28 Ocak günü Konak’ta Köz ve Onbeşler Birlik ve Dayanışma Derneği tarafından düzenlenen ortak bir etkinlikle 1921’de Ankara Hükümeti tarafından katledilen Mustafa Suphi ve yoldaşları anıldı.

Çıra Kültür-Sanat Derneği’nde gerçekleştirilen etkinlik Enternasyonal’in okunması ile başladı. Akabinde Onbeşler’in Karadeniz’de katledilmesi sürecini irdeleyen ve TKP’nin kavgada düşen önderlerini tanıtan bir sinevizyon gösterimi gerçekleştirildi. Sonrasında da etkinliğin organizasyonunda yer alan bir arkadaşımız bir açılış konuşması yaparak şu görüşleri dile getirdi:

“Burada geçmişte yaşanmış bir olayı yâd etmek için değil onların bıraktığı tarihsel mirastan ders çıkarmak ve onların katledildikleri gün Karadeniz’in derinliklerine gömülen TKP’nin ilk programında yazılanların bugün hâlâ savunulması gereken geçerli devrimci fikirler olduğunu hatırlatmak için toplandık.

Bu topraklara Ekim Devrimi’nin bütün dünya emekçilerini saran ve harekete geçiren kızıl ateşiyle işçi ve köylü şuralar cumhuriyeti kurmak amacıyla gelenler Osmanlı paşalarının ve sömürücü sınıfın bilinçli planlı tertipleriyle katledildiler.

‘İki kayıkta iki sınıf çarpışıyor’ derken Nâzım emekçi sınıfların temsilcisi Mustafa Suphi ve onbeş yoldaşıyla, burjuva sınıfın temsilcisi Mustafa’nın temsil ettiği sınıf savaşını anlatıyordu. Burjuvazinin iktidarına tehdit olarak görülen komünistler Ekim Devrimi’nin ışığı bu toprakların işçi ve emekçilerini, ezilen halklarını aydınlatmasın, özgürleştirmesin diye katledildiler.

Mustafa Suphi ve yoldaşlarının dağınık, birbirinden kopuk ve habersiz komünist grupları inancın güçlü, imkânların kısıtlı olduğu koşullarda tek bir çatı altında birleştirerek kurdukları TKP, programıyla, iradesiyle Komünist Enternasyonal’in çizgisinde mücadeleyi örmek için adım attıkları bu topraklarda burjuvazi tarafından katledildiler.

Bu topraklar yeni ayaklanmalara, isyanlara gebe. Ama bizim de o isyanları hedefine ulaştıracak bir ebeye ihtiyacımız var. Bu topraklardaki devrimci dinamiği doğru kavrayan ve buradan yol almaya çalışan temsil gücü yüksek dağınıklığı giderecek bir parti olmadan o isyan ve direnişler sönümlenmek zorunda kalacaktır. Dünyanın bütün mücadelelerini koordine edecek sonuca ulaştıracak bir merkeze, Lenin dönemindeki Komünist Enternasyonal nasıl bu sorumluluğu üstlendiyse bugün de bu sorumluluğu üstlenecek güçlere ihtiyaç var. Bize hayalci deyip gülecekler belki, o eskidendi zaman değişti diyecekler. Her şeye rağmen onlar gibi denemek zorundayız.

Kapitalizmin çarkları işçi emekçilerin, çocukların, genç kızların ana babaların kanıyla gözyaşıyla işliyor. Bu düzen kurulduğundan bu yana insan öğüterek büyüyor. Ezilen sınıflar yenilse de yeniden ayağa kalkıp mücadeleye girişiyor. Bundan sonra da böyle olacak. Bu düzeni ayakta tutan emekçiler kendi sınıf çıkarı için örgütlendiğinde bu düzenin mezarını kazacaklar. Emekçilerin onları bilinçlendirecek Ekim Devrimi’nin partisi gibi bir sınıf partisine ihtiyacı var.”

Bu konuşmanın ardından Onbeşler Birlik ve Dayanışma Derneği temsilcisi söz alarak şu görüşleri ifade etti:

“Mustafa Suphi ve yoldaşları üzerine, onların yiğitlik ve fedakarlıkları üzerine bugüne kadar çok şey yazıldı ve söylendi. Arşiv belgeleri yayınlandı. Yazılanların bir bölümü ölümsüz önderimiz üzerine hamasi edebiyattan öte gidemedi. Bir bölümü ise önderlerimizin katlini bir polisiye olay olarak ele alarak katilini bulma arayışına dönüştü. Oysa Mustafa Suphi ve 15 yoldaşı komünistti ve sınıf savaşımının onlara yüklediği misyonu yerine getirmek üzere ülkeye dönmek için yola çıkmışlardı. Sınıf savaşımında düşmanın eline düşmüşlerdi. İdeallerini satmaktansa, misyonlarını terk etmektense canlarını verdiler. Katil belliydi: Kemalist burjuvaziydi. Hamasi edebiyata gerek yoktu. Çünkü onlar sıra neferiydiler. Sıraları gelince sıralarını savmışlardı. Kendilerinden sonra gelen tüm yoldaşları gibi. Türkiye komünist işçi hareketinin ilk şehitlerini anmak bugün ayrı bir öneme sahip. Uluslararası komünist hareketin, SSCB’nin dağılmasıyla girdiği yenilgi dönemi ülkemiz komünist hareketinde de yaşanmaktadır. Komünist olmanın hele hele Komintern geleneğinden gelmenin, örgütlü olmanın ve hala komünist ilke ve ülkülerin savunucusu olmanın aşağılandığı, dönekliğin ve her türden liberalizmin övgüyle karşılandığı bir süreci yaşıyoruz. Dün şu veya bu nedenle bilimsel komünizm mücadelesi içinde yer almış, bugün liberalizm saflarında yer alan ve yaşadığı dönemim tarihine sahip çıkmayacak kadar kişiliksizleşmiş bir dönekler topluluğunun, komünist hareketin tarihine ilişkin çalışmalar yaptıkları gariplikleri yaşıyoruz. Ya da devrim ve sosyalizm adına komünist hareketin tarihini kendi varoluş tarihi ile eşitleyen ve kendinden önceki mücadeleleri topyekûn bir sapmalar tarihi olarak ele alan ya da tarihe seçmeci yaklaşan devrimci söyleme sahip farklı türden bir inkarcılıkla karşı karşıyayız. Dünya komünist hareketinde bir ilk olarak bütün komünistlerin arasındaki ilke ve hukuku çiğneyerek, partimiz üzerindeki burjuvazinin yasağından da yararlanarak partimizin ismini gasp etme ve isim üzerinden rant elde etme hareketiyle karşı karşıyayız. Bu nedenle Onbeşler’i anmak partimiz üzerindeki likidasyona son vermek, partimizin ideolojik-politik ve örgütsel olarak sahiplenilmesi ve ayağa kaldırılması, likidasyonun yaratmış olduğu tahribata son vermek ve partimizin ayağa kaldırılması için partililer arasında birliği başa almaktır.”

