KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak; 14 Nisan’da Başlangıç dergisinin organize ettiği “Seçimler ve Sosyalist Solun İnşası” başlıklı söyleşiye katıldık. Yeni Enternasyonalist Sol’dan Athina Kariati, Xekinima’dan Nikos Anastasiadis, TİP’ten İlke Bereketli ve Başlangıç’tan Foti Benlisoy sırasıyla konuşmalarını gerçekleştirdiler. Sonrasında kısa bir soru-cevap bölümü yapıldı. Bizler de Köz adına söz alarak soru ve görüşlerimizi dile getirdik.

İlk konuşmacı olan Athina Kariati, reformist solun Güney Kıbrıs’taki iktidar deneyimi AKEL üzerine konuştu. Komünist Parti’den koptuktan sonra kitleselleşen ve “burjuvazinin ilerici odaklarıyla ittifak” stratejisini benimseyen AKEL’in, 2008 seçimlerinde “tabandan gelen ısrar sonucu” kendi cumhurbaşkanı adayını gösterdiğini ve burjuvaziyle ittifak içinde seçimi kazandığını belirten Kariati, cumhurbaşkanı seçilen Hristofyas’ın burjuva medyası tarafından “Komünist Başkan” olarak lanse edildiğini, fakat Hristofyas ve partisi AKEL’in bunu kesinlikle sahiplenmediğini belirtti. Reformist bir çizgide olduklarını her fırsatta tekrar tekrar hatırlatan Hristofyas’ın, zaman geçtikçe kitlenin taleplerine cevap veremediğini, kitlenin “gerisinde kaldığını” söyleyerek konuşmasına devam eden Kariati, bu durumu “reformist solun çöküşü” olarak nitelendirdi. Cumhurbaşkanlığına seçildikten sonra Avrupa’daki burjuva devletlerin liderleriyle yaptığı görüşmelerde “sosyal ve iktisadi düzenin korunacağı” garantisini veren Hristofyas’ın, işçi sınıfının sorunlarına verilebilecek herhangi bir cevabı olmadığını, işçi sınıfının sorunlarına ancak devrimin son verebileceğini söyleyen Kariati, konuşmasını burada noktalandırdı.

Athina Kariati’nin ardından söz alan Nikos Anastasiadis de Yunanistan’daki Syriza deneyiminden bahsetti. Syriza’nın yükselişinin arkasındaki başlıca 2 neden olarak “solda birlikçilik” ve “kitle hareketlerinin içinde olma” yaklaşımlarını işaret eden Anastasiadis, Yunanistan solunun diğer partilerinin bu yaklaşımları sahiplenmediğini ve dolayısıyla Syriza karşısında gerilediklerini söyledi. Yunanistan’da yoğun bir eylemsellik döneminin ortasında büyüyen Syriza’nın, aynı zamanda ülkedeki “iki partili siyasetin çöküşünden” de faydalandığını sözlerine ekleyen konuşmacı, bu süreçte kitlenin önünde değil yanında yürümeyi tercih etmesini de Syriza’nın daha sonraki çöküş döneminin altında yatan gerekçeler arasında gösterdi. Gevşek bir programa sahip olması, sokağa çıkan kitlelere önderlik edecek kabiliyette olmaması, devrimci aksiyonlar alamaması, sokak hareketleriyle daha da politize olan kitlede yükselen devrimci dinamiğe yanıt verememesi gibi çeşitli nedenlerin Syriza’nın sonunu hazırladığını söyleyen konuşmacı, AKEL deneyimine dair benzer tespitlerde bulunan Athina Kariati gibi, konuşmasını “reformist sola karşı devrimci siyasetin tek seçenek olduğunu” söyleyerek bitirdi. Konuşması sırasında “Yunanistan ve Türkiye sollarının birbirinden son derece uzak olduğunu” da söyleyen Anastasiadis, enternasyonalizmin önemini vurguladı.

TİP adına konuşan İlke Bereketli, önceki konuşmacıların aktarımlarından dersler alınması gerektiğini söyledi. TİP’in kuruluşundaki misyonun “sosyalizme eşik atlatmak” ve “kitleleri sosyalizmle tanıştırmak” olduğunu söyleyen Bereketli, Türkiye’de solun oldukça güçsüz olduğu tespitinde bulundu. Kitlesel bir sosyalist partiyi inşa etmenin bugünün en önemli ödevi ve işçi sınıfının kurtuluşunun tek yolu olduğunu belirten konuşmacı, Türkiye İşçi Partisi’nin bu doğrultuda oldukça başarılı bir şekilde yola devam ettiğini, 10 bin üyeye yaklaştığını belirtti. Bereketli bunun peşine “Gerçi Türkiye ölçeğinde 10 bin üyen olsa ne olur” diye de ekledi. Türkiye’de birinci cumhuriyetin 2017’deki rejim değişikliğiyle yıkıldığını, bunun yerine kurulan Saray Rejimini yok etmek mecburiyetinde olduğumuzu, cumhuriyetin tüm ilerici atılımlarının Saray Rejimi ile toprağa gömüldüğünü söyleyerek sözlerine devam eden TİP konuşmacısı, bunun devamında seçim gündemine geçti. Seçimlerin önemini, kitleyle buluşmak için en büyük fırsat olduğunu, bugün Türkiye solu tarafından önemsenmediğini ve bunun sekterlik olduğunu, Lenin’in “Sol Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı” broşürüne referans vererek vurguladı. Partisinin Leninist çizgide ısrar ettiğini ve seçimlere güçlü bir şekilde gireceğini sözlerine ekleyen konuşmacı, partisinin Meclisteki vekilleriyle nasıl etkili bir muhalefet yaptığını, Meclis kürsüsünü devrimci bir biçimde nasıl kullandığını anlattı. Seçimlerin önemi ekseninde konuşmaya devam eden Bereketli, TİP’in seçimlerde nasıl bir tutum benimseyeceğine ise değinmedi.

