Geçtiğimiz haftalarda 6-7 Ekim Kobaneyle dayanışma eylemleri sebep gösterilerek HDP’ye yapılan operasyonlar sonrasında, Kobane’de olanlar ve 6-7 Ekim Başkaldırısı hakkında pozisyonumuzu hatırlatarak bugün operasyonlara karşı devrimci tutumu ifade ettik ve ayaklanmaların devrimci parti önderliği olmadan bir proleter devrimle taçlandırılamayacağını söyledik. Tutumumuz, 6-7 Ekim Başkaldırısı’nda olduğu gibi, Gezi Ayaklanması, Rojava Devrimi ve diğer eylemli mücadeleler üzerine de böyleydi. KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak, bu ayaklanmaların devrimci durumun parçaları olduğunu ve buna göre değerlendirilmelerinin gerektiğini vurguluyoruz.
Devrimci durum tespiti esas olarak toplumun en geniş kesimlerinin siyasallaştığına ve devrimci siyasete açık hale geldiğine işaret eder. Emperyalizm çağı bir derinleşen bunalım çağıdır. Bu bunalım ilerleyip genel bir bunalıma dönüştükçe dünyanın farklı bölgelerinde farklı aralıklarla zuhur eden devrimci durumların sıklığı, süresi ve devrimlere dönüşme ihtimali artar. Emperyalist çelişkilerin keskinleştiği coğrafyalarda yoğunlaşmaya başlar, aynı zamanda da dünyanın daha geniş kesimlerine yayılır. Derinleşen bunalım ikliminde boy veren devrimci durumlar, bu koşullar altında bir genel ve dünya çapına yayılan bir devrim dönemine yol açar. İçinden geçtiğimiz dönemde adım adım bu doğrultuda ilerlemekteyiz.
Kürdistan’ın dünyanın devrim odağı oluşunun ve Türkiye’deki rejim krizinin günbegün derinleşmesinin sonucu olarak Türkiye’deki devrimci durumun nezdinde, bu coğrafyayı dünyada genelleşen devrimci durumun ilk ve en kalıcı şekilde gerçekleştiği yerlerden biri olarak görmek gerekir. Gezi Ayaklanması hakkındaki tespitlerimiz bu gerçeklik ışığında değerlendirildiğinde, bugün tekrar doğrulanmakta; komünistlerin devrime önderlik edecek partiyi inşa etmek görevinin aciliyetini tekrar göstermektedir:
“Yaşadığımız proleter devrimler ve emperyalizm çağında kitle ayaklanmalarının patlak vermesi bir ‘sürpriz’ değil. Zira, bu çağın en belirgin özelliği dönemsel olarak kitle ayaklanmalarıyla ve ulusal kurtuluş mücadeleleriyle sarsılmasıdır. Bu açıdan Gezi Ayaklanması Türkiye burjuva siyasetini uzun vadede sarsacak olsa da KöZ’ün arkasında duran komünistler için “emperyalizm ve proleter devrimler” çağını kapatıp başka bir çağı açacak, örgütlenme ve varlık sebebimizi gözden geçirmemizi gerektirecek bir gelişme değildir. Bu ayaklanmayı devrimle taçlandırabilecek bir komünist parti bulunmasa da, KöZ’ün arkasında duran komünistler böyle bir partinin inşası yolunda verdikleri kavgada parti mücadelesi için bu ayaklanmadan azami derecede faydalanmaya gayret etti; bu gayretlerine devam edecek.
Gezi Ayaklanması, içinde bulunduğumuz emperyalizm ve proleter devrimler çağının kaçınılmaz bir sonucu olan ayaklanmalarının ancak Bolşevik bir önderlikle proleter devrimle taçlandırabileceğini gösteren “kaçırılmış” bir başka fırsat oldu. Aynen Mısır gibi, Avrupa ve Latin Amerika ülkelerindeki ayaklanmalar gibi.
Yine bu ayaklanma ile ilgili kafaları kurcalayan “neden daha önce veya sonra değil de şu an gerçekleşti?” sorusunun ise cevabı yoktur. Ayaklanmaların ne zaman, nerede patlak vereceği bilinemez. Komünistler için önemli olan her an böyle bir ayaklanma olacak gibi hazırlıklı olmaktır. Hazırlıklı olmaktan kastedilen şey ise siyasi etkisi ayaklanan kitlelere müdahale etmek için, onlara öncülük ederek yönlendirmek için yeterli bir yapının, yani devrimci partinin var olmasıdır. Zira ayaklanmaların umulmadık zamanlarda gerçekleşmesi değil, bunların kendi başına sonuç doğurmasını beklemek abestir. KöZ sayfalarında öteden beri genellikle soyut veya geçmişten örneklerle açıklanan devrimci önderlik ihtiyacının somutta ne anlama geldiği Gezi Parkı eylemleriyle ortaya çıkmış oldu. Gezi Parkı’na katılan siyasi gruplardan ve örgütlerden hiçbiri ayaklanan kitleyi kucaklayabilecek durumda değildi; zira, bu yönde bir çaba içine de girmediler. Faaliyet gösteren ve kendine “parti” diyen hiçbir örgütün bu sorunun muhatabı ya da yönlendiricisi olabilecek kapasitede olmadığı Gezi Ayaklanması ile gayet açık bir biçimde görüldü.
Bu nedenle de Bolşevizm’in bu değerli mirasının savunucuları olarak önümüzdeki süreçte, Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresinin devrimci çizgisinin propagandasının yükseltilmesi önem taşımaktadır. Bu referanslara göre, Kürt ulusal sorunu sadece Kürtlerin ve Kürdistanlıların sorunu değildir. Hatta “Başkasını ezen ulus, özgür olamaz.” ilkesi gereği Kürdistan’ın özgürleşmesi, dört parça halinde tutsak edildiği ülkelerin ezen ulusunun özgürlüğünün koşuludur da.
Bu özgürlüğe giden yolun açılması için olmazsa olmaz koşul da Komünist Enternasyonal’in mirasına sahip çıkan bir Komünist Parti’nin yaratılmasıdır. Bu nedenle Orta Doğu’nun hali hazır nesnel durumu ve bu duruma damga vuran Kürdistan sorununun devrimci çözümünün anahtarı, komünistlerin elinde olacaktır. KöZ’ün öncelikli ödev olarak benimsediği ödevin aynı zamanda bölgedeki ve dolayısıyla Türkiye’deki devrimcilerin de gündeminin en önemli maddelerinden biri olacağı açıktır.
Bu itibarla bu konuda Bolşevizm’in temel çizgisinin propagandası özel bir önem kazanacaktır. Aynı zamanda da önünü görebilmek için mirasçısı olduğumuz devrimci görüşlere ihtiyacı olan ve komünistlerin sorumluluğunu paylaşmak üzere öne çıkacak militanların artacağı bir dönem olacaktır.”