(Bu yazı, Köz Dergi’nin 3. sayısında yayınlanmıştır.)

Komünist Enternasyonal’in İlk Dört Kongresinin Önemi ve Anlamı

“Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşin!”: Komünist Manifesto’nun yayınlanmasından itibaren bu şiar komünizmin simgesi kabul edilir oldu, enternasyonalizm ve komünizm fikirleri bu sözcüklerle dünyaya ilan edildi. Bir özlem, bir eylem hedefi olarak haykırılan bu sözler, hâlâ marksizm zemininde duranların dillerinden düşmüyor. Ama geçen uzun ve sancılı yılların, bu şiardan çok şeyi alıp götürdüğünü görmemek elde değil.

“Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşin!” sözleri ilk söylendiğinde bu hedef elini uzatsan tutacakmışsın gibi yakın görünüyordu; öyle hissediliyordu. Şimdi artık bir nostalji konusu, dergi başlıklarının kanıksanmış bir eklentisi, neredeyse haykıranların bile, ayrıca ikna edilmeye ihtiyaç duyduğu bir hedef olmuş durumda.

Hâlbuki, o gün bugündür, bütün ülkelerin işçilerinin birleşmesinin imkânları azalmamış, artmıştır. Hatta nesnel duruma ve globalist masallara bakılırsa, dünya küçülmüş, ulusal sınırlar güya aşınmış, “bütün ülkelerin işçileri”, neredeyse birleşme ihtiyacını hissetmeyecek kadar yakınlaşmış, belki birbirlerine karışmıştır bile; zaten bu iddiaların sahiplerine göre “o eski işçiler” de kalmamıştır. Ama “Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşin” dileği adeta, yakınlaştıkça erişilmez gibi görünüyor. Bütün ülkelerin işçilerinin birleşmesinin nesnel imkânları arttıkça 176 yıl öncesinin naif özlemi, bir o kadar uzak bir düşe dönüşmektedir.

Ama tüm tarih boyunca bunun hep bir düş olarak kaldığı doğru değildir. Komünist Enternasyonal’in kurulması ile Komünist Manifesto ve sonra Birinci Enternasyonal’de ilan edilen bu hedef bir politik amaç olarak benimsenmiş; bu amaca ulaşmak için şart olan araç ilk kez vücut bulmuştur.

Komünist Enternasyonal’in Kuruluşu

Komünist Enternasyonal, Ekim Devrimi’nin içinden ve bu devrime önderlik eden Bolşeviklerin eliyle doğdu. Bolşevikler yalnızca Rus işçi sınıfının en devrimci ve enternasyonalist kesimini temsil etmiyorlardı; onlar aynı zamanda uluslararası işçi sınıfının en ileri ve en örgütlü kesimini temsil ediyorlardı; bu, İkinci Enternasyonal’in çöküşü sırasında açıkça kanıtlanmıştı. Bugün uluslararası işçi sınıfına önderlik edebilecek bir öncü örgütün hareket noktası olarak alması gereken temel çizgi de hâlâ aynısıdır.

Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresinin temel belgeleri bu çizginin kayda geçirildiği temel referansları ifade etmektedir.

Bununla birlikte, Komünist Enternasyonal’i yerli yerine oturtabilmek ve onun kuruluş dönemindeki temel belgelerinin ruhunu ve yönünü doğru kavrayabilmek için, hem bu örgütün yaratılmasına ilişkin kimi efsanelerin perdesini aralamak gerekiyor; hem de özellikle bu enternasyonalin İkinci Enternasyonal geleneğinden kopuşunun politik anlamı üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor.

Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda, İkinci Enternasyonal partilerinin çoğunluğunun kendi burjuva hükümetlerinin yanında yer alarak enternasyonali rafa kaldırmaları üzerine, uluslararası işçi hareketi ciddi bir şok geçirdi. Bu şokun ilk etkileri geçer geçmez enternasyonalistler yeni bir enternasyonal kurulmasını önerdiler. Ama bu enternasyonal yalnızca karşı safa geçen hainlerden ayrı ve bunlara karşı bir enternasyonal olarak kalmamalıydı; Lenin yeni enternasyonalin devrimci bir enternasyonal olabilmesi ve işçi sınıfının iktidarı ele geçirme mücadelesine önderlik edebilmesi için, hem oportünistlerden, hem de hâlâ bunlarla bir arada durmayı mümkün sananlardan arınmış olarak kurulması gerektiğini öne sürdü. Hatta sonradan pratik içinde de kanıtlanacağı gibi, yeni bir enternasyonalin kurulabilmesi için bile, bu oportünist ve tereddütlü unsurlardan kopmak şarttı.

