2024 yerel seçimlerine giderken Türkiye’deki rejim krizini ele aldığımız söyleşimiz Köz bürosunda gerçekleşti.
Konuşmacı yoldaş 2024 yerel seçimlerine giderken daha derin ve iktisadi bir geçmişi olan dünyadaki genel bunalım ve krizi, Türkiye’deki rejim krizini ve 2015’ten beri de vurguladığımız iç savaşı birlikte ele aldı. Hâkim sınıf içindeki çatışma sonucunda çatlayan ve işlemez hale gelen kurumsal mekanizmalar felç olmuş durumda ve diğer taraftan Türkiye ve Kürdistan’daki devrimci dinamikler sebebiyle ABD, bir sokak hareketini cesaretlendirecek hamlelerde bulunamazken Erdoğan’ı seçimlerle alt etmek isteyenlerin açmazlarına değindi.
Kendini hissettirdiğinden beri aynı şiddette ilerlemeyen rejim krizinin farklı uğrakları da olduğu ele alındı. 2009-2015 dönemde Amerikancı muhalefetin Erdoğan’ı sıkıştırma hedefi vardı. 7 Haziran 2015’le beraber Erdoğan MHP’nin güdümünde iç savaş başlatmaya mecbur kaldı. 2019’dan itibaren iç savaşı yürütemeyecek hâle gelen Erdoğan’ın iç savaştan ve MHP ile olan bağımlılığından kurtulmak istediğinin bir sır olmadığını belirten yoldaş 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin krizde yeni bir perde yarattığının altını çizdi. Önce 2019’dan beri ısıtılan “birleşirsek Erdoğan’ı seçimle gönderebiliriz” projesi Millet İttifakı’nın önderliğinde başarısızlığa uğradı. 2023 seçimlerinin ardından herkes Millet İttifakı’nın neden başaramadığını analiz etmeye çalıştı. Oysa Erdoğan faşist bir diktatör olduğu için değil, onu seçimle göndermeye çalışanlar, 12 Eylül rejiminin kodları dışında hareket edemedikleri için ve bu rejimin mekanizmalarına yaslandıkları için onu gönderemediler ve bu krize son veremeyecekler. Kendisi de bir benzemezler ittifakı olan Millet ittifakının da burjuva yapısı gereği kendi dar çıkarlarının peşinde, ortak bir davadan uzak rekabetçi yapısına değinen yoldaş bu açmazların yanı sıra esas krizinse Cumhur ittifakında yaşandığının altını çizdi.
9 senedir iç savaşı sürdüren Erdoğan, bu savaşı sürdüremez halde ve bunun da siyasi bedeli MHP ile olan ittifakı. Bu ittifak sürdükçe MHP’den kurtulma şansı da azalıyor. MHP ile olan ortaklığı sebebiyle ABD ile arasına mesafe koymak zorunda. Bunun ekonomik bir bedeli de var: enflasyon yoluyla büyüme, asgari ücret zamları Erdoğan’a manevra alanı açan şeylerdi. İçine girdiğimiz dönemde bu manevra alanını da kaybetti. Bugün Erdoğan’ın iç savaşı frenlemesi için de, nesnel imkanları mevcut olmasa da ABD ile daha uyumlu bir çizgiye gelebilmesi için de MHP’den kurtulmasının şart olduğunu ifade eden yoldaş 2028’de yeniden cumhurbaşkanı olabilmesi için anayasayı değiştirmesi gereken, erken seçim için de parlamentodan çoğunluk oyu alması gereken Erdoğan’ın Cumhur İttifakı’nın tamamı da ile dahi bunu başaramayacağını belirtti. Kaldı ki MHP’nin Erdoğan’ı böylesine frenlemeye çalıştığı bu iklimde, MHP’nin erken seçime ya da anayasayı değiştirmeye evet oyu vermeyeceğini öngörmek gerektiğini, Erdoğan’ın asıl CHP’ye ihtiyaç duyduğunu ekledi.
Bu açmazlar içinde 2024 yerel seçimlerini 2019’daki yerel seçimler gibi bir güven oylamasına, genel seçime dönüştürmeyen Erdoğan’ın seçimden sonra da sakin bir manevra alanı kazanmak ve seçim sonrasına hazırlanmak istediğinin altını çizen yoldaş, bugün İmamoğlu’na verilen desteğin 2028’de de “Erdoğan’a karşısındaki müstakbel adaya” verilecek destek olarak görüldüğünü aktardı. Hükümetin her yumuşama girişiminin daha çok kriz yarattığı, demokrasi ve rejim sorununun gündemden düşmediği bir durumda, işçi sınıfının kendi gücüyle demokrasi savaşının öncüsü olarak çıkma fırsatı doğuyor. Bugün yerel, kısmi pek çok sorunun demokrasi sorununda; iktidar sorununda düğümlendiğini söylemek gerekiyor. Bugünkü kriz Çarlık Rusya’sının 1902 krizinden daha hafif ve basit bir kriz değil. İşçilerin göçük altından çıkabilmesi için demokrasi savaşının öncüsü olarak hareket etmek; bunun Erdoğan’a karşı mücadelenin temel unsuru olduğunu söylememiz gerekiyor diyen yoldaş, seçim sonrası süreçte de bu doğrultuda propaganda yapmak gerektiğini ifade ederek ilk tur konuşmasını sonlandırdı.
İkinci turda da gelen sorular üzerine demokrasi mücadelesi üzerinde duran yoldaş, sosyalizm propagandası yapmak adına iktidar mücadelesinde düğümlenen bu konulara kayıtsız kalmanın liberal bir pozisyon olduğunu ve tıpkı menşevikler gibi bu sorunu burjuvaziye havale ettiğini ifade etti. Bizim demokrasi sorunundan kastımızın proletaryadan ayrı ve ne idüğü belirsiz bir “demokrasi güçleri” tarifi yapmak değil, hükümetiyle muhalefetiyle bir kriz içinde debelenen burjuvaziye karşı işçi sınıfının iktidara gelmesi için bu sorun karşısında bağımsız bir şekilde hareket etmek gerektiğini ortaya koydu. Bizim rejim krizi, Erdoğan’ın durumu vb tespitlerimizin de böyle bir hareketin imkan ve olanaklarına işaret etmek için yapıldığını belirten yoldaş, bugün Bin Umut Adaylarından Gezi ayaklanmasına giden süreçten farklı olarak yalnızca doldurulması gereken bir muhalefet boşluğu değil, iktidara talip bir hareketin eksik olduğunu ifade etti. Seçimlerde adayları ele alırken de niteliksel bir fark koymamızın mümkün olmadığını, Erdoğan’ı ancak emekçilerin seferberliği ile süpürebileceğimiz ortak ve bağımsız bir hareketi yaratmak gerektiğini en iyi nasıl anlatabilecek isek ona dair bir değerlendirme yaptığımızı aktardı. Soruların yanıtlanmasının ardından etkinliğimiz sona erdi.
İstanbul’dan Komünistler