Geçtiğimiz yerel seçimlerde HDP başta olmak üzere sol hareketin neredeyse tamamı “Erdoğan’ı geriletmek için” kritik merkezlerde Millet İttifakı’nı destekledi. Cumhur İttifakının türlü manevralarına rağmen Millet İttifakı birçok önemli kentte olduğu gibi İstanbul’da da seçimleri kazandı.
Seçim yenilgisi AKP’yi, Millet İttifakı kuyrukçularının beklentilerinin aksine öncekine kıyasla daha fazla geriletmedi. Daha doğrusu bu seçimlerden bağımsız olarak zaten gerilemekte olan ve bu gerileme nedeniyle MHP’nin desteğine muhtaç kalan Erdoğan’ın anayasa değişiklikleriyle korumaya çalıştığı koltuğunu kaybedeceğine dair bir işaret görülmedi.
Bilhassa Kürdistan’da kayyımlardan geri alınan belediyelerin çoğu, yeniden kayyımlara teslim edildi. Kayıtsız şartsız destek verilen Millet İttifakı da seçim zaferini büyük ölçüde borçlu olduğu sola ve HDP’ye yönelik saldırılara anlamlı somut bir karşı koyuş göstermedi. CHP kendi eliyle var ettiği İyi Parti’nin koyduğu şartlara (aslında gönüllü olarak) razı oldu. Kendisini kayıtsız şartsız destekleyenlerle arasındaki mesafeyi özenle korumaya devam ediyor.
Hiç kuşkusuz bu tutum, sola düşman olan ve şovenizmin baş temsilcilerinden olan CHP’nin doğasından ve misyonundan kaynaklanmaktadır. Ama daha önemlisi CHP’nin rahat hareket etme keyfiyetinin, soldan aldığı koşulsuz destekten ileri gelmesidir.
Bahis konusu sadece bir hatalı seçim taktiği olsaydı genel siyasi durumu esaslı ölçüde değiştirmeyen bu yanlış, seçimlerle birlikte ehemmiyetini kaybederdi. Halbuki karşımızda bir sonraki seçimlere dek sürecek uzun erimli bir seçim taktiği var. Daha da kötüsü yeni seçimler çoktan beri ilk kez uzak bir ufuktadır; üstelik bütün alametler yeni bir seçimin Erdoğan’ın MHP’ye bağımlılığını azaltmayıp arttıracağını gösterdiği için onun yeni bir erken seçim hamlesinde bulunması düşük bir olasılıktır. Dolayısıyla seçimlerde CHP’ye teslim olma tutumu önümüzdeki dönemin her belirleyici adımında önemli bir köstek olmaya devam edecek.
CHP her kritik sorun karşısında Cumhur İttifakı’ndan ve Erdoğan’dan sandıkta hesap sorulacağını vurgulayarak bu seçenek dışındaki bütün eylem ve muhalefet tarzlarının önünü kesiyor. HDP ise erken seçim önerisinin ötesine geçemiyor. Başka bir deyişle Erdoğan’dan seçimler yoluyla kurtulma hayalini paylaşıyor. Bu da reformist/parlamentarist oportünizmin açık seçik bir delilidir.
Halihazırda bir dönem Rojava Devrimi ile kullanıma sokulan maske de düşmüştür. Kuyrukçu politikalarına “devrimci” bir mazeret bulan muhtelif sol akımlar ise büsbütün boşa düşmüştür. Bir başka deyişle piyasaya çıkmaya başlayan muhtelif tasfiyeci/reformist “birlik” tuzaklarına yönelmenin yolu büsbütün açılmıştır.
Sınır ötesi harekâtlarsa “şehitler” sızlanmasının ötesine geçip Erdoğan’ın beklediği gibi bir şovenizm dalgasını kabartmıyor. Hele artık doğrudan doğruya savaş anlamına gelecek bir macera daha olumsuz sonuçlar doğurmaya gebedir. Bir başka deyişle yakın vadede bir savaş haliyle körüklenecek şovenizmin eğreti Cumhur İttifakı’na bir hayrı olmayacaktır. Kaldı ki mevcut koşullarda şovenizmin hedef tahtasında Suriyeliler Kürtlerin yerini almıştır ve Suriye’de muhtemel bir işgal savaşı bu durumu daha da pekiştirecektir.
Nitekim İlker Başbuğ’un çıkışı, Abdullah Gül’ün nihayet konuşmaya başlaması da Erdoğan’ın rakiplerinin bir hamle yapmak için hazırlanmalarına delalet etmektedir.
