Komünizm Temel Kavramları seminer serisinin “Sovyet İktidarı ve Burjuva Demokrasisi” başlıklı dördüncü oturumunun transkripsiyonu yayımda.
Konuşmacı:
Bahis konusu olan konumuz daha çok bu proletarya diktatörlüğü ama aynı zamanda Lenin’in Proleter Devrimi ve Dönek Kautsky diye Türkçeye çevrilen eseri üzerinden gideceğiz. Kitabı okuduysanız benim tekrar etmeme gerek yok ben okumadığınız kısımları anlatacağım. Ya da en başta başlığını değiştirdim. Bu 1930lu yıllarda Doktor Hikmet Kıvılcımlı’nın çevirisiyle basıldığı zaman bu kitabın başlığı Proletarya İhtilali ve Melun Kautsky idi. Doğrusu da budur. Daha sonra Bilim ve Sosyalizm yayınları ve başkaları da öyle sonra bütün dillere pelesenk oldu “Dönek Kautsky” diye. Şimdi konunun özü de zaten ortada dönen birisi var mı yok mu meselesine gelir. Kautsky’den sonra ve hatta bu kitapla lanetlendikten sonra bile, Kautkyciliğin ya da daha genel ismiyle orta yolcu oportünizmin, merkezcilik diye de adlandırılan, hala revaçta ve yaygın olması, olaya bu Kautksy önceden çok devrimci adamdı Marksistti, sonra ne olduysa oldu birdenbire dönüverdi diye yaratılan bir algı var. Böyle yapıldığı zamanda, bu rahatlıkla 2. Enternasyoneli referans olarak kabul etmek, ki papası Kautsky’dir, o dönemde ortaya konan belli başlı görüşlerin hala kılavuz olarak alınması ve dolayısıyla bu oportünizm türünün dümen suyunda hareket edilmesinin temel nedeni budur. Bunda da işin doğrusu, her ne kadar kitabın yazarı Lenin olsa da bunun böyle anılmasında Lenin’in de bir katkısı olduğunu peşinen söylemek lazım. Çünkü pek çok noktada, başkaları gibi Lenin de Kautksy’i referans olarak aldı. Hatta bu konuda Bolşeviklerle Mevşevikler birbirleriyle yarıştılar da hani kim kendini Kautksy’e tescil ettirir diye. Bu yanılmaya sebep olanlardan birisi şudur, Engels’in iki sekreterinden biri Kautksy öteki Bernstein idi. Bernstein işte, saptamalar değişti, küçük burjuvazi ortadan kalkacağına yeni bir orta sınıf doğdu, dolayısıyla burada revizyona ihtiyaç vardır dediği zaman, buna en sert cevabı verenlerden birisi Kautsky öteki Rosa Lüksemburg idi. Bu itibarla da Bernstein’in revizyonistliğine karşı Kautsky’nin Ortodoks Marksizmi temsil ettiğine inanmak için ek bir sebep oldu. Böyle olunca da aleni bir biçimde, Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı verdikten sonra, Kautksy’nin eğer, bunlarda da aslında çarpıtılmış tevatürler çoktur, Kautksy işte savaş karşısında kendi hükümetini destekleyen oportünistlerin karşısında yer aldı, eskiden böyle değildi, döndü, dönek oldu algısı hakimdir. Böyle yapınca da Kautsky’nin önceden yazdıklarına bakma eğiliminde olan olmaz çünkü oraya baksa birçokları aynaya bakar gibi olurlar.
Kautsky eskiden devrimciydi ne güzel yazardı diye onun eski yazılarına bakıldığı takdirde, bugün devrimcilik adına hatta Leninizm adına savundukları şeylerin, eskiden beri Kautksy’nin görüşleri olduğunu fark ederler. O bakımdan biz daha çok burada dönmekten sonra Lenin’in gecikerek durumu kavraması üzerine konuşalım, başka bir açıdan bakalım. Burada Lenin’in gecikmesinde anlaşılır kabul edilebilir bir şey olduğunu söylersek yanlış olur çünkü iki tane çağdaşı çok öncesinden itibaren Kautsky’nin aslında berbat bir oportünist iki yüzlü bir sahtekâr olduğunu açık açık söylediler. Bunlardan birisi Rosa Lüksemburg’du, ona bataklığın önderi diyordu, ötekisi de Hollandalı komünist Pannekoek. O da baştan beri Kautksy’nin en alçak ve iki yüzlü oportünist olduğunu ve herkesten daha tehlikeli olduğunu erkenden söyleyenlerden biri. Şimdi Lenin işin doğrusu bu konuda elimizde kaynak olarak yazılı kaynaklar itibariyle ilk kez Kautsky hakkında savaşın patlak vermesinden üç ay sonra, üç tane mektupta açıkça değiniyor. Bunlardan iki tane 17 Ekim 1914 bir tanesi de 27 Ekim 1914 tarihlidir. Bu mektuplarda ısrarla Kautsky’nin nasıl biri olduğunu ve nasıl bir tehlike olduğunu dile getirmiştir.
