İşçi Emekçi Birliği İzmir bileşenlerinin çağrısıyla buluşan siyasal akımlar ve örgütlenmeler 3 Aralık Pazar günü Konak’taki Cumhuriyet Meydanı’nda ortak bir kürsünün kurulduğu bir eylem gerçekleştirdiler.
Birleşik İşçi Kurultayı, DKDER, ESP, Söz ve Eylem, Kaldıraç, KöZ ve Dev-Turizm İş’in “Açlık, yoksulluk, baskı, savaş ve sömürü düzenine artık yeter!” şiarıyla örgütlediği ve örgütleyici kurumların pankartları ile meydanda yer aldığı eyleme BDSP de temsilcileri ile katıldı. Eylemde her örgütlenme adına kürsüden konuşmalar yapılmasının yanı sıra HEDEP İzmir milletvekili Burcugül Çubuk da kısa bir konuşma yaptı.
Örgütleyen kurumlar adına yapılan sunuş konuşmasında şu görüşler ifade edildi:
“Aynı fabrikada, aynı tezgahta, aynı maden ocağında çalıştığımız göçmen işçilerden hiçbir farkımız yok, çünkü işçilerin bir vatanı yok! Bu sefalet düzeni 79 yaşındaki Hacı Bayram’ın da 16 yaşında, yeri okul sırası olan Zekai’nin de düşmanıdır. Senelerdir emeğiyle yaşayan insana da, henüz hayatının başında olan bir gence de kapitalist sömürü ilişkileri içinde bir gelecek yoktur! Bu isimler gibi, çalışırken katledilen daha binlerce sınıf kardeşimiz var. Her birimiz sessizce can verip gidiyoruz. İşçilerin katledilmesi, futbolcuların daha fazla para kazanmak için dolandırılmaları kadar ses getirmiyor! Coğrafyamızın her yerinde savaş var. Savaş bütçelerinin haddi hesabı yok, sürekli artıyor. Tüm dünya bir savaşa sürükleniyor. Devlet, senelerdir kendi egemen sınırları içinde Kürt halkının özgürlük talebiyle savaşıyor. Yetmediği yerde sınır ötesi operasyonlarla bu talebe karşılık veriyor; Rojava’yı Başur’u bombalıyor. ABD emperyalizminin truva atı olarak Ortadoğu ve Kafkasya’da savaşlara dahil oluyor. Rusya-Ukrayna savaşında akan kandan besleniyorlar. Halkları katleden silahları satmakla övünüyorlar. Filistin halkının yanında olduklarını söyleyip tek bir ticaret gemisinin siyonist İsrail devletine ulaşmasını engellemiyorlar. Nedeni çok açık, TC’nin de siyonist İsrail Devleti’nin de çıkarları ortak. Bütün bu tabloya karşı ne yapmalı peki? Kim olduğumuzu hatırlamamız yeter! Bizler işçileriz, hayatı biz yaratıyoruz. Fabrikalarda, tarlalarda alınteri dökenler bizleriz. Milyonlarca insanı doyuran da, giydiren de biziz. Biz milyonlarız onlar ise bir avuç, emeğimiz üzerinden zenginliğe ulaşan asalaklar. Tarihimiz zaferlerle dolu, biz ayağa kalktığımızda ne diktatörler kaldı ne de imparatorlar. Vakit birleşme, hep birlikte daha güçlü bir sesle artık yeter deme, ayağa kalkma vaktidir.”