Bu vurgu önemsiz bir ayrıntı değildir. Aksine eğer Komünist Enternasyonal ancak beş yıl sonra resmen kurulabildiyse, bunun ardında, oportünistlerden ve merkezcilerden bir türlü kopamayıp, yeni bir enternasyonali bağımsız politik ve örgütsel temellerde yaratmanın sorumluluğunu üstlenmekte tereddütlü davranan devrimcilerin payı büyüktür.

Çoğu kez “Üçüncü Enternasyonal’e giden yolun kilometre taşları” olarak görülen, 1915’teki Zimmerwald ve 1916’daki Kienthal ve 1917’deki Stokholm konferansları da, devrimci bir enternasyonali yaratma ve merkezcilerden kopma konusunda ayaklarını sürüyenlerin egemen olduğu oyalama seansları olarak kaldı. Bu konferanslarda bir araya gelenler, karşı oldukları şey konusunda birleşmişlerdi; ama komünizm hedefine giden yol konusunda, özellikle de bunun temel aracı olması gereken enternasyonal konusunda birleşmiş değillerdi. İkinci Enternasyonal’in çöküşü karşısında enternasyonalist bir tutumu benimseyenlerin çoğu, yeni bir enternasyonal kurma konusunda tereddüt içindeydi.

Lenin savaşın hemen peşinden şu soruyu sormuştu:

Eğer savaş 1915’te sona ererse, aklı başında sosyalistler arasında işçi partilerini oportünistlerle birlikte yeniden toparlamak isteyenler 1916’da hâlâ olacak mı? Hem de bunların ilk bunalım karşısında sınıf kininden ve sınıf mücadelesinden bahsedilmesini bile yasaklamak için muhakkak bir gerekçe bulacaklarını ve son fertlerine kadar burjuvazinin yanında saf tutacaklarını tecrübeyle bile bile… (“Şimdi Ne Yapmalı?”, TE. c.21, s.107)

Savaş 1915’te değil, 1918’de bitti. Komünist Enternasyonal’in kuruluşu yalnız savaş sonrasına değil, Ekim Devrimi’nin de sonrasına kaldı. Hatta 1918 Kasım’ında patlak veren Alman Devrimi’nin de sonrasına kaldı.

Lenin’in sözünü ettiği tutum, 1916’da varlığını koruduğu gibi, Bolşeviklerin 1917’deki Nisan Konferansı’nda ve Komünist Enternasyonal’in çok gecikerek toplanan kuruluş kongresinde bile varlığını sürdürmüştür. Daha hazin olan, hâlâ egemen bir eğilim olarak varlığını korumakta oluşudur. Bugün yakıcı bir ihtiyaç olarak, insanlığın ve acil bir görev olarak komünistlerin önünde duran devrimci bir önderlik ihtiyacıyla, komünist bir enternasyonali yaratma görevi, ulusal dar görüşlülük tarafından olduğu kadar, hâlâ benzeri tereddütlerle kösteklenmektedir. Bu tereddütlü veya oportünist tutumları tanımak ve onlardan sıyrılabilmek için, o günkü deneyimin derslerine başvurma gereği bundandır.

24 Aralık 1918’de Lenin, Dışişleri Halk Komiseri Çiçerin’e gönderdiği bir notla Komünist Enternasyonal’in kuruluş kongresinin toplanması için gerekli hazırlıkların yapılmasını istemiş, bu amaçla “Spartakistler Ne İstiyor?” ve “Bolşevizmin Teori ve Pratiği” metinlerini esas alan bir çağrı metnini kaleme almak üzere Troçki görevlendirilmişti. Kongrenin Şubat başında Berlin’de veya illegal olarak Hollanda’da toplanması düşünülüyordu.

