Köz’ün arkasında duran komünistler olarak, örgütleyicisi olduğumuz 19 Kasım’da Kartal’da gerçekleşecek olan İşçi Emekçi Mitinginin çalışmalarına Okmeydanı’nda devam ediyoruz. Miting planlarımız kapsamında, 9 Kasım Perşembe günü üçüncü ve son koldaki atölyelere ve kahvehanelere giderek hazırlamış olduğumuz bildirileri dağıttık. Emekçileri mitinge davet ettik ve onlarla çeşitli konularda da konuşma fırsatı yakaladık.
14 atölyeye girdik, yaklaşık doksan işçiye bildirilerimizi ulaştırdık. Bu koldaki atölyeler daha çok tekstil atölyeleriydi. Bu koldaki atölyeleri taradıktan sonra ilk hafta girdiğimiz ve bizi ilgiyle karşılayan bir çelik atölyesine yeniden gittik.
Tekstil atölyelerinin neredeyse hiçbirinde iş yoktu, normalde 20-25 kişinin çalıştığı atölyelerde yalnızca 2 kişi bulunuyordu. Biraz daha kalabalık olan tekstil atölyelerinde ise daha çok kalan işleri tamamlıyorlardı. Girdiğimiz atölyelerde çalışan emekçilerin hemen hemen hepsi, özellikle koronadan sonra ve Orta Doğu’da savaşın patlak vermesiyle birlikte işlerin hızlıca olumsuz bir şekilde etkilendiğinden bahsettiler. Aynı durum sadece tekstilde değil, metal ve çelik sektörlerinde de geçerliydi.
Bu kolda, bir hafta önceki çalışmamıza kıyasla devrimci siyaset konuşmaya açık ve ilgili çok daha fazla emekçi olduğunu gözlemledik.
Hazırlamış olduğumuz bildirileri dağıtıp hangi şiarlarla bu mitinge katılacağımızı söyledikten sonra, tekstil atölyesinde HDP’li bir emekçi sadece Kürdistan devleti istediğini haykırdı. Biz de Ortadoğu’ya barışın gelmesi için Filistin ve Kürdistan’ın özgürleşmesinin şart olduğunu, mitingde de bu şiarı yükseltmenin önemini anlattık. Kendisi HDP geliyorsa geleceğini söyledi, biz de HDP’nin değil ama HDK’nin mitingin örgütleyicilerinden biri olduğunu söyledik. İş olmadığı için kalan işleri yapan iki emekçinin olduğu bir tekstil atölyesinde ise daha uzun durduk. Bir emekçi ekonomik olarak hem şartların kötüye gittiğini hem de sektörel olarak da işlerin iyi olmadığını anlattı. Bu ekonomik yıkıma karşı asgari ücretli olanlar ve olmayanlarla ortak bir şekilde düşmanımız hükümete karşı mücadele etmemiz gerektiğini, mitingde de bu şiarları yükseltmek gerektiğini anlattık. Kendisi mitinge gelmek istediğini söyledi. Atölyedeki bir diğer işçi ise kendisinin şansı olmadığını ancak bizim bir şansımız olduğunu belirterek okuyup devlet kurumlarına girip devleti dönüştürmek gerektiğini belirtti. Biz bunun mümkün olmadığını sebepleriyle birlikte açıkladık. Bir başka tekstil atölyesinde ise “Patronlara karşıysa geliriz!” diyen emekçiler oldu. Bildirilerimizi dağıtıp ayak üstü sohbetler ettikten sonra sözümüze katılan, çok doğru bulduğunu söyleyen işçiler de oldu.
Başka bir tekstil atölyesinde Sierra Leonlu iki göçmen emekçi ile sohbet ettik. Kendileri bildirilerimizi aldıktan sonra bize “Bu bildiride yazanları İngilizce bir şekilde anlatabilir misiniz?” diye sordular. Biz de temel şiarlarımızı İngilizceye çevirip bunları neden savunmamız gerektiğini anlattık. Kendileri tamamen dediklerimize katıldıklarını söylediler. Bildirinin İngilizce çevirisini de daha sonra getirmemizi istediler. İçerisinde faaliyet yürüttüğümüz Mayısta Yaşam Kooperatifi’nin göçmen emekçiler arasındaki dayanışma faaliyeti vesilesiyle tanıştığımız bir arkadaşımızla hemşeri olduklarını ve aynı yerde yaşadıklarını fark ettik. Bu çalışmayı tanıtınca daha da mutlu oldular. Bunun yanında iş koşulları hakkında da konuşma fırsatımız oldu. İki gün çalıştıklarını söylediler, patronun onları işten atma tehlikesine karşı aldıkları maaşı atölyede bize söyleyemediler. Daha sonra konuşmak istediklerini belirttiler.
Bu koldaki atölyelere bildiri dağıtımını tamamladıktan sonra, iki hafta önce ilk kolda girdiğimiz ve bizi ilgiyle karşılayan çelik atölyesine tekrar gitmeye karar verdik. Gittiğimizde bizi hatırladılar. Atölye kapısının önünde iki çocuk işçiyle konuştuk ve bildirilerimizi verdik. Okmeydanı’nda yaşamadıklarını, buraya uzaktan geldiklerini öğrendik. 5 gün endüstriyelde çalıştıklarını ve elbette hiçbir hakkı olmadıklarını anlattılar. Onları da mitinge çağırdık.