Şimdi ben size yazılı olarak vereceğim ama aynı zamanda biraz, tamamını değilse de bir kısmını okuyarak geçeyim. Buralarda bahis konusu olan yani Lenin’in sonradan durumun farkına varması değil, çünkü orada da diyor Rosa Lüksemburg haklıydı diyor, Pannekoek haklı olduğunu da itiraf ediyor, biz görmedik yanıldık. Şimdi bunlardan ilk mektupta Kautsky’nin, yani burada tabi bizim basılmış toplu eserler içerisinde ve başka yayınlanmış gerçi toplu eserlerinde olmayıp da yayınlanan yoktur ama, bahis konusu mektuplar da ilk defa 1924’te yayınlandı, Lenin öldükten sonra yayınlandı. Açıkçası bu konudaki bir nevi belirsizliklerin kaynağı olarak da görülebilir.
Bu mektup 1924’te Lenin ocakta öldüğüne göre muhtemelen o öldükten sonra yayınlanmıştır ve sadece bunlardan ibaret olmadığı, bir yoldaş olarak ve bu yorumunu dile getirerek yazdığı mektuplarda Lenin Kautsky’nin dönek mi olduğunu yoksa hainlerin alçakların en beteri olduğunu söylediğini açıkçası burada en net görüyoruz. Ama hiç şüphe yok ki onlardan pek bahsetmek adetten değil ama Lenin’in iki kız kardeşi bir tane de erkek kardeşi var. En büyük abisinin idam edildiğini biliyoruz, üç kız kardeşi daha vardı bunlardan en küçüğü de hastalıktan ölmüştür ama 1930ların sonuna kadar diğer üç kardeşi Sovyetler Birliği Komünist Partisi üyesi olarak hayatlarını sürdürüp öyle öldüler. Küçük kardeşi Dimitri siyasette partinin üyesi olmasına rağmen daha çok hekimdi. Ama asıl daha aktif olan Maria ve Anna’ydı. İşin doğrusu Şinalknikof’a böyle bir mektup yazdıysa mutlaka onlara da buna benzer şeyler gönderdiği ve tek tek gelip giden birileriyle yüz yüze temaslarında bu görüşlerini daha açık biçimde söylediğini tasavvur edebiliriz. Şimdi burada mesela ilk mektupta Kautsky’nin adı yine biraz parantez içinde geçiyor, diyor ki “Bugün en önemli olan bütün burjuvaziyi ve oportünist sosyalist ve Bay Kautsky gibi oportünizme razı olanları etkisi alan Sovyetizme karşı tutarlı ve örgütlü bir mücadeleyi yürütmek bugün en önemli iştir. Başta Kautsky olmak üzere Alman merkezi diplomasiyle paketlenmiş, işin işçilerin gözlerini bağlayıp zihnini ve bilincini kötürümleştiren hepsinden daha tehlikeli sinsi bir hastalıktır. Şimdi görevimiz uluslararası oportünizme ve onu kamufle etmeye çalışanlara karşı mutlak bir savaşı açıkça ilan etmektir. Bu bir uluslararası hedeftir ve bunu bizden başka yapacak kimse yoktur. Bu görevden kaçınılamaz. Enternasyonal’i basitçe düzeltip iyileştirme, tedavi etme şiarı yanlıştır. Çünkü böyle bir gayretin sonunda Kautsky Vandelberg çizgisiyle kokuşmuş bir uzlaşmacı karara varma tehlikesi çok çok yüksektir.