Çok geçmeden, Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht’in önderlik ettiği Alman Spartakistler Birliği, Komünist Partisi adını alarak bağımsız bir örgüt olarak varlığını ilan etti. Lenin çok sancılı bir süreç sonunda ve epey gecikerek kurulan Almanya Komünist Partisi’ni şu sevinçli sözlerle selamladı:

Dünyaca ünlü önderlerin yönettiği Alman “Spartakistler Birliği” … “Almanya Komünist Partisi” adını aldığında, işte o zaman Üçüncü Enternasyonal’in kuruluşu fiilen gerçekleşmiştir. (Avrupa ve Amerika İşçilerine Mektup, 12-31 Ocak 1919)

Eğer Lenin’in söylediği doğru ise, yani Spartakistler Birliği’nin Alman Komünist Partisi’ne dönüşmesi Komünist Enternasyonal’in fiilen kurulması anlamına geliyorsa, o zaman Üçüncü Enternasyonal daha kuruluş kongresinin arifesinde trajik ve ağır bir yenilgi almış durumdaydı. Üstelik bu yenilgi, aynı zamanda Komünist Enternasyonal’in işçi sınıfı içindeki başlıca hasmı olan sosyal demokrasinin bir zaferiydi. Alman Devrimi karanlık bir gecede parlayan bir yıldızdı; çabuk söndü. Yine de Komünist Enternasyonal’in kuruluş kongresi olarak anılacak olan kongre, göz kırpan bu yıldızın etkisi altında toplandı.

Alman Devrimi’nin kısa sürede sosyal demokrat hainler tarafından bastırılması yüzünden, ne “Komünist Enternasyonal Kongresi İçin Çağrı” metni en önemli muhataplarının başında gelen Liebknecht ve Lüksemburg’a yetişebildi, ne de Komünist Enternasyonal’in kuruluş kongresinin Almanya veya Hollanda’da toplanmasının koşulları vardı. Buna karşılık, İkinci Enternasyonalcileri yeniden toparlamak amacıyla, İsviçre’nin Bern kentinde, Şubat ayında bir konferans toplanacaktı. Lenin’in, bu nedenle Şubat ayında toplanması konusunda ısrar ettiği Kongre, Şubat başında da toplanamadı; bir ay gecikerek içsavaş ateşinin aydınlattığı Moskova’da 2 Mart 1919 günü toplanabildi.

Açılış konuşmasını yapan Lenin sözlerine şöyle başladı:

Rus Komünist Partisi’nin Merkez Komitesi beni birinci uluslararası komünist kongrenin açılışını yapmakla görevlendirdi. Herşeyden önce, katılanları Üçüncü Enternasyonal’in en iyi temsilcileri olan Karl Liebknecht ve Rosa Lüksemburg’un anısına saygı duruşuna davet ediyorum.

Bu açış konuşması, Lenin’in 1916’dan beri yaratılması için mücadele ettiği Üçüncü Enternasyonal’in, nihayet kurulduğunun ilanı gibi algılanabilir; bu o kadar doğru değil. Çünkü Moskova’da güçlükle toplanan konferansın adının ne olacağı konusu uzun tartışmalara konu oldu. Üstelik Üçüncü Enternasyonal’in kuruluşunun fiilen gerçekleştiğinin bir işareti olarak kabul edilen Alman Komünist Partisi, yeni enternasyonalin kuruluşunun resmen ilan edilmesine sonuna kadar karşı çıkan tek örgüt oldu.

Komünist Enternasyonal’in kuruluş kararı beş oya sahip olan ve toplantının başından itibaren aleyhte tutum alan Alman delegasyonunun çekimser kaldığı oylama sonucunda alındı:

Uluslararası Komünist Konferans kendisini Üçüncü Enternasyonal olarak tanımlamaya ve Komünist Enternasyonal ismini benimsemeye karar vermiştir.

Bu kararın ardından, Komünist Enternasyonal’in gerçek anlamda kuruluşu, “Tüzüğün” ve “Komünist Enternasyonal’e Katılma Koşullarının” belirleneceği İkinci Kongre çalışmalarına havale edildi. İki kongre arasında örgüt çalışmalarını yürütmek ve yeni katılımların gerçekleşmesini sağlamak üzere bir Yürütme Komitesi seçildi. Tereddütlü merkezci unsurların bir türlü anlamak istemediği gerçek de bundan sonra belirginleşti: Komünist Enternasyonal’in gitgide daha büyük katılımlarla büyümesi, hatta birçok ülkede örgütsüz durumdaki komünistlerin örgütlenmesinin bir ivme kazanışı, bu kararın alınmasından sonra ve Komünist Enternasyonal örgütünün planlı, ısrarlı, sistematik müdahaleleri sayesinde oldu.

