12 Nisan Salı Günü gerçekleşen Boğaziçi Üniversitesi Türkiye Komünist Gençliği’nin faaliyet yürüttüğü Sosyalist Fikir Kulübü’nün “Rusya ve Ukrayna Ekseninde Emperyalizm ve NATO” başlıklı söyleşisine katıldık. Etkinlikte bizden başka sadece Türkiye Komünist Gençliği vardı. Önce durumun nasıl buraya geldiğine dair bir sunum yapıldı, sonrasında bugün bu olayla ilgili Ukrayna’da ve diğer ülkelerde neler yaşandığından bahsedildi. Tarihsel olayların bir aktarımı gibi gerçekleşen bu etkinliğin sonunda komünistlerin bugün ne yapması gerektiğinden bahsedilmedi. Ancak biz söz alıp konunun asıl buraya bağlanması gerektiğini ilettik ve bugün komünistlerin ne yapması gerektiğini sorduk.

Sunum boyunca genel olarak bu yaşananların Rusya’nın kendisini kapitalist dünya sistemine entegre etmek için yaptığı hamlelerin sonucu olduğuna değinildi. Ancak Rusya’nın sisteme entegrasyonunun NATO’nun çıkarlarıyla çatıştığından ve bir yandan NATO emperyalizminin de emekçi halklara kan kusturduğundan bahsedildi. Halbuki NATO üyesi devletlerin kendi aralarında bile çıkarları çelişirken emekçi halklara karşı bir anda birleşip Kautsky’nin iddia ettiği gibi kolektif bir emperyalizmle zayıf ve mazlum devletlerin halklarına nasıl kan kusturduğu ayrı bir tartışma konusu.

Ukrayna’da 2014’te iktidarın devrilmesi sonrası arka planda bir sürü olayların döndüğüne ve bir şekilde faşistlerin iktidara geldiğine değinildi. Bugün Azov taburu gibi faşist grupların da bu iktidardan destek aldıkları ve Ukrayna’da faşizmin galibiyeti için savaştıkları aktarıldı. Nazizm’den arındırıldığı ilan edilen Almanya’nın bile her gün televizyonlarında Ukrayna’yı savunduğu ve Ukrayna’daki neo-nazilerin reklamını yaptığı söylendi ve bu tutum kınandı. Bir yandan da “Ukrayna NATO’ya girmeye çalışıyor, Rusya’nın dibine NATO füzeleri yerleştiriliyor, bu durum Rusya’yı savaşa zorluyor, kendini savunmak zorunda bırakıyor” gibi argümanlarla Rusya’yı savunanların olduğuna ve bunların açık bir şekilde savaşı meşrulaştırdıklarına değinildi, bu tutumu sergileyenler de kınandı.

Etkinlik böyle sona erecekken KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak söz aldık ve hepimizin burada kendini komünist diye nitelendirenler olarak bulunduğuna, dolayısıyla asıl konuşmamız gerekenin pedagojik ve tarihsel bir bilgi aktarımının haricinde bugün komünistlerin nasıl bir tutum sergilemesi gerektiği olmasını vurguladık. Sosyalist Fikir Kulübü de bu konuda bize hak verdi ve söze bugün savaş karşıtlığını çizmek gerektiğinden bahsederek girdi. Savaş karşıtlığını çizmek için bugün NATO’nun Ukrayna’dan def olması ve Türkiye’de “NATO’dan çıkılsın” talebinin yükseltilmesi gerektiği söylendi.

Biz ise savaşa son vermek için savaştan asıl zarar edenlerin, yani işçi sınıfının, iktidara gelmesi gerektiğini vurgulayarak söze başladık. Savaş karşıtlığını buraya bağlamadığımız sürece sonucun burjuva devletlerin kendi aralarında anlaşıp çatışmalarına son verecekleri ve statükonun korunacağı, burjuva diktatörlüklerinin kendilerini yeniden güçlendirip proletarya üzerinde bir baskı aygıtı olmaya devam edeceği senaryoya çıkacağını dile getirdik. Bu savaşı dünyada gerilen emperyalist devletlerin birbirleri arasındaki çatışmanın bir yansıması olarak okumak gerektiğinden bahsettik. Dolayısıyla bugün Ukrayna’daki ve Rusya’daki komünistlerin yapması gerekenin asıl düşman kendi yurdunda diyerek emperyalist savaşı iç savaşa çevirmek olduğunu, kendi hükümetlerinin yenilgisi için uğraşmaları gerektiğini söyledik. Bunu yapmak için de hem Ukrayna’ya hem de Rusya’ya müdahale edebilecek bir dünya partisine, komünist bir enternasyonale duyulan ihtiyacın yakıcılığını vurguladık. Enternasyonalizm yapmak için Ukrayna gitmeye gerek olmadığını, bugün Kürdistan’ın en büyük parçasının Türkiye Cumhuriyeti işgali altında olduğunu ve en çok devrimcinin bulunduğu bu coğrafyada bir enternasyonal ihtiyacının aciliyetini hatırlattık.

Türkiye Komünist Gençliği ile her ne kadar Kürdistan konusunda uzlaşamasak da emperyalizmin zayıf halkası olan Türkiye Cumhuriyeti’nde bir devrim konusunda uzlaşıyorduk. Dolayısıyla konu, bu düzeni krize sokmanın en önemli araçlarından biri olan seçimlere geldi ve önümüzdeki seçimlerde sergilenmesi gereken tutum hakkında konuştuk. Kemal Okuyan’ın açıklaması olan “Kılıçdaroğlu’na gerekirse oy toplarız” şeklinde bir tutumun değil bu seçimlerde “İki turda da düzen ittifaklarına oy yok” şiarının yükseltilmesi gerektiğini vurguladık. Devrimci isteklerle hareket edenlerin seçimleri böyle kullanabileceğinden ve düzeni zora sokabileceğinden bahsettik. Ancak Türkiye Komünist Gençliği’nden “Millet İttifakı’na oy atmazsak AKP yeniden başa geçecek, Tayyip Erdoğan bir kez daha kazanırsa neredeyse şeriatı getirecek, bunu mu istiyorsunuz?” şeklinde eleştirildik. Tayyip Erdoğan’ın şeriatı getirebileceği ihtimaline neredeyse kitlenin bile inanmamasına rağmen devrimci mücadeledekiler tarafından böyle bir tespit yapılmasına şaşırmakla birlikte “Cumhur” ve “Millet” kelimelerinin ironik olmayarak aynı anlama geldiğini, Kazakistan’daki örnek gibi bir halk hareketinde tüm bu düzen ittifaklarının bir anda birleşip nasıl burjuvaziye arka çıktıklarını dile getirdik. Komünistler açısından Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı arasında bir fark olmadığını, bunların iki farklı yol değil aynı sınıfın çıkarlarını savunan aynı yol olduğunu anlattık. Günün sonunda önümüzdeki seçimlerde “İki turda da düzen ittifaklarına oy yok” şiarını yükselteceğimizi, bu şiarı yükseltmek isteyenlerle beraber hareket edeceğimizi ilettik ve TKP’yi bu şiarı yükseltmeye çağırdık.

Üniversitelerden Komünistler