İnsanlık tarihinde mücadele esastır. Bayramlar da bunun istisnası değil. Kürtler kendilerini Kürdistan’ın dört parçasında boyunduruk altında tutan devletlere karşı verdikleri mücadeleyle Newroz’u kendi bayramları yaptılar. Binlerce yıldır Asya’nın farklı yerlerinde yeni yıla, bahara geçiş günü olarak kutlanan 21 Mart, çoktandır Kürtler’in başkaldırısıyla özdeşlemiş durumda. Newroz Kürtlerin hürriyet mücadelesinin bayramı. Bijî Newroz! Newroz Pîroz Be!
Dünyanın dört bir yanına göçen Kürt emekçileri her yere kendi davalarını, başkaldırılarını taşıdılar. Böylelikle sabırlı ve kararlı mücadeleleriyle özgürlüğe susamış tüm kesimleri etkileyip heyecanlandırdılar, kimi zaman da harekete geçirdiler. Newroz coğrafi olarak Kürdistan’ın parçalarıyla sınırlı bir politik mücadele günü olmaktan çıktı, uluslararası bir güne dönüştü.
Newroz’un uluslararası karakteri Türkiye’de bambaşka bir anlam daha kazandı. Köyleri yakılan, yoksulluğa mahkûm edildiği için Kuzey Kürdistan’ı terk etmek zorunda kalan Kürtler, Türkiye’de işçi sınıfının en önemli bileşeni oldular. Sayıca kazandıkları önemin yanı sıra işçi sınıfının en militan ve politik kesimini oluşturdular. Türkiye’nin en kitlesel, görkemli ve politik işçi mitingleri uzun zamandır Newroz mitingleridir.
O hâlde Türkiye’deki Newroz mitingleri 2025te daha önceki senelerde olduğu gibi, cephe gerisinden Kuzey Kürdistan’a selam yollanan, Kürtlerin kültürel, ulusal renklerini yansıttığı, genel bir barış talebini yükselttiği mitingler olmanın ötesine geçmelidir. Newroz mitingi tüm emekçi ve ezilenlerin ortak bir siyasal mücadelede, demokrasi savaşında birleştikleri mitingler olmalıdır.
Türkiye’de siyasal gündemin merkezinde anayasa sorunu var. Bu durumun sebebi sadece 12 Eylül rejimi ve anayasasının emekçilerin tüm örgütsel ve siyasal haklarını budaması, inkâr ettiği Kürtlere deli gömleği giydirmeye çalışması değil.
Türkiye’de bir anayasa sorunu var çünkü bir rejim sorunu var. 12 Eylül rejiminin tüm payandaları çatırdıyor, devletin tüm mekanizmaları işlemez hâlde, yapılan anayasa değişiklikleri rejimin işleyişini daha da içinden çıkılmaz hâle getiriyor. Yapılan tüm anayasa değişikliklerinin, mürekkebi kurumadan anayasa sorununu daha şiddetli bir şekilde gündeme getirmesi bundandır.
Türkiye’de bir anayasa sorunu var çünkü Türk ulus devletinin temelleriyle ilgili sorun büyüyor. Kürdü reddeden, müslümanlık adı altında asimile etmeye çalışan üniter ulus devlet yapısı krizde. Kürtleri aynı temelde ezmeye çalışan Irak ve Suriye devletleri çöktü. Türkiye’de ve İran’da da bu modelin işlemesinin imkânı yok. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’nin ömrünü uzatması için dahi üniter ulus devlet yapısını değiştirmesi gerekiyor.
Türkiye’de bir rejim sorunu olduğu için, Erdoğan’ın siyasi ömrünü uzatmak için yaptığı tüm hesaplar dönüp dolaşıp bir anayasa değişikliği sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’de bir rejim sorunu olduğu için, PKK’nin Öcalan’ın çağrısı doğrultusunda bir adım atmasının yolu bile anayasa değişikliği sorununa çıkıyor. Demokrasi savaşı da bu sorunu yok sayarak değil merkeze oturtarak yanıt verilebilir.
Her siyasal sorunun olduğu gibi anayasa sorununun da iki çözümü vardır: Biri proleter çözümdür diğeri burjuva.
Proleter çözüm açısından anayasa sorunun yeni bir rejim kurulması sorunudur. Yeni bir rejimin kurulması bir egemenlik sorunudur. Egemen bir kurucu meclis ise yeni anayasa yapımının asgari koşuludur. Bunun yolu da hükümetle anlaşmaktan değil ondan eylemli bir şekilde kurtulmaktan geçer. Proleter çözüm siyasi yasakların parçalandığı, emekçilerin siyasi özgürlüklerini kullandığı çözümdür.
Burjuva çözümün savunucuları yeni bir anayasa yapımının altından kalkamayacakları için sorunu anayasanın muhtelif maddelerinin değişimi sorunu olarak tarif eder, yamalı anayasayı yeni anayasa olarak pazarlar. Kurucu meclisin yanından bile geçmez, anayasayı mevcut düzene sadakat yemini etmiş yasama meclisindeki pazarlıklarla değiştirmeyi hedefler. Burjuva çözüm emekçilerin anayasa yapım sürecine dahil olmasını değil, bu süreçten tecrit edilmesine dayanır. Siyasi yasaklar, baskılar, siyasi tutsaklar bu tecritin olmazsa olmaz koşulları arasındadır. Burjuvazinin anayasa sorununu çözmek için attığı adımlar, çözüm olmayan bir çözüm girişimidir.
Anayasa sorununda proleter çözümün esaslarını tekrarlamak bugün için önemli olsa da yeterli değildir. Demokrasi savaşı her daim pratik bir savaştır. Temel doğruları tekrarlayarak, başkalarının girişimlerine destek olarak, yahut onları ileri itmeye çalışarak, yahut “Biz beğenmedik” diyerek verilmez. Demokrasi savaşı eylemli bir pratikle büyütülebilir.
Bugün için proleter çözümü savunmanın bir adımı hükümetin karşısına pazarlıksız bir şekilde dikilmek ise diğeri de emekçilerin anayasayı tartışacağı, kendi taleplerini sorunlarını bir anayasa çerçevesinde dillendireceği siyasal bir zemini yaratmaktır. Anayasa gündemini bu şekilde ele almak hükümetin gündemine hapsolmak anlamına gelmez. Tersine hükümetin istemediği şekilde bu konuyu gündemleştirmek anlamına gelir. Emekçilerin anayasa talebini gündem ettiği zemin hükümete karşı mücadele eden güçleri buluşturacak, hükümete karşı mücadeleyi de büyütecektir.
Ekrem İmamoğlu’na kurulan komplo, anayasa sorunun siyasi tutsaklar sorunuyla nasıl iç içe geçtiğini gösteriyor. İmamoğlu’nun başına gelenlerin Türkiye’nin kırılgan zemininde siyasetin sadece işçilere, Kürtlere ve ezilenlere değil burjuva bir müteahhite dahi kapalı olduğunu göstermektedir. Siyasetin yasak olduğu, zindanların siyasi tutsaklarla dolup taştığı koşullarda emekçi ve ezilen yığınlarıyla anayasa arasına elbette bir duvar örülür. O yüzden siyasi tutsaklara özgürlük talebi emekçilerin gündemine anayasayı sokmanın olmazsa olmaz koşuludur. Siyasi tutsaklar denince sık sık dün Kavala bugün İmamoğlu akla gelse de siyasi tutsakların ana gövdesi bu kesimlerden oluşmamaktadır. HDP genel başkanı Demirtaş ve Figen Yüksekdağ da, hapisteki binlerce DEM partiliyle birlikte siyasi tutsaktır. Abdullah Öcalan da siyasi tutsaktır ama siyasi tutsaklar Nurullah Semo’dan Ayten Öztürk’e uzanan çok daha geniş bir kesimi kapsamaktadır. Bu güçlere özgürlük talep etmeyen bir anayasa tartışması daha baştan hükümetin çizdiği sınırlara hapsolmuş demektir.
2025 Newrozları hükümete karşı eylemli mücadelenin tekrardan başladığı bir dalgayı beslesin! Newroz ateşi emekçilerin eylemli birliğini büyütsün. Hükümetin karşısına dikilenlere güç versin.