Komünist Enternasyonal’in Kuruluşu Hakkındaki Efsaneler

Devrimci bir enternasyonali, genel olarak devrimci bir örgütü yaratmak için, nesnel koşulların evrimine (örneğin sendikacıların başlatacağı bir genel grev) havale edilmiş bir “hazırlık sürecini” gerekli görenler; yahut bu görevin yerine getirilmesi için gerekli ön koşulların kısmi mücadelelerin veya ulusal plandaki gelişmelerin sürprizlerinden doğacağını hayal edenler o zaman yanıldıkları gibi şimdi de yanılmaktadırlar. Alman komünistlerinin Birinci Kongre’de savunduğu görüş, “örgüt kurmak için örgütsel temellerin varolması gerekir” anlamına gelebilecek kaba bir totolojiye indirgenebilecek bir görüştür. Bu göze batan tuhaflık, ne yazık ki hem o zaman, hem de bugün yaygın olan bir düşünüş tarzını yansıtmaktadır.

Buna karşılık Komünist Enternasyonal arifesinde Rusya dışındaki ülkelerde sahici komünist partilerinin olmadığı doğrudur; RKP dışındaki tek ciddi örgüt KPD’dir ve o da Komünist Enternasyonal’in kurulmasına karşıdır. Sovyet Rusya’nın abluka altında oluşu ve savaştan henüz çıkmış ülkelerin çoğundaki sıkıyönetim ve baskı koşulları nedeniyle, Rusya dışından kongreye gelebilen delegelerin sayısı parmakla sayılacak kadar azdı; katılanlar, birkaç istisna dışında, ya eski çarlık Rusya’sının vatandaşları, ya da o sıra Rusya’da bulunan yabancılardı.

Nesnel koşulların pek elverişli olduğu da doğru değildir. Toplantıya ev sahipliği eden Sovyet Rusya içsavaşın kıskacındadır; Bolşeviklerin daha yüzyılın başından beri desteğini zorunlu gördükleri Alman Devrimi ezilmiş bulunmaktadır; kongre sırasında müjdesi yetişen Macar Devrimi de karanlıkta çakan bir şimşek gibi kısa zamanda kaybolacaktır.

Demek ki, tarihsel anlamı ve önemi ne olursa olsun, Komünist Enternasyonal’in kuruluş kongresinin fetişleştirilip efsaneleştirilecek bir yanı yok. Çok sınırlı bir uluslararası katılımla ve çoğu küçük, oluşum hâlindeki örgütlerin temsil edildiği bir kongrede kuruluş kararı alındı Üçüncü Enternasyonal’in. Ama buna bakarak Alman delegasyonunun yaptığı gibi kuruluş kararı alınmasının isabetsiz olduğu sonucuna mı varmalı? Tam tersine, gerek kongreyi çerçeveleyen koşullar, gerekse de kongre bileşimine bakarak, aynı bileşimle, hatta belki biraz daha genişiyle daha önceden bu örgütün kurulmasının mümkün olduğu, yani Lenin’in baştan beri haklı olduğu da görülebilir.

Zimmerwald Konferansı’ndan Üçüncü Enternasyonal’in kuruluşuna kadarki dönem boyunca, Lenin’in tutumunun en derli toplu ifadesi şu satırlarda görülür:

