Her ne kadar tüm Ortadoğu ve Orta Asya halklarının baharın gelişini müjdeleyen bir bayramı olsa da ezilen Kürt halkının yaktığı Newroz ateşleri 26 asır boyunca bir isyanın ve başkaldırının simgesi oldu. Mazlumların başkaldırıp, zalimlerin üzerine ateşler salarak yürümesi oldu. Çünkü o ilk Newroz bir soylu veya prens değil, alelade bir emekçi olan demirci Kawa’nın zalim Dehak’ın gerici bölgesel hakimiyetine son veren başkaldırısından hatıraydı. Ezilenler Kawa’da kendilerini gördüler, onun 25 asır önce yaktığı ateş asırlar boyunca tüm ezilenlerin yüreğini ısıttı.
Kawa’nın torunlarının 2012 Temmuzunda Kobanê’de IŞİD gericiliğini püskürtmesiyle benzer bir ateş yeniden harlandı. 2013 Newroz’undan itibaren Newroz ateşleri Rojava Devrimi’nin yaktığı umut ateşini selamlayarak, oradan güç alarak parladı. Kürdistan’ın Suriye devletinin sınırlarında hapsedilen batı parçasından başka bir şey demek olmayan Rojava’da yeniden parlayan Newroz ateşi sadece Kürdistan’ın tüm kesimlerindeki emekçilerin yüreğini ısıtmakla kalmadı. Dünyanın dört bir yanından ezilenlerin küllenmiş umutlarının yeniden yeşermesine vesile oldu. Ezilenler ve kaderlerini ezilenlerinkiyle buluşturanların umut ve cüretlerini pekiştiren Kürt Baharıyla birlikte Newroz ateşi de sıcaklığından ve yakıcılığından mahrum olmaya başladı.
Rojava Devrimi ABD emperyalizminin planlarına kurban edilirken Batı Kürdistan’da harlanan Newroz ateşi de külleniyor. Aynı zamanda tüm Ortadoğu’nun ezilenlerinin kurtuluş umutları da küllenmekte. Çünkü başkasını ezenlerin özgür olması mümkün değil.
Erdoğan’ın İlk Seçim Yenilgisinin Ardında da Rojava’da yakılan Newroz Ateşi vardı
IŞİD güruhunu Rojavalıların üzerine saldırtarak “Kobanê Düştü Düşecek” diye heveslenen” Erdoğan’ın hevesini kursağında bırakan da Rojava devrimiydi. Buradan cesaret ve cüret alarak 6-7 Ekim ayaklanmasıyla devlet destekli HÜDA PAR gericiliğini püskürten ezilen Kürt yığınları ve kaderlerini onlarınkiyle birleştiren Türkiyeli ezilenler bu başkaldırıyı bir seçim zaferiyle taçlandırdı.
Her ne kadar bu yenilgiyi kabul ve hazım edemeyip seçimleri yenilettiyse de Erdoğan 1 Kasım’da da muradına eremedi. Taraftar ve destekçileri bunu bir zafer gibi yutturmaya çalışsa da Erdoğan’ın tek başına iktidar olamadığı o günden beri açıktır. Hatta “çürük kereste”den MHP payandasına yaslanarak bu iktidarını sürdüremeyeceği de git gide belirginleşmektedir. HDP’de ifadesini bulan emekçilerin ve ezilenlerin burjuva siyaset sahnesindeki çıkmazın kilidini açmak için yegâne etken olduğu da tartışmasız haldedir. Bu durum, yoğun baskı ve kısıtlamalara rağmen en son yerel seçimlerde bir kez daha görülmüştür.
Ne var ki, bu güç ve potansiyelin 2015’te olduğu gibi bağımsız bir siyasi etken olarak hareket etmediği besbellidir. Tersine HDP kendisini destekleyen ve umut bağlayanları bağımsız bir güç olarak siyaset sahnesine çıkarmak yerine adeta görünmez hale gelerek Amerikancı muhalefetin katarına katmak için gayret sarf ediyor. Bunun bahanesi de üzerlerine gelen baskı ve saldırılar oluyor. Hâlbuki bu baskı ve saldırılar bugün başlamadığı gibi aslında yönetenlerin eskisi gibi ve kendi imkân ve güçlerine dayanarak yönetemediklerinin en çarpıcı ifadesinden başka bir şey değil.