Barış şiarı da yanlıştır, “halklar arasındaki savaşı iç savaşa çevirmek bizim şiarımız olmalıdır.” Şimdi bu daha sonra bahis konusu kitapta tekrar ele alınacak olan konulardan biri. Aynı gün bir mektup daha yazıyor, “Enternasyonal konusunda iyimser olmayın, tavsiyelerimle oportünistlerin entrikaları karşısında uyanık olun. Belki Martov şimdi solda görünüyor, ama tek başına olduğu içindir, ya yarın ne olacak? Yarın ortak imtihana doğru yuvarlanır gider. Yani herkese hak veren Kautsky’nin tarzına uygun lastikli bir kararın arkasında durup işçilerin karşısında ağzını kapatır, zihnini ve bilincini de kapatır. Kautsky herkesten daha iki yüzlü, daha tiksindiricidir. Şimdi bu ilk iki mektup peş peşe aynı günde yazıyor ve herkesi telaşla uyarıyor, “aman ha böyle bir tablo var sakın buna kanmayın” diye. Daha sonra Zimmerwald konferansında da oraya Kautsky ve Kautskycileri davet etmek niyetinde olanlara şiddetle karşı çıkması tam da bu ilk tepkisinin bir sonucudur, asla bunlarla olmaz.
Şimdi üçüncü ve en uzun mektubunda, bunu 10 gün sonra yazacak, orada daha teferruatlı açıklama yapıyor ve işte çoktan beri Kautsky’de bir teorisyen dalkavukluğu olduğunu yani bir teslimiyetçi tutumu, parti çoğunluğu daha doğrusu oportünizmin karşısına bir boyun eğme olduğunu söylerken Rosa Lüksemburg haklıymış, bu ne demek o haklı ben yanılmışım demek. Kautsky döndü demek değildir, Rosa Lüksemburg bunu baştan beri söylerdi. Günümüzde proletaryanın ideolojik bağımsızlığının korunması bakımından her şeyi örtbas edip çarpıtan Kautsky’nin tiksindirici ikiyüzlülüğünden ve alçakça sahtekarlığından daha zararlı ve daha tehlikeli bir şey yoktur. Çünkü sözde bilimsel lafızlarla, safsatalarla işçilerin uyanmakta olan bilincini bulandırmak istiyor. Eğer amacına ulaşırsa Kautsky, burjuva pisliğinin işçi hareketi içindeki başlıca temsilcisi haline gelir ve Troelstra da onun yanında olacaktır. Bu Troelstra da o zaman en az Kautsky kadar ünlü Hollandalı bir sosyalist. Ama bu Troelstra Kautsky’den biraz daha becerikli bir oportünist. Şu Troelstra, Gother, Pannekoek, gibi dürüst kimseleri Hollanda partisinden atmak için nasıl manevralar çevirdi. Bir kez beni ziyaret etmek için Paris’e geldiğinde Henriette Roland Holst Troelstra için söylediğini hiç unutmam, bu daha sonra Komünist Enternasyonalin önde gelen şahsiyetlerinden biri olacak Roland Holst şöyle demiş; ben Almanca bilmiyorum ama hissediyorum ne demek olduğunu: Yani ben aşağılık köpek diye tercüme ediyorum; “bu bir aşağılık köpektir.”
Şimdilerde her şeyi çarpıtmak için pis madrabazlıklar yapmakta olan onun ve Alman Demokrasisinin merkez komitesininin oportünist serserilere övgüler dizmiş olmanız çok üzülüyorum diye Lenin’e söylüyor, yani sen zamanında onları övdün bu çok yazık. Gözünüzü açın ve sakın onların entrikalarına bilerek ya da bilmeyerek aldanmayın. Yanlışlıkla işçi hareketinin en pis düşmanlarına yardım etmeyin. Çünkü onlar kriz zamanlarında şovenizmi teorik olarak savunup, kendilerini diplomasiye teslim ederler. İşçilere yüksek sesle ve pek becerikli bir biçimde olmasa da doğruyu söyleyen tek kişi size makalesini yolladığımız Pannekoek’tu. Bunun teorisini Rusların okumasını mutlaka sağlayın. Pannekoek orada demişti ki “Oportünistlerin katlettiği Enternasyonal’in ilk şeflerinin birleşip çatlakları tamir etmeye çalışmalarının hiçbir ehemmiyeti yoktur.” Ronald Rawls kendisine bunu söylemiş, Lenin de diyor “İşte gerçek sosyalistlerin sözleri bunlar olmalıdır, gerçek budur acı bir gerçek ama yine de bir gerçek. Aldatmacalı bir