Batı Kürdistan'daki gelişmeler bir parçası olduğu Arap Baharı'yla değil yaklaşık 140 yıl önce gerçekleşmiş bir başka tarihsel eylemle, Paris Komünü'yle benzerlik göstermektedir. Bu nedenle de tereddütsüz bir şekilde devrim olarak anılmalıdır.

(Komünist Köz, Eylül 2012)

….

Geride bıraktığımız on sene içerisinde kendini ısrarla hatırlatan inatçı gerçeklere işaret etmek, hem KöZ’ü diğer akımlardan ayırt eden farklılıkları belirgin kılmak hem de süre boyunca yapılmış
öngörülerin sağlamasını yapmak açısından faydalıdır. Ancak sadece bu benzerliklere odaklanmak işçilerin ve ezilenlerin mücadelesinin içinde bulunduğu yeni koşulları anlamayı güçleştirecek, dolayısıyla da böyle bir tutumu benimseyenleri doktriner bir çizgiye sürükleyecektir. O bakımdan on yıl öncesiyle sonrasını kıyaslarken değişmeyen durumlar kadar değişen ilişkilere bakmak da gereklidir.

Batı Kürdistan’daki Devrim
Farklılıklardan söz etmeye başlayınca elbette öncelikle Irak’ta ve Suriye’deki iktidar boşluğu sırasında Kürtlerin takındığı tutumu karşılaştırmak gerekir. Irak’taki kriz sırasında, Güney’de zaten
1991’den itibaren fiili bir özerkliğe sahip olan Kürtler yeni bir adım atmadı. Bu özerkliğin hukuki bir statü kazanabilmesi için ABD’nin de onayını alarak Irak’ta şii ve Sünnilerle pazarlık masasına oturdu. Bugün Suriye’deki gelişmeler ise farklı bir mecrada seyretmektedir. Suriyeli Kürtler iktidar boşluğunu kendi bölgelerinde iktidara el koyarak doldurdular.

Batı Kürdistan’da Kürdistan bayrağının göndere çekilmesi bir ayrıntı değildir. Bilakis, tam da bueylem Batı Kürdistan’da yaşananları ‘Arap Baharı’ diye adlandırılan isyan dalgasından ayırt
etmektedir. Tunus’tan Mısır’a Arap coğrafyasındaki isyanlar, tüm kitleselliğine ve yaydığı sarsıcı enerjiye karşın emperyalistlerin güdümündeki hükümet değişikliklerinin ilerisine geçemedi. Başka bir deyişle, Doğu Avrupa ve Kafkas ülkelerindeki muhtelif renklerle anılan sözüm ona devrimlerle aynı kaderi paylaştı. Halbuki Suriye Kürtleri, emperyalistlerin güdümündeki bir hükümet değişikliği projesine yedeklenmek şöyle dursun tüm gerici güçlerden bağımsız yeni bir egemenlik alanı yaratarak yönetime el koymuştur. Çekilen bayrağın simgelediği şey budur. Bu yüzden de Batı Kürdistan’daki gelişmeler bir parçası olduğu Arap Baharı’yla değil yaklaşık 140 yıl önce gerçekleşmiş bir başka tarihsel eylemle, Paris Komünü’yle benzerlik göstermektedir. Bu nedenle de tereddütsüz bir şekilde devrim olarak anılmalıdır.
Venezuela’da albay eskisi Chavez’in Bolivarcı kent konseylerinde Sovyet iktidarı gören, Tahrir Meydanı’nda devrim arayan solun Suriye’deki gelişmelerin adını koyma konusundaki tutukluğu ibret vericidir. Sürekli devrim lafazanlığı yapan bu akımlar sahici bir devrimle karşı karşıya kaldıklarında yalpalayıp kurulu düzenden yana tutum takınmaktadırlar.

Gelişmelerin doğrultusu esas alındığında Batı Kürdistan’daki gelişmeler Güney’dekiyle aynı istikamette değildir. Zira bugünkü Suriye Kürdistanı’nın aksine Güney’de on yıl önce fili bir özerk yönetim mevcuttu. Savaş sonrasındaysa söz konusu özerklik biraz törpülenerek tescillenmiş oldu. Güney’de fiili özerklik kısıtlanarak bir federal devlet çatısı altına sıkıştırılırken, Batı’da hiçbir statüye sahip olmayan Kürtler bir devrim yaparak yönetime el koydular. Aslına bakılırsa bugün Batı Kürdistan’da hüküm süren durum daha çok yirmi yıl öncesine, yani ilk Irak Savaşı’nın ertesinde ortaya çıkan durumla karşılaştırılabilir. Hatırlanacağı üzere o zaman işgal koalisyonu hava bombardımanından sonra kara ordularıyla Bağdat’a doğru yürüyüşe geçince Güneyli Kürtler ayaklanmıştı. Ancak o zaman da bugün olduğu gibi bir Kürt devletinin kurulmasından endişe eden ABD, Saddam ile masaya oturma yolunu seçmişti. ABD’yle anlaşan Saddam’ın ilk işi ise Güneyli Kürtlerin üzerine yürümek olmuştu.

Ancak Güneyli Kürtlerin kendi egemenliklerini ilan edememelerinde bu türden olumsuz koşulların olduğu kadar, hatta ondan daha fazla kendi önderliklerinin tutumu belirleyici olmuştu. PDK ve YNK o zaman Amerika’ya bel bağlayıp bayraklarını göndere çekmeye çekindiler. Bugünse PYD var olan iktidar boşluğundan devrimci bir
şekilde faydalanmayı bildi. Başka bir deyişle, Suriye Kürdistanı örneğinde, devrimci bir durumda önderliğin belirleyici olduğu saptaması bir kez daha doğrulanmış oldu.

….