24 Aralık Perşembe günü Kadıköy’de Devrimci Parti, Partizan, Mücadele Birliği, ESP, SMF ve Alınteri “Vergi ve kira borçları silinsin! Krizin sorumlusu devlettir.” şiarlı bir basın açıklaması organize etti.
Eylemde, ESP, Partizan, SMF, Mücadele Birliği; imzalı dövizleriyle yer aldılar. SMF dövizinde “Krizin Faturasını Ödemeyeceğiz”; ESP dövizlerinde “Vergi ve Kira Borçları Silinsin”, “Patronlara Vergi Affı Esnafa Sadaka”, “Faşizm Bir Halk Sağlığı Sorunudur”, “Halk Sağlığı İçin Esnafın Vergisi Değil Patronların Serveti”; Mücadele Birliği dövizlerinde “Krizin Kaynağı Kapitalizmi Yıkalım”, “Sermayenin İktidarını Yıkalım, Emeğin İktidarını Kuralım”, “Virüs Değil Düzen Öldürüyor”; Partizan dövizlerinde “Krizin Faturasını Ödemeyeceğiz” “Pandemi Fırsatçılığına Karşı Örgütlenmeye”, “Sermayeye Değil Emekçiye Bütçe” yazıları yer aldı.
Eylemde sık sık “Saray’dan sadaka istemiyoruz”, “Sermayeye değil emekçiye bütçe”, “Yaşasın birleşik mücadelemiz” sloganları atıldı.
Basın açıklamasında genel olarak pandeminin iktidarın yasakları ile açlık ve yoksulluk sorunu haline gelmiş olup işçi, emekçi, işsiz ve küçük esnafın zaten kötü olan koşullarının katmerlendiği ve AKP iktidarının krizin bedelini işçi ve emekçilere yüklediği vurgusuyla esnafın vergi, kira ve diğer borçlarının devlet tarafından ödenmesi gerektiği söylendi. “İşçilerin, emekçilerin, işsizlerin, küçük esnafın ve tüm yoksulların daha iyi koşullarda yaşayacağı bir düzen için tüm bu kesimlere hep birlikte mücadele etme” çağrısı yapıldı.
Eylemde devrimcilerin asıl ilgilenmesi gereken siyasi kriz yerine ekonomik krize yönelik tutum ve çağrılar dillendirildi. Patronlar-emekçiler şeklinde yapılan kategorizasyonun doğru olmakla birlikte yeterli olmadığı, sınıf mücadelesinin emekçilerin ekonomik değil siyasi mücadelesi olduğu düşünüldüğünde siyasi krizin daha önemli olduğu görülecektir. Solda genel olarak burjuva partiler için, burjuvazinin itaatkâr temsilcisi nitelemesi yapılır ve genel olarak hükümet kimse onun geleneksel sermayenin partisi olduğu anlayışı hâkimdir. Oysa bugün 12 Eylül rejiminin içinde debelendiği kriz göstermektedir ki Erdoğan Türkiye’de sermayenin desteğini almaktan uzaktır, bugün sermaye partisi olarak CHP’yi adres göstermek gerekir. Gezi Ayaklanması’ndan itibaren her seçim, bunun nedeni değil sonucu olarak bu gerçeği çıplak biçimde göstermektedir. AKP, beceriksiz manevralarıyla efendilerinin güvenini kazanamamış, büyük sermaye ve onun uluslararası plandaki temsilcilerine çatma yolunu seçmiştir. Türkiye’de sermayenin Erdoğan’ın seçim yoluyla gönderememesi ise ABD’dekinin aksine Türkiye’de az çok da olsa bütünlüklü bir devlet aygıtının olmayışındandır.
Devrimciler bakımından önemli olan da Türkiye’deki bu örneğini gördüğümüz üzere yukarıdakilerin siyasi kavgasının, yönetenlerin eskisi gibi yönetemiyor oluşunun emekçi ve ezilenler nezdinde doğurduğu fırsat ve imkânlardır. Bunun bir rejim krizi olarak daha yoğun yaşandığı Türkiye’de bu fırsat ve imkânlar dünyanın geneline göre çok daha fazladır. Sınıf mücadelesi, emekçiler adına “patronlarla” girişilen gündelik, salt ekonomik talepler etrafında yürütülen mücadele anlamına gelmemektedir. Emekçiler, türlü vesileler ve vasıtalarla bu mücadeleye zaten girişirler. Devrimcilerin görevi emekçilere ve ezilenlere bu vesile ile siyasi gerçekleri açıklamak ve kendi dışındaki güçleri harekete geçirmektir.12 Eylül Rejiminin son temsilcisini süpürmek ve sınıf mücadelesini yükseltmek için de bugün gereken ekonomik talepleri haykırmak değil, bu sınıfı siyasi talepler etrafında seferber edebilecek devrimci bir partinin yaratılmasıdır.
İstanbul’dan Bir KöZ Okuru