Bu gelişmenin de sadece Türkiye ve Kuzey Kürdistan’daki nesnel koşullar ve dinamiklerden ileri gelmediği apaçıktır. Rojava Devrimi’nin akıbetiyle birebir ilişkili olduğu besbellidir. Nasıl ki Rojava Devrimi’nden artık söz edilmiyor ve bu devrimin akıbeti ABD politikalarına endeksleniyorsa aynı zamanda Ortadoğu gericiliğinin kalesi olan Türkiye Cumhuriyeti’nin başındaki çürük ve krizle git gide çürüyen Ankara’da hüküm süren rejimin akıbeti de Kürtleri görünmez kılmak ve Kürt düşmanlığı yapmakla güçleneceğini zanneden Amerikancı muhalefetin bir seçim zaferine endeksleniyor. Rojava Devrimi emekçilerin ve ezilenlerin mücadelesine ivme katarken şimdi bu devrimin üzerinin küllendirilmesi de emekçilerin ve ezilenlerin Amerikancı muhalefete kendilerini bağımsız bir güç olmaktan çıkararak payanda etmesine yani gerçek ve biricik muhalefeti siyaset denkleminin dışına çıkarmaya hizmet ediyor.
Zaten kendi sorunlarını bile kendi başına ve kendi imkânlarıyla çözmekte zorlanan ve dünyanın sorunlarını çözmeye mecali olmayan ABD’nin yeni yönetiminin de Ortadoğu ve Türkiye’deki planlarını kendi başına ve kendi imkânlarıyla çözebileceğini sanmak safdillik olur. Bu tür durumlarda da her zaman emekçilerin ve ezilenlerin saflarına sızmış burjuva siyaseti yani oportünizmin desteği elzem ve yegâne çare olur. Zaten oportünizm burjuvazi kendi sorunlarını kendi araç ve imkânlarıyla çözemediği zaman itibar gören bir musibetten başka bir şey değildir. Yani burjuvazi dışarıdan bir müdahaleyle çözemediği sorunlarını daima emekçilerin içinden çıkan ve onların gücünü masseden bir güce muhtaç olduğunda geçer akçe haline gelir.
Her Ağacın Kurdu Kendinden Olur
Rojava Devrimi’nin akıbetini belirleyen elbette ezilenlerin ve emekçilerin has düşmanlarının marifeti değildir. Bu Rojava Devrimi’nin önünün alınamaması ve Ortadoğu gericiliğinin kalesi olan TC’nin dahliyle tezgâhlanan karşı devrimin Kobanê’de yenilgiye uğramasıyla belli olmuştur. Bu yenilginin sorumlusunu ve baş aktörü elbette bir devrimden ve devrim yolundan umudunu kesmiş oportünistlerden başka yerde aramak emekçilerin ve ezilenlerin devrimci potansiyelinden ve devrim seçeneğinden vaz geçmiş, vazgeçmekte olanların işidir. Bu makus kaderin değişmesini emekçilerin ve ezilenlerin kendiliklerinden bekleyenler de bunların arasında hatta çoğu zaman olduğu gibi başındadır. Nasıl ki bugün dünyayı kasıp kavuran salgın kendi marifetiyle değil bağışıklık sisteminin felç olmasıyla bir felaket haline geliyorsa oportünizm de sınıf mücadelesinin dinamiklerini körelterek iş görüyor. O nedenle emekçilerin ve ezilenlerin mücadelesi evvela oportünizmin teşhis, tecrit ve imhasını şart koşar.
Emekçilerin ve ezilenlerin çıkarlarından başka çıkarları olmayan komünistlerin ödevi ise öncelikle bu kösteğe dikkat çekmek ve yegâne kurtuluşun devrim yolunda olduğunu işaret etmek bu devrim yolunun zafere varması için bolşevizmi rehber edinmiş komünist bir partiye ihtiyaç olduğunu usanmadan göstermektir.
Elbette 2021 Newrozundan böyle bir mucizenin peydah olması beklenemez. Ama 2021 Newroz’unda bu zarureti vurgulamadan hareket etmek komünistlerin işi olamaz. Ortadoğu gericiliğinin bekçisini emekçilerin ve ezilenlerin bağımsız hareketi ile yerinden etmeden Newroz ateşinin yeniden harlanamayacağını vurgulamak ve komünistlerin buna önderlik edebilmesi için bu bilinç ve kararlılıkla kurulacak komünist partiyi yaratmasının şart olduğunu göstermek 2021 Newrozunda birinci ödevdir. KöZ’ün arkasında duran komünistler de bu ödevin sorumluluğu ile 2021 Newrozuna hazırlanıyor.

Kürtlere Özgürlük Ortadoğu’ya Barış!