Bir ve bir tek gerçek enternasyonalizm var: o da kendi ülkesinde devrimci hareketin devrimci mücadelenin gelişmesi için fedakârca çalışmaktan ve istisnasız bütün ülkelerde aynı mücadeleyi, aynı çizgiyi ve yalnızca bunları desteklemekten ibarettir. Bunun dışında herşey yalandır ve budalaca iyimserliktir. … Zimmerwald Enternasyonali’nin başlıca kusuru, … pratikte bütün diğerlerini belirleyen esaslı sorundaki kararsızlığıdır: sosyal-şovenizmle ve eski sosyal-şoven enternasyonalle bağların tamamen kopartılması sorunu… Zimmerwald bataklığına daha fazla müsamaha edilemez. … Bu enternasyonalden derhâl kopmak gerek. Zimmerwald’de sadece gözlemci olarak kalmak gerek. Yeni bir enternasyonali, devrimci, proleter bir enternasyonali kurmak, özellikle de bugünkü koşullarda tam da bize düşüyor; daha doğrusu bunun zaten kurulmuş ve faaliyette olduğunu yüksek sesle ilan etmekten çekinmemeliyiz. Bu “gerçek enternasyonalistlerin” enternasyonalidir… Bu sosyalistlerin sayısı azdır. … (Ama) önemli olan sayı değil gerçekten devrimci proletaryanın siyasetinin ve fikirlerinin sadıkça dile getirilmesidir. Esas olan enternasyonalizmi “ilan etmek” değil, en zor koşullarda bile gerçek enternasyonalistler olmasını bilmektir. … Uluslararası kongre ya da konferansları “beklemek” enternasyonalizme ihanet etmek demektir. … Partimiz “beklememeli”, derhâl Üçüncü Enternasyonal’i kurmalıdır; … çok şey verilmiş olandan çok şey beklenir. Bugün dünyanın hiçbir ülkesinde Rusya’daki kadar özgürlük yoktur. Bu özgürlükten … hem sosyal-hainlerin hem de kararsız ‘“merkezcilerin” amansız düşmanı olan Üçüncü Enternasyonal’i kurmak için cesaretle ve dürüstçe yararlanalım. Tereddüt edenlere yardımcı olmak isteyenler, önce kendileri tereddütten kurtulmalıdır. (Devrimimizde Proletaryanın Görevleri, TE. c.24, s.59, 67-77; ayrıca bkz. Nisan Tezleri derlemesi, Sol Yayınları)

Lenin’in bu sözleri, ünlü “Nisan Konferansı”ndan sonra, bu konferansa sunduğu tezleri genişleterek ele aldığı bir broşürde yer aldı. Burada Lenin, yalnız Stokholm Konferansı’na gözlemci olarak katılmayı ve Üçüncü Enternasyonal’in kurulmasını değil, aynı zamanda partinin isminin de komünist biçiminde değiştirilmesini önerdi. Ne var ki, Nisan Konferansı partinin isminin değiştirilmesini reddettiği gibi, Stokholm Konferansı’na katılma kararı aldı; yani Komünist Enternasyonal’i geciktirme kararı aldı.

Lenin’in hem bolşevikler arasında, hem de başka enternasyonalistlerle uzun süre boyunca yürüttüğü tartışmanın esası bu noktaya dayanır. Üzerinden sık sık atlanan ana sorun budur; temel farklılıklar bu noktadadır. Bugün de sorun devrimci bir enternasyonalin gerekli olup almadığı noktasında değildir; böyle bir enternasyonalin kimlerle, hangi temellerde kurulabileceği ve kimlerle, hangi görüşlerle ayrışmak gerektiği; en önemlisi de bu doğrultuda öncülük etme iradesini göstererek bir politik sorumluluğun üstlenilip üstlenilemeyeceği noktasındadır. Bu noktanın üstünü örtme yönündeki iyi ya da kötü niyetli her çabanın ortak bir sonucu olacaktır: Devrimci bir enternasyonale giden leninist yolun bulanıklaştırılması.

Komünist Enternasyonal’in Ayırt Edici Yönleri

Komünist Enternasyonal’i sadece enternasyonallerin üçüncüsü olarak anmak yerine, onun asıl önemini ve ayırt edici yönlerini öne çıkarmak başlı başına bir önem taşıyor. Bu tutum, daha önceki uluslararası örgütlenmelerden çok daha güçlü ve gerçekten devrimci bir enternasyonal olarak kurulan Üçüncü Enternasyonal’in kaderinin anlaşılması için de temel bir önem taşıyor. Nasıl oldu da Komünist Enternasyonal önce içinden koparak çıktığı İkinci Enternasyonal’in çizgisine tekrar oturdu? Nasıl oldu da bağımsız bir devrimci örgütlenmenin ve bunun örgütsel sürekliliğinin simgesi olarak kurulan Komünist Enternasyonal, tıpkı Komünistler Birliği ve Birinci Enternasyonal gibi kendi yöneticileri tarafından tasfiye edilebildi?

Bu soruların yanıtı, ancak Komünist Enternasyonal tarihteki yerine dosdoğru oturtulabildiği ve hem öncülleriyle, hem de ardıllarıyla olan ayırt edici çizgileri kavrandığı takdirde elde edilebilir. Daha doğrusu bu yanıtları Komünist Enternasyonal’i yeniden yaratma mücadelesinin birer kılavuzu hâline getirmenin biricik yolu budur. Hem de gereklidir; çünkü insanlığın kurtuluşu için Komünist Enternasyonal’e olan ihtiyaç o gün bugündür azalmamış, artmıştır.