Atölyede çalışan iki işçi bildirimizi daha okumadığını ancak bu sefer okuyacağını, eğer ailesinden fırsat bulursa mitinge geleceğini de belirtti. Atölyede ayak üstü konuştuktan sonra oradaki emekçiler bize çay söylediler, bu sayede daha uzun bir şekilde meramımızı anlatma fırsatımız oldu. Konuştuğumuz emekçi, bize İdil Kültür Merkezi’ne geçtiğimiz günlerde yapılan baskından ve devletin devrimcileri sindirme politikalarından bahsetti. Bu saldırıları, Erdoğan’ın gücüne değil zayıflığına bağlamak gerektiğini açıkladık. Dediklerimize katılan ancak “Halk ne yapalım ayaklanmıyor” diyen arkadaşımıza, Gezi’yi, Kobane’yi ve şehir savaşlarını hatırlattık. Bu ayaklanmaların başarıya ulaşamamasının sebebinin nesnel koşullarda değil, bağımsız bir siyaset izleyebilecek devrimci bir partinin olmayışından kaynaklandığını açıkladık. “Biz de bu ayaklanmalara önderlik edebilecek devrimci partiyi yaratmak için mücadele ediyoruz.” dedik. Aynı zamanda, bu toprakların en çok devrimcinin yaşadığı topraklar olduğunu, Okmeydanı’nda rastgele bir atölyeye girdiğimizde bile devrimci siyaseti açık açık konuşabildiğimizi ve bunun dünyanın başka bir yerinde böyle olmadığını anlatınca arkadaşımız gülümseyerek bize hak verdi. Bunların yanı sıra, konu emperyalistlere ve Afrika’daki darbelere gelince de görüşlerimizi aktardık.
Atölyelerin mola saatlerinde işçilerin gittiği yemekhaneye ve yemekçiye giderek burada da bildirilerimizi dağıttık. Buradaki bir göçmen emekçi, “Göçmenlere vatandaşlık hakkı!” şiarını savunmamız ilgisini çekti. Doğduğundan beri Okmeydanı’nda yaşayan, bizi de bildiğini söyleyen bir emekçiyle daha konuştuk. Bildirimizi okuyacağını, daha sonra da üzerinde konuşmak istediğini söyledi. Türkiye solundaki partilerin burjuvaziye yamanma basıncı hissettiklerini belirtti. Ancak bizim mücadelemize de kimsenin mücadelesine de laf etmeyeceğini, bizim yaptığımız mücadeleye derin bir saygı duyduğunu belirtti. Bir diğer emekçi ise 7 sene önce aktif olduğunu, eylemlere gittiğini ancak artık gitmediğini söyledi. Onunla daha çok Erdoğan sorunu hakkında sohbet ettik. Erdoğan’ın ölümünü bekleyerek değil, onu sokakta kitlesel bir seferberlikle süpürmek gerektiğinde uzlaştık. Bildirimizi verdiğimizde okuyacağını söyledi, bizi daha uzun sohbet etmek için dükkanına davet etti.
Daha sonra, Emekçilerin Seferberliği İçin Bağımsız Aday kampanyası yürütürken de girdiğimiz 4 kahvehaneye girdik, buralara bildirilerimizi dağıttık. Girdiğimiz yerlerde hoşça karşılandık, çoğu yerde oturup çay içmeye davet edildik. Bir kahvenin sahibine gazetemizin Ekim sayısını sattık. Diğer iki kahvede oturup bu konular hakkında konuşmaya çağrıldık.
Bir kahvede, HDP seçmeni bir emekçiyle konuştuk. Hükümet cephesinde hiçbir şekilde onur ve şeref olmadığını söyleyerek bize yaşadığı olayları anlattı. Kendisini mitinge davet etsek de Pazar günleri fabrikada çalıştığını, o yüzden de gelemeyeceğini söyledi. Ancak bize Haramidere’deki adresini vererek, bizi evine davet etti. Bir başka kahvede daha uzun oturarak üniversitede mücadele etmiş Dersimli bir arkadaşla konuştuk. Kim olduğumuzu, amacımızın ne olduğunu ve ne yaptığımızı bilmediğini ancak öğrenmek istediğini söyledi. Kendimizi tanıttık. Konuşmamızın ardından bağımsız bir tutum almanın şart olduğunu ancak halkın değişmeyeceğini ve cahil olduğunu belirtti. Kendisini kazanabileceğimizi ancak halka halkın dilinden konuşmak gerektiğini ifade etti. Konu cumhuriyete gelince Atatürk’ün cumhuriyetinin tüm kötü yönlerine rağmen ilerici kazanımları olduğunu söyledi. Bu konu hakkında fikirlerimizi anlattık, “İki Farklı Ekim” başlıklı broşürümüz de yanımızdaydı. Ekim gazetemizi ve broşürümüzü verdik, kendisi de bize bağışta bulundu; görüşlerimizi merak ettiğini söyledi.
Çalışmamız bir öncekilere kıyasla her açıdan çok olumlu geçti. Bu sefer daha fazla emekçiyle birebirde konuşma fırsatı yakalayabildik. Miting vasıtasıyla sözümüzü taşıyabildiğimiz ve üzerinde konuşabildiğimiz emekçilerle mitingden sonra da temasta kalmayı önemli buluyoruz. Mitinge gelip gelmemelerinden bağımsız olarak, varoşlarda böyle bir sınıf çalışması yürütmüş olmamız ise komünistleri diğer akımlardan ayırt eden önemli bir noktayı gözler önüne seriyor. Amacımız, kurduğumuz bu ilişkileri mitingden sonra da sürdürerek daha sonra yapacağımız etkinliklerde de buluşmak ve düzenli bir siyasi ilişki kurabilmek. Bu doğrultuda, çalışmalarımızın pozitif etkilerini şimdiden görüyoruz.
Beşiktaş’tan Komünistler