Komünist Enternasyonal’in Üçüncü Kongresi’nde Lenin’in sunduğu yazı, Ekim Devrimi’nin aştığı tecrübeleri ve sonuçlandırılan yahut süren süreçlere dair yaptığı dağ metaforu, komünistlerin birliğini sağlama mücadelemizi aydınlatıyor.

I. Bir Örnek İle

Çok yüksek, dik ve henüz keşfedilmemiş bir dağa tırmanan bir insan düşünelim. Diyelim ki, bu insan inanılmaz zorlukların ve tehlikelerin üstesinden gelerek, kendisinden önce bu dağa tırmananlardan daha yükseklere çıkmayı başardı, fakat hala zirveye ulaşmış değil. Kendisini öyle bir durumda buluyor ki, seçtiği yönde ve izlediği yolda yürümesi sadece zor ve tehlikeli değil, artık düpedüz olanaksızlaşmış. Bu dağcı, geri dönmek, aşağı inmek, daha uzun da olsa kendisine zirveye ulaşma olanağı sağlayacak başka yollar’ aramak zorundadır. Hayali dağcımızın kendinden önce kimsenin ulaşmadığı bu yükseklikten aşağıya inişi belki de çıkışından daha tehlikeli ve zorludur: kolayca ayağı kayabilir; aşağıya inerken ayağını koyacak bir yer bulması kolay değildir; yukarıya hedefe doğru tırmanırken hissettiği coşku ve zindeliğe sahip değildir vs. İnsanın beline bir ip bağlaması ve buz kazmasıyla saatler boyu, ayağını koyacak yerler ya da ipi sağlamca bağlayacak yerler oyması gerekir; kaplumbağa hızıyla, hem de gerisin geriye, varılmak istenen hedeften aşağıya doğru hareket etmek zorundadır ve bu son derece tehlikeli, acı dolu inişin ne zaman sona ereceğini ve yeniden, daha büyük bir cesaretle, daha büyük bir hızla, daha düz bir yoldan ileriye, zirveye doğru tırmanabileceği biraz daha güvenli bir yolun bulunup bulunmadığını hala bilmemektedir. Böylesine görülmemiş yüksekliklere çıkmış ve kendisini bu durumda bulmuş bir insanda, yılgınlık anlarının baş göstermesi hiç de anormal olmayacaktır. Bu insan, tehlikesiz bir uzaklıktan, dürbünle bu son derece tehlikeli inişi -ki bu iniş, “Smena Vek’çiler’in dediği gibi “frenlere basarak iniş” bile denemeyecek bir iniştir, zira fren iyi tasarlanmış, önceden denenmiş bir taşıtı, önceden yapılmış bir yolu, daha öne sınanmış mekanizmalan gerektirir; oysa burada ne taşıt, ne cadde, önceden denenmiş hiçbir şey yoktur- izleyen aşağıdaki insanların çıkardığı sesleri duyabilecek olsa, büyük ihtimalle bu anlar daha çok, daha sık, daha ağır olacaktır.

Aşağıdan gelen sesler art niyetli bir sevinçle çınlıyor. Hiç gizlemeden kıkır kıkır gülüyor ve acayip sesler çıkarıp bağırıyorlar: “Şimdi aşağı yuvarlanacak, oh olsun! Böyle bir çılgınlık yapmasaydı!” Diğerleri sevinçlerini saklamaya çalışıyor, aynı Yuduşka Golovlev gibi yapıyorlar; gözlerini kederle göğe dikip şunları söylermişçesine inliyorlar: “Ne yazık ki endişelerimiz doğrulanıyor! Bütün ömrümüzü akıllıca bir planla bu dağa tırmanma hazırlığına harcamış olan bizler, tırmanışın planımız tamamen hazır oluncaya kadar ertelenmesini istemedik mi? Şimdi bu çılgının bizzat vazgeçtiği (bakın, bakın, geri döndü, iniyor, bir arşın ilerleme olanağı bulabilmek için saatler harcıyor! Biz ölçülü ve tedbirli olunmasını istediğimizde bize ne sözler sarf etmişti!) bu yola karşı biz böylesine hararetle itiraz ettiysek, bu çılgını böylesine şiddetle kınadıysak ve herkesi ona özenmeme ve yardım etmeme konusunda uyardıysak, bütün bunları sadece, bu dağa tırmanma yüce planına duyduğumuz bağlılıktan dolayı, bu yüce planın genel olarak gözden düşmesini engellemek için yaptık.”

İyi ki hayali dağcımız, tarif ettiğimiz koşullar altında, tırmanış düşüncesinin bu “gerçek dostları”nın seslerini duyamıyor, yoksa büyük ihtimalle midesi bulanabilirdi. Mide bulantısının ise kafanın dinçliğine ve ayakların sağlam basmasına zararlı olduğu söylenir, hele de bu yüksekliklerde.