Sunuş konuşmasının ardından eylemi düzenleyen örgütlenmeler adına yapılan konuşmalara geçildi. DKDER adına yapılan konuşmada adil ve insanca bir ücret için verilecek mücadelenin sadece ekonomik bir mücadele olamayacağı, siyasal bir mücadele yürütülmesi gerekliliği vurgusu öne çıkarken, ESP adına yapılan konuşma ise birleşik mücadelenin gerekliliğine işaret ediyordu. Keza Kaldıraç adına yapılan konuşmada da birleşik bir emek cephesinin inşası çağrısı yapıldı. KöZ adına yapılan konuşmada ise şu görüşlere yer verildi:
“Herhangi bir dönemden geçmiyoruz. Bir yandan emekçiler yoksullukla boğuşurken bir yandan da emperyalistler arası paylaşım kavgaları, savaşlar kızışıyor. Bununla birlikte dünyanın her yerinde emekçiler her fırsatta ayağa kalkıyor, hiç beklenmedik yerlerde dahi ayaklanmalar, isyanlar patlak veriyor. Fakat bunlar bizim arzu ettiğimiz bir dünyanın kurulmasına henüz hizmet etmiyor. Bunun sebebi işçi sınıfının güçsüz, etkisiz olması, yaprak kımıldamaması değil. Bilakis güçlüyüz. Öyle güçlüyüz ki bizden ölesiye korkuyorlar. Bir rıza üretemeyenler karşımıza ancak baskı ile çıplak bir zorla, savaş ile çıkabiliyor. Fakat bugün karşımızdaki en büyük sorun devletlerin, hakim sınıfın, sermaye düzeninin işçilere emekçilere uyguladığı şiddet, kollarımıza vurduğu zincir değil. Karşımızdaki en büyük sorun esas kendilerini işçi sınıfının ezilenlerin temsilcisi sayanların milyonlarca emekçiye vurduğu zincir. Her sene sonunda olduğu gibi işçiler emekçiler gözünü asgari ücretin belirleneceği masaya, bütçe komisyonu toplantılarına çeviriyor. Haklı olarak emekçiler ezilenlerden yana bir bütçe talebini haykıracaklar. Fakat şu gerçek hasıraltı edildiği müddetçe emekçiler lehine bir bütçe sözü boş bir laf olmaktan öteye geçemeyecek. Bütçe sorunu siyasal bir sorun. Emekçilerin lehine bir bütçe ancak emekçilerin iktidarı ile mümkün. Biz biliyoruz ki bu devletin son 50 yıldır her bütçe oylaması bir savaş bütçesinin oylaması, savaş kredisi oylamasıdır. Kürtler’i esaret altına alan, boyunduruk altında tutanların bütçesi bizim bütçemiz değil. Göçmen işçileri en basit haklardan bile mahrum kılanların bütçesi bizim bütçemiz değil. Her ulustan, her kimlikten işçiyi tümüyle yoksulluğa mahkum eden bütçe bizim değil. Bizim bir bütçemiz olması için önce bu masanın devrilmesi gerekiyor. Bu masanın devrilmesinin koşulu da önce işçi sınıfının elini kolunu bağlayan zincirleri kırmaktan geçiyor. 2023 Mayıs’ında gördük. İşçilere emekçilere bu hükümetten tek kurtuluşun sandığı beklemek; AKP-MHP hükümetinden, Cumhur İttifakı’ndan kurtulmak için tek yapılabilecek şeyin burjuvazinin muhalefetteki kesiminin desteklenmesi olduğu söylendi. Yıllardır her fırsatta sokakları çıkanları sandık başlarına gönderip evlerine kilitlediler. 2024’te de aynı tezgahın sahnelediğini göreceğiz. O yüzden bugün yaptığımız şey önemli. Buraya bir kürsü kurduk, burada sarı sendikacılar, burjuvaziden medet umanlar değil biz konuşuyoruz. Başarmamız bugün yaptığımız şeyi sürekli hale getirmekten geçiyor. Bugün sesimizi duyanlar az olabilir ama bugün yaptığımızı yapmaya devam edip siyasal gerçekleri hep birlikte söylersek sesimiz daha gür çıkacak. Kürtleri boyunduruk altında tutan, her kimlikten emekçiyi derdest eden, göçmenlere insan muamelesi bile yapmayan bu hükümetten kurtulmak için ilk adım bizi bu hükümet karşısında güçsüz kılanlardan kurtulmaktan geçiyor. Bu ilk adım hükümete karşı Amerikancı burjuva muhalefetten bağımsız bir çizgi izlemekten geçiyor. Biz önce bu gerçeği haykırdığımız oranda Türkiye’deki işçiler kendi akacakları kanalı bulacaktır. Özgürlük savaşan işçilerle gelecek! İşçilerin ekmeğe değil iktidara ihtiyacı var!”