Köz adına yapılan konuşmada ise şu görüşler dile getirildi:

“28 Ocak anılırken yalnızca TKP’nin önderlerinin katledilmesini hatırlamak yeterli olmaz. 28 Ocak aynı zamanda TKP’nin amele-rençber şuralar cumhuriyeti hedefiyle bu topraklara yönelmesi ve devrimci bir çıkış ile de anılmalı, bu öne çıkarılmalı. Yine ölümünün yüzüncü yılında andığımız Ekim Devrimi’nin önderlerinden Lenin; “yenilen ordular iyi öğrenir” diyordu. Türkiyeli komünistlerin öyle bir ordusu vardı. O ordu hemen yanıbaşlarında gerçekleşen Ekim Devrimi’nin yarattığı rüzgarla kurulmuştu. O ordu Türkiye’deki nesnel şartların elverişsizliğini mazeret haline getirmeksizin bu topraklarda proleter bir devrim hedefi taşıyordu. O ordunun kongresi her biri 25 üyeyi temsil eden 75 delege ile toplanmıştı. Azımsanmayacak bir örgütsel kapasiteye sahipti. O ordunun programı Komünist Enternasyonal’in mührünü taşıyordu ve o ordu aynı zamanda dünya komünist hareketinin zirvesi Komünist Enternasyonal’in faal bir parçasıydı. Dünyanın pek çok yerinde hatta Avrupa’daki ülkelerde işçilerin birer komünist partisi yokken Türkiyeli komünistlerin bir partisi, Lenin’in kastettiği türden bir ordusu vardı. TKP’nin kurucu önderleri dünya devrimine karşı duydukları sorumluluk gereği bu coğrafyada proletaryaya önderlik etme hedefi ve devrimci amaçlarla bu topraklara çıkma cüreti gösterdiler. Ancak Rusya’dakinin aksine burada kızıllar kaybetti, beyazlar kazandı. Biz beyazların kurduğu karşı-devrimci bir burjuva devletinin çatısı altında yaşıyoruz. Bugün bizler bir dünya devrimi partisinden, yani Komünist Enternasyonal’den ve bu topraklarda komünistlerin birliğini sağlamış bir komünist partiden mahrumuz. Yenilgilerinden öğrenecek bir ordumuz da yok. Ama emperyalistler arası paylaşım savaşlarının damgasını vurduğu, emperyalist zincirin zayıf halkası sayılabilecek bu coğrafyada Mustafa Suphiler’in açtığı kızıl bayrağı düştüğü yerden kaldıracak bir cüretin, tıpkı 28 Ocak’taki gibi devrimci bir çıkış cüretinin bugün de kuşanılması gerekiyor. Bu kızıl bayrak ancak politik-pratik bir mücadele ile, devrimci faaliyetle düştüğü yerden kaldırılabilir. Mustafa Suphiler ancak bu gerçekleştiği takdirde hakkıyla anılabilir.”

Yapılan konuşmaların ardından etkinliğe katılan kimi dinleyiciler de söz alarak görüşlerini ifade ettiler, şiirler okudular. Bir BDSP taraftarı Mustafa Suphiler’in bu topraklara gelmesine dair Sovyetler Birliği yetkililerinin uyarılarda bulunduğunu ve Onbeşler katledildikten sonra da Komünist Enternasyonal’in kayda değer bir sahiplenme göstermediğini ifade etti.

Konuşmaların ardından gerçekleştirilen müzik dinletisinde Ruhi Su türküleri ve marşlar okundu. Burada etkinliğin bitmesinin ardından etkinliğe katılanlar toplu biçimde Konak İskelesi civarına yürüyerek, gelenek olduğu üzere Karadeniz’de katledilen komünistleri anmak için denize karanfil attılar.

Katılanların gerek örgütleniş, gerek içerik itibariyle olumlu bulduğu bu etkinlik 28 Ocak’ta düşenlerin sosyal medyadan paylaşılan anma mesajları ile değil yüz yüze gerçekleştirilen politik bir etkinlikle anılması konusunda bir ısrar ve irade gösterilmesi açısından da kıymetliydi. Etkinlik sonrası katılımcılar gelecek yıllarda daha geniş kesimlerle bu etkinliğin yeniden örgütlenmesi konusundaki dileklerini ifade ettiler.

Suphiler’in TKP’si Kurulacak, Bolşevizm Kazanacak!

İzmir’den Komünistler