıya karşı sokağa çıkmaktan ve dayatmaları kararlı ve devrimci bir şekilde reddetmekten başka çıkar yol olmadığını, bu reddi ise devrimi hedefleyen bir devrimci partinin kurulması yolunda hareket etmekle mümkün kılabileceğimizi ifade etti.

Söyleşinin sunum kısmından sonra söz alan bir katılımcı, belirtilenlere katılmakla birlikte işçilere ve ezilenlere mevcut kriz durumunda nasıl tavsiyeler vermemiz, nasıl dayanışma içinde olmamız gerekeceğini sordu. Bu soruya yanıt veren yoldaş, tüm ezilenlere en ufak bir rahatlama veya sağlık talebinin bile iktidarı yıkmadan mümkün olamayacağını bıkmadan usanmadan anlatmanın bu konuda ilk adım olacağını; bunu da tivit yazarak veya instagram’dan fotoğraf paylaşarak değil gerçek muhataplarımızın olduğu yerlerde – yani metro duraklarında, fabrikalarda, sokaklarda – iletişimimizi ezilenler ve işçilerle sürdürmemizle mümkün olabileceğini söyledi.

12 Eylül darbesi öncesinde de reformistlerin devleti faşistlerin şiddetinden ötürü eleştirerek darbeye sebep olmamakla birlikte davetiye çıkardığını, Ankara Garı katliamından sonra benimsenen eylemsizlik çizgisinin sonraki devlet baskısının ve daha yoğun saldırıların önünü açtığını örnekleyerek belirten yoldaş, 12 Eylül ve sonrasında devlete boyun eğmeyen Kürt hareketinin hatalarına rağmen ayağa kalkıp düzene karşı duran bir unsur olabildiğini dile getirdi; benzer bir bakış açısıyla Köz’ün yapmakta olduklarının (yapmaya mecbur kaldıklarının) ve reformistlerin korona krizindeki ataletlerinin ne anlama geldiğini devrimcilerin zamanla daha iyi anlayacaklarını belirtti.

Daha sonra söz alan bir yoldaşımız, reformistlerin ve tasfiyecilerin sürmekte olan krize devrimci çözüm önermekten çekindikleri için konuya çözüm arıyormuş gibi göründüklerini; bunu yaparken gerçek çözümü arayan, bulan ve söyleyenlere kin duymalarının normal olduğunu belirtti. Bir başka yoldaş söz alarak İzmir Belediyesi’nin korona krizi sonrasında işçilerin haklarını hiçe sayan uygulamalarını kamuoyuna nasıl duyarlılık olarak yutturmaya çalıştığını ve DİSK’in bu duruma nasıl çanak tuttuğunu kendi vardiyalarında yaşadıkları hak kayıplarını ve baskıları ayrıntılandırarak örnekledi.

Bu söyleşi sürmekte olan tasfiyeci ve kuyrukçuluk atmosferinde özgüvenimizi tazelememiz ve korona krizi bahanesi ile ayyuka çıkartılan reformist söylemlerin arkaplanını deşifre etmemiz için güzel bir vesile oldu. Bizler gibi düşünse de henüz bizlerden habersiz/bizimle birlikte yürümeye başlamamış devrimcilerin omuz verip güç katacağı apaçık ve dipdiri bir umut olma, çoğalarak ve hep birlikte ‘devrim için devrimci parti’ kurma yolumuza devam edeceğiz.

Yaşasın Komünistlerin Birliği!
İzmir’den Komünistler