1 Mayıs işçi sınıfının günü olmalı! Burjuvazinin uşaklarının değil. Yaşamak için çalışmaya mecbur olanların. Ayrıcalıklı tuzu kuruların değil. Salgında işyerine, savaşta cepheye sürülenlerin. Onların tepesine çöreklenenlerin değil. Her ciddi krizde mücadeleyi tatil etmenin fırsatını arayanların hiç değil.

1 Mayısları uluslararası dayanışma yarattı. Sekiz saatlik işgünü mücadelesinin kıvılcımını çakanlar göçmenlerdi. Adları 1 Mayıs’ın öyküsüyle özdeşleşen Haymarket şehitlerinin de neredeyse tamamı Amerika doğumlu olmayan Alman işçilerdi. Sermayenin uşakları yüz otuz altı yıl önce de göçmenlerin hırsız, uğursuz, ahlaksız, gaspçı olduğu yalanlarını yayıyor, ulusal sınırların ve göçün kontrol altına alınmasını savunuyordu.

Suriyeli, Afgan, Pakistanlı… kadın erkek tüm göçmen işçilere vatandaşlık hakkı!  Yoksulluğun, ahlaksızlığın, şiddetin nedeni hiçbir zaman göçmenler olmadı, hep sermaye oldu. Tarih boyunca sosyalizm adının arkasına sığınarak göçmen işçileri düşman gösteren akımlar, sermayenin günahlarının üzerini örtüp, işçileri devletin arkasında esas duruşa sokmak istedi. Bugün de durum farklı değil. Tersine tüm emekçi göçmenleri sınıf kardeşi gören, onlarla eşit haklara sahip olmayı savunan bir hareket ise sınıf işbirlikçiliğinin panzehiridir.

1889 yılında İkinci Enternasyonal Kuruluş Kongresi mensubu parti ve sendikaları sekiz saatlik işgünü için 1 Mayıs’ta iş bırakmaya çağırdı. Böylelikle 1 Mayıs dünya çapında bir mücadele gününe dönüştü. Bugünkü tablo ise tam tersidir. 1 Mayıslar ulusal gündeme hapsedilirken işçiler ulusal çıkarlar demagojisiyle zehirleniyor.

İşgale son! İşçilerin uluslarası dayanışmasından söz edenler vatanlarında boyunduruk altına alınmış Kürtlerin başkaldırısına sessiz kalamaz. Başka bir ulusun topraklarını işgal eden bir devlet elbette kendi işçi sınıfını da ezecektir. O hâlde önce ezen ulus devletlerinin sınırlarını doğal ve değişmez kabul etmekten vazgeçmeli. 1 Mayıs’ta ezen ulus devletinin işgalci varlığını kabul etmediğimizi haykıralım.

1 Mayıs’ta işçiler kendi güçlerini görmeli, göstermeli! İşçi sınıfından başka hiçbir sınıfın ülkenin tüm merkezlerinde, dünyanın dört bir yanında eş zamanlı ve ortak  bir dava için harekete geçme kapasitesi yok. “Üreten biziz yöneten de biz olacağız!” şiarına anlamını veren bu örgütlenme kapasitesinden başka bir şey değil. Oysa bugün revaçta olan “sınıf çalışması” adı altında işçilere çaresizlik propagandası yapılması.

“Örgütlenelim!”, “Mücadele Edelim!” çağrıları ancak siyasi bir hedefle anlam kazanır. Tersine bu iki şiarı ağızlarına sakız edenler emekçilerin önüne somut bir siyasi görev koymaktan ısrarla kaçınıyor. Yaptıkları kendi kuyrukçuluklarına mazeret üretmektir. İşçileri siyasetsiz bırakıp onu burjuvaziye teslim edenler sonrasında “işçi sınıfından kopmamak adına” burjuvazinin bayrağını sallamaya herkesten önce başlıyorlar.

