6 Şubat’taki deprem geride on binlerin hayatını kaybettiği, daha fazlasının daha enkaz altından dahi çıkarılamadığı, milyonlarca insanın elinde avucunda ne varsa kaybettiği, evsizleştiği ve yaşadıkları kentlerden göçmek zorunda kaldıkları bir korkunç bir tablo bıraktı.

Her deprem sonrasında istisnasız yaşanan keşmekeş bu deprem sonrasında da yaşandı. Ezilenlere emekçilere saldırmak için her yerde hazır ve nazır olan devlet kurumları daha önceki pek çok örnekte olduğu gibi yoksul emekçileri yine kaderine terk etti, enkazlarda yüz üstü bıraktı, ölüme terk etti. Burjuva devlet tüm kurumlarıyla çürümüş olduğunu yine kanıtladı. Cumhur İttifakı idaresinin bir yağma ve talan hükümetinden başka bir şey olmadığı bir kez daha açığa çıktı.

Bu tablo karşısında ezilenlerin emekçilerin her türden dayanışması elbette öncelikli, doğal ve elzemdir. Fakat devrimciler aynı zamanda ertelenemez ve acil bir biçimde bu yıkımın sorumlusunun sermaye düzeni, burjuva devleti ve hükümet olduğunu eylemli faaliyetli bir biçimde haykırma görevi ile de karşı karşıyadır. Hangi gerekçe ile olursa olsun bu görevi belirsiz bir geleceğe havale edenler hiçbir emekçinin yarasını gerçek anlamda saramaz. Çünkü bu yaraları açan katiller yeni yaralar açmaya devam etmektedirler. Dolayısıyla öncelikli görevin bu çürümüş düzenden kurtulmak için emekçilere siyasal gerçekleri olduğu gibi aktarmak olduğunu düşünen komünistler olarak, “şimdi siyaset zamanı değil” diyenlerin aksine devrimci siyasetin tam zamanı olduğu bilinci ile emekçi semtlerinde katilleri teşhir ettik, emekçileri seçimleri beklemeden Cumhur İttifakı’nın karşısına eylemli biçimde dikilmeye davet ettik.

Onur Mahallesi’nde muhtelif kahvehanelerde ve pazar yerinde “Yıkımın Sorumlusu Burjuva Devlettir, İşçilerin Cumhur İttifakı’nın İnsafına Değil İktidara İhtiyacı Var!” başlıklı özel sayımızdan yüzlercesini dağıttık. Dağıtım sırasında yaptığımız ajitasyonlarda şunları söyledik:

“6 Şubat’ta on binlerce insanımızı kaybettik. On binlercesi de enkaz altında. Üstelik bu devlet bu konudaki sayıları bile gizliyor. Elbette gün dayanışma günüdür. Bu topraklardaki yoksul emekçiler ellerindekini avucundakini kendi gibi ezilenlere açmaktan geri durmadılar. Devasa bir emekçi seferberliği yarattılar. Ama dayanışmanın bir şartı daha var. Kardeşlerimizin katillerini göstermeliyiz. Biz bu katilleri tanıyoruz. Onları Roboski’den, Soma’dan, Van-İzmir-Elazığ depremlerinden tanıyoruz. On binlerce insaımız bir kader planının kurbanı olmadı, adını koyalım onlar katledildiler. Bu yaşanan bir katliamdır. Bu katliamın, bu yıkımın, bu enkazın sorumlusu sermaye düzenidir, burjuva devlettir. Bu devletin yirmi yıldır tepesinde olan Cumhur İttifakı’dır. Ünümüze kabahatli diye hedef tahtası olarak Suriyeli Afgan göçmenleri koyuyorlar. Yıkılan dev gibi çürük binaları Suriyeliler dikmedi. Biz asıl düşmanları tanıyoruz. Bunları AKP’nin MHP’nin yandaşı inşaat şirketleri, hükümete yakın parababaları diktiler. Onlar bu yıkımın hem mimarı hem müteaahitleridirler. Bunların yakasına yapışmadan, katilleri yakalamadan kimse kimseye gerçekten yardım edemez. Kimse kimsenin yarasını sahiden saramaz. Bu devletin kendisi bir enkazdır. Bizim bu devletin, Cumhur İttifakı’nın, onun tepesindekinin insafına değil, işçilerin iktidarına ihtiyacımız var. Nasıl ki dayanışma için emekçiler ayağa kalkıp bir seferberliğe giriştiyse aynı seferberlik duygusu ile, hiçbir düzen gücüne bel bağlamadan bu hükümeti defetmeliyiz.”

Bildirilerimiz ve yapılan ajitasyon konuşmaları Onur Mahallesi’ndeki emekçiler tarafından ilgiyle karşılandı.

Katil Devlet! Yıkımın Sorumlusu Sermaye Düzenidir!

Göçmen İşçiler Sınıf Kardeşimizdir!  

Asıl Düşman Kendi Yurdunda!

İzmir’den Komünistler