Şili’deki kurucu meclisin hazırladığı anayasa referandumda reddedilince, demokratik anayasa hülyası kuranların yaşadığı hezimet bir yandan günah keçisi arayışlarına diğer yandan da kurucu meclis kavramının kendisinin sorgulanmasına yol açtı. Demokratik anayasa sorunu Türkiye’de de siyasi gündemin merkezine oturduğu için kurucu meclis konusunu Şili deneyimi ışığında bolşevizmin mihengine vurularak incelenmek gerekiyor.
Türkiye’de daha 1982 Referandumu’nun mürekkebi kurumadan anayasa ve yasakları tartışma konusu haline geldi. 87 Referandumu’yla Anayasa maddeleri değişmeye başladı; burjuvazinin farklı kesimleri 90’lardan itibaren “Kürt sorununu çözüme kavuşturmak”, “AB standartlarını yerine getirmek” adıyla yeni bir anayasaya duyulan ihtiyacı dillendirmeye başladı. Son on yıldan beri ise anayasa sorunu Türkiye’deki rejim krizinin merkezinde yer alıyor.
Anayasa sorunu yakıcılaştığı oranda solun farklı kesimleri de “demokratikleşmenin nasıl gerçekleşeceğine” ve bu çerçevede anayasa sorununa dair görüşlerini ifade etmeye başladı. Kimi akımlar demokratik hak ve özgürlüklerin mücadeleyle, “söke söke” alınacağı genellemesinin ötesine geçmezken, kimileri de emekçilerin kurtuluşunun sosyalizmde olduğunu ifade ederek, anayasa sorununu görmezden gelmeyi sürdürdüler.
Görünüşte farklı bir mecrada ilerleyen bir dizi akımsa demokratik hakların hangi siyasi araçlarla kazanılıp kalıcı hale getirileceğine işaret etti ve demokratik bir anayasanın ancak bir kurucu meclisle yapılabileceğini hatırlattı.
Bugün İşçi Demokrasisi Partisi (İDP) “sıfır barajlı ve hilesiz seçimler”, Devrimci İşçi Partisi (DİP) “zincirsiz meclis”; Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) “halkın acil ihtiyaçlarının çözüme bağlanması”, Emek Partisi (EMEP) “tek adam diktatörlüğüne son” verip ileri bir anayasa yazma vurgularıyla kurucu meclis şiarını yükseltiyorlar.
2007’deki anayasa referandumundan beri, KöZ’ün arkasında duran komünistler, ilk bakışta hem bu akımları andırır hem de onlardan daha görünür bir biçimde kurucu meclis şiarını yükseltti. Komünistlerin birliğini savunanlar “Demokrasi İçin Kurucu Meclis!”, “Engelsiz, zincirsiz, barajsız seçim!” sloganlarını tüm eylemlerde haykırdılar. Hatta görünüşteki bu benzerlikten yola çıkarak KöZ’ün de “kurucu meclisi savunan akımlardan biri” olduğunu düşünenler az değildir. Devrimcilerin kendilerini reformistlerden her zaman farklı taleplerle ayırt etmesi gerektiğini düşünenlerin böyle bir benzerlik kurması şaşırtıcı olmaz. Halbuki devrimcilerle reformistler arasındaki asıl fark onların söz konusu talepleri kimin nasıl elde edeceğine dair görüşleri ve bu doğrultuda benimsedikleri eylem çizgisi arasındadır. Köz’ün yükselttiği kurucu meclis şiarıyla diğer akımların kurucu meclis şiarları arasındaki fark tam da bu noktada somutlanır.
Köz’ün takip ettiği devrimci çizgi kurucu meclisin ancak bir devrim sonrasında kurulabileceği gerçeğinden yola çıkarken, reformistler bir devrim olmaksızın da bir kurucu meclisin toplanabileceğini, hatta kurucu meclisin bir devrimin ön koşulu olduğunu savunurlar.
