15 Ocak 2025 Çarşamba günü İzmir’de düzenlediğimiz ‘Ortadoğu’da emperyalistlerin İstikrarsızlığı, Proletaryanın ve Ezilen Ulusların Kurtuluşu’ konulu söyleşide sunum yapan yoldaş anlatımına Esad yönetiminin beklenmedik bir şekilde çökmesinin nasıl gerçekleştiğini ve bu çöküşün ardından bölgeyi ve dünyayı bekleyen olası sonuçları özetleyerek başladı. Suriye’yi bekleyenin, en iyi ihtimalle tıpkı geçmişte Irak’ta olduğu gibi federal ve gevşek bir devlet yapısı olduğunu dile getiren yoldaş, bunun bile çok olası görünmediğini, yeni bir devlet için gereken bir kurucu anayasayı oluşturacak istikrar ve erkin namevcut olduğunu, ülkedeki içsavaşın bitmesi bir yana sürmesi olasılığının arttığını belirtti.
Geçmişte siyasi belirliliğin çok daha yüksek olduğu Irak’ta bile ABD’nin ordu desteğine rağmen istikrarın sağlanamamış olduğuna dikkat çeken yoldaş, ’emperyalist savaş’ın değil emperyalistler arası kavganın daha da yoğunlaştığı günümüzde Suriye bir yana, Ortadoğu’da hiçbir devletin güvende olmadığının, bunun ise ülkeleri dörde bölünerek işgal edilmiş Kürtlere büyük bir fırsat sunduğunun altını çizdi. Kürtlerin birliğini savunan örgütlenmelere her zamankinden fazla ihtiyaç olduğunu vurgulayan yoldaş, gelişmelerden Türkiye’nin payına düşenin – anaakım medyada parlatılanların aksine – büyük bir fiyasko olduğunu belirtti.
Türkiye’nin Suriye denklemindeki rolünün sembolik olmaktan öteye gitmeyeceğini belirten yoldaş, İngiltere/ABD’den icazet alan Colani’nin Türkiye destekli Suriye Millî Ordusu’nu tasfiye etmeyi amaçladığını, bunun Erdoğan’ı içsavaşı büyütmesi için Rojava ve Suriye’de adım atmaya zorlayan Bahçeli’nin elini güçlendireceğini belirtti. Normalleşme hayalleri ile Erdoğan’ın atacağı her adımın, bugüne kadar bu konuda atageldiği adımlar gibi, tasfiye edilmek istemeyen Bahçeli tarafından soğutulup kadük bırakılacağını ifade eden yoldaş, son Öcalan sürecini de bu şekilde değerlendirmek gerektiğini dile getirdi.
Türkiye partisi olma iddiasındaki DEM’in militan kitlesinden ötürü taşıdığı devrimci potansiyele dikkat çeken yoldaş, bu durumun Türkiye’deki normalleşme planlarının neden işlemeyeceğinin bir başka nedenini oluşturduğunu söyledi. Tüm bu gelişmelerin Erdoğan’ı hem Kürtlerle barışmak istiyormuş gibi yapmaya hem de onu Rojava’ya saldırı planları kurmaya zorladığını, sürmekte olan rejim krizi ve içsavaşın Türkiye’yi tıpkı Irak ve Suriye gibi bekleyen akıbete işaret ettiğini, 1921 anayasası etrafında yapılan planların bir işe yaramayacağını belirtti.
Tüm bu gelişmelerin emekçilere ve ezilenlere mümkün olan yolun Ekim Devrimi’nin yolu olduğunu gösterdiğini ifade eden yoldaş, Kürdistan’ın tek parça hâlinde bağımsız olmasının da, Filistin’in bağımsız ve laik bir devlet olabilmesinin de, ilhakçı burjuva diktatörlüklerinin yıkılmasının da yolunun; tıpkı ABD ve diğer emperyalistlerinin yenilmesi için takip edilmesi gereken yol gibi, Ekim Devrimi’nin yolu olduğunu vurguladı. Bu yolun açılmasının ise bu yolda önderlik edecek bir komünist bir partinin kurulması ile mümkün olacağını ifade eden yoldaş, tüm komünistleri oportünist ve menşevik eğilimleri faş edip bu amaca hizmet etmeye çağırarak sunumunu tamamladı.
Sunumun ardından sorular ve yorumlar dile getirildi. Bir katılımcı Ekim Devrimi ile Kürdistan arasındaki bağlantıyı sordu, sunum yapan yoldaş Ekim Devrimi’nin Ortadoğu’ya olan etkilerini, ve devamında SSCB’nin izlediği Baas benzeri siyasetlerin önünü açan egemenlik siyasetini anlattı. Gelen bir soru üzerine Suriye’de yaşananın bir emperyalist savaş olmadığını ifade eden yoldaş, emperyalistler arası kavgada devrimcilerin ve komünistlerin kendi bağımsız çizgilerini korumasının önemine dikkat çekerek, Rojava’nın bugün ayakta durabilmesinin de başlangıçta takip ettiği bağımsızlıkçı çizgiyle kaim olabildiğini vurguladı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğine ilişkin gelen bir soruya yanıt olarak TC’nin kızıllara karşı bir set olması amacıyla kurulabildiğini, üç tarafı denizle çevrili bir ülkeyi yöneten devletin donanmasını hemen hiç geliştirmeyip kara kuvvetlerine odaklanmasının da hem bu duruma hem de devletin dağılma konusundaki tehdit algısının doğrudan Kürdistan ve Kürtlere yönelik olduğunua işaret ettiğini ifade eden yoldaş, sürmekte olan rejim krizi ve içsavaşın TC’yi kuranların geçmişteki ‘yurtta sulh, cihanda sulh’ düsturuna aykırı olduğunun, tam da bu nedenle – Ortadoğu’daki gelişmelere koşut bir şekilde – devletin çözülme sürecinin hızlandığının altını çizdi.
CHP’nin bu süreçteki rolüne ilişkin bir soruya yanıt veren yoldaş, CHP’nin bütün bütün ABD çizgisine kayması ile ABD’nin AKP’den yüz çevirmesinin aynı dönemlere denk geldiğini; ABD’nin bir uzvu gibi hareket eden CHP’nin seçimle iktidarı ele geçirme hülyasının mevcut kriz ve içsavaş koşullarında gerçekleşmesinin olası olmadığını; burjuvazinin şu ya da bu kanadının sürmekte olan krizi çözmeye muktedir olmadıklarını defalarca kanıtladığını belirtti. Suriye’de olanın bir devrim olarak nitelenip nitelenemeyeceğine ilişkin soruya yanıt olarak ise, 30-40 kamyonetle İngiltere ve ABD icazetiyle Şam’a girip eski devlet aygıtlarını aynen devam ettiren bir yönetimin yaptığına devrim denemeyeceğini, halktaki devrimci potansiyeli soğurup yok etme amaçlı bir girişimin diğer benzerleri gibi karşıdevrimci bir yönelim olduğunu ifade etti.
Çeşitli siyasetlerden dostlarımızın güç verdiği geniş katılımlı söyleşi, gelecekteki benzer etkinlikler için umut vericiydi.
Komünist Bir Dünya Kuracağız!
İzmir’den Komünistler