Her kurum adına yapılan konuşmaların ardından ortak basın açıklaması okundu. Açıklamada ise şu görüşlere yer verildi:
“Baskı ve zorbalıkla ayakta kalan burjuvazi ve hizmetindeki AKP-MHP, kendi düzenlerinin yasalarını, anayasasını dahi hiçe sayıyor. Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen Cumartesi Anneleri aylarca saldırıya uğradı. Siyasi tutsaklar, Gezi tutsakları, avukatlar, gazeteciler keyfi olarak zindanlarda tutuluyor. Her gün devlet terörü tırmandırılıyor. Katiller ödüllendiriliyor, cemaatler ve çeteler korunup kollanıyor. Kürt halkının kazanımlarını yok etmek için yeni saldırılar devreye konuluyor. Rojava’da gerçekleştirilen saldırılarla köyler, kasabalar yok ediliyor, katliam gerçekleştiriliyor. Topluma sürekli şovenizmi pompalayarak, işçi sınıfı ile Kürt halkının ulusal özgürlük mücadelesinin buluşmasını engellemeye çalışıyorlar. Bu oyunu işçilerin, emekçilerin ve halkların ortak mücadelesini büyüterek bozacağız. İşçi sınıfı ile Kürt halkının haklı meşru taleplerle yürüttüğü mücadele arasında köprüler kuracağız. İşçilerin birliği halkların kardeşliği mücadelesini büyüteceğiz.”
Eylemde ESP “Faşizm Yenilecek, Sömürü Son Bulacak, Sosyalizm Kazanacak!”, Söz ve Eylem “İşçi Sınıfı Ya Örgütsüzdür Köledir, Ya Örgütlüdür Her Şeydir!”, BİK “İnsanca Bir Yaşam İçin Adımlar Sokağa Eller Şaltere!”, Kaldıraç “İşçiler, Halklar, Kadınlar, Öğrenciler; Devrimci Sosyalizm Saflarına! Yaşasın Birleşik Emek Cephesi”, KöZ’ün arkasında duran komünistler ise “İşçilerin Ekmeğe Değil İktidara İhtiyacı Var!” sloganlarını taşıyan pankartların arkasında yer aldı.
Eylemde “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Yolumuz işçi sınıfının yoludur!”, “Özgürlük savaşan işçilerle gelecek!”, “Adımlar sokağa, eller şaltere!”, “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Biji serhildan azadiya Kurdistan!” sloganları atıldı.
KöZ’ün arkasında duran komünistlerin “Emekçilerin Bütçesi İçin Emekçilerin İktidarı!” başlıklı özel sayıyı da dağıttığı bu eylem herhangi bir basın açıklamasını aşan, geniş bir katılıma sahne olmadı. 75 civarında kişinin katıldığı, sınırlı bir katılımın olduğu eylem bu kısıtına rağmen pek çok benzerine oranla reformist siyasetin vesayetinden kurtulmuş görece özgür bir kürsünün kurulduğu, pasifist değil devrimci görüş ve iddialara yer verilen bir eylem oldu. Kekeme ve karnından konuşulan basın metinlerinin yerine metinlerde ve konuşmalarda bir dizi siyasal gerçek tok biçimde işlendi. Gerek bir aya yayılmış hazırlık süreci gerekse eylemin örgütleniş biçimi örgütleyen öznelerin birlikte faaliyet yürütme kapasitelerini artırdı. Tüm kısıtlarına rağmen bu faaliyetin sürekliliğinin sağlanmasının ve daha geniş kesimlerle buluşturulmasının sendika bürokratları ve sol sosyal demokratların güdümünde gerçekleştirilen, sınıf uzlaşmacı bir hattın baskın olduğu göstermelik basın açıklamaları döngüsünden kurtulmak açısından anlamlı olduğu açıktır.
Özgürlük Savaşan İşçilerle Gelecek!
İzmir’den Komünistler