Ekim Devrimi Tartışmaları’nın 2024 Kırşehir ayağını, 3 Kasım Pazar günü, “Ortadoğu’da Paylaşım Kavgası” başlığıyla Sol Parti Kırşehir İl Örgütü’nde düzenledik.

Konuşmacı yoldaş sunumunda şu vurguları yaptı:

“İkinci Paylaşım Savaşı ile birlikte hakim emperyalist güç haline gelen ABD, 20. yüzyılın son yıllarından itibaren zayıflamaya başladı. Aynı döneme denk düşen ve emperyalistlerin Ortadoğu’daki krizini çözme amacııyla uygulamaya konan başlıca dört projeden hiçbirinin başarılı olmamasında bu durum da etkili oldu.

ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi” olarak da isimlendirilen Ortadoğu’yu baştan dizayn etme planı, 2008 yılı civarında tamamen çöktü.

ABD’nin direkt değil, maşaları vesilesiyle uygulamaya koyduğu dizayn planı da aynı başarısızlıkla sonuçlandı.

Üçüncü proje, “barış içinde yaşama” planıydı. Arafat ile İsrail’in masaya oturduğu, Hizbullah-ABD-İsrail’in çatışmaya son vermek için adım attığı bu proje de son tahlilde çöktü.

Dördüncü proje, Kürtleri imha projesiydi. Bu proje, Kürdistan’ın dört parçasında da çöktü. Rojava düşmedi. Rojhilat sessizliğe teslim olmadı. Başur’da özerklik elde edildi. Bakur’daki dinamik bitirilemedi.

Ortadoğu’da paylaşım kavgası, bugün en fazla Filistin sorunu üzerinden gündem oluyor. Filistin sorununda solun tutumu iki ana başlıkta toplanıyor: desteklenecek taraf yok deyip sessiz kalanlar ve anti-emperyalizm namına HAMAS ve Hizbullah’ın kuyruğuna takılanlar.

Biz ise bağımsız-birleşik-laik Filistin’i savunuyoruz. İsrail’in meşru bir devlet olmadığını söylüyoruz. Nehirden denize özgür Filistin şiarını, Ürdün Krallığı’nı meşru kabul etmesi nedeniyle eksik buluyoruz.

Filistin’in yanında bir de Kürdistan sorunu var. TC’nin de bir başka İsrail olduğunu ifade etmeliyiz. Emekçilerin ve ezilenlerin kanı üzerine kurulmuştur.

2015’ten bu yana toplumsal muhalefeti hedef alan ve kapsamı genişleyen bir içsavaş sürüyor. İçsavaşta güç kaybeden, bugün içsavaşı bitirmek istemesine rağmen bitiremeyen bir Erdoğan ve bu girişimleri baltalayan bir Bahçeli var. İçsavaş, Erdoğan’ın aleyhine ilerliyor. Bu tabloda devrimciler için fırsatlar mevcut. Emperyalistler arası kavga kızışıyor.

Türkiye’de anti-emperyalist olmanın koşulu, TC’nin yıkılmasını savunmaktır. Farklı topraklardaki mücadelelere destek, söylem ve mesajla olmaz. Kendi hükümetinize karşı mücadele etmeli, iktidar savaşı vermelisiniz.

Yönetenlerin krizi, nesnel koşulları devrimcilerden yana kılıyor. Fakat bu olanakları değerlendirebilecek bir devrimci özne yok. Devrimci arayışı olanların, bu niyetle mücadele etmek isteyenlerin sayısıysa hayli fazla. Bir savaş örgütüne ihtiyacımız var.”

Soru-görüş bölümünde söz alan katılımcılar, Sovyetler Birliği’nin Kürtleri görmezden gelmesi üzerine görüş bildirdiler. 1920 Doğu Halkları Kurultayı’nda Kürtlerin adının geçmemesi, Seyit Rıza’nın Komintern’e yazdığı mektubun yanıtsız kalması, Sovyet Rusya’nın Erzurum’dan çekilmesi örnek gösterildi. Ayrıca Başur ve Rojava’daki kazanımları emperyalistlere borçlu olduğunu düşünen Kürtlerin sayısının az olmadığı söylendi. Ayrıca dinin Kürtleri esir tutmanın bir aracı olduğu belirtildi. Emperyalistlerin Arap coğrafyasını gücü parçalamak için parçaladıkları görüşü de dile getirildi.

Aranın ardından söz alan Köz konuşmacısı, Kürt ve Kürdistan sorunlarının farklı olduğunu, devlet hakkını savunmak zorunda olduğumuzu söyledi. Dile getirilen eleştirilerde parti-devlet ayrımının eksikliğinin yanlış bir kavrayışa yol açtığını; Sovyetler Birliği’nin bir devlet olduğunu ve ayakta kalmak için hareket ettiğini, Komintern’in ise dünya devriminden mesul olduğunu, dolayısıyla bir eleştiri dile getirilecekse muhatabın Komintern olması gerektiğini açıkladı. Komintern’in de eksikleri olduğunu fakat ilk dört kongreye yansıyan programatik çizgiyi doğru kabul ettiğimizi belirtti. Bugün de ulusal sorun ve anti-emperyalizm hususlarında benimsediğimiz çizginin kaynağının Komintern’in ilk dört kongresi olduğunu ifade eden yoldaş, bu çizginin Komintern’in ilk dört kongresinden sonra terk edildiğini dile getirdi.

Ardından söz alan bir başka yoldaş ise, parti-devlet ayrımını iyi anlamak gerektiğinin altını çizdi. Bugün Rojava’nın ayakta kalmak için attığı adımlar nasıl meşruysa, Sovyetler Birliği için de benzer bir durumun geçerli olduğunu söyledi. Bu noktada Sovyetler Birliği adına bir eleştirimiz olmadığını belirten yoldaş, Sovyetler Birliği’nin bu amaçlarla attığı adımların sonucu olarak dünya devriminin partisi olan Komintern’in politikaları da değişirse, eleştirinin geçerli olacağını söyledi. TKP’nin desentralizasyonunun bunun bir örneği olduğunu, zaten Komintern’in kapısına kilit vurulmasının da dünya devrimi iddiasının ortadan kalkmasının ve devletler arası ilişkinin yeni yöntem olarak benimsenmesinin bir göstergesi olduğunu belirtti.

Yoldaş ayrıca emperyalistlerin Kürdistan’ın özgürlüğü önünde bir engel olduğunu en iyi Kürtler’in bildiğini ifade etti. Lozan ile Kürdistan’ı dört parçaya bölen emperyalistlerin, yüz yıldır Kürdistan’ın özgürlüğünün karşısında yer aldığını belirten yoldaş, Rojava ve Başur’daki kazanımların da emperyalistlerin ikramı değil, onların krizinden faydalanan Kürtlerin mücadelesinin sonucu olduğu açıkladı.

Söyleşimizin son bulmasının ardından katılanlara gazetemizin son sayısını ulaştırdık.

Ankara’dan Komünistler