KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak 26 Ekim’de Deng Büro’da “Yenilgi mi Tasfiye mi?” başlıklı bir söyleşi gerçekleştirdik.
Söyleşide sunum yapan yoldaş Türkiye’de solun yenilgilerle tasfiyeleri özdeşleştiren tutumunun tasfiyeciliği yenilgilerin doğal ve normal bir ürünü olarak sunmanın bir kılıfı olduğunu aktardı. Türkiye’de solun tarihsel olarak yaşadığı yenilgiler sıralandı ve esas yenilginin bu yenilgiler bahane edilerek tasfiyeciliğe çanak tutulması olduğunu vurgulandı. Bir bakıma Türkiye’de tasfiyeciliğin tarihinin de konuşulduğu sunumun sonunda şu görüşlere yer verildi:
“Türkiye’deki sınıf mücadelesinin seyri ve önce komünist sonra devrimci hareketin tarihi, bize, TKP’nin tasfiyesine yol açan siyasi çizgiyle hesaplaşmayanların, yenilgilerden öğrenemeyeceği gibi yükseliş dönemlerine müdahale edemeyeceğini gösterdi. Bu tarihle ve hataları ile yüzleşmeyenler aynı hatalara düşmekten de sınıf mücadelesinin temposundan bağımsız biçimde aynı tasfiyeciliği tekrar tekrar yeniden üretmekten kurtulamaz. 1922’de TKP’nin tasfiyesine yol açan tutum değişikliği emperyalizme karşı mücadelede burjuva diktatörlüklerini bir siyasi mevzi olarak görmekti. Komünist değil reformist olan bu tutum 1960’larda “tırmanan faşizme” karşı 27 Mayıs Anayasası’nı savunmak ya da ordudaki subaylara yaslanmak olarak tekrar zuhur etti. Ortada bir komünist partisi olmadığı için 71-72’de bu reformizmden kopanlar da hedefine varamadı. Takipçileri ise Karaoğlan Ecevit’in peşine takılarak sadece onların değil Aybar’ın TİP’inin de gerisine düştüler. Bugün solun “tek adam rejimine” karşı Millet İttifakı’nın peşinde sürüklenişi aynı reformist çizginin bir başka tecellisidir. Geçmişteki tasfiyeyle yüzleşmeden, o tasfiyeciliğin verdiği asıl hasarı ortadan kaldırmadan, komünistlerin birliğini sağlamadan, şu ya da bu yenilgiden ders çıkarmak mümkün değildir. Komünistlerin birliğini sağlamayanlar geçmişteki hataların peşinden sürüklenmeye mahkumdurlar. Bugün bize gereken, şu ya da bu yenilginin açıklamasını yapmaya çalışmak değil, bu açıklamayı yapacak komünist partiyi, Lenin’in deyimiyle yenilgisinden öğrenecek orduyu yaratmaktır.”
Sunumun ardından soru cevap kısmında sadece Türkiye Devrimci Hareketi’nin içinde debelendiği tasfiyeci girdap değil aynı zamanda 7 Ekim sonrasında Filistin’de şiddetli biçimde patlak veren çatışmalar üzerine de sorular soruldu.
Tasfiyecilik ile kuyrukçuluğun aslında birbiri ile el ele gittiği vurgulanarak devrimci bir önderlik boşluğunun sadece bu coğrafyada değil dünyanın hemen her yerinde aynı oranda ve giderek yakıcı bir biçimde hissedildiği vurgulandı. Dünyada şiddetlenen emperyalistler arası paylaşım kavgalarından bağımsız düşünülemeyecek bütün siyasal kavgalara, ulusal kurtuluş mücadelelerine, ezilenlerin emekçilerin savaşımlarına hakkıyla nasıl ve hangi yolla mücadele edilebileceği üzerine konuşuldu.
Bütün Ülkelerin Komünistleri Birleşin!
İzmir’den Komünistler