Disk Genel-İş İzmir 5 No’lu şubeye bağlı Buca belediyesi temizlik, park bahçeler, fen işleri ve büro işçileri ücretlerinin enflasyon karşısında eridiği için ek protokolle ücretlerine toplu sözleşme tarihine kadar ek bir zam yapılması talebiyle, sendikanın ayak diremesine ve eylemi sürekli ertelemesine karşın, 21 Ağustos Pazartesi akşam saatlerinde Sendika artçılığında Belediye binasının önünde eyleme başladı. Salı sabahı daha güçlü bir katılımla belediye binasının önünde toplanan işçiler Genel-İş’e ait üzerinde ses düzeni olan dolmuşun gelmesiyle seslerini daha güçlü duyurma imkanına kavuşmuş oldu.

5 No’lu şubeye bağlı işçilerin en heyecanlı ve öfkeli kesimi eyleme katılım gösterdi. İşçilerin bir kısmının izinde olması, bir kısmının çeşitli nedenlerle katılmaması eylemin dinamizmini azaltmadı. Gün boyu marşlar, türküler, şarkılar çalındı, halaylar çekildi. Şube yöneticileri bir an olsun mikrofonu ellerinden bırakmadılar. Gün boyu CHPliler ve CHP’nin yan kuruluşları, muhtarlar, Atatürkçü Düşünce Derneği yöneticileri, Kent Konseyi yöneticileri, Genel-İş’in diğer şubelerinin yöneticileri dahil her düzeyde ziyaretçi akını sürdü. Gelen ilçe yöneticisi, meclis üyesi, il yöneticisi bütün zevat anons edilerek işçilere onları alkışlama çağrısı yapıldı. Eylemin ilk günü HDP İzmir milletvekili Burcugül Çubuk ve Buca ilçe yöneticileri de işçileri ziyaret edenler arasındaydı.

İşçilerin büyük çoğunluğu mesai saati bitimine kadar güneşin altında alanı terk etmedi. Öğle arası kimi işçiler çevredeki kafe ve lokantalarda, kimileri de ağaç altlarında bisküviyle açlığını gidermeye çalıştılar. Sendika ayak direse de katılmak zorunda kaldığı direnişi kolaylaştıracak hiçbir önlem almamıştı. Birkaç kez bir iki paket küçük su getirilip kenara bırakıldı. Bunun bile isteksizce zorlamayla yapıldığı belliydi. Onca işçiye birkaç paket küçük su getirilmesi görüntü vermekten başka bir anlam taşımıyordu. Birkaç dakikada sular tükeniyor sadece az sayıda işçi su alabiliyordu. Nedense iki sıcak gün boyunca onca aidat kestikleri işçilere yemek dağıtmak da akıllarına gelmiyordu.

Adeta deneyimli bir organizasyon şirketini andıran sendika yöneticileri aşırı sıcağa aldırmadan alanın ortasında işçilere bir an bile ara vermeksizin sürekli sloganlar attırıyor işçileri nefessiz bırakıyordu. Akşam saatlerinde çalışanların yörelerine, kimliklerine uygun bir repertuvar hazırlanmıştı. Uzun zaman Kürtçe müzik ile daha çok temizlik işçilerinin, ardından Erzincan yöresi halaylarıyla Alevi işçilerin gönlü fethedildi, son olarak payduşkayla göçmen işçiler selam verildi. Adeta bir düğündeymiş gibi işçiler coştukça coşuyor kan ter içinde halaya devam ediyor sonra mecali kalmayınca bir köşeye yığılıyordu.

Mesai saati bitiminden önce mikrofondan bir yönetici bağırarak şube başkanının açıklama yapacağını, herkesin merdivenlerde toplanmasını istedi. Slogan ve halaylarla oldukça yoğun ve yorucu bir günün son açıklamasını yapmak için şube başkanı mikrofonu eline aldı.  Çevrede sağa sola dağılmış bekleşen bütün işçilerin merdivenlere çıkarak orada toplanmasını istedi. Sağdan soldan ağaç altlarında gölgede bekleyen işçiler bir noktada toplanarak açıklamaya kulak verdi. Başkan işçilerin susmasıyla beklenen açıklamasını yapmaya başladı. İşçiler pür dikkat gözlerini başkana dikerek ne diyeceğini merak ediyordu. Başkan sıkıntılı bir yüz ifadesiyle birazda zorlanarak şunları söyledi:

“Arkadaşlar sabahtan bu yana hep birlikte direndik, bizi duymak istemeyenlere sesimizi duyurduk, taleplerimizi ilettik. Sendikanızı bu mücadelede yalnız bırakmadınız. Çok yoruldunuz. Şimdi hepimiz evlerimize gidip dinleniyoruz. Yarın sabah da işyerlerimize giderek işe başlıyoruz. Yarın saat 14:30’da DİSK Genel iş toplu sözleşme daire başkanımız ve genel başkan yardımcımız burada olacak. Onlarla birlikte taleplerimizi yetkililere ileteceğiz. Görüşme sonucunda anlaşma sağlanamaz ise sizlere telefonla mesaj atacağız herkes yine burada toplanacak ve direnişe devam edeceğiz!”

