16 Mart 1988’de BAAS rejiminin Güney Kürdistan’da kimyasal silahlarla gerçekleştirdiği katliamda katledilenler KED-DER’de gerçekleştirilen bir anma etkinliği ile anıldı.

Köz’ün arkasında duran komünistler olarak bizim de katıldığımız etkinlikte gerçekleştirilen saygı duruşunun ardından “Ey Raqıp” marşı topluca okundu. Ardından Mahmut Ağamolla tarafından Kürtçe olarak yapılan sunumda katliamın hem tarihî çerçevesi ifade edildi hem de şu görüşlere yer verildi:

“Kürt jenosit karşısında Batı ülkeleri, sosyalist ülkeler ve İslam ülkeleri sesiz kalmışlardır. İsmail Beşikçi hoca bir yazısında ‘’ Irakta soykırım devam ederken Kuveyt’te toplanan İslam Konferansı’na 53 İslam ülkesi katılmıştır. Türkiye Cumhurbaşkanı darbeci Kenan Evren de bulunmaktadır. Yayımlanan sonuç bildirisinde Irak’ta uygulanan bu soykırım hakkında hiçbir açıklama yer almamaktadır.

İki yüzlülük Saddam’ın idamında da kendini göstermektedir; nitekim Kürt soykırımının katili Saddam’ın yargılanması aceleye getirilerek, Saddam Kürtlerin soykırımı nedeniyle değil, Duceyli katliamı nedeniyle yargılanması sonucu idama çarptırılmıştır.

CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun 2013 Türkiye Parlamentosuna verdiği önerge, HDP Milletvekillerinin 2015 ve 2018 verdikleri önergelerde Irak’taki jenosidin soykırım olarak kabul edilmesi için karar alınması karşısında Türkiye Parlamentosu sesiz kalmıştır.

İzadi, Kurtler adlı kitabında “Modernlik açısından Kürtlerin bağımsız bir devletten yoksundurlar ” diye yazıyor. Ama dünyanın kabul ettiği standartlara göre Kürtler çok büyük bir millettir. Kısacası Kürtler devletsizdirler. Kürtlerin zayıflığı budur.”

Sunumun ardından katılımcılar da söz alarak görüşlerini ifade ettiler. Ağırlıklı olarak Kürtler’in uğradıkları katliam ve vuruldukları zincir karşısında dünyanın sessizliğine işaret eden ve elbette bir gerçeğe tekabül eden haklı görüşler ifade edildi. Ancak eleştiri okları ağırlıklı olarak artık var olmayan “sosyalist” devletlere yönelik idi. Bununla birlikte Halepçe’de, İran-Irak Savaşı sırasında Irak’ın bilfiil müttefiki ve destekçisi olan, bugün de Kürdistan’ın parçalanmışlığı ve esareti açısından belirleyici rolleri süren emperyalist devletleri kendi davasının olası destekçisi olarak görme eğilimi de konuşmalara yansıdı.

Bu konuda biz de söz alarak şunları söyledik:

“Halepçe’de sessiz kalanlar Lozan’da çizilen emperyalist statükonun sahipleridir. Ve onlar kırk yıl önce değil daha 2017’de Güney Kürdistan’daki bağımsızlık referandumunda da aynı lanetli rolü oynamışlardır. Kendilerini sosyalist diye adlandıran devletler üzerinden komünizme duyulan alerji de haksızdır. Zira bu devletler öyle sadece Kürtler’e değil, sosyalist olma iddiasını taşımakta korkunç bir başarısızlıkla tüm dünya proletaryasına, önce de kendi coğrafyalarındaki işçilere ihanet etmişlerdir. Komünist Enternasyonal’i tasfiye etmişler, dünyada devrim umudunu söndürmüşlerdir. Mazide kalmış, bugün var olmayan sözüm ona sosyalist rejimleri eleştirmenin bir faydası yoktur. Bugün Kürtler’in vurulduğu zincirin sahipleri ve koruyucuları bellidir. Kürdistan’a özgürlük de onu esir eden, ilhak eden devletler yıkılmadan mümkün değildir. Böyle bir özgürlük mücadelesi ancak Kürdistan’da devrimci bir partinin yaratılması ile mümkündür.”

Kaydadeğer bir katılımın olduğu ve canlı geçen etkinlik katılanların benzerlerinin örgütlenmesi konusundaki temennileri ile sona erdi.

Devrim İçin Devrimci Parti!

İzmir’den Komünistler