Son konuşmacı, Başlangıç Kolektifi adına Foti Benlisoy idi. Türkiye’nin genel durumuna dair tespitleriyle konuşmasına başlayan Benlisoy, Türkiye’de devrimci durum olduğunu söyledi. Lenin’in devrimci duruma dair öne sürdüğü koşulların Türkiye’de mevcut olduğunu söyleyen Benlisoy, toplumun çeşitli kesimlerinin çeşitli taleplerle sokakları doldurduğunu fakat bu hareketlerin herhangi bir sonuca varmadığını ifade etti ve bunu Türkiye’deki devrimci önderlik boşluğuna bağladı. Geçmiş enternasyonal deneyimlerin de ortaya koyduğu üzere, reformizmin asla geçer bir yol olmadığını, işçi sınıfının sorunlarına ancak devrimci siyasetin cevap verebileceğini belirten konuşmacı, seçimlerde de hiçbir düzen ittifakının yanında saf tutmamak gerektiğini vurguladı. Solun birlik içinde bir 3. Seçenek sunmasının zaruri olduğunu, düzen ittifaklarını birbirinden ayırmamak gerektiğini sözlerine ekleyen Foti Benlisoy, seçimleri bağımsız siyasetin aracı kılmak gerektiğini söyleyerek konuşmasını sonlandırdı.

Sonrasında soru cevap bölümüne geçildi. KöZ adına söz aldık ve Türkiye’deki devrimci durum tespitine katıldığımızı, devrimci önderlik boşluğununsa reddedilemez bir gerçek olduğunu söyledik. Solun güçsüz olduğunu iddia eden TİP temsilcisine karşılık olarak; bu tespitin yanlış olduğunu, Türkiye’deki sayısız sokak hareketinde kitlelerin önünden değil yanında yürümeyi tercih eden Türkiye İşçi Partisi’nin bu yaklaşımını eleştirerek açıkladık. Seçimlerde partisinin nasıl bir tavır takınacağını, “Düzen ittifaklarına 2 turda da oy yok!” diyecek herhangi bir cumhurbaşkanı adayı çıkarıp çıkarmayacaklarını sorduğumuz TİP temsilcisi, sorumuza verdiği cevapta; genel seçimlerde bağımsız bir ittifakla yer alacaklarını ancak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde durumun farklı olduğunu söyledi. Bu seçimin Erdoğan iktidarına dair bir referandum niteliğinde olduğunu söyleyen konuşmacı, “makul bir aday” gösterildiği takdirde Millet ittifakıyla birlikte Erdoğan’ın karşısında yer alacaklarını belirtti. 2018 seçimlerinden ders çıkartmak gerektiğini, muhalefetin bölünmesinin yanlış olduğunu da sözlerine ekledi. Köz sayfalarında da yer bulduğu şekliyle, “Seçimle değil devrimle gidecek!” iddiamızı yinelediğimiz ve Millet ittifakının Erdoğan’ı gönderebilecek tıynette olmadığını, ancak ve ancak onun ömrünü uzatmaya kadir olduğunu söylediğimiz TİP temsilcisi; soyut bir şekilde “Millet ittifakı değil halk gönderecek” dedi.

Kıbrıs ve Yunanistan’daki reformist sol deneyimlerini merkeze alan ve bunun ışığında Türkiye’de nasıl bir strateji benimsenmesi gerektiğini tartışan etkinlikte pek fazla yeni söz söylenmedi. Söz konusu deneyimlerden ders çıkarılması gerektiğinde uzlaşılan etkinlik gösterdi ki, Türkiye İşçi Partisi’nin bu deneyimlerden çıkardığı ders ile biz devrimcilerin çıkardığı ders birbirinden oldukça farklıydı. Leninizm iddiasının altını sınıf işbirlikçi bir tutumla doldurabileceğine inanan TİP, Ekim Devrimi’nin derslerinin somutlandığı, bağımsız devrimci çizginin temel referans kaynağı Komintern’in ilk 4 kongresini değil, Syriza ve AKEL gibi sınıf işbirlikçilerinin ve II. Enternasyonalin fikri önderi Kautsky’nin deneyimlerini referans almayı uygun görmüştür. Seçimlerdeki sınıf işbirlikçisi tutumu da bunun bir sonucudur.

Düzen İttifaklarına İki Turda da Oy Yok!

Demokrasi İçin Tek Yol Devrim!

Beşiktaş’tan Komünistler