Merhaba,

Şu anda güncel olan hak mağduriyetleri ile ilgili İzmir’de yürütülen birkaç kampanyanın içinde ailecek bulunmaya çalışan bir Komünist Köz okuru olarak sizlere Filistin’de yaşananlara karşılık İzmir’den ‘verilen’ tepkiler ile ilgili bir gözlemimi paylaşmak istiyorum.

İsrail’in Filistin halkına karşı gerçekleştirmekte olduğu soykırımvari şiddetin dozunu 7 Ekim 2023’ten sonra en üst düzeye çıkarması, Filistin halkını yok etme çabası, Filistinliler’e ait toprakları işgal etme şizofrenisinin bütün dünyada gördüğü tepkiyi maalesef Türkiye ve Kürdistan’da görmediğine şahit oluyoruz. Kendi adıma klasik tabirle ‘damdan düşenin’ hâlinden en iyi biz damdan düşenlerin anlaması gerektiği yanılgısına onlarca kez düştüm ve hâlâ bu yanılgıyı tecrübe ediyorum.

Bu ülke özelinde birkaç istisna hariç tüm kendini sol, devrimci vs… niteleyenler bugün Filistin’de yaşananların kabul edilemez olduğunu, İsrail devletinin siyonist tutumunun karşısında olduğunu iddia ediyor, bugün sorsanız aynı cevabı yine alırsınız. Onlarca kurum, parti, sendika, örgüt vs.. hepsinden aynı cevabı alacağınızdan eminim. Birçok konuda ortak düşündüğümüz hatta ortak hareket ettiğimiz kurumlar söz konusu Filistin meselesi ve Filistin’de yaşananlar olunca maalesef ve ne hikmetse kör ve sağır olabiliyorlar. Bunun sebebinin Filistin halkının etnik ve dini motifleri olduğunu düşünmekteyim, umarım yanılıyorumdur. Çünkü benim de dahil olduğum, dışarıya açık olmayan bir sosyal medya grubunda 2 Kasım’da, artık İsrail’e deniz yoluyla yapılan ticaretin sembolü olmuş ZIM konteynerlarına dair İzmir’de bir eylem veya protesto yapılmasını öneren paylaşım yapıldı ve bu paylaşımdan sonra böyle bir eylem ve/veya protestoya dair hiçbir şey yazılmadı, hiçbir şey paylaşılmadı, tâ ki aynı grupta aşağıdaki metin çağrısıyla 16 Kasım’da bir protesto yapılacağına dair paylaşım yapılana kadar. Çağrı metni şöyleydi:

“Merhaba, FIBG İzmir yapısı olarak 16 Kasım cumartesi SOCAR önüne “Stop Fueling Genocide/Soykırım Vanalarını Kapat” uluslararası eylem hareketi kapsamında çağrıda bulunuyoruz. Soykırımı ve ekokırımı besleyen, Erdoğan rejiminin de işbirlikçiliğini yaptığı SOCAR’ın önünde birlikte mücadele edelim. Küresel intifadaya ve Filistin halkına destek olalım. Kurumlarınızla paylaşmanız dileğiyle, selamlar
FIBG İzmir ekibi ”

Bu çağrıdan sonra doğal olarak kendi grubumuzda talep edilip hiç bir hareketlilik olmayan çağrının karşılık bulduğunu ve grupta bulunan insanların FİGB’nin (Filistin İçin Bin Genç) eylemine yoğun katılım sağlayacağı düşüncesine kapıldım.

Çağrı 16 Kasım günü saat 15:00’te Aliağa İzban İstasyonu’nda buluşup Socar yönetim binasına yürüyüp orada basın açıklamasıyla Socar’ın işbirliği teşhir edileceği belirtiliyordu.

16 Kasım günü geldiğinde ben ve başka bir arkadaş erkenden Aliağa İzban’a gittik ve İzban’dan inen herkesin istasyondan ayrıldığını gördüğümüzde bunu bizim erken gelmiş olmamıza bağlayıp sonraki İzban’ın gelmesini bekledik.O an itibariyle eylem için giden 2 kişiydik ama sivil ve resmî onlarca polisin istasyonda insanları kontrol ettiğini gördük , elinde telsiz, belinde silahlarla onlarca sivil polis, istasyon önünde 5-6 gözaltı aracı, yapılacak olan eyleme karşı tedbir almak için orada ve onlara emredilen görevi yerine getiriyorlardı ki bence bu görev Socar’ı koruma göreviydi.

Sonraki İzban geldiğinde yüzlerce kişi indi ama çoğu dağılıp günlük işlerine, evlerine vs .. gittiğinde 5 gencin ellerinde rulo edilmiş bir pankart,bir bez torbaya koyulmuş dövizlerle ortak hareket ettiğini gördük, biz beklerken yan tarafımızda oturan iki genç de onlara katıldı, hemen ardından biz gruba dahil olduk. Grup toplam 9 kişi (yazıyla dokuz) oldu ve yaklaşık 20 kadar polis çevremizi sarıp kimlikleri istedi, kimliklerin önce fotoğrafı çekildi, sonra gelenek üzere GBT yapıldı ve 9 kişilik gruba ( yazıyla dokuz) ‘devletin kuralları’ hatırlatıldı. Grup olarak sloganlarla ve önümüzde mobilize, arkamızda gözaltı polis araçlarıyla, bize “eşlik eden” onlarca yaya polisle birlikte yaklaşık 2 kilometre yürüdük ve Socar’ın yönetim binasının bulunduğu kampüsün girişine geldiğimizde girişin polis bariyerleriyle kapatılmış olduğunu ve orada da yüze yakın polisin bizi beklediğini gördük. Devlet resmen bütün inkâr beyanlarına rağmen İsrail ile yürüttüğü ticaretin amiral gemilerinden olan Socar’ı korumanın ehemmiyetini anlamış ve İzmir’deki temsilcisi İzmir Emniyeti aracılığıyla yüzlerce personelini bu ahlaksız işbirliğini korumak amacıyla görevlendirmişti.

Basın açıklamasını kampüs girişinde yapma talebimizi reddedip yolun karşısında yapılmasına müsaade edildi. Elbette toplam 9 kişi (yazıyla dokuz) olunduğu için bu zorlamaya razı gelmek zorunda kaldık ve basın açıklamasını okuyarak eylemi sonlandırdık.

Koskoca İzmir’de, İsrail’in yaptığı kırım ortadayken, siyonist rejime sağlanan petrolün %70’ini sağlayan Socar firmasını protesto etmek için sadece 9 kişinin (yazıyla dokuz) bir araya gelebilmiş olması şapkamızı önümüze alıp düşünmemizi gerektiriyor; kendini ‘bu taraf’ta lanse eden kurumların özeleştiri vermesi gereken bir konu bu.

Bütün toplumsal olaylarda olduğu gibi Filistin meselesinde de en azından asgari insani tavırı takınıp sınavı doğru vermemiz gerektiğini düşünüyorum.

İzmir’den Bir Köz Okuru