“Hükümeti emekçiler süpürecek!” diyemiyorlar! Güçsüzlük edebiyatı yapanlar, en çok konu hükümet olduğunda kendilerini ele veriyor. Bir tanesi çıkıp “Bu hükümeti ancak emekçiler kendi eylemleriyle süpürebilir.” diyemiyor.  Sıkıştıklarında  “Sorun sistem sorunu, bu hükümet gitse başkası gelse de yolsuzluk ve baskı devam edecek” genel doğrusuna sığınıyorlar. Aslında bambaşka bir şeyi söylemek istiyorlar: “Siyasi baskının, sömürünün başsorumlusu olan hükümeti yerinden edemeyiz çünkü yeterince güçlü değiliz. O yüzden bu konuyla uğraşmamalıyız. Hayal kurmayalım, bu hükümetten kurtulmak işçilerin değil sermayenin işi. ‘Demokrasi için’, ‘tek adam rejimine son vermek için’ ‘muhalefet etmeyi bırakmadan’ Millet İttifakı’nın çizdiği yola destek vermeliyiz.” Bu yalanlara karnımız tok.

İşçi sınıfının ihtiyaç duyduğu demokrasi burjuva kalıplara sığmaz! Demokrasi, sendikal örgütlenmenin önündeki tüm engellerin kalkması, tüm kamu emekçileri de dâhil olmak üzere sınırsız grev hürriyetidir. Tüm göçmenler için yurttaşlık hakkıdır. İşgal ettiği tüm topraklardan çekilmeyi şart koşar. Silivri’den İmralı’ya zindanlarda tutulan tüm siyasi tutsakların serbest bırakılmasıdır. Diyanetinden silahlı bürokrasisine tüm gerici kurumların lağvedilmesidir. ABD’den Rusya’ya, NATO’dan Astana Platformu’na tüm emperyalistler ve gerici burjuva diktatörlükleriyle yapılmış askeri ve siyasi işbirliği anlaşmaların gizli açık demeden halka açıklanması ve iptalidir.

Demokratik anayasa için kurucu meclis! Kriz içindeki 12 Eylül rejiminin yamalı bohçaya dönmüş anayasası işlemez ve toparlanamaz bir hâlde. Bu anayasayı “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” nostaljisiyle geriye sarmak da reformlarla ileri taşımak da mümkün değil. İşçi ve emekçilerin hak ve özgürlük belgesi olarak yeni bir anayasaya ihtiyaçları var. Kimse bu anayasanın burjuva partileriyle kafa kafaya verilerek yapılabileceği hayali kurmasın. Yeni ve demokratik bir anayasa ancak eski yasaları ve kurumları yok sayan bir kurucu meclisle yapılabilir.

Önce hükümet! Demokrasi yolunda en ufak bir kazanımın önkoşulu Erdoğan’ın koltuğundan indirilmesidir. Millet İttifakı’nın şoven seçim çalışmasına “muhalif bir tonda” örtülü ya da açıktan destek verenler, “millî iradenin tecellisini” daha çok bekleyeceklerdir. Cumhur İttifakı hükümetine son vermek ancak kitlesel bir emekçi seferberliği ile mümkün.

Devrim diyemeyenler şovenizmi büyütüyor. Hükümetten sermaye partilerine yaslanarak kurtulma hayallerini yayanlar kendi devletlerinin işgalci politikaları karşısında üç maymunu oynuyorlar, işçi sınıfını Suriyeli, Afgan, Türk diye bölmek isteyenlerin değirmenine su taşıyorlar.

Tek yol devrim! İşgale son vermek için devrim şart. Politik özgürlükler belgesi bir anayasa için devrim şart! Kurucu meclis için devrim şart! Bu hükümetten kurtulmak için devrim şart.

Burjuva sosyalistlerinin, sosyal-şovenistlerin hesaplarını bozalım. İşçi sınıfına güçsüzlük siyasetsizlik aşılayanlara, şovenizme teslim olanlara inat, 1 Mayıs’ı uluslararası birlik mücadele ve dayanışma gününe yaraşır şekilde kutlayalım.

İşgale Son! Kahrolsun Ezen Ulus Şovenizmi!

Kürtlere Özgürlük Ortadoğuya Barış!

Demokrasi için Tek Yol Devrim!

Devrim için Devrimci Parti!

Yaşasın 1 Mayıs! Bijî Yek Gûlan!