Reformistlere Göre Kurucu Meclis
Konu kurucu meclis olunca reformizmin “-meli, -malı” siyasetinin en tipik örneğini EMEP veriyor. 2000’lerin başında “faşist diktatörlük” tespitinden sessizce “tek adam rejimi” değerlendirmesine geçiş yapan bu partinin “tek adam rejimi”nden çıkış için çizdiği yol haritası şöyledir:
En kısa sürede halkın seçtiği temsilcilerden oluşan bir kurucu meclis tarafından, halkın en geniş kesimlerinin katılımıyla yeni bir anayasa hazırlanmalı ve halkın onayına sunulmalıdır. Bu anayasa, ülkenin doğrudan halkın seçtiği temsilcilerden oluşan bir meclis tarafından yönetilmesini, demokratik hak ve özgürlükleri güvence altına almalıdır. Devlet düzeni bu temelde bütünüyle yeniden örgütlenmeli, ırkçı-faşist, darbeci-tarikatçı bütün unsurlardan arındırılmalıdır. (EMEP Bağımsız, Demokratik Bir Ülke ve İnsanca Yaşam Bildirgesi)
Seçime dahi bağımsız giremeyen, solun Millet İttifakı’na yekvücut destek vermesini öncelikli görev kabul eden bir partinin, Türkiye’nin yeniden demokratik temelde inşa edilmesinden söz ederken kuracağı tüm cümleler elbette, kim olduğu bir türlü belirtilmeyen başkalarının görevleri olarak tarif edilecek, “-meli” ve “-malı”yla bitecektir.
Kurucu meclisi kim toplayacaktır? Düzenin yasalarının ve başta ordu olmak üzere silahlı kurumların yeni anayasayı engelleme girişimleri nasıl püskürtülecektir? Bu soruların yanıtsız kalması şaşırtıcı değil, zira EMEP iktidar sorununa değinmez. EMEP’e göre yeni bir anayasa yapmak için iktidarı devirmeye, iktidarı almaya gerek yok. Nasıl toplanacağı belli olmayan bir kurucu meclisin toplanması yeterlidir.
Halbuki Bolşeviklerle Menşevikler arasındaki temel fark 1905 Devrimi sırasında tam da bu konuda belirginleşmişti. Bolşevikler Kurucu Meclis için çarı devirip, işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğünü kurmanın şart olduğunu savunurken, Menşevikler Kadet Partisi’ni Çar’dan Kurucu Meclis talep etmesi için sıkıştırıyordu.
“Kurucu Meclisin İçinde İşçiler De Yer Alsın
CHP Kurucu Meclis Çağrısı Yapsın”
EMEP kendi reformizmini muğlak ifadelerle örtmeye çalışırken, attığı her adımı gururla ve ayrıntılı bir şekilde ilan eden İDP kurucu meclis konusundaki reformizmini 2018 seçim bildirgesinde büyük bir açık yüreklilikle ortaya koymuştu:
Ülkenin gerçekten demokratik, özgürlükleri garanti altına alan, işçiden-emekçiden yana YENİ BİR ANAYASAYA ihtiyacı var. Böyle bir Anayasayı da ancak içinde işçilerin ve emekçilerin de yer aldığı bir KURUCU MECLİS hazırlayabilir. Bu yüzden yeni hükümet en kısa zamanda SIFIR BARAJLI ve demokratik yeni seçimler düzenleyerek yeni Anayasayı yapacak bağımsız ve egemen bir Kurucu Meclisin oluşmasını sağlamalıdır. Demokrasi taleplerini dile getiren sendikalar ile CHP ve HDP gibi kitle partileri mutlaka böyle bir Kurucu Meclis çağırısı yapmalıdırlar.(İDP 2018 Seçim Bildirisi)
-Meli -Malı siyasetini muhalefet partilerine ültimatom verecek boyuta taşıyan İDP konu demokrasi olunca EMEP’in bile gerisine düşüyor. “Liberal demokrat” EMEP’e göre kurucu meclis bir halk temsilcileri meclisi olarak tarif edilmiş ve burjuvazi bu meclisin dışında tutulmuşken “sosyalist devrim”ci İDP ise kurucu meclisi “içinde işçilerin ve emekçilerin de yer aldığı” bir meclise dönüştürüyor.
İDP görünürde iktidar sorununa değiniyor ve kurucu meclisin ancak hükümet olduktan sonra toplanabileceğini savunuyor. Ama İDP’nin kast ettiği “yeni hükümet”, elbette devrimci bir hükümet değil, seçim sonrasında kurulacak bir hükümet olarak karşımıza çıkıyor. Böylelikle İDP de eski anayasanın kısıtlarına uygun hareket etmeye mecbur olan bir hükümetin bir kurucu meclisi toplayabileceğini savunuyor.
