6 Şubat’ta gerçekleşen deprem geride devasa bir yıkım, katliam boyutlarında kayıplar yarattı. Kendi sınıfsal işleyişinin doğal bir sonucu olarak yoksul emekçileri enkazlarda yüz üstü bırakıp kaderine terk eden burjuva devleti göreve çağırıp “devlet nerede” diye seslenenlerin diledikleri oldu. Depreme maruz kalan kentlerde OHAL’in ilan edilmesi ile devletin ne zaman ve nasıl devreye gireceğini yeniden görüldü.

İşçi sınıfı ve ezilenleri temsil etme iddiasında olanlar bu devasa yıkımın sonuçları ile yüz yüze kalanlarla eldeki tüm imkanları seferber ederek dayanışma göstermeye çalıştılar. Hatta solun ezici ağırlığı tüm gücünü dayanışma faaliyeti için seferber etti. Ama bu durum depremin vurmadığı kentlerde dayanışma faaliyeti dışında bir çeşit sessizliğe de yol açtı. Soma’da üç yüzü aşkın madencinin öldüğü iş cinayetinden hemen sonra kitlesel eylemlerle cevap verenlerin böyle bir yönelişi olmadı. Hükümetin defedilmesi ve hatta teşhir edilmesi görevi öncelik sıralamasında geriye düştü.

İzmir’de konuya ilişkin ilk sokak eylemi OHAL’in ilan edilmesi üzerine depremden sekiz gün sonra 14 Şubat Salı akşamı gerçekleştirildi. İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri bir takım tartışmaların ardından ve asli bileşenlerinden yoksun olarak HDP’nin inisiyatifi ile Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde bir açıklama gerçekleştirdi. İnsan Hakları Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği, Özgürlük için Hukukçular Derneği, EHP, EMEP, HDP, TİP, TÖP, Kaldıraç Hareketi ve Halkların Demokratik Kongresi’nin imzacı olduğu eylemde depremde hayatını kaybedenler için saygı duruşunda bulunulmasının ardından okunan açıklamada şu görüşlere yer verildi:

“Depremin yaralarını sarabilmek için yine vatandaşlar yardıma koştu ancak AKP iktidarı ve tek adam yönetimi, kendi kurumlarını harekete geçiremediği-geçirmediği gibi halkın bu dayanışmasını da engellemeye çalıştı. Devletin tüm imkanlarını halk için seferber etmede olağan davranamayan ve asgari gerekleri bile yerine getirmeyen hükümet, ilan ettiği OHAL ile baskı ve sindirme politikasında yine ‘olağanüstü’ bir refleks gösterdi. OHAL ilan edilmesi, sadece 10 ilin değil bütün bir ülkenin OHAL iklimine çekilmesi ve depremin de bir lütuf bilinip seçimlere OHAL uygulaması ile gidilmesi demektir. Nitekim seçimlerin ertelenmesi isteği iktidar tarafından dillendirilmektedir. Yine OHAL ilanından sonra insanların enkaz altından yardım çığlığı attığı, birbiri ile haberleştiği Twitter kapatılarak insanların canına bir kez daha kastedilmiştir. Depremin ardından yaşanan cezaevi isyanları ve can kayıpları ile ilgili doğru ve zamanında bilgi alınmasının önüne geçilmiştir.

Kendisine hiçbir yardım ulaşmayan depremzedeler, en temel ihtiyaçlarını karşılamak istediğinde yağmacı olarak damgalanmış, mülteciler linç edilme korkusu ile bulunduğu enkazdan bile yardım çağrısında bulunamaz duruma getirilmiştir.

Yaşananlar doğal afet değil bir katliamdır. Halka mezar olan binaları inşa eden müteahhitlerle birlikte, onay verenler de dahil olmak üzere tüm sorumlular tespit edilip gereken cezalara çarptırılmalıdır. Bölgede başta kolluk güçleri olmak üzere şiddet olaylarına karışanlar tespit edilmeli ve gereken cezalara çarptırılmalıdır. İlimiz İzmir de içinde olmak üzere bütün kentlerde depremin yıkıcılığını azaltacak önlemler hızla alınmalı, gereken düzenlemeler yapılmalıdır. OHAL kararı geri çekilmelidir. Yurtların boşaltılmasından vazgeçilmeli, eğitim öğretim zamanında ve yüz yüze olmalıdır. Seçimlerin hukuksuz bir şekilde ertelenmesi girişimlerinden vazgeçilmeli, bunca yıkımın mimarı ve sorumlusu olan iktidar, ömrünü uzatma çabalarından vazgeçmelidir.”

Bir gün önce İstanbul’da İşçi Emekçi Birliği’nin eyleminde yaşanan polis saldırısının benzerinin bu eylemde de yaşanabileceği beklentisi eylemde hakimdi. Nitekim İzmir polisi gözaltı aracını eylemin hemen yanıbaşına çekmeyi ve yığınak yapmayı ihmal etmemişti. Bununla birlikte herhangi bir saldırı yaşanmadı. Eylemde “Deprem Değil Sermaye Öldürür!”, “OHAL Değil, Dayanışma Yaşatır!”, “Yaşasın Halkların Dayanışması!/Bijî Piştevanî ya Gelan!”, “Gün Gelecek Devran Dönecek, AKP Halka Hesap Verecek”, “Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!” sloganları atıldı. “OHAL Yarattığınız Yıkımı Örtemez/ Dayanışma Yaşatır!” pankartının açıldığı eylemde KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak katillere işaret etmekten geri durmadık. Kendi bayraklarımızla katıldığımız ve “Katil Devlet Hesap Verecek!” sloganını attığımız eylemde aynı zamanda “Yıkımın Sorumlusu Burjuva Devlettir, İşçilerin Cumhur İttifakı’nın İnsafına Değil İktidara İhtiyacı Var!” başlıklı özel sayımızı dağıttık.

Türkiye’deki bütün emekçilerin gündeminin merkezine kaçınılmaz biçimde oturan böyle bir gündeme dair, herhangi bir basın açıklamasının ancak biraz üzerinde bir katılımla gerçekleşen bu eylem gerek örgütlenişi gerekse yapılan çağrı ile yumrukları sıkılı biçimde olan biteni takip eden geniş emekçi kitlelere seslenip onları harekete geçirmekten uzaktı. Bu açıdan hesap sorma eylemini seçimlere ve elverişli zamanlara havale eden soldaki hakim eğilimle uyumlu bir eylem olmuş oldu. Elbette emekçilerin mahkum edilmek istenildiği sessizliği bir parça da olsa kırması açısından olumluluğu olan bu eylemlerde siyasal gerçeklerin daha gür ve tok biçimde ifade edilmesi görevi komünistlerin önünde durmaya devam ediyor.

Asıl Düşman Kendi Yurdunda!

İzmir’den Komünistler