diplomasi değil, tamirat komedisi değil, yanlışların lastikli kararlarla örtbas edilmesi değil, bütün gerçekledir. Benim için Kautsky, Troelstra, Landerwert ve benzerlerinin şimdi bu maksatlarla entrikalar çevirmekte oldukları aşikardır. Enternasyonal büronun Hollanda’ya taşınması da aynı alçakların entrikalarından biridir. Hem onlardan hem de Enternasyonalden uzak duracak, Sosyalist Enternasyonal bürosundaki temsilcinin mümkün oranda tavsiye edeceğim size de tavsiye ederim. İnançlarına küfreden bu alçakların toplantılarına gitmeyin. Kautsky’e Troelstra vs.’e güvenmeyin. Onlara kısa bir ültimatomla, işte merkez komitesinin savaş hakkındaki manifestosu budur. Elden geçirdiğimiz sözleri bugünlerde size tekrar göndereceğiz. Bu manifestoyu kendinize yayınlayacak mısınız? Hayır mı diyorsunuz? O zaman elveda, aynı yoldan gitmiyoruz. Eğer Kollontay bizimle aynı taraftaysa bu manifestoyu başka dillerde yaymasını sağlayın. Muhalefetin lideri olan İsveçli genç ile buluşun. Ona manifestomuzu okuyun, benim de selamımı söyleyin, kendisiyle Kopenhag’da tanışmıştık. İdeolojik yakınlığımız olup olmadığından emin olmaya çalışın. O saf ve duygusal bir haldedir. Bu tür kimselere ya iç savaş şiarını benimseyeceksiniz ya da oportünistlerle ve şovenlerle birlikte kalacaksınız demek lazım.
Bugün Rusya’da bütün sorun Enternasyonalin oportünistlere ve Kautsky’e yanıt veren bir karşı koyuş örgütlemektir, her şey buna bağlıdır. Acaba Martov bu durumda düşman tarafına geçer mi, bundan endişe ediyorum. Şimdi burada açıkçası Kautsky’nin herhangi bir aşamada bir pozisyon değiştirmesi söz konusu olmadığı anlaşılıyor. Tersine, Kautsky’nin emperyalist savaş karşısında başka oportünistler, merkezciler gibi maskesinin düştüğünü ve Bolşeviklerin de gecikerek de olsa bunu fark ettiğini görüyoruz. O halde niye mesela bu Rolandov Pannekoek vs bizim kılavuzumuz değil de Bolşevikler kılavuzumuz oluyor Kautsky’e karşı mücadelede? İşin doğrusu aradaki fark çok nettir. Rosa Lüksemburg ‘bataklığın lideri’ diye Kautsky’i çok önceden teşhis ettiği halde ondan bir türlü kopmaya cesaret etmemişti. Hep şey söylenir, işte Karl Liebknecht emperyalist savaş karşısında sosyal demokrasinin ihanetine karşı Alman parlementosunda kahramanca bir tutum aldı. Doğru değil. Liebknecht birinci oylamada parti disiplinine uygun olarak hareket etti, ikinci oylamada savaş lehine oy vermediğini söyledi. Ama hala buna rağmen, ne Rosa ne Liebknecht sosyal demokrat partiden kopmaya cüret etmemişlerdi. İşte Kautsky’nin tehlikesini, Lenin’in bahsettiği tehlikeyi anlamak için bu örnek önemlidir. Çünkü Kautsky ve Bernstein sosyal demokrat partinin savaş karşısında tutum almasıyla sosyal demokrasinin adını kirlettiniz, partimizi lekelediniz diye partiden ilk kopanlardır. Sosyal demokrat partiden kopup birleşik sosyal demokrat parti diye bir parti kurarlar, Rosa Lüksemburg ve Liebknecht de onların peşinden bu partiye katılırlar, ve ancak o zaman katılırlar. Şimdi Kautsky’nin nasıl bir mendebur, hain olduğunu anlamak için bu bile bir örnektir ve bugün hala devrimci niyetler, devrimci tutumlarla bu Kautsky oportünizmi günümüzde bu merkezci oportünizmin en yaygın ve en tutarlı savunucularının başında muhtelif Troçkist akımlar gelir. Tıpkı Zimmerwald konferansı sırasında olduğu gibi. Ama unutmamak lazım ki Nisan konferansına geldiğinde Lenin, Bolşeviklerin çoğunluğu da Kautskyci oportünistlerle hala yakın temasta olmaya eğilimliydiler. O yüzden bugün birilerinin bu merkezci oportünist çizgide ısrar ediyor olmasına şaşırmamak lazımdır.