Programı iç işleri bakanlığı tarafından onaylanan, yasal bir işçi partisinin devrimci bir hükümetten söz etmesini beklemek zaten hayal olurdu. Ama propagandist olmaktan ölesiye korkan İDP daha da ileri gidiyor ve konu demokratik anayasa olunca sürekli sözünü ettiği “işçi hükümetini” de rafa kaldırıyor. Yetmez ama evetçi bir çizgiye kayarak, bir burjuva partisi olarak değil bir “kitle partisi” olarak nitelendirdiği CHP’yi kurucu meclis mücadelesinde müttefik ilan ediyor. Dün Menşevikler Kadetleri demokrasi mücadelesinde öne çıkmaya çağırmıştı. Bugün de İDP aynı çağrıyı CHP’ye yapıyor. İDP’nin bildirgesinde diğer sosyalist partiler kendilerine CHP yahut sendikalar kadar dahi yer bulamıyor.
2019 Şili Ayaklanması İDP’ye bu görüşlerini somutlama imkanı tanıdı. Ayaklanma yıllardır anayasa sorunun pençesinde kıvranan Şili’de anayasa sorununu tekrardan gündeme getirdi. Eski anayasanın koyduğu kısıtlar altında yeni bir anayasanın hazırlanıp, yürürülüğe girebileceği safsatasını yayan reformistler Şili’deki Anayasa müsameresinin yetmez ama evetçi figüranları olmaya soyundular. İDP de Şili’deki karşı devrimci kurucu meclisi sahiplenmekle kalmadı, burjuva muhalefet cephesinin sözcüsü Boriç’i sonuna kadar, elbette “eleştirmeyi ihmal etmeden”, destekledi.
Geçiş Programı Reformizmi ve Kurucu Meclis
Troçkizmin farklı bir kulvarında ilerleyen DİP ise Kurucu Meclis talebini haklı olarak Troçki’nin “Geçiş Programı” ile ilişkilendirerek savunuyor.
Bolşeviklerin Kurucu Meclis meselesine yaklaşımı, burjuva devriminin sosyalist devrime dönüşmesinde kitlelerin mevcut bilinç düzeyinden hareket eden ama burjuvazinin gerçekleştiremeyeceği şekilde formüle edilen taleplerin önemini tüm açıklığıyla ortaya koymaktadır. Bu metod önce Komünist Enternasyonal’in Üçüncü ve Dördüncü Kongreleri tarafından komünistlerin yeni bir mücadele yöntemi olarak ortaya atılmıştır. Daha sonra da Ekim Devrimi’nin Lenin’le birlikte önderliğini yapan Trotskiy tarafından Geçiş Programı adıyla geliştirilmiş, sistemleştirilmiş ve IV. Enternasyonal’in programı olarak kabul edilmiştir. Geçiş Programı’nda öne çıkarılan biri dizi talebin yanında Kurucu Meclis sloganının özellikle geri ülkeler için geçerliliğini koruduğu tespiti yapılmıştır. Geçiş Programı’nda demokratik programın parçası olan Kurucu Meclis er geç sovyetler tarafından devrilmek üzere savunulmaktadır. Zira “demokratik devrimin bir sonuca varmasını ve böylece sosyalist devrim döneminin açılmasını yalnızca Sovyetler sağlayabilir.” (Geçiş Programı)
….
Kurucu Meclis şiarı bugün de sovyet türü proleter iktidar organlarının henüz olgunlaşarak idareyi eline alacak hale gelmediği durumlarda bir geçiş talebi olarak kullanılabilecek bir politik taktik olarak görülmelidir. (Gerçek Gazetesi Mart 2014)
Böylelikle DİP açısından da kurucu meclisin toplanması için bir devrime gerek olmadığını görüyoruz. Hatta tam tersine, DİP, kurucu meclisin, “proleter iktidar organlarının henüz olgunlaşarak idareyi eline alacak hale gelmediği”, yani bir devrimin henüz mümkün olmadığı dönemlerde gündeme geleceğini ileri sürüyor. Devrimi kurucu meclisin koşulu değil, yükseltilen kurucu meclis talebinin önünü açtığı bir sonuç olarak görüyor.