 

2. Mecaz Yapmadan

Bir benzetme kanıt değildir. Her benzetmenin aksak yanları vardır. Bunlar herkesçe bilinen, yadsınamaz doğrulardır, fakat her benzetmenin sınırlarını açıkça görmek için bunları anımsatmanın zararı yoktur. Rusya proletaryası yaptığı devrimle, sadece 1789 ve 1793 yıllarına kıyasla değil, aynı zamanda 1871 yılma kıyasla da çok yükseklere tırmanmıştır. Neyi sonuçlandırdığımız ve neyi sonuçlandırmadığımız konusunda mümkün olduğunca serinkanlı, berrak ve somut bir değerlendirme yapmak gerekir. Bunu yaparsak kafamız dinç kalacak, mide bulantısı, hayal ve yılgınlık olmayacaktır. Burjuva-demokratik devrimi daha önce dünyanın hiçbir yerinde yapılmadığı kadar tam bir biçimde sonuna götürdük. Bu muazzam bir kazanmadır ve dünyada hiçbir güç bunu elimizden alamaz. En gerici emperyalist savaştan devrimci bir tarzda çıkma görevini başardık. Bu da dünyanın hiçbir gücünün geri alamayacağı bir kazanımdır ve eğer kapitalizm varlığını sürdürürse, gerici emperyalist katliamların uzak olmayan gelecekte kaçınılmaz olması nedeniyle daha da değerli bir kazanımdır; ama 20. yüzyılın insanları, döneklerin, İkinci ve İkibuçukuncu Enternasyonal kahramanlarının 1912’de ve 1914- 1918’de kendilerini ve işçileri kandırdıkları “Basel Manifestosu” gibi şeylerin ikinci baskısını, o kadar kolay yutmayacaklardır. Biz, Sovyet tipi devleti yarattık ve böylece dünya tarihinde yeni bir çağ açtık, bu çağ, burjuva egemenliği çağının yerini alacak olan proletaryanın siyasi egemenliği çağıdır. Bu da -ancak birçok ülkenin işçi sınıfının pratik deneyimleriyle sovyet tipi devlete, “son hali verilecek” olmasına rağmen- artık geri alınamaz. Tüm bunlara rağmen, sosyalist ekonominin temellerini inşa etmeyi bile henüz tamamlayamadık ve can çekişen kapitalizmin düşman güçleri bunu hala elimizden alabilirler. Bunun apaçık bilincinde olmalı ve bunu açık yüreklilikle kabul etmeliyiz, çünkü hayallerden (ve baş dönmesinden, hele de yükseklerde) daha tehlikeli bir şey yoktur. Bu acı gerçeği kabul etmekte korkulacak kesinlikle hiçbir şey yoktur, en ufak bir yılgınlık için haklı bir neden olabilecek hiçbir şey yoktur, çünkü biz daima Marksizm’in ilk temel gerçeğini, sosyalizmin zaferi için birçok ileri ülkenin işçilerinin ortak çabasının zorunlu olduğunu vurgulayıp yineledik. Şimdilik hala yalnızız ve geri bir ülkede, diğerlerinden daha fazla harap olmuş bir ülkede inanılmaz çok şeyin üstesinden geldik. Bu kadar da değil; devrimci proleter güçlerin ordusunu sapasağlam koruduk, onun manevra yeteneğini koruduk ve bize nerede, ne zaman ve nasıl geri çekileceğimizi (daha sonra güçlü bir sıçrama yapmak için); sonuna kadar götürülmemiş işe girişmek için nerede, ne zaman ve nasıl yeniden kollan sıvayacağımızı berrak bir kafayla hesaplamamızı sağlayan zihin açıklığımızı koruduk. Sosyalist ekonominin temellerini tamamlamak gibi çağ açıcı bir girişimin (hem de bir küçük köylüler ülkesinde), hata yapmadan, geri çekilmeden, bitirilmemiş veya yanlış yapılmış işlere tekrar tekrar yeniden başlamadan sonuna kadar götürülebileceğini sanan komünistlerin sonu felaket olacaktır. Hayallere kapılmayan, yılgınlığa teslim olmayan, bu son derece zorlu göreve girişirken tekrar tekrar “en baştan başlamak” için gücünü ve esnekliğini koruyan komünistlerin ise yolu açık olacaktır (ve hiçbir zaman soyları tükenmeyecektir.) Yanıbaşımızda, tüm dünyada, bizden bin kez daha zengin ve askeri olarak güçlü daha ileri ülkeler, övgüler yağdırdıkları, çok iyi bildikleri, yüzyıllardan beri sınanmış kendi kapitalist ekonomi alanlarında gerilemeye devam ederken, tüm harap olmuşluk, yoksulluk, gerilik ve açlığımıza rağmen sosyalizm için yolu hazırlayan ekonomi biliminde ilerlemeye başladığımız için, en ufak bir yılgınlığa düşmeye o kadar az izin vermeliyiz, bunun için o kadar az neden var.