Pazar günü Mayısta Yaşam Kooperatifi ile birlikte HDK kortejinde İşçi Emekçi Mitingi’ne katıldım. Mayısta Yaşam Kooperatifi’ni yaklaşık iki senedir tanıyorum, 2022 senesinin Şubat ayında 1 Mayıs mahallesindeki liseli öğrencilere Türkçe ders vermeye başlamıştım. O günden beri ortak olarak devam ediyorum. Bu sene de Tarlabaşı’ndaki göçmen çocuklarla hikaye kitabı okuma atölyesi yapıyorum. Göçmen çocuklarla bu kadar yakından ilgilenmek beni çok etkiledi ve onların hikayelerini, dertlerini, mutluluklarını birinci dereceden görmek ve ortak olmak benim için çok değerli bir deneyim oldu, olmaya devam ediyor.
Önceden de göçmen meselesine duyarlı olmama ve göçmenlere karşı empati duymama rağmen — yani bu mülteci düşmanlığına her zaman karşı durmama rağmen — göçmenlerle yakından çalışma yapıp onlarla siyasi bir sınıf dayanışması kurmak, birbirimizin hayatına dokunmamız ve vatandaş-göçmen arasındaki bağları ören bir çalışmanın içinde bulunmam beni bu konuda daha çok bilgilendirdi ve siyasi kaygılarımı arttırdı.
Artık Mayısta Yaşam sayesinde göçmen meselesi benim için hikayeler duymak ve acınma duygusu uyandırmak yerine, onlarla dayanışıp tanımak, siyasi ilişkileri derinleştirmek ve beraber hareket etme amacı gütmeye geçti. Mayısta Yaşam Kooperatifi, bir tepeden bakan burjuva hayırseverliğinden ziyade göçmenlere eşit sınıf kardeşi olarak bakan bir yer ve buna göre göçmen çalışması yürütüyor. Bundan dolayı da göçmenlerin “mülteci” tanımında ikinci sınıf olmasını değil, vatandaş olup Türkiyeli işçi sınıfının resmi bir şekilde — çünkü zaten doğal bir parçası — parçası olması talebiyle bütün faaliyetlerini yürütüyor. Ve diğer sol kurumlardan Mayısta Yaşam’ı ve Köz’ü ayıran bu farkın göçmenlere bakış açısında çok büyük bir değişiklik yarattığını düşünüyorum. Ayrıca bu kadar büyük çaplı bir göçmen çalışması yürüten ve vatandaşlık isteyen bildiğim kadarıyla iki kurumdan biri (diğeri Köz) olduğu için de önemli ve değerli bir çalışma yürüttüğümüzü düşünüyorum ve içinde yer almaktan gurur duyuyorum.
Bu çalışmamızı bu sebeple İşçi Emekçi Mitingi’nde “Göçmenlere Vatandaşlık Hakkı, Sigorta, Sendika Hakkı” diyerek taşımak istedim. Göçmenlerin işçi sınıfının parçası olduğu ve en ezilen kısmını oluşturduğu için onların taleplerinin tıpkı kadınların, kuirlerin, kürtlerin, öğrencilerin, emeklilerin ve Türkiyeli işçilerin taleplerinin olduğu gibi duyurulması ve görünür kılınılması gerektiğini düşündüm. Vatandaş olan bizlerden farklı olarak göçmenlerin hareket etme özgürlüğü ellerinden alınmış durumda. Bu sebeple mitinge bizimle kol kola girerek gelmeleri ve aynı saflarda bulunmaları imkansızdı. Orada bulunamayan göçmenleri temsil etmek ve onların sesini haykırmak da ayrıcalıklı olan ve işçi sınıfı ile dayanışma iddiasında bulunan bizlerin görevi ve sorumluluğu olmalı.
Bu sorumluluğun bilincinde olarak o kürsüde tıpkı kadınların, emeklilerin, işgal altında olan halkların, öğrencilerin ve işçilerin sesi duyurulduğu gibi göçmenlerin de sesi duyurulmalıydı. Bunu da göçmenlere vatandaşlık hakkı diyip onları sınıfın kalıcı ve doğal bir parçası olarak gören, mitingden önce ilişkileri olduğu göçmenlerle konuşup ne demek isterdiniz diye soran, onlarla dayanışma faaliyeti yürüten Mayısta Yaşam’ın yapmasından daha doğal bir şey yoktu.
Bu sebeple biz mitingden önce ilişkimizin olduğu göçmen ailelerle ev ziyaretleri yapmayı planladık ve onlarla öncesinde konuşacaktık. Maalesef çoğu aile yoğun çalıştığı için müsait değildi, o yüzden kooperatife gelen ailelerle görüşebildik, onlar da bu polis baskınlarından, sağlık ve eğitim hakkının olmamasından yakındı ve bunun ancak vatandaşlık veya oturum izni ile çözülebileceğini söylediler. Diğer ailelerle görüşemememize rağmen konuşabildiklerimizle aynı minvalde düşündüklerini önceki yaptığımız görüşmelerden, ev ziyaretlerinden biliyorduk. Mitingde oraya gelemeyen göçmenlerin taleplerinin dillendirilmesine dair bir olanak yaratılmamış olsa da ileride bu imkanın mutlaka yaratılması gerektiğini düşünüyorum.
Özellikle göçmen — ve daha genel olarak öteki — düşmanlığı ile güçlenen sağ karşısında solun bütün ezilenleri, ötekileştirilenleri, ve tabii ki en kötü şartlarda çalıştırılan, yaşatılan, adeta sosyal ölü halinde olan göçmenleri güçlü ve örgütlü bir şekilde savunması, onlarla dayanışması gerekir. Bunu da onların ezilmişliğini dinleyip acımak yerine değil, onların taleplerini ve isteklerini dinleyerek kol kol mücadele ederek gerçekleştirmesi gerektiğini, onlara kendi içinde öteki muamelesi yapmak yerine eşiti olarak görerek yapması gerektiğini düşünüyorum.
Mayısta Yaşam Kooperatifi Ortağı bir Köz Okuru