DİP, kurucu meclise yaklaşımının köklerini Troçki’nin Geçiş Programı’nda bulduğunu ifade ederken doğruyu söylemektedir. Zira Troçki, Kurucu Meclis talebini de geçiş programında yer alan diğer demokratik talepleri de ancak bir devrimci hükümetin yerine getirebileceği önlemler ve düzenlemeler olarak görmemişti. Ona göre bu talepler henüz iktidar olmamış işçi sınıfını örgütleyerek devrimin yolunu döşemeye hizmet edecek şiarlardı. Aynı nedenden ötürü Troçki birinci paylaşım savaşında Lenin’in devrimci yenilgicilik sloganını propagandist bulmuştu, barış talebinin işçi kitlelerinde yankısını bulacak devrimci bir şekilde formüle edilebileceğini savunmuştu.
Ancak DİP Troçki’nin kurucu meclis sorununa yaklaşımının bolşeviklerinkiyle bir ve aynı olduğunu söylerkense gerçekleri çarpıtmaktadır. Bolşevikler kurucu meclisin iktidar organlarının henüz olgunlaşmadığı dönemde gündeme gelebileceğini savunmak şöyle dursun, kurucu meclisin ancak bir devrimci diktatörlük sonucunda kurulacağını ileri sürüyorlardı. Nitekim Rusya’daki Kurucu Meclis Ekim Devrimi’ne ve sovyet iktidarına yol açmamış tam tersine tüm iktidarı sovyetlere veren Ekim Devrimi Kurucu Meclis’i toplamıştır.
Kurucu meclisi bir devrimin ön konağı olarak gören yaklaşımından ötürü DİP Şili’deki kurucu meclisi “Zincirsiz Meclis görmek istiyorsanız Şili’ye bakın” diyerek selamlamış, Şili’deki karşı devrimci kurucu meclisi Ekim Devrimi’nin sonrasında kurulan Kurucu Meclis ile bir tutmuştur. Daha da kötüsü Bolşeviklerin kapattığı Kurucu Meclis’ten çok daha geri ve iktidarsız olan Kurucu Meclisi alkışlamak da DİP’e düşmüştür.
Komünistler Göre Kurucu Meclis
Tarihsel gelişimi içinde ele alındığında kurucu meclisin komünist siyasetin içinden çıkan bir kavram olmadığı görmek zor değildir. “Toplum sözleşmesi” olarak tarif edilen anayasaların yapımını bilhassa bir anayasa hazırlamak için ve toplumun tüm kesimlerini temsil ettiği kabul eden meclislere verilmesi gerektiği fikrinden ortaya çıkan kurucu meclis kavramı, kendini bu anlamıyla parlamentodan ayırır.
Burjuva parlamenter düzenin tam zıttına denk düşen hakiki anlamda bir kurucu meclis ancak iktidar ele geçirilerek kurulabilir. Nitekim karşı devrimciler de kurucu meclislerini askeri darbelerle oluştururlar. Emekçiler ve ezilenler ise kendi kurucu meclislerini ancak hükümetleri de süpüren bir kitlesel seferberliğin sonunda iktidarı ele geçirerek kurabilirler.
KöZ’ün kurucu meclis vurgusunun kurucu meclisin devrim mücadelesinde zorunlu bir uğrak olmasıyla bir ilgisi yoktur. Anayasa sorunu burjuva siyasetinin içinden çıkan bir sorundur, “Kurucu Meclis” şiarı da bu sorunu çözecek organa işaret eder. Ancak KöZ’ü diğer akımlardan ayıran nokta, bu kurucu meclisin gerekli olmasına ya da ancak egemen bir kurucu meclisin anayasa sorununu çözeceğine dair yaptığı vurgular değildir. Nitekim, Şili bahsinde Boric’in arkasına dizilerek bu temel gerçeği unutmuş olsalar da, burjuva anlamda bir anayasa teorisi bilmek anayasaların egemen bir kurucu meclis olmaksızın yapılamayacağını görmek için yeterlidir.
KöZ’ü ayırt eden nokta, tıpkı bolşevikler gibi, kurucu meclisin ancak bir devrimle mümkün olacağını vurgulamasıdır. Tam da bu nedenle “demokrasi devrimle gelecek” sloganı KöZ’ün kurucu meclise ilişkin sloganlarının ayrılmaz ve asıl ayırt edici bir parçasıdır.
