6 Mayıs’ta Konak’ta KED-DER bünyesinde “Kürtler ve Lozan” başlıklı bir söyleşi gerçekleştirildi. Yapılan sunumda Lozan’ın, imzalanmasının yüzüncü yılında Kürdistan’ın parçalanmışlığının tescillendiği emperyalist bir anlaşma olduğu, bu parçalanmışlığın sürdüğü ifade edildi. Lozan’ın öncesinde Kasr-ı Şirin’den bu yana devam eden Kürtler’in yaşadığı parçalanmışlığın Lozan’la çok daha parçalı hale geldiği, adeta mühürlendiği ve yaratılan statükonun bugün de devam ettiği ifade edildi. Sunumda sadece emperyalist güçlerin ya da bölgedeki gerici ulus devletlerin rolü ortaya konulmadı. Ayrıca ve daha önemlisi olarak Kürdistan’ın parçalanması sürecinde Kürtler’in siyasal bir önderlikten yoksun oluşunun yarattığı dezavantajlar ve Kürtler adına siyaset yapma iddiasında olanların bağımsızlıkçı değil pazarlıkçı tutumlarının yarattığı tahribat üzerinde duruldu. Yüz yıldır gerek Sevr’de gerek Lozan’da Kürtler’in mevzi kazanmak adına Kürdistan’ın parçalanmışlığını Kürtler’e şu ya da bu oranda dayatan koşullara kendilerini temsil etme iddiasında olanlar tarafından razı edilmeye çalışıldığı ve bunun da sürdüğü hem tarihsel boyutu ile hem güncel örneklerle ifade edildi.
Doyurucu bir tarihsel sunumun ardından sunumda aynı zamanda Kürdistan’da ulusal bağımsızlıkçı, devrimci bir siyasal hattın eksikliğine işaret edilen politik vurgular yapıldı.
Sunumun ardından söz alanlar tarihsel boyutuyla sunumda eksik kaldığını düşündükleri kısımlarda katkılar koydular. Bunun yanı sıra söz alan kimi katılımcılar kendilerinden önceki kuşakların kendilerini devrimciliğe, sosyalizme sevk ettiklerini ama Kürdistan tarihine ve diline eğilmedikleri yönünde görüşler ifade ettiler. Mevcut şartlarda Kürtler’in anti-emperyalizm adına emperyalist devletler diye herkesi düşmanlaştırmasının Kürtler’e bir şey kazandırmayacağını ve diplomatik olunması gerektiğini, kazanımlara odaklanan bir tarzın benimsenmesinin daha iyi olacağını vurgulayan katılımcılar da oldu.
Köz’ün arkasında duran komünistler olarak bizler de söz alarak şunları ifade ettik:
“Kürtler’in bugün eksikliğini hissettiği esas şeyin Kürdistan tarihi ve dili konusundaki çalışmalar, akademik araştırmalar olduğunu düşünmüyoruz. Bu kıymetli çalışmalar gerekli ancak bugün bunların her zamankinden fazla olduğunu görmek gerekir. Ancak Kürdistan’da Kürdistan’ın esaretine son vermeyi hedefleyen, Lozan dahil gerici, işgalci, ilhakçı anlaşmaları yırtıp atmayı önüne koyan devrimci bir parti yok. Böyle bir partinin gerekliliğinden bahseden de pek yok. Oysa Rojava’dan Rojhilat’a özgürlük talebi de isyanları da dindirilemiyor. Ancak bu özgürlüğün herhangi bir parçadaki mücadelenin kendi dinamikleri ile ve yalnızca o parçada bir takım mevziler ve kazanımlarla elde edebileceğini düşünenler, bunun için şu ya da bu egemen güç ile diplomasi yürüterek amaçlarına ulaşmaya çalışanlar Sevr’de ve Lozan’da Kürtler adına kazanım elde etmeye çalışanlardan, yahut Kürdistan meselesini Ankara’da çözmeye çalışanlardan ileride bir şey tarif edemiyor, edemez. Daha önceki kuşaklara sitem ederek kendilerini devrimci yapanlara kızanlar bu devletin o devrimcilerden korktuğunu, kendisi için en büyük tehlike olarak gördüğünü, Kürdistan meselesi konusunda en çok Kürtler’in devrimci örgütlere sahip olmasından çekindiğini ve bu yüzden darbe yapmak zorunda kaldıklarını görmezden geliyorlar. Bugün bundan kırk-elli yıl önce olduğu gibi devrimci iddialara sahip, bu ilhakçı devletleri yıkmayı hedefleyen örgütlere sahip olunamayan bugünkü koşullarda kim kazanmıştır; Kürtler mi yoksa bu devletler mi kazançlıdır? Bugün Kürdistan’da dünyanın her yerinde olduğundan daha fazla, daha yoğun biçimde devrimci önderliğin boşluğu hissedilmektedir. Ve bu boşluk ancak bu hedefle yürüyen pratik politik bir mücadele ile kapatılabilir.”
Kayda değer bir katılımla gerçekleşen etkinlik sonrasında da politik tartışmalar sürdü.
Kürtler’e Özgürlük, Kurdara Azadi!
İzmir’den Komünistler