Sessizlik birden büyük bir öfke patlamasıyla bozuldu. İşçiler işbaşı yapmayacaklarını, buradan ayrılırlarsa hiçbir şey kazanamayacaklarını hep bir ağızdan bağıra çağıra haykırdılar. Çok kısa sürede “işçiyiz haklıyız kazanacağızdirene direne kazanacağız…” sloganları büyük bir öfkeyle arka arkaya atılmaya başlandı. Kısa süren bu kaos yerini tek bir işçinin durumu izah eden konuşmasına bıraktı. İşçilerin saygı duyduğu belli olan daha eğitimli büro işçisi; “bugün bu işçinin direncini kırarsanız yarın bu işçiyi buraya toplayamayız. Biz Pazartesi’lerden Cuma’lara hep ertelendik. Bizimle 4,5 yıldır tenis topu gibi oynadılarsa bunda sendikanın da büyük payı var diye size defalarca söyledik. İlk defa biz burada bir direnci yakaladık, işçi ilk defa direncini buldu, bu direnci siz kırmayın. Biz burada sizinle mücadeleye geldik DİSK burada zaten yara aldı işçiler sendikaya güvenmiyor.

İşçiler kendi duygularını ifade eden konuşmayı coşkun alkışlar ve tezahüratla, tek tek bağırarak da desteklediler. Uzun süre başkanı konuşturmadılar. İşçiler büyük bir kararlılıkla şube başkanının ayak oyunlarını boşa çıkararak haklarını almaya kararlı bir tutum sergilediler. Şube başkanı işveren belediye başkanı lehine uzlaşan tutumlarını deşifre eden bu konuşmaya alttan alarak yanıt vermeye, işçilerin güvenmediği sendikanın eriyen prestijini yerden kaldırmaya çalışan bir konuşmaya yöneldiyse de işe yaramadı.

Başkan bu yoğun tepki dalgası karşısında önce afalladı, birkaç dakika işçileri dinledi ve hızla bir manevra yapmaya çalıştı. İşçilerin kararlı tutumu karşısında geri adım atmak zorunda kaldı. Yarın sabah mesai saatinde tekrar belediyenin önünde direnişe devam edeceklerini açıklamak zorunda kaldı. İşçilerin kararlı tutumuyla sendikanın ilk ayak oyunu boşa çıkarılmış oldu.

İkinci gün yine halaylar ve marşlarla başladı. Bütün işçiler saat 14.30’da gerçekleşeceği duyurulan görüşme saatini beklemek için geldiler. Yapılan açıklamayla Ankara’dan gelecek görüşme heyetinin gecikeceği açıklandı. İşçiler bir dolap döndüğünü ama sabırla burada kalmaya devam etmekte kararlı olduklarını gösterdiler. Sendikanın olumsuz geçmiş tutumları işçilerin sürekli tedirgin bir ruh hâline bürünmelerine yol açmıştı.

Saatler 16:30’u gösterdiğinde nihayet görüşme heyetinin toplantıya başladığı duyuruldu. Dışarıda diğer şube başkan ve yöneticilerinin de alana gelmesiyle işçilerin çeşitli atraksiyonlarla eğlendirildiği, öfkenin dozunun düşürülmeye çalışıldığı organizasyon renkli gösterilerle sürdü. Herkes merakla sonucu bekliyordu. Saatler ilerledikçe yorgunluk arttı. Zaman zaman sendikacılar görüşmenin uzayabileceğini söyleyerek işçileri demoralize etmeye çalıştılar. Birçok çalışan, direniş alanına gelen eşleri ve çocuklarıyla alanda görüşmeden çıkacak sonucu bekliyordu. Zamanın uzaması, yorgunluk ve sendikanın olumsuz tutumu işçileri yıldırmaya yetmedi. Son dakikaya kadar işçiler direncini korudu, mücadeleden vazgeçmedi. Kararlılığıyla kurulan tuzakları boşa çıkardı.

Saat 20:30’u biraz geçe önce şube başkanı ardından DİSK genel merkez yöneticileri beklenen açıklamayı büyük bir şov eşliğinde yaptı. Önce şube başkanı rakamları açıkladı. Yemek ücretlerinin yüzde yüz artışla 55 TL’den 110TL’ye, fiş ödemelerinin de 1500 TL’ye çıkarıldığı; işçilerin bankamatik kartını takınca hesaplarında 21100 TL’yi göreceği söylendi. Büyük bir alkış ve coşku dalgası alanı sardı. Alkışlar eşliğinde sendikacılar işçilere” inadına sendika inadı DİSK” sloganını attırdı.

Şube başkanından sonra sonra söz alan Genel-İş genel sekreteri Çetin Çalışkan “Değerli Yoldaşlar, öncelikle hayırlı uğurlu olsun diye söze başladı. Yukarıda uzun bir müzakere sürdü, özellikle Buca belediye başkanına gösterdiği fedakarlıktan ötürü çok teşekkür ediyorum. Bütün imkanları önümüze serdi. Çok uğraştık, epey zaman aldı ancak bir noktada uzlaşmayı başardık. Şimdi benim sizden özel bir ricam var dostunuz yoldaşınız yol arkadaşınız olarak; bu saatten sonra Buca kalesini, memleketi bu hâle getiren AKP sistemine teslim etmemek için birlikte omuz omuza mücadele edeceğiz.” diyerek konuyu yerel seçimlere bağladı.

