22 Mart Çarşamba günü Okmeydanı’nda Senegalli ve Sierra Leonelu göçmen dostlarımıza ev ve dükkan ziyaretleri gerçekleştirdik. Onlarla yaşadıkları koşullar üzerine sohbet ettik ve savunduğumuz siyasi görüşleri aktardık.  

Saat ve cüzdan satan Senegalli bir arkadaşımızın işporta tezgahını ziyaret ettiğimizde bize zaman zaman satış yapabildiğinden, zaman zaman yapamadığından, yapamadığı dönemlerde çok ciddi sıkıntılarla boğuştuğundan bahsetti. Ancak Okmeydanı’ndaki Afrikalı göçmen işçilerin çoğunun tekstil atölyelerinde çalıştığını, orada baskının ve şiddetin daha yoğun olduğunu da ekledi. Polislerin bölgede özellikle Afrikalı göçmen işçiler üzerinde yoğun baskı kurmaya çalıştığını, sürekli evrak kontrollerine maruz kaldıklarını belirtti.  

Senegalli dostumuzun işporta tezgahında bir süre onunla beraber durduktan sonra Sierra Leonelu 2 göçmen evi daha ziyaret ettik. Bunlardan biri üç ailenin (ailelerden biri Sierra Leonelu, biri Nijeryalı, biri Ganalı) ortak yaşadığı, her ailenin bir odayı kullandığı bir evdi. Ailenin tekstil işçiliği yapan babası, işyerinde sürekli baskılara maruz kaldığından, hastayken bile ayakta saatlerce çalışmak zorunda bırakıldığından, konuşmasına izin verilmediğinden ve Türkiye’de çocukları büyürken onları okula gönderemediğinden, Milli Eğitim Bakanlığı’nın “mülteci” statüsüne sahip olmayan göçmenleri kabul etmediğinden bahsetti.  

Ziyaret ettiğimiz bir diğer göçmen evi ise yaklaşık 20-30 metrekare olup tek odaydı, daha öncesinde ufak bir depo olarak kullanılan bu evde şimdi üç Sierra Leonelu tekstil işçisi genç arkadaş beraber kalıyorlar. Bu arkadaşlarımızın en şikayetçi oldukları şey asgari ücretin altında çalıştırılıyor olmaları, haftanın altı günü uzun saatler boyunca tekstil atölyelerinde durmadan çalışmalarına rağmen genelde haftalık 1500 TL, aylık 5000-6000 TL civarında kazanabildiklerini belirttiler. Dolayısıyla sabah işe gidip akşam küçücük bir alanda üç kişi yaşamak zorunda oldukları eve gelmekten başka bir şey yapamadıklarını, oturum izinleri bittikten sonra reddedilme ihtimalinde ne yapacaklarını bilmediklerini, dolayısıyla hem kaygı hem korku içerisinde yaşadıklarını ifade ettiler.  

Konuştuğumuz tüm dostlarımıza bu düzenin emekçilerin ezilenlerin düşmanı ve sermayenin savunucusu olduğunu, sermayenin çıkarlarını ezilen kitlelere dayattığını belirttik. Dolayısıyla işçi sınıfını ezmeye ve sömürmeye devam ederken bir yandan da onu sermaye karşısında bölmeye, parçalamaya çalıştığını vurguladık. Hükümeti ve tüm burjuva muhalefetiyle beraber sahiplenilen bu düzene karşı olduğumuzu, bizim onların karşısında tüm göçmenlere vatandaşlık hakkını ve ezilenlerin iktidarını savunduğumuzu söyledik.  

Göçmen arkadaşlar, söylediklerimizi çok olumlu karşıladı. Hatta bazıları, bu düzenin ne olduğunu zaten yakından tanıdığını, her gün sokaklarda polis şiddetiyle ve işyerinde patron şiddetiyle yüzleşmek zorunda kaldıklarını belirtti. Göçmen işçiler ve buralı işçiler arasındaki bağın kuvvetlenmesi, bu birliğin sağlanması yolunda bir adım atılması için ise göçmen ve buralı işçileri bir araya getirebilecek etkinlikler düzenlememiz önerisinde bulundular.  

Sınıfın Parçası Göçmenlere Vatandaşlık Hakkı!  

Demokrasi İçin Tek Yol Devrim! 

Beşiktaş’tan Komünistler