Türkiye’de de bir kurucu meclis ancak, tarihindeki örnekler nasıl olduysa, bir darbeyle ya da bir devrimle, en azından hükümeti devirecek bir halk ayaklanmasıyla kurulabilir. Yeni bir anayasanın yapılmasının, Erdoğan’ın devrilip geçici devrimci bir hükümet kurulması ve ancak böyle bir siyasi durum nihayetinde oluşturulan bir kurucu meclis ile mümkün olduğunu söylemeden yükseltilen kurucu meclis fikirleri yukarıda kurucu meclisin farkını somutladığı bağlam itibariyle sivil toplumcu bir zeminden ileri gidemez. Kurucu meclis toplumun tüm kesimlerini temsil eden bir yapıda olacağı için “işe kitle örgütlerinden başlamak, sivil toplumu, toplumsal muhalefeleti yükseltmek gerekir” fikri ancak iktidar hedefinden yoksun reformistlere yakışır.
Bu akımların kurucu meclis mefhumuna bu şekilde bakışının temeli iktidar alınmadan reformlar yoluyla aşamalı bir şekilde iyileştiren, evrimleşen bir mücadele pratiği mantığına dayanmaktadır. Reformistler açısından kurucu meclis, tam olarak istenileni vermese de daha devrimci bir şeylere vesile olması açısından önem arz eder. Bu nedenle Yetmez Ama Evetçi’liği 2010 referandumunda değil, “Biz de biliyoruz ezilenlerin emekçilerin anayasası buradan çıkmaz ama öyle bir anda da demokratik anayasa yazılmaz, hiç olmazsa burayı korumak gerekir” düşüncesiyle şekillenen kurucu meclis tahayyülünde görülür. Bu nedenle de kurucu meclis, zaten bir ayaklanmanın, iktidarı almanın mümkün olduğuna inanmayanların elinde sivil toplumcu hayallerle sığınılan bir liman olmuştur.
Kurucu Meclis İçin Devrim Şart
Nitekim kurucu meclis tartışmalarında komünistleri reformistlerden ayıran en kilit nokta da burasıdır. Komünistler kurucu meclise, toplumsal muhalefeti geliştirecek, demokratik kitle örgütlerini güçlendirecek ve bu yolla da devrim mücadelesinin önünü açacak bir durak olarak görmezler. Komünistler açısından kurucu meclis var olabilmesi için bir devrimi şart koşar.
Öte yandan, kurucu meclis hiçbir zaman komünistler açısından emekçilerin ve ezilenlerin anayasasını yazmaya kadir bir yer olarak da görülmemiştir. Zira emekçilerden ezilenlerden yana bir anayasa yaratmaya haiz olan ancak ve ancak yasama yürütme ve yargı kuvvetlerinin birliği üzerine oturan, aynı zamanda bu iktidarı uygulayacak silahlı kuvvetleri de bulunduran amele rençber ve asker şuralarıdır. Komünistlerin önünde kurucu meclis talebinin durmasındaki hikmet ise esas olarak bunun çalışamayacağını göstermek üzerinedir. Kendilerini emekçi ve ezilenlerin yararına bir anayasa yazma iddiasında görenleri teşhir edecek bir alan olarak kullanılır. Nitekim Bolşeviklerin 1918 başlarında Kurucu Meclis’teki tavrı da bu şekildedir.
Bugün KöZ’ün arkasında duranların kurucu meclisi mefhumu karşısındaki tutumu, Ekim Devrimine giden yolda ve sonrasındaki pratik siyasi mücadele içinden süzülen derslerin belgelerinde olduğu gibi açık ve nettir. Kurucu meclis talebi, komünistlerin önünde demokrasi mücadelesinin devrim mücadelesi olduğu akılda tutularak durur. Bu bağlamda da komünistler kurucu meclis talebini yükseltirken, bunun yolunun ancak ve ancak bir ayaklanmayla gerçekleşeceğine işaret eder. Böyle bir ayaklanma da ancak bağımsız devrimci bir siyasetle ve bunu yürütecek olan devrimci partiyle mümkündür.
Mevzubahis partinin olmadığı koşulda, kurucu meclis talebi yükseltenler de önce böyle bir ayaklanmanın yolunu açacak devrimci partinin yaratılmasının mücadelesini vermekle yükümlüdür.
DEMOKRATİK ANAYASA İÇİN KURUCU MECLİS!
KURUCU MECLİS İÇİN TEK YOL DEVRİM!