Çünkü tam da bu mektupta ve daha sonralarında muhtelif vesilelerle Lenin’in anlatacağı gibi; Marksist ve Ortodoks çizgi lafıyla oportünist manevraları örtbas etmek, maskelemek suretiyle açıktan açığa oportünist olanlardan daha tehlikeli. Tıpkı RSDİP 2. Kongresi, tüzük tartışması 1. maddede üyelik kriterlerinde Kautsky’nin tutumu gibi. Martov-Lenin tartışmasında kıyamet kopup birdenbire bir bölünmeye sebep olurken, Lenin şunu söyleyecek sonradan: Burada mesele tüzük değil, bunu stratejik notlarda da göreceğiz. Nitekim 1905 devrimi arifesinde iktidar için perspektifi çizerken Menşeviklerin izinde gidilirse, dışarda destekleme konumuna varılır. Halbuki biz içinde olmadığımız hiçbir hükümeti desteklemeyiz, eğer destekleyeceksek de dışında kalmayız. Aşağı yukarı iki taktik de bunu söyleyecektir. Ve Nisan Konferansı’nda da tekrar “eğer bu çizgiden vazgeçerseniz ben bu partiden koparım” dediği konu budur. İşte Kautsky’nin bu savaş konusundaki tutumu budur; yani hükümeti açıktan desteklemiyor ama mirası terk etmeden gerçek sosyal demokrasiye bizim durduğumuz yerdedir diyor. Şimdi bu sadece Kautsky mi? Bunları biz aslında yayınladık, dönüp bakarsanız Kautsky Portresi’nde var. Bir de Kautsky’nin yamağı denilen Fritz Adler vardır. Ona bakarsanız Liebknecht’den daha delikanlı bir çocuk, yani Avusturya sosyal demokrasinin kurucularından. Kautsky’nin yakınlarından olan Marx’ın arkadaşı Victor Adler’in oğludur, tıpkı Karl Liebknecht’in Wilhelm Liebknecht’in oğlu olduğu gibi. Karl Liebnknecht 2. Aşamada parlamentoda bir protestoyla yetinir. Fritz Adler ise kalkar direkt savaş bakanını suikast ile öldürür; “Sosyal demokrasiye leke sürdünüz” diye. İdama mahkûm olur, müebbetini beklerken savaşın sona ermesiyle ve Avusturya-Macaristan’ın yıkılmasıyla beraber Fritz Adler de serbest kalır. Kalır da ne olur, -2. Dünya Savaşı’nın arifesinde ölecek Kautsky- Adler’se ömür boyu 2. Enternasyonal’in yeniden bugün CHP’nin falan da dahil olduğu sosyalist enternasyonal haline gelecek olan cephesini ayakta tutan ve yaşatanların başında gelir. Ölümüne kadar Avrupa sosyal demokrasisi yine bunu ister bir manada, işte sosyal emperyalizmin en önemli unsurlarındandır ve bu Kautsky’nin yamağıdır. Sağ kalmış olsaydı Kautsky’nin de yapacağı bu olacaktı.