İşçi sınıfının uluslararası örgütlenme çabalarının tarihçesini irdelerken, Komünist Enternasyonal, her ne kadar Üçüncü Enternasyonal olarak karşımıza çıkıyorsa da, enternasyonallerin üçüncüsünün, diğerlerinden oldukça farklı bir yeri var. Bu farklılık esas olarak, Komünist Enternasyonal’in marksizme katkı olarak gelişen, Lenin’in örgüt anlayışının tamamlanmasının somut bir ifadesi olmasından ileri geliyor.

Komünist Enternasyonal bu tarihçe içinde, ilk leninist dünya partisi girişimi olarak anılmak zorunda. Bu özelliğiyle Üçüncü Enternasyonal’in hem bütün benzerlerinden ayrıldığı saptanmalı; hem de bugün enternasyonalist komünistlerin önündeki örgütsel görevlerin çözülmesi bakımından en değerli deneyim olduğu göz önünde bulundurulmalı.

Komünist Enternasyonal’in kendisi ile birlikte tarihe gömülmek istenen ayırt edici ilkeleri, bugün hâlâ önümüzde duran devrimci bir enternasyonal yaratma görevine ışık tutan kazanımlar oluşturuyor. Bu bakımdan bu farklılıkların altını çizmekte yarar var.

a. Komünist Enternasyonal kendi döneminin biricik enternasyonali değildi. Bir kere, Komünistler Birliği de, birinci ve ikinci enternasyonaller de bir bakıma rakipsizdiler; dönemlerinde tek uluslararası örgüt olma özelliği taşıdılar; birbirinin içinden, birbirinin yerine değil, birbirinin peşi sıra doğdular.

Üçüncü Enternasyonal ise bir boşluğa doğmadı; ikinci ve iki buçukuncu enternasyonallerin yanı sıra kuruldu. Üstelik İkinci Enternasyonal’in içinden, ama onun devamı değil, reddi olarak çıktı. Bu bakımdan Üçüncü Enternasyonal hem bir süreklilik, hem de kopuşu ifade eder; İkinci Enternasyonal’in içinde yetişmiş kadrolarla ve bu kadroların kendi kendilerini ve geleneklerini eleştirmeleri suretiyle bir kopuştur.

b. Komünist Enternasyonal uluslararası planda bir birleşmenin değil ayrışmanın ifadesiydi. Komünist Enternasyonal’i diğerlerinden ayıran ikinci özelliği, fiilen örgütsel ve politik varlığını sürdüren bir enternasyonalden ayrı, hatta ona karşı ve onunla mücadele eden bir enternasyonal olarak doğuşu. Komünist Manifesto “Komünistler diğer işçi sınıfı partilerine karşı ayrı bir parti oluşturmazlar” diyordu; Komünist Enternasyonal tam da böyle yapmak zorunda kaldı; bu bir yenilik. Diğer enternasyonaller işçi sınıfı örgütlerinin en geniş uluslararası birliğini vurgularken, Üçüncü Enternasyonal bir ihanet çizgisine ve merkezciliğe karşı ayrı bir programla, ayrı bir örgütlenmenin gerekliliğini vurguladı.

Bu bakımdan, Üçüncü Enternasyonal öncekilerden farklı; tam anlamıyla ayrı bir siyasi parti olarak, ama uluslararası bir siyasi parti olarak doğdu.

c. Komünist Enternasyonal bir öncü örgütü olarak doğdu. Öte yandan, Üçüncü Enternasyonal her ne kadar Ekim Devrimi’nin yarattığı dalgaya yaslansa da, özellikle Avrupa’da işçi hareketi içinde akıntıya karşı direnen bir azınlığın üzerinde yükseldi. Buna karşılık, İkinci Enternasyonal enternasyonalizm açısından ölmüş ve iflas etmiş de olsa, hâlâ geniş yığınlar gözünde iflas etmemiş ve geçmiş kazanımlar temelinde itibarını sürdüren bir örgüt oluşturuyor, kitle örgütlerindeki hâkimiyetini, koruyordu. Bu açıdan, Komünist Enternasyonal yalnızca ayrı bir örgüt olmakla kalmadı; geniş yığınlar üzerinde bir politik nüfuz elde etme hedefini bir kenara bırakmasa da, herkesin katılabileceği geniş bir kitle örgütü olarak değil, uluslararası çapta bir öncü parti olarak şekillendi.