Buna karşılık gerici Cumhur İttifakı’nın yedek lastiği gerici Millet İttifakı’nın bu bağlamda farklı bir seyir izlemesinin beklenmesi de hayalperestlik olur. Zira onlar da güya “yanlış Suriye politikaları” nedeniyle ortaya çıkan Suriyeli göçmenler sorunu üzerinden bu göç dalgasına karşı milliyetçi/şoven tepkileri devşirmek niyetindedir. Buradan Cumhur İttifakı’nı sıkıştırma arayışındadır. Ama beri yandan da savaş durumunda devletin ve ordunun yanında yer alma ve “şehitlere sahip çıkma” konusunda hükümetten geri kalacak değillerdir. Hiç kuşkusuz Kürt düşmanlığı her zaman en ön planda olmasa da her iki cephenin de temel çizgileri arasında olmaya devam etmektedir ve edecektir.
Öte yandan 17/25 Aralık ve bilhassa 15 Temmuz dönemeçlerinden itibaren “terörle mücadele”nin hedef tahtasında devrimci akımlar ve PKK yerlerinden edilmemiş olsa bile, tam olarak ne olduğu herkes tarafından aynı biçimde tarif edilemeyen bir FETÖ umacısı öne çıkmış durumdadır. Hükümet 15 Temmuz’dan beri her muhalifi FETÖ soyutlaması içinde toplamaya gayret etmektedir. Sözüm ona muhalefeti teşkil etme iddiasındaki Millet İttifakı ise bu damgalamaya itiraz etmeksizin, her birinin ve/veya hepsinin önünü açanın AKP/Erdoğan olduğunu vurgulamakla kendini ayırmaya çalışmanın ötesine gitmemektedir.
Bu şartlarda, her ne kadar ufukta bir seçim görünmese de sol hareketin büyük kısmı sanki zorunlu bir seçim taktiğini sürdürmek mecburiyetindeymiş gibi CHP’nin kuyruğunda sürükleniyor. Dolayısıyla her şeyden önce her türlü mücadeleyi “sandıkta hesap sormaya” havale eden bu oyalamadan uzak durma gereği var.
Yerel seçimlerde kimse Millet İttifakı’nın kuyruğundan kopmaya yönelmediği için tek başına komünist işçi adayları destekleyerek kendini bu oportünist karmaşadan ayıran KöZ ortada bir seçim olmadığı halde seçim taktiği gibi sunulan CHP/İP kuyrukçusu tutumun kalıcılaştırılmasını teşhir eden bir çizgiyi önümüzdeki süreçte sürdürecektir.
Bu teşhirin temel amacı parlamentarist hayallerle tüm muhalefet hareketlerini CHP/İP’in tutumuna endeksleyen tasfiyeci/oportünist çizginin mahiyetini gün ışığına çıkarmaktır.
Bugüne kadar emekçilerin ve ezilenlerin çıkarlarını savunma iddiasında olanların en geniş eylem birliğinin sağlanması çizgisinin savunuculuğunu yaptık. Böyle bir eylem birliğini, karşısına muhtelif yasal parti girişimlerini çıkararak, daraltan öneri ve projelerden uzak durduk. Önümüzdeki dönemde bu çizgiyi ısrarla takip edeceğiz.
Başkaları gelse de gelmese de emekçilerle ezilenlerin çıkarlarını savunma iddiasında olan tüm akımları her vesileyle bilhassa CHP ve gerici müttefiklerinden bağımsız ve birleşik eylemlere çağırmayı sürdüreceğiz. Bolşevizmin ve 71/72 devrimci kopuşunun mirasına sahip çıkma iddiamızın bir gereği olarak, tek başımıza kalsak da bu çizgiden ayrılmayacağız.
Bu süreçte, CHP kuyrukçuluğunun yanısıra, son tahlilde aynı anlama gelecek olan, legalist birlik/parti projelerini bağımsız bir eylem birliğinin önüne geçirmek isteyen tasfiyeci oportünistlerin teşhiri belirleyicidir. Zira CHP kuyrukçuluğu parlamentarist yoldan başka yol görmeyen oportünistlerin kaçınılmaz olarak içine düşecekleri bir bataklıktır. Onların peşlerinden sürüklemek istedikleri militanları uyarmak ve bu oportünistlerin maskelerini düşürmek için, “Tek Yol Devrim!” ve “Devrim için Devrimci Parti!” şiarlarını ileri sürmek için en uygun ortam bu süreçte belirmektedir.
Bütün oportünistlerin ve orta yolcuların maskesinin düşürülmesi için en elverişli koşulların oluştuğu dönemden geçiyoruz. Bu aynı zamanda Bolşevizm’in mirasına ve Komünist Enternasyonal’in devrimci çizgisine sahip çıkma iddiasının en parlak biçimde ortaya çıkacağı bir dönemdir.
Bu dönemde Komünistlerin Birliğini savunanların stratejik hedeflerini ortaya koyacağız. Aynı sorumluluğu paylaşmak üzere oportünizm bataklığından çıkma iradesi gösterecek olan komünistlerle birleşmek üzere bütün güçlerimizi seferber edeceğiz.