Şube başkanı belediye başkanını sahneye almak için yaptığı ön konuşmasında güzellemeler yaparak  “…ilk andan itibaren inisiyatif alan, mücadelemizi mücadelesi gören; ‘hakkınız, geçinemiyorsunuz, doğru buluyorum diyerek bu ek protokolü imzalayan belediye başkanımıza sözü veriyorum.” diyerek işçilerin karşısındaki tüm güçleri yan yana sahneye dizmiş oldu.

Ülkenin koşullarına bakıldığında kısa sürede eriyeceği açık olan bu artış birçok nedenle geçici de olsa olumlu karşılandı diyebiliriz. Bu eylemlilikten çıkarılacak sonuçların bazıları şu şekilde sıralanabilir:

– İşçiler sürekli ve sağlam temellere oturan bir mücadele anlayış ve aracından yoksun.

– Kadrolu işçi, memur, şirket işçisi ayrımının yarattığı ücret farkları, farklı örgütlülükler nedeniyle bölünmüşlüğe yol açıyor.

– İşçilerin güven duyduğu, kendilerini temsil ettiğine inandıkları bir sendikal örgütleri yok.

– CHP kanalıyla işe girenlerin iğdiş ettiği, deformasyona uğramış, aşınmış, bir sınıf kimliği hüküm sürüyor.

– DİSK Genel-İş’ in yoğun çabasıyla oluşturulmaya çalışılan bir algı inşasıyla belediye başkanlarının işçilerin karşısında değil aynı tarafta oldukları, yaşanan durumun asıl sorumlusunun belediye başkanları değil iktidardaki AKP olduğu propagandasının kafa karıştırıcı etkisi söz konusu.

– İşçi sınıfının daha militan öncü işçileri ilk fırsatta işten atılma tehdidi ile susturulmuş durumda. (daha önce Buca ve Konak belediyesinden atılan işçiler kapı önünde aylarca direnmişti.)

– Genel anlamda bütün işçilerde yaygın işten atılma tehdidinden kaynaklı işsiz kalma korkusu mevcut.

– Sendikaların işçilerin çıkarını savunacağına olan inanç zayıf.

– CHP belediyelerindeki rüşvet, yolsuzluk vb. her türden çürümenin sokağa taştığı yerde işçiler kendilerine reva görülen ücret ve yaşam koşullarının yarattığı rahatsızlığa rağmen onu aşıp bir çıkış yolu bulamıyor.

– İşçi sınıfı kendi içinde birçok nedenle bölünmüş, kendi güçlü hissetmiyor.

– İşçi sınıfının önündeki en büyük engele dönüşen çürümüş, çeteleşmiş, işçilerin içinde patronun ajanlığını üstlenmiş olanlar sendikal yapılar ve bu yapılar devrimcilik iddiasında olanlar tarafından birçok nedenle teşhir edilmiyor.

– Belediyelerde çalışan sendikalı işçiler, daha düşük ücretlerle, güvencesiz koşullarda çalışan işçilerin varlığıyla kıyaslandığında görece daha iyi ücret ve yaşam koşullarına sahip.

-İşçi sınıfının kendi kurtuluşunu örgütleyecek, ona yol gösterecek bir siyasal öznenin yokluğu net ve güçlü bir örgütlenmenin yolunu açmasını engelliyor.

– Hak-İş, Türk-İş ve DİSK’te örgütlü işçiler sınıfın çok az ve görece ayrıcalıklı bir kesimini kapsamasına rağmen hızla yoksullaşmaya devam ediyor.

İşçi sınıfının parçalı, kısmi, daha çok da ekonomik taleplerle sınırlı mücadeleleri siyasallaşmadığı sürece onların sendikalar ve burjuva partiler aracılığıyla düzene bağlanması kaçınılmaz görünüyor. Hepsinin gelip dayandığı nokta işçi sınıfını ekonomist kısmi çıkara dayalı bakış açısından kurtaracak, yol gösterecek, bütünsel, siyasal bir örgütlülüğün olmayışında düğümleniyor. İşçi sınıfına ufuk açacak devrimci bir siyasetin ve örgütlenmenin çözeceği sorunları muhatabı belli olmayan, kendiliğinden hareketlere havale etmek, çözüm getirmedi, getirmeyecek. Daha dün haklarını arayan öncü işçileri işten atan binlerce işçinin patronu CHPli  belediye başkanları da, onlarla düşüp kalkan odalarından çıkmayan sendika yöneticileri de bu gün bizim dostumuz olamaz.

NE SENDİKACILAR, NE BELEDİYE BAŞKANLARI, NE DE ONLARIN SINIF DÜŞMANI PARTİLERİ BİZİ KURTARAMAZ!

BİZLERİ KURTARACAK OLAN KENDİ KOLLARIMIZDIR!

İzmir’den Köz Okuru Bir İşçi