İşte bu yüzden bu tür birtakım kahramanlık eylemleriyle devrimciliği, devrimci komünist bir tutumu birbirine karıştırmamak lazım. Bir kez bunu karıştırmaya başlarsak bugün her tarafta devrimci ve komünist görebiliriz. Birçok gerçekte son tahlilde oportünist olan, şovenizme teslim olmaya, karşı çıkmaya veya şovenistler karşısında teslimiyetçi bir tutum alan; iş iktidarın alınmasına geldiğinde tıpkı Kautsky’nin, Lenin’in kitabında anlatıldığı gibi, “Tamam devrim iyidir biz de ondan yanayız ama şu proletarya diktatörlüğü nereden çıktı, demokrasi neyinize yetmez?” diyen tutuma varır. Bunlardan her tarafta görürsünüz, “bu kahramanlık veyahut birtakım altı çizgili Marksist laflarla süslenmiş oportünizm, düpedüz oportünizmden daha tehlikelidir.” derken Lenin hem kendisine de buna kapıldığını teslim etmiş oluyor ama aynı zamanda da bize bir öğüt veriyor. Bu öğüt nedir; Kautsky ve onun benzerlerini mutlaka teşhis edin; sakın bunlara kanmayın ve gördüğünüz yerde onlara karşı ağzınıza geleni söylemeye devam edin. Dikkat edin Kautsky’nin senelerce önceden ne olduğunu teşhis eden Lüksemburg, Pannekoek gibi benzerleri bunları söyleyip söyleyip dururken Lenin mektubunda neler diyor: Derhal örgütlenin, buna karşı mücadele edilmeli, başlatalım yürütelim ve derhal. Derhal yeni bir enternasyonal ve bu enternasyonal vasıtasıyla bu en tehlikeli, en tiksindirici oportünizm türüne karşı örgütlü bir mücadeleyi yürütelim; hatta neredeyse bizim İBB seçimlerinde bağımsız adayımızın dediği gibi, diyor ki; “bunu bizden başka yapacak kimse olmadığı için biz yapmak zorundayız. Yeni bir enternasyonal yapıyorsak bunu bizim yapmamız lazım, hep beraber. Siz de gelseydiniz yapsaydık beraber yapacaktık ama madem bize kaldı, biz bunu sonuna kadar götüreceğiz.” Şimdi bu tutum önemlidir. Yoksa en iyi teşhisleri yapmak, en erken kalkmaktan ziyade; biz hastalığı ya da tehlikeyi teşhis ettikten sonra buna karşı neyle nasıl mücadele edileceğini bilmek daha önemli. Çünkü bizim işimiz laboratuvarda çalışan hekimler bilim adamları gibi değil, hastalığı tedavi etmek değil, hastalığı gebertecek olan doktor kim? Bahis konusu olan tamir edilecek bir hastalık değil. Onu kaldığı yerde yerin dibine kadar gömmek üzere çıkıyorsun.
Onun için oradan buradan bunun akrabası hemşireleri çağırır. Gelin bana yardım edin demek, bunu iyileştirin demek bizim işimiz değildir. Bir hastalıktan ziyade işçi sınıfın da sosyalistlerin de gözünü kemiren şeydir.
Şimdi Kautsky’nin bahis konusu kitapta savaş karşısındaki tutumu mektuplarda ve sonrasında, özellikle kendisi değilse de onun yamağı olan Fritz Adler’in yaptıklarına bakarsak, sosyalist enternasyonali yeni baştan tamir edip bunun sonunda emperyalist bir emel, hükümet elde edecek olan partilerini bir araya getirmek. Ve neticede Kautsky’i nerede göreceğiz en son; Rusya’daki proletarya diktatörlüğü ve bunların Sovyet cumhuriyeti olarak teşkiline karşı tam da oportünizmin en çok yahut en ikiyüzlü tarafı orada. Troçki de Kautsky’nin orta yolcu çizgisini takip edenlerin başında gelir. Zimmerwald’a onu da alalım diye ısrar edenlerin başında Troçki geliyor. Kautsky’nin proletarya diktatörlüğü karşısındaki tutumuna Lenin bu bahis konusu kitabı yazıyor ve burada Kautsky’nin nasıl devrimden yana, proletaryadan yana gibi gözükürken proletaryanın iktidarına karşı bir tutum aldığını anlatmak üzere yazıyor; ona geleceğim birazdan. O sırada Kızıl Ordu’nun başında karşı devrimcileri çatır çatır kesmekle meşgul olan Troçki de hemen bir kitap yazıyor “terörizm ve komünizm” başlığı altında. Troçki’nin yazdığı kitap, Kautsky’nin Lenin’in de polemik yaptığı tutumuna karşı Troçki daha da ters. Fakat gidin sorun; yani çoğaldı bunlar, dünyada da varlar, hiçbir yerde bulamazsınız Troçki’nin o broşürünü. Yani Kautsky’i yerden yere vurduğu, Lenin’den daha ağır eleştirilerle girdiği hatta proletarya diktatörlüğü altında baskı tedbirleri ve sınıf düşmanlarına karşı en sert müdahalelerin yapılmasının meşru olduğunu savunan Troçki daha sonra bunu unutacak ve Troçkistler de hiç hatırlamak istemeyeceklerdir. Demek ki tam da bu bakımdan tehlikeli bir şeydir. Yani tam da orta yolcu merkezci çizgi bazen kendini devrimci kitlelerle ortaya koyabilir. En kritik zaman herkesten daha solda, herkesten daha devrimci görünürler. Nereye kadar? İşte Lenin’in polemiği Kautskyle -aslında Marