29 Nisan’da Cumhur İttifakı, 30 Nisan’da Millet İttifakı’nın seçim mitingi yaptığı Alsancak Gündoğdu Meydanı bu mitinglerin ardından 1 Mayıs’a da ev sahipliği yaptı. Art arda iki gün burjuva siyasetin ağır toplarının konuk olduğu meydan, 1 Mayıs’ta işçilerin olmadıysa bile işçileri ağırladı.
AKP’nin 7 Haziran 2015 sonrasında ezilenlere karşı başlattığı içsavaş ve saldırı dalgası sonrasında 10 Ekim Gar Katliamı’nı gerekçe olarak ileri sürüp mitingleri kafesli, çift arama noktalı alanlara sıkıştırma politikasından ötürü yıllar boyunca yürüyüşlere izin verilmeyen Basmane kolu geçtiğimiz 1 Mayıs’ta açılmış, DİSK ve başka bir dizi örgütlenme buradan yürümüştü. Bu seneki 1 Mayıs’ta, Türk-İş’in geleneksel olarak toplandığı Alsancak koluna ek olarak Basmane kolu da daha fazla rağbet gören bir yürüyüş kolu oldu. Konak Cumhuriyet Meydanı’nda toplanan kortejlerin girişlerini rahatlatmak için bu sene İkinci Kordon diye bilinen bulvarların önemli bir kısmının kapatılıp toplanmaya açılması ve tek arama noktasının olması da geçtiğimiz senelere göre birer farklılıktı. Polis arama noktalarında da yine geçtiğimiz senelere oranla belli bir esneklik yaşandığı gözlemlendi.
Kapılar’daki Genel-İş binası önünde toplanan ve Basmane Meydanı’ndan önce Montrö Meydanı’na sonra Lozan Meydanı’na oradan da Kordon’a yürüyen, ağırlıklı olarak Genel-İş’e üye işçilerden oluşan DİSK kortejinin ardından İşçi Emekçi Birliği ortak pankartı arkasında DKDER, Kaldıraç, BİK, Söz ve Eylem ve Köz’ün arkasında duran komünistler yürüdü. Mülteciler ve göçmenler için hak mücadelesi yürüten farklı kitle örgütleri de pankart açarak ortak bir kortejde İşçi Emekçi Birliği bileşenlerinin hemen ardından onlarla birlikte yürüdüler. İşçi Emekçi Birliği İzmir bileşenleri “Sermayeye Karşı Sınıf Savaşı; Kurtuluş Kendi Kollarımızda!” ortak pankartını taşıdılar. EMEP, BDSP ve TÖP de Basmane kolunda yürüyen diğer akımlardı.
İşçi Emekçi Birliği bileşenleri hazırladıkları ortak metinden oluşan bildiriyi Basmane Meydanı’nda DİSK’li işçilerin geçişi sırasında, yürüyüş güzergahında ve alanda dağıttılar. Basmane Meydanı’nda sendikalı işçilerin geçişi sırasında ortak metin sloganlar eşliğinde okundu. Yürüyüşün bitip polis arama noktasında beklenildiği kısımda da yine ortak kürsü oluşturularak İşçi Emekçi Birliği’nin metni okundu. İşçi Emekçi Birliği İzmir bileşenleri Basmane kolunda gerek oluşturulan ortak kürsülerle, gerek yürüyüş boyunca atılan ortak sloganlarla, parlamentarist hayallerin solun ezici çoğunluğu tarafından coşkuyla yayıldığı bir dönemde kısıtlı da olsa 1 Mayıs’ta tok ve anlamlı bir yanıt üretmiş oldular. Bu tok tutum alanda da sürdürüldü. Meydana girildiğinde de İşçi Emekçi Birliği bileşenleri alanda bir arada durmaya özen göstererek ortak sloganlarını haykırmaya devam ettiler. Tertip komitesi adına özü itibari ile 14 Mayıs’ta Cumhur İttifakı’nın Millet İttifakı tarafından seçimler aracılığıyla gönderilmesine solun verdiği örtük desteğin ifadesinden başka bir şey olmayan metnin kürsüden okunması esnasında yoğun bir biçimde “Seçim Değil, Devrim İhtiyaç!”, “Vaatlere Kanma, Devrimi Örgütle!” sloganları atıldı.
Köz’ün Arkasında Duran Komünistler Neyi Öne Çıkardı
Köz’ün arkasında duran komünistler farklı sektörlerden çok sayıda işçinin katıldığı kortejlerinde yapılan ajitasyon konuşmaları ve atılan sloganlarla 1 Mayıs’a hakim kılınmak istenen liberal ve sınıf işbirlikçi atmosferi, işçileri emekçileri burjuva muhalefetin peşine takmaya çalışan reformist-parlamentarist hattı hedef tahtasına oturttular. AKP-MHP hükümetinin defedilmesinin yolunun bir emekçi seferberliğinden geçtiği, emekçilerin yüzünü düzen ittifaklarına değil Haziran Ayaklanması’na, Rojhilat’taki başkaldırıya, 6-8 Ekim Kobane eylemlerine çevirmesi gerektiği vurgulandı.
Açılan “Cumhurbaşkanı Seçiminde Düzen İttifaklarına Oy Yok!” pankartı seçimlere dair böyle bir çağrıyı taşıyan İzmir 1 Mayısı’ndaki yegane pankarttı. Köz’ün arkasında duran komünistler aynı zamanda “Kahrolsun Ezen Ulus Şovenizmi! Demokrasi Devrimle Gelecek!” pankartını da taşıdılar. Yürüyüş boyunca Köz kortejinde yürüyüşte ve alanda şu sloganlar atıldı:
“Düzene Karşı Sınıf Savaşı!”, “Düşmanımız Sermaye, Göçmenler Değil!”, “Mültecilik Değil Yurttaşlık Hakkı!”, “Sınıfın Parçası Göçmenlere Yurttaşlık!”, “Kahrolsun Ezen Ulus Şovenizmi!”, “Başkasını Ezen Özgür Olamaz!”, “Seçimle Değil, Devrimle Gidecek!”, “Ne Cumhur Ne Millet! Tek Yol Devrim!”, “Demokrasi için Tek Yol Devrim!”, “Ne AKP, Ne CHP; Kurtuluş Birlikte Mücadelede!”, “Emekçiler Vuracak O Saray Yıkılacak!”, “Emekçiler Değil Saraydaki Korkuyor!”, “Kürtler’in Esareti İşçilerin Esaretidir!”, “Biji Serhildan, Azadiya Kurdistan!”, “Yaşasın Haziran Ayaklanması!”, “Kahrolsun Ücretli Kölelik Düzeni!”, “1 Mayıs Kızıldır, Kızıl Kalacak!”, “Bolşevizm Kazanacak, Komünist Bir Dünya Kuracağız!”, “Bütün Ülkelerin Komünistleri Birleşin!”, “Devrim İçin Devrimci Parti; Parti İçin Komünistlerin Birliği!”, “Yaşasın Komünistlerin Birliği!”, “Özgürlük Savaşan İşçilerle Gelecek!”, “Asıl Düşman Kendi Yurdunda!”, “Zindanlar Yıkılsın Tutsaklara Özgürlük!”, “Katil Devlet Hesap Verecek!”, “Kapitalist Devlet Yıkacağız Elbet!”
Kortejimizde ajitasyon eşliğinde atılan şu slogan da ilgi gördü:
“Düzenin İttifaklarına: OY YOK!, İşgalcilere: OY YOK!, Rojava’nın Düşmanlarına: OY YOK!, Kürtler’in Düşmanlarına: OY YOK!, Kadınların Düşmanlarına: OY YOK!, Emekçilerin Düşmanlarına: OY YOK!, Göçmenlerin Düşmanlarına: OY YOK!, Natoculara: OY YOK!, Sermaye Partilerine: OY YOK!, Müteahhit Partilerine: OY YOK!”
Yürüyüş boyunca yapılan ajitasyon konuşmalarında da şu görüşler işlendi:
“Emekçiler ancak eylemleriyle nefes alabilir. Oysa Millet İttifakı’na destek açıklamaları yapanlar ‘Erdoğan’a malzeme vermeyelim’, ‘seçimler başka türlü kazanılmaz’ diyerek grevsiz, direnişsiz, mitingsiz, yürüyüşsüz, boykotsuz bir Türkiye’yi dayatıyorlar. Sermayenin peşine takılarak Türkiye’yi demokratikleştirme hayalini yayanlar bütün 1 Mayıslar’ı Kılıçdaroğlu’nun seçim mitingine çevirdi. İşçilerin mücadelesini ekonomik taleplere hapsedenler meydanı Altılı Masa’ya terk ettiler.
Hâlbuki 1 Mayıs sermayenin bayramı değil, işçi sınıfının mücadele günü. IMFci patronların ve sözcülerinin değil grevci işçilerin günü. Müteahhit partilerinin değil onların depremde enkaz altında bıraktığı emekçilerin günü.
1 Mayıs uluslararası bir mücadele günü. İşgal operasyonlarının şakşakçılarının, şovenizmin yardakçılarının değil, ezilen Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını savunanların günü.
1 Mayıs sınıfın birlik ve dayanışma günü. ‘Suriyelileri geri göndereceğiz’ diyenlerin değil Göçmenler sınıf mücadelesinin bir parçasıdır’ diyenlerin günü.
Bu koşullarda düzen ittifaklarına destek vermek burjuvaziye can simidi atmaktır, düpedüz sınıf işbirlikçiliğidir. Burjuvaziye ve onunla uzlaşmaya soyunanlara karşı sınıf savaşını büyütelim!”
Köz’ün arkasında duran komünistler solun geneline egemen olan ve pankartlardan kortejlere, yapılan konuşmalardan atılan sloganlara sirayet eden Millet İttifakı’nı ama açıktan ama kerhen destek vererek AKP-MHP koalisyonundan kurtulma stratejisinin dışında, akıntıya karşı yüzerek İzmir 1 Mayısı’nda geniş kesimlere siyasal gerçekleri taşıma hedeflerini güçleri oranında yerine getirebildiler. Yürüyüş boyunca ve alanda Köz, EKİB, KMB imzalı “Sınıf İşbirliği Değil, Sınıf Savaşı!” başlıklı ortak bildiriyi yaygın biçimde dağıttılar.
Kürsüden Millet İttifakı Ajitasyonu
1 Mayıs mitingi sadece meydanda bir önceki günkü Millet İttifakı mitinginden kalan Bay Kemal afişleri ya da ortalıkta kol gezen CHP seçim araçları nedeniyle değil, bizzat tertip komitesinin yıllardır süren tutumu ve aynı zamanda sol akımların büyük çoğunluğunun Millet İttifakı’nın muhalefet havuzunda toplanmasından ötürü burjuva siyasetin güdümünde kaldı. Anaakım yasal sol partiler kalabalık kortejlerle yürürken seslendikleri kesimlere meclis seçimlerinde kendilerine oy isteyip cumhurbaşkanı seçiminde de zaten “gereğini yapmayı” vadetmekten başka bir şey söyleyemediler. Bu sınıf uzlaşmacı tutumu genel geçer bir işçi sınıfı vurgusu ve geleceğe havale edilmiş soyut bir devrim-sosyalizm propagandası ile örtmeye çalıştılar. Devrimci iddialarla siyaset yapan akımlar ise solun CHP’ye yedeklenen parlamentarist kesimlerinin güçlenmesine ters orantılı biçimde siyasal bir hedeften uzak ve zayıf kortejler oluşturabildiler. İşçi Emekçi Birliği’nin attığı adım bu tabloyu değiştiremese de bu liberal kuşatmayı kırmak adına kayda değer ve anlamlı bir girişim oldu.
1 Mayıs tertip komitesinin 1 Mayıs öncesinde düzenlediği toplantılarda konu tartışılmış olmasına rağmen İzmir’deki en kalabalık kapitalist işletmenin yani İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin tepesindeki en büyük işveren CHP’li Tunç Soyer’e kürsüden yine söz verildi. Toplu sözleşme masalarında işveren sıfatı ile on binlerce işçinin ve kamu emekçisinin karşısına oturan Tunç Soyer “emek dostu başkan” kontenjanından yine 1 Mayıs kürsüsüne çıkarıldı. Türk-İş, DİSK ve KESK alanda iken konuşan, alana sonradan giren kesimlerin onun kürsüye çıktığından bile haberdar olamadığı Soyer şunları söyledi: “On yıllardır emeğin hakkının gasp edildiği, alınterinin yok sayıldığı, haklarımızın elinden alındığı bir düzen içinde yaşadık. İlk defa bu düzeni değiştirmeye çok yakınız. Çok yakında hakkımızı gasp eden o çeteler, o zümreler var ya, onların elinden hepsini geri alacağız, halkımıza geri vereceğiz. Çok az kaldı. Bugüne kadar birçoğumuzu gömmeye çalıştılar; Deniz’ler, Ali İsmail’ler, Uğur Mumcu’lar… Ama biz tohumuz, gömüldükçe daha çok geliriz. Çoğalarak geliriz. Bundan sonra da çoğalmaya devam edeceğiz. Halktan, emekten yana iktidarı hep beraber kuracağız. Gün gelir zorbalar kalmaz gider. O güne çok az kaldı. O zorbalar tıpış tıpış gidecekler. Hakkımızı söke söke alacağız, hem de demokrasiyle oyumuzla. Bir şey değişecek her şey değişecek.”
Haftasonu yapılan mitingleri kıyaslayan Soyer şunları ekledi: “İki mitingi karşılaştırdığımızda arada uçurum var. Bunlar önemli değil ama Türkiye çok net bir biçimde değişim ve dönüşümün içerisinde. Bu değişim halktan geliyor. Bu değişim sandıkta gerçekleşecek. Halkın isteği hiçbir siyasi gücün önüne geçemez. Bu değişimi Millet İttifakı gösterecek. Halkın istediği her şeyi bu ittifak alacak. Demokrasiyle, oyla alacak. Bu seçimde tarih yazılacak.”
Böylelikle 1 Mayıs kürsüsünden alenen, adıyla sanıyla Millet İttifakı ajitasyonu da yapılmış oldu. Herhangi bir sol akım yahut herhangi bir işçi kürsüden söz istese derhal reddedecek olanlar, CHP’li belediye başkanına iltimas geçtiler. Güya işçi sınıfı adına kurulan kürsüden burjuva muhalefetin boca edilmesine vesile oldular.
1 Mayıs tertip komitesinin toplantılarında özellikle üzerinde durulan, tartışılan bu konuda sendika bürokrasisinin şaşırtmayan tutumu yine sergilendi. Solun geniş kesimlerinin de Tunç Soyer’le birlikte Millet İttifakı’nın adayına oy atacak olması da bu sınıf uzlaşmacı tabloya herhangi bir itiraz koymamalarına neden oldu. İşçi Emekçi Birliği’nin bu konuşma sırasında alanda bulunması bu konudaki sessizliği bozabilirdi ancak kortej sıralamasında ön saflarda olunmasına rağmen alana girildiğinde bu konuşma çoktan yapılmıştı.
Kürdistan Bayrakları Kimde Rahatsızlık Yarattı?
Newrozlar’da görülmesine bir şekilde alışılan “ala rengin” yani Kürdistan bayrağının 1 Mayıs’ta KED-DER üyeleri tarafından açılması da Tertip Komitesi’nin uyarılarına neden oldu. Tertip komitesi KED-DER’in alandaki üyelerine temsilci göndererek muhtelif kereler bayrakları kaldırmalarını talep etti. Polisin kendilerini bu konuda ısrarla uyardıklarını, polisten yahut “sol gruplardan” saldırı gelebileceğini ileri sürerek bayraklarını toparlamalarını “rica ederek” 70’lerin sonunda DİSK’in 1 Mayıs meydanlarında Kürtçe yasakçılığını bugüne Kürdistan bayrağı konusunda taşımış oldular.
Göçmenler Kendi Talepleri İle Alanda
İşçi Emekçi Birliği ardından yürüyen İzmir Mülteci Dayanışma Platfomu bileşeni kurumların çok dilli sloganlarla yürümesi, gerici burjuva partilerin seçim kampanyalarının hedefi hâline getirilmek istenen göçmenlerin sınırlı da olsa kendi kimlik ve talepleri ile bir kortejde bulunması önemliydi. Köz’ün arkasında duran komünistler olarak ezen ulus şovenizminin ve burjuva gericiliğinin bir yansıması olarak göçmen düşmanlığı, ırkçılık ve ayrımcılığa karşı göçmenler için yurttaşlık talebini sıklıkla yürüyüşte dillendirdik.
Yoğun Katılım, Umutlu Bekleyiş, Siyasetsiz Sol
İzmir’deki 1 Mayıs üç ayrı koldan binlerce insanın yürüdüğü, alanda da on binlerin buluştuğu bir miting olarak gerçekleşti. Alana girenlerin hızla dağılması sorunu yaşanmaya devam ettiği için bütünlüklü bir miting alanı görüntüsü çıkmasa dahi alandaki sirkülasyon ve katılımın yoğun olduğu gözlemlenebiliyordu. Alandaki hâkim hava 1 Mayıs sonrası Alsancak sokaklarına da yansıdı. Sokak röportajlarında “14 Mayıs akşamı kutlamalar, 15 Mayıs sabahı nasıl bir güne uyanılmak istenildiği” soruluyordu. Erdoğan ve AKP-MHP hükümetini gönderme işi seçimler aracılığı ile Millet İttifakı ve CHP’ye havale edilip, güçlenen ve kalabalıklaşan sol kendi kitlesini de bu planın neredeyse bütünüyle nesnesi hâline getirdiği için tüm beklentiler 14 Mayıs gününe odaklanmıştı. Sandığa dair iyimser beklentilerin bu siyasetsizliği ve sınıf işbirlikçiliğini neşeli bir edayla örttüğü 2023 1 Mayısı burjuvazinin hanesine yazıldı.
Zincirsiz, yasaksız, burjuvazinin icazetinden ve vesayetinden kurtulmuş, zincirlerini kıran, bağımsız ve gür 1 Mayıs ancak reformizmin ve sendikalizmin işçi sınıfı üzerindeki hegemonyası kırıldığında ve meydanlar burjuva devletin denetiminde olmaktan çıktığında mümkün olacak. Adını hak eden, bayram gibi 1 Mayıslar ancak böyle mümkün olabilir. Bunun gerçekleşmesi için devrimci siyasete ihtiyaç, komünistlere düşen görev büyüyor.
Kahrolsun Liberal Kaynaşma, Yaşasın Devrimci Dayanışma!
1 Mayıs Kızıldır, Kızıl Kalacak! Özgürlük Savaşan İşçilerle Gelecek!
İzmir’den Komünistler
İşçi Emekçi Birliği 1 Mayıs Ortak Metni
1 Mayıslar’ı işçi sınıfının uluslararası dayanışması yarattı!
İşçi sınıfının sekiz saatlik iş günü için verdiği uluslararası mücadele 1 Mayıs’ı dünya çapında bir mücadele gününe dönüştürdü. Tarihi neredeyse bir buçuk asıra dayanan bu mücadele günü için ödenen ağır bedeller ise işçi sınıfının sınıfsız, sömürüsüz bir dünyaya duyduğu özlemi ortadan kaldıramadı, aksine perçinledi.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi bu topraklarda da 1 Mayıslar’a anlamını da rengini de 1 Mayıs için dövüşenler verdi. 1977’de, 1989’da, 1996’da işçilerin emekçilerin zincirsiz ve yasaksız bir biçimde meydanları doldurabilmeleri için düşenler ve dövüşenler 1 Mayıs’a kızıl rengini verdiler. O yüzden bugün de 1 Mayıs’ı hakkıyla kutlamanın ve kavgada düşenlerin anılarını layıkıyla yaşatmanın yolu bu uluslararası mücadele gününde işçi sınıfı ve ezilenlerin kızıl bayrağını dalgalandırmaktan geçiyor.
Bu 1 Mayıs’ta işçi sınıfını esaret altında tutan sermaye düzeninin emekçilerin boynundaki zincirleri sıktığı koşulları yaşıyoruz. Eriyen ücretler, artan hayat pahalılığı, evsizlik, işsizlik tüm işçilerin emekçilerin iflahını kesiyor. İşsizlik ve yoksulluk arttıkça işçilere kayıtdışı, güvencesiz, sendikasız çalışma, daha ağır sömürü koşulları dayatılıyor. İşçi cinayetleri rutin hale geliyor. On yılı aşkın süredir bu topraklarda yaşayan, sürekli ayrımcılığa uğrayan milyonlarca göçmen işçinin emeği de yaşamı da yok pahasına talan ediliyor.
Sermaye düzeni hüküm sürdükçe karşı karşıya kalacağımız bu ağır koşullar yetmiyormuş gibi bu 1 Mayıs’a korkunç bir yıkımın gölgesi altında girdik. Bir doğal afetin yoksul emekçiler için korkunç bir felakete dönüştüğü bir depremde yüz binlerce insanımızı kaybettik. Milyonlarca insan evsiz, işsiz, kimsesiz kaldı. Yoksul emekçileri bu koşullara mahkum edenler onları enkazların başında yüzüstü bıraktıkları gibi bizzat onları tehdit olarak görüp pek çok kentte OHAL ilan etmekten de geri durmadılar. Hakim sınıf ve onun iktidardaki temsilcileri bu devletin kuruluşunun yüzüncü yılında emekçilere ölüm, baskı ve sömürüden başka bir şey vadetmediğini yine gösterdi.
Bu zincirin kırılması gerekiyor!
Bu zincirin kırılması için; depremde varını yoğunu yitiren, sadece enkazlarda değil, enkazlardan kurtulduktan sonra dahi hayatta kalma mücadelesi veren emekçileri yalnız bırakmamamız, dayanışmayı sürdürmemiz gerekiyor. Bu zincirin kırılması için önce bir afetin katliama dönüşmesinin sorumlusu olan katillerin yakasına yapışmamız gerekiyor. Bu yıkımın müsebbibi bu sermaye düzeninin sahipleri ve onun hükümetidir. Dayanışmanın ön şartı olarak kaybettiğimiz yüz binlerce insanın katillerinin karşısına dikilmemiz ve bu kez kendilerini unutturmalarına, yakayı sıyırmalarına engel olmamız gerekiyor.
Bu zincirin kırılması için; en zorlu koşullarda dahi bu coğrafyanın her yerinde yeşeren işçi direnişlerinin yalnız kalmaması, büyümesi gerekiyor. Ancak bu direnişlerin büyümesi için sadece kapitalistlere karşı mücadele etmek yetmez. Her mücadeleyi daha baştan boğmak için fırsat kollayan, sermayenin memuru haline gelmiş sendika bürokratlarına karşı da mücadeleyi büyütmek gerekiyor.
Bu zincirin kırılması için; kapitalistlerin karşısında sınıf savaşının bayrağını yükseltmek gerekiyor. Sermaye düzeninin her renkten ve her boydan temsilcilerinin, düzen partilerinin işçilerin karşısına geçip bol keseden seçim vaatleri savurduğu bugünlerde işçileri emekçileri masadan düşen kırıntılara razı etmek isteyen sınıf uzlaşmacılığına karşı da mücadeleyi güçlendirmemiz gerekiyor.
Bu zincirin kırılması için; işgalle, savaşla, operasyonla, zindanla terbiye edilmeye, deli gömleği giydirilmeye çalışılan ancak direnen ve diz çökmeyen Kürt halkının mücadelesine güçlü bir biçimde destek olmamız gerekiyor. Esaret altına alınmış bir ulusun kaderini tayin hakkını savunmamız gerekiyor. Her fırsatta kıyımla katliamla tehdit edilen Aleviler’in sesi olmamız, haklarını sonuna kadar savunmamız gerekiyor. Her gün evde, iş yerinde sömürünün katmerlisine maruz kalıp katledilmesine alışmamız beklenen kadınların isyanına ortak olmamız gerekiyor. Kimliği ve varlığı nedeniyle ayrımcılığa uğrayan LGBTİ+’ların yanıbaşında durmamız gerekiyor.
Bu zincirin kırılması için kendimiz için ne istiyorsak, cinsiyeti, kimliği, ulusu, mezhebi ne olursa olsun tüm emekçiler için de aynısını istememiz gerekiyor. En zorlu işlerde en düşük ücretlerle çalışmasına rağmen en basit haklardan dahi mahrum kalan göçmen işçilerin işçi sınıfının parçası olduğunu gür bir biçimde haykırmamız, kendimiz için istediklerimizi önce onlar için de istememiz gerekiyor.
(Göçmenler Değil, Sermaye Düşman!)
Biz bu zincirlerin farklı bir renge boyandığı değil, tümüyle kırılıp parçalandığı bir demorasiye ihtiyaç duyuyoruz! Patronların, sermayedarların, burjuvaların değil işçilerin demokrasisine ihtiyacımız var.
İşçilerin emekçilerin ekmek kadar su kadar ihtiyaç duyduğu demokrasi bu düzenin sınırlarına, kalıplarına sığmaz. Düzenin temsilcileri bize böyle bir demokrasi vadedemez.
· Bizim için demokrasi, sendikal örgütlenmenin önündeki tüm engellerin kalkması, kamu emekçileri de dâhil olmak üzere tüm emekçiler için sınırsız grev hürriyetidir.
· Tüm göçmen işçiler için yurttaşlık hakkıdır.
· İşgal ve ilhak edilen tüm topraklardan çekilinmesidir.
· Zindanlarda tutulan tüm siyasi tutsakların özgürlüğüdür.
· Diyanetinden silahlı bürokrasisine tüm gerici kurumların lağvedilmesidir.
· NATO’dan Astana Platformu’na tüm emperyalistler ve gerici burjuva diktatörlükleriyle yapılmış askeri ve siyasi işbirliği anlaşmaların gizli açık demeden halka açıklanması ve iptalidir.
Böyle bir demokrasi bu düzenin sınırları içinde yeşertilemez. Böyle bir demokrasi sermayenin temsilcilerinden, hakim sınıf partilerinden, düzenin ittifaklarından talep edilemez.
Biz, işçiler ve emekçiler böylesi bir demokrasiyi, işçilerin emekçilerin iktidarını kendi ellerimizle yaratacağız. Bizim; işçilerin emekçilerin bir başka yolu, başka bir kurtuluş umudu yoktur. Kurtuluşu başkasında değil, kendisinde ve kendisi gibi işçi emekçilerde arayanlar, “bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır” diyenler olarak bugün 1 Mayıs’ta, burada yükselttiğimiz sesi her gün yükselteceğiz. Her sokakta, atölyede, fabrikada, iş yerinde bugün yükselttiğimiz sesin yankısının büyümesi için kavga vereceğiz. Örgütlü ve eylemli bir mücadeleyi her yere yaymanın kavgasını vereceğiz. Burada yükselttiğimiz kızıl bayrağı, sınıf savaşının sancağını her gün ve her yerde dalgalandıracağız!
Birleşik İşçi Kurultayı, Dostluk ve Kültür Derneği, Kaldıraç, Köz, Söz ve Eylem