KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak, 29 Eylül Perşembe günü Görkem Doğan’ın konuşmacı olduğu “Tek kutupluluk, müdafileri, muarızları ve proleter siyaset” konulu Komite Sohbetleri’ne katıldık.

Moderatör Komiteler adına yaptığı giriş konuşmasında, Komiteler’in proleter devrimci bir iddiaya sahip olduğundan söz etti. Ardından Görkem Doğan konuşmasına başladı. Tarihsel bir akış sunan konuşmacı, Paylaşım Savaşları’nın ardından dünyadaki hegemonik düzenin değiştiğinden söz etti. SSCB’nin yıkılmasının nedenini “kendilerinin bunu tercih etmesi” olarak tespit eden konuşmacı, Çin’in bu sahneye girişinin de benzer bir tercihin sonucu olduğunu, SSCB karşısında Amerika’nın bu yolu seçtiğini açıkladı.

Bugün Çin’in ciddi bir güç haline geldiğini söyleyen konuşmacı, ortada yükselen bir başka güç olduğunun herkesçe görüldüğünü fakat buna izin verilmeyeceğini öne sürdü. Çin’in deniz aşırı yatırımlarının “hayır işi” olmadığını ve bunun da hegemonya mücadelesinin bir parçası olduğunu aktaran konuşmacı, bu mücadelede Rusya’nın da saldırganlaştığını, Ukrayna Savaşı’nda bu dengelerin yeniden görüldüğünü belirtti. Konuşmacı, tek kutupluluğun henüz ortadan kalkmadığını söyledi.

Türkiye’nin her zaman Atlantik bloğunda yer aldığını ve bugün de Atlantikçiliğin baskısı altında yaşadığımızı belirten konuşmacı, kendine Marksist diyenlerin dahi Batı’daki ana akım medyadan beslendiğini söyledi. Konuşmacı, bugün proleter devrimi bir kutbun peşine takmak söz konusu ise açık tehlikenin Atlantikçilik olduğunu vurguladı.

Konuşmanın ardından kısa bir ara verildi. Arayı soru-cevap bölümü takip etti. Söz alan ilk dinleyici “NATO bir terör örgütü müdür” diye sordu. Konuşmacı, “NATO ciddi bit tehdit. Özellikle burada.” yanıtını verdi. Konuşmacı ayrıca, Cumhur İttifakı Türkiye’yi Çin yapmaya çalışırken Millet İttifakı’nın da Türkiye’yi Batı için bir lojistik merkez yapmak istediğini söyledi.

Ardından biz söz aldık. Konuşmamızda şu noktalara değindik:

Bugün dünyada devrimci durum hâkim. Yönetilenlerin eskisi gibi yönetilmek istemediğini ve bu doğrultuda harekete geçtiğini, yönetenlerin de bir kriz içerisinde olduğunu ve eskisi gibi yönetemediğini görüyoruz. Kazakistan’da, Arnavutluk’ta, Amerika’da, Sri Lanka’da, İran’da, Kürdistan’da ayaklanmalar yaşandı ve yaşanıyor. Bu örnekler arasından Sri Lanka’yı, tartışılan konuyla ilgili olarak biraz ön plana çıkarmak gerekir. Zira Sri Lanka’da, Çin’in desteklediği hükümete karşı ayaklanan kitlelerin başkanlık sarayını işgal ettiklerini gördük. Olaylar sonucunda cumhurbaşkanı devrildi fakat onun yerini mevcut başbakan aldı. Çinci hükümete karşı gerçekleşen ayaklanmanın böyle sonuçlanması, gerileyen Amerikan emperyalizmini bir kez daha gösteriyor. Geçmişte Irak’ta, bugün de Ukrayna’da bunun başka örneklerini gördük. Komite’nin başyazısındaki akışı takip ederek dünyadan Türkiye’ye uzanırsak, burada da benzer bir kriz ortamı görüyoruz. Rejim kriziyle boğuşan, eskisi gibi yönetemeyen Erdoğan ve Erdoğan’a karşı duydukları rahatsızlığı eyleme döken kitleler görüyoruz. 2021’in başından bu yana sayısız işçi eylemi, grev, fabrika işgali, kadın eylemleri, öğrenci eylemleri gördük. Kürdistan’da bastırılamayan dinamikle de birleştiğinde sarsıcı bir tablo ortaya çıkıyor. Bu tabloya bakarak Cumhur İttifakı da Millet İttifakı da kendi çıkarları doğrultusunda konumlanıyorlar. Erdoğan MHP’ye dayanarak HDP’ye saldırıyor ve işgal operasyonları ile Kürdistan’a giriyor. Amerikancı muhalefet ise Erdoğan’ı sandıkla gönderme planına uygun olarak kitleleri sokaktan geri tutmaya çalışıyor. Türkiye solunun büyük bir kısmı da bu projeye yedeklenmiş durumda. Amerikancı muhalefetin yumuşak geçiş projesine tehdit oluşturacak her türden eylemin karşısında birleşiliyor. İktidar da Amerikancı muhalefet ve onun peşindeki sol akımlar da çoktan konumlanmışken, proleter devrimciler nerede duruyorlar? Biz ne yapacağız? Bugün devrimci sorumluluk, düzen ittifaklarına yedeklenmemeyi ve doğrudan karşılarında yer almayı gerektiriyor. Düzen ittifaklarına iki turda da oy vermeme çağrısı yapacak bir cumhurbaşkanı adayı ile sokak çalışması yürütmek, devrimciler için bir ödev olmasının yanı sıra büyük imkanlar da doğuruyor. Komite’nin başyazısında Erdoğan’ın bugüne kadar kitleleri ikna ederek iktidarda kaldığından bahsediliyor. Sokak sokak, fabrika fabrika, ev ev gezerek kitleleri gerçekleri açıklamak ve hükümeti hedef almak devrimciler için bir mecburiyet. Bağımsız bir cumhurbaşkanı adayıyla bu çalışma yürütülmeli diyoruz. Bugün proleter devrimci iddiada olanlara bu çağrımızı iletmek ve sorumluluk almaya çağırmak bizler için bir ödevdir.”

Sözlerimize yanıt veren konuşmacı, tek bir şeyde ayrıştığımızı, devrimci durumun değil ideolojik bir yenilgi döneminin içinde bulunduğumuzu söyledi ve “Belki de kendi yenilgilerimizi herkesin yenilgisi sanıyoruz” diye ekledi. Burjuvaziye yedeklenmenin bir bahanesi olarak faşizm tespitini kullananların olduğunu belirten konuşmacı, şovenizmin karşısında durmak için son üç seçimde HDP’ye oy çağrısı yaptıklarını söyledi, “Bir ulusal hareket bunu yapabilir fakat devrimci iddiası olanlar bunu yapamazlar” diyerek sınıf işbirlikçi tutumu eleştirdi.

Aday meselesinin güçle ilişkili olduğunu söyleyen konuşmacı, seçim dönemlerinin kitleler açısından siyasi mesajlara en açık dönem olduğu dönemler olduğundan bahsetti. Hesaplar uyarsa bir aday çalışmasının, onun da ötesinde bir propaganda faaliyetinin yapılabileceğinden söz eden konuşmacı, ilkesel olarak buna kimsenin hayır diyemeyeceğini söyledi. Konuşmacı, “Biz uzun vadeli bir çalışma yapmak zorundayız. Ulaşılamayan işçi havzalarına ulaşmak istiyoruz. Karar noktasında bunu gözetmek zorundayız.” Dedi ve devrimci durum olsaydı bunun farklı olacağını vurguladı.

Konuşmacı ayrıca; Sri Lanka hükümetinin Çinci olmadığından, Erdoğan da dahil olmak üzere kimilerinin oraya bir yönelişin olduğundan söz etti ve emin olmamakla birlikte Millet İttifakı’nın Erdoğan’dan daha net Atlantikçi olabileceğini sözlerine ekledi.

Ardından etkinlik sonlandırıldı. Amerika’nın gerileyişini Türkiye’deki Amerikancı Millet İttifakı’nın kaçınılmaz başarısızlığıyla ilişkilendirmememizi ve Millet İttifakı’nın Erdoğan’ı neden gönderemeyeceğini detaylandırarak bu konuda devrimcilerin sorumluluk alması gerektiğini atlamamızı konuşmamızdaki eksiklikler olarak tespit ettik.

Beşiktaş’tan Komünistler