3 Kasım 2024’te İzmir’de Ekim Devrimi etkinlikleri kapsamında SES İzmir Şube’de “Ortadoğu’da Paylaşım Kavgası ve Ekim Devrimi” panelini gerçekleştirdik.
Devrim mücadelesinde hayatını kaybedenler adına gerçekleştirilen saygı duruşunun ardından Köz adına iki yoldaşın sunum yaptığı etkinlikte ilk söz alan yoldaş öncelikle dünyadaki emperyalistler arası kavganın durumunu özetledi. Bu kavganın Ortadoğu coğrafyasına yansımalarının emperyalist kurguların dört büyük yenilgisi ile devam ettiğini ifade eden yoldaş, bu yenilgilerden ilkinin iktisadi anlamda zor günler geçiren ABD’nin Ortadoğu’ya saldırı planının boşa çıkması olduğunu, değişik emperyalist devletlerin vekil hükümet ve örgütlerle savaş planının da tutmadığını, üçüncü olarak emperyalistlerin oluşturmaya çalıştığı blokların da (Ukrayna, Kafkasya ve Filistin coğrafyasında görüldüğü gibi) tavsamaya yazgılı olduğunu belirterek dördüncü bozgunun başarısızlıkla sonuçlanan Ortadoğu’da Kürtleri imha amaçlı çabalar olduğunun altını çizdi.
Daha sonra söz alan diğer yoldaş, Ortadoğu’daki gelişmeler ışığında Türkiye’nin durumunu özetledi. Emperyalistlerin birbirini alt edememe durumunun yol açtığı kargaşanın da katkısıyla Ortadoğu’daki/Türkiye’deki öznelerin dar ve grup çıkarlarını öne çıkarttıklarını, belirsizliklerin arttığını vurguladı. Filistin’de yaşanan gelişmeleri asıl tetikleyenin hem emperyalistler arası mücadele hem de bu dar grup çıkarlarına ilişkin mücadeleden kaynaklandığını belirten yoldaş, Erdoğan’ın da bu gelişmelere paralel olarak Kürtlere diz çöktüremediğini artık kabul ettiğini, MHP ile birlikte 2015’te başlattığı içsavaş sürecini sonlandırıp MHP’yle ortaklığını bitirerek CHP’yle normalleşme senaryolarının prim yapmasının bu yenilginin bir itirafı olduğunu vurguladı. Solun bu süreçlere ilişkin tutumunun bağımsız tutum alan, müdahale eden bir yerden değil; dışarıdan gazel okuyan etkisiz bir yerden gerçekleşegeldiğini belirten yoldaş, bunun sola egemen olan reformist ve oportünist çizgiyle alakalı olduğunu belirtti. Devrimcilerin ihtiyaç duyduğu şeyin (Mahir Çayan’ın da haklı olarak vurguladığı gibi) bu tarz bir trafik polisliği ve entelektüel gevezelik değil inisiyatif alıp müdahil bir tutum takınmak olduğunu ifade eden yoldaş, bunun ise ancak Ekim Devrimi’ni mümkün kılan Bolşevik Parti gibi devrimci bir partinin kurulması ile mümkün olabileceğini vurguladı.
Sunumların ardından söz alan bir arkadaş ezilen ulus mücadelesinin anti-emperyalist mücadele ile alakasını, solun Filistin’de işgale karşı çıkarken benzer bir tutumun şehir savaşlarında, ya da Kürdistan’ın ilhakında gösterilmemesinin bununla nasıl ilişkilendirilebileceğini sordu. Söz alan bir başka arkadaş Ekim Devrimi’nin proleter devrimcilerin sıfırdan planlayarak yaptığı bir eylem mi, yoksa zaten Şubat ayında halkın başlattığı bir hareketin biçimlendirilerek nihayete erdirilmesi olarak mı görmek gerektiğini sordu. Bir başka katılımcı Filistin Kurtuluş Hareketi’ni örnek vererek hangi örgütlerin ulusal kurtuluşu hareketi olma payesini hak ettiklerini sordu. Söz alan bir yoldaş Bahçeli ile Erdoğan arasında son zamanlarda artan gerilimi devlet ve iktidar ilişkileri bağlamında nasıl ele almamız gerekeceğini sordu. Yoldaş ayrıca Kıbrıs meselesini de Filistin ve Kürdistan meseleleri gibi ele alıp almamak gerektiğini sordu. Başka bir katılımcı Kürtlere özgürlük söyleminin Kürdistan’a özgürlük söylemini bulandırabileceğini, Roy’un 2. Kongre’deki müdahalelerinin öneminin altını çizerek belirtti. Söz alan bir yoldaş solun mevcut tutumunu eleştirmekle yetinmek yerine mevcut enerjiyi hükümete yöneltecek eylemlerin önünü açacak şekilde hareket etmek gereğine vurgu yaptı.
Soruların ardından söz alan konuşmacılar soruları yanıtlayarak devrimci bir parti gereğinin neden yakıcı bir eksikliğe işaret ettiğini tekrar gündemleştirdiler. Türkiye’deki rejim krizinin darmadağın olmuş ordu/meclis ve adalet sistemi işleyişi ile günden güne irtifa kazandığını ne var ki böyle bir yapının bile kendi kendine yıkılmayacağını, onu yıkabilmek için de bir devrimci partinin şart olduğunu dile getirip bunu da aşılamamış Ekim Devrimi’ni kılavuz yapanların başarmaya muktedir olacağının altını çizdiler.
Etkinlik esnasında açtığımız masada gazete, dergi ve kitaplarımızın tanıtımını ve satışını gerçekleştirdik. DKDER, DSİP, EKİB, Kılavuz, Sosyalist Mücadele İnisiyatifi’nden arkadaşlarımızın da katıldığı etkinlik katılım anlamında bir önceki yıla benzer bir nicelik ama daha fazla siyasi çeşitliliğe sahipti. Etkinlikten altı hafta önce İzmir’de iletişime geçtiğimiz çok sayıda akıma panele konuşmacı olmaları konusunda teklif getirerek gerek ele aldığımız gündeme gerek konuyu ele alış biçimimize nasıl önem verdiğimizi gösterdik. Ancak hiçbir akım İzmir yerelinde bu kürsü teklifini olumlu değerlendiremedi. Etkinliğimizi kendi görüşlerini hür biçimde ifade edeceği bir platform, dışındaki kesimlere seslenebileceği bir siyasal kürsü olarak kullanma fırsatının kullanılmamasının bu akımlara ilişkin teknik sorunlardan ziyade politik bir konuyu birlikte tartışma fikrine karşı özgüvensiz bir tutumdan kaynaklandığını düşünüyoruz.
Lenin’in Partisini Yeniden Kuracağız!
İzmir’den Komünistler