Siyasi mücadeleye atıldığı 1999’dan beri KöZ emekçilerin ve ezilenlerin kitlesel ve birleşik mücadelesini savunageldi. “Yaşasın Devrimci Dayanışma!”, “Ayrı Dur! Birlikte Vur!” şiarları KöZ’ün en geniş ve kitlesel eylem birliğini sağlamak için tekrarladığı sloganlar olageldi.
1999-2004 arasında tümüyle farklı bir içeriği ve mücadele yöntemini savunsa da zindan direnişlerine destek eylemlerine, Irak direnişi karşısında basın açıklamalarına, temel sloganların içeriğine takılmadan destek verdik. 8 Martların apolitik nedenlerle parçalanmasının karşısında durduk. Odağında sırasıyla DTP/BDP/HDK/HDP’nin durduğu en geniş muhalefet hattının örülmesini savunduk. Seçimlerde bu odağın adaylarına oy istedik.
İçinden geçtiğimiz dönemde, aslına bakılırsa son iki yıldır, farklı bir şekilde hareket ettiğimizi görmek zor değil. 2019 seçimlerine bağımsız adayları destekleyerek katıldık, sonra da aynı adaylar ile boykot kampanyası yürüttük. Bugün de sol içerisinde kendi gücümüze dayanarak “Seçimleri Beklemeyeceğiz!” başlıklı bir kampanya yürütüyoruz.
Şüphesiz bu durumun artık kitlelere bağımsız bir şekilde önderlik etme kapasitesine kavuşmuş olmamızla uzaktan yakından ilgisi yok. Tersine gerek maddi ve teknik anlamda gerekse de militan sayısı bakımından solun geri kalan kesimlerinin KöZ’den kat be kat fazla olanaklara sahip olduğu ortada.
Köz’ün tutumundaki değişiklik kendi imkânlarındaki artıştan ziyade kendisini çevreleyen nesnellikteki değişiklikte aranmalıdır. Son iki yılda sol akımların nesnel tablodaki konumlanışı değişmiş, tasfiyeciler yıllardır hedefledikleri kuyrukçu projeleri “tek adam rejimini geriletmek için en geniş demokratik cephe” kisvesinde hayata geçirmeyi başarmışlardır.
1999-2018 döneminde ama zayıf ama kitlesel eylemlerle bağımsız bir varlık gösteren bir sol vardı. Bugün yoktur. “Erdoğan ikinci bir Gezi çıkarmak istedi biz buna fırsat vermedik” diyenler vardır. “CHP’ye zarar, Erdoğan’a malzeme vermemek” için toptan eylemsizlik ilan eden bir sol vardır. Sol akımlar hükümet karşıtı hiçbir bağımsız eylem girişiminde bulunmadığı için bugün artık Mart-Mayıs süreci diye bir süreçten söz etmek anlamsızlaşmıştır. Eylemler artık CHP’nin gündeme getirdiği Kanal İstanbul benzeri kampanyalara soldan destek vermek, Gezi’ye sahip çıkmak adına Osman Kavala’ya, Canan Kaftancıoğlu’na sahip çıkmak adına düzenlenmektedir. CHP ve HDP’li siyasetçilerin eşlerinin birlikte çay içmesi, tiyatroya gitmesi dönemin en önemli politik eylemi olarak görülmeye başlanmıştır. Daha da kötüsü 2019’dan beri Millet İttifakı’nın Belediye Başkanı İmamoğlu’nun 1 Mayıslara, DİSK Kongresine ev sahibi edasıyla katılmaya başlamasıdır.
Bu koşullar altında desteklenecek bağımsız bir eylemin kalmadığı, örülecek ortak bir cephenin bulunmadığı açıktır. Soldaki akımlar CHP ile birlikte, CHP’nin uygun gördüğü tarzda, CHP’ye zarar vermeyecek bir şekilde bir eylem birliği örmek istemektedirler. Bu tür projelerin üretenler örseler örseler emekçilerin başına onların elini kolunu bağlayan bir çorap örebilirler. Bu koşullar altında ortak bir hükümet karşıtı kampanya örmenin maddi temeli yoktur.
Seçimlere gelince, soldaki herhangi bir odağın hükümetin karşısına bir alternatif olarak dikildiği koşullarda elbette kendi adaylarımızı çıkarmak yerine bu adayları desteklemeyi tercih ederiz. Gelgelelim sol, 2019’dan itibaren başta HDP olmak üzere yeni bir rota çizmiş, Erdoğan’dan kurtulmak için Millet İttifakı trenine binmiştir. Bu trenden inmekse kolay değildir.
Başka bir deyişle maddi imkânlar açısından bağımsız bir kampanya örmeyi en son düşünecek akım olan KöZ, açık ve örtük CHP kuyrukçuluğunun soldaki bağımsız eylemlere son verdiği nesnellik nedeniyle, emekçiler arasında hükümet karşıtı bir kampanyanın yürütülebileceğini göstermek için yola çıkmıştır. KöZ’ü diğer akımlardan ayırt eden nokta eylem yapma kapasitesi değil tek başına kalsa bile, tecrit olma kaygısı gütmeden, emekçilere ve devrimcilere siyasi gerçekleri açıklama kararlılığını göstermesidir.