d. Komünist Enternasyonal Avrupa dışına taşarak kurulan ilk enternasyonaldi. Nihayet, Komünist Enternasyonal’i diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerden biri de, sömürgelere ve ezilen uluslara yönelik tutumudur. Birinci Enternasyonal’in küçük ve sembolik istisnaları bir yana bırakılırsa, daha önceki enternasyonaller tümüyle “Avrupalı” örgütlerdi. İlk kez Üçüncü Enternasyonal’le, Asyalı, Afrikalı, bütün ezilen halklar uluslararası işçi hareketinin zeminine çağırıldı ve gerçekten anti- emperyalist ve anti-sömürgeci bir tutum ilk kez şekillendi.

Bu yönleriyle Komünist Enternasyonal öncekilerden ayrılırken, aynı zamanda da çağının dayattığı acil görevlerle uyumlu yeni tip bir enternasyonal olarak doğdu. Üçüncü Enternasyonal yalnızca işçi sınıfının birlik ve dayanışmasını sağlamak, irtibat ve işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla değil, başlayan dünya devrimini sürdürmek, buna önderlik etmek hedefiyle kuruldu. Üçüncü Enternasyonal’in kuruluşu için yazılan çağrı metni ve tüzüğün amaç maddesi bunu açık seçik söyledi:

Kongre sürekli bir bağ kurmak ve hareketin metodik bir yönetime sahip olmasını sağlamak amacıyla her ülkedeki hareketin çıkarlarını uluslararası ölçekteki devrimin ortak hedeflerine tabi kılacak olan bir ortak mücadele organını, Komünist Enternasyonal’in merkezini ortaya çıkarmalıdır. (Komünist Enternasyonal için çağrı metni 14. paragraf)

Çalışanların yeni uluslararası örgütü farklı ülkelerin bir ve aynı amaca sahip olan proletaryasının ortak eylemini örgütlemek için kurulmuştur; bu amaç şudur: kapitalizmin yıkılması; proletarya diktatörlüğünün ve uluslararası bir sovyetler cumhuriyetinin kurulması; bunlar sınıfların tamamen ortadan kaldırılmasını ve komünist toplumun ilk merhalesi olan sosyalizmin kurulmasını mümkün kılacaktır. (Komünist Enternasyonal Tüzüğü 1. maddesi)

Kuruluşuna Bolşeviklerin öncülük etmesi ve Ekim Devrimi’yle ilişkisi, Üçüncü Enternasyonal’in örgütlenme biçimini ve siyasi hedeflerini de belirlemiştir: Komünist Enternasyonal, uluslararası bir sovyet cumhuriyetini hedefleyen demokratik merkeziyetçi bir dünya partisi olarak doğdu.

Komünist Enternasyonali Yaratma Görevi Komünistlerin Birliğini Savunanların Önünde Ödev Olarak Durmaktadır

Komünist Enternasyonal’in kuruluşundan 105 yıl, tasfiye edilişinden 81 yıl sonra, komünistlerin önünde hâlâ komünist bir dünya partisini yaratma ödevi duruyor; Komünist Enternasyonal’in gecikmesine yol açan, sonra da tasfiyesine varan İkinci Enternasyonal geleneğinin kötü mirası, kaderci-teslimiyetçi anlayışlar hâlâ bu ödevin yerine getirilmesinin önündeki engellerin başlıcaları arasında bulunuyor. Yaşanan deneylerden çıkarılacak derslerle ve Komünist Enternasyonal’i kuranların miras bıraktığı kılavuzun yardımıyla komünist bir dünya partisini kurmak, komünistlerin öncelikli görevi olmaya devam ediyor.

Lenin Zamanındaki Komünist Enternasyonal’in Belgeleri Nasıl Ele Alınmalı?

Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresinin belgeleri sadece bir tarihe ışık tutup araştırmacılara malzeme sunmaya yarayacak metinler değildir. Aksine bu belgelere bakıldığında, bunların “tarih araştırmacıları”nın ihtiyaçlarına yanıt getirecek nitelikte olmayan son derece politik metinler olduğunu görülür. Üstelik bu belgeler, tarih araştırmalarına katkı sunacak türden metinler olsaydı, zaten bu ihtiyacın sahipleri tarafından, veya bunlara hizmet sunmak isteyenler tarafından çoktan yayınlanmış olurlardı. Nitekim bu türden derlemeler yok değildir.

Bu belgelerin politik içeriği ve bir komünist enternasyonalin yaratılması ödevine dolaysız bir biçimde çağrı niteliği taşımaları, sözümona Komünist Enternasyonal geleneğine bağlı olduklarını iddia eden siyasi çevre ve örgütlerin rahatını bozacak bir keskinlik de taşımaktadır.

Bu belgelerin her satırı bugün komünizm ve enternasyonalizm davasına bağlı olduklarını iddia edenlere bu doğrultudaki somut ödevlerini hatırlatmaktadır; ve her satır, bu nitelikte bir komünist önderliğin bulunmadığı gerçeğini bir sızı olarak yüreklere salmaktadır.

Kuşkusuz söz konusu olan sadece bir devrimci enternasyonal önderliğin eksikliği değildir. Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongre belgelerine bakıldığında, hem bu belgeler arasında komünist bir devrimci programın eksikliği göze çarpmaktadır; hem de böyle bir programın köşe taşlarının, taktik ilkelerinin ve bunların ardında durabilecek bir örgütün temel özelliklerinin hangileri olması gerektiği konuları büyük ölçüde netleşmektedir.

Kuşkusuz İkinci Enternasyonal geleneğinden kopamamış, yahut Bolşeviklerin kopuş çizgisini sürdüremeyerek tekrar bu geleneğin sağlı sollu kanatlarının yoluna girmiş bulunan akımlarla işçi sınıfının dünya çapındaki deneyimlerini önemsemeyen ulusal-devrimci akımların birleşecekleri bir nokta vardır. Bu ve benzeri tüm akımlar, Komintern’in ilk dört kongresinde şekillenen çizgiyi siyasal kimliğinin temel bir özelliği olarak benimseyen komünistleri, geçmişte kalmış, “bugüne” veya “bize” uymayan formülleri tekrarlamakta ısrar eden doktrinerler olarak küçümseyip, suçlayacaklardır; öyle yapmaktadırlar. Bu türden unsurların bugün güya bir yenilik olarak yahut “bizim koşullarımıza/güncel koşullara uygun özgün reçeteler” olarak savundukları şeylerin, bu belgelerin satırları arasında birebir örnekleri olan ve ne yazık ki modası geçmemiş “eski formüller” olduklarını görmek açısından da Komünist Enternasyonal belgelerinin önemi var. Bugün dört bir yandan geliştirilerek yeni ve özgün olma iddiasıyla piyasaya sürülen türlü siyasal reçetelerin hemen hemen hepsinin panzehirini Komünist Enternasyonal’in somut devrim deneyimlerinden ve devrimci örgüt çalışmasının derslerinden süzülen taktik ilkelerinde ve tahlillerinde görmek mümkündür.

Öte yandan, Komünist Enternasyonal’in başlangıcından tasfiyesine kadar tek ve tutarlı bir çizgiyi temsil ettiği iddiasında olanlar hâlâ vardır. Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresinin belgeleri bu iddianın sahiplerini epeyi terletecek ve sıkıntıya sokacak bir içerik taşımaktadır.

Komünistlerin Birliği platformu siyaset sahnesine çıktığı günden itibaren Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongre kararlarına referans olarak sahip çıkan tek odak olduğunu siyasi faaliyet içinde somutladı. Bu topraklarda komünist bir partinin ihtiyacını duyan ve bu partinin yaratılması için sorumluluk almak isteyenlerin bir araya gelmesi gereken odak olduğunu böyle bir siyasi mücadelenin içinde ortaya koydu.

Biz bugün bu çizgiyi benimseyip rehber edinerek Komünist Enternasyonal’i aşma iddiasıyla hevesini taşıyanları ve bu iddianın gerektirdiği sorumluluğu üstlenmeye hazır olanları komünist özneyi yaratma sorumluluğunu beraber üstlenmeye davet ediyoruz. Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongre kararları en çok ve asıl olarak bunların elinde bir silah olabilecektir. Komünist Enternasyonal Kuruluş kongresinin çağrısı hâlâ geçerlidir ve bizim de sözümüzdür:

Yeryüzünde altında savaşıp uğrunda ölünecek bir tek bayrak var: Komünist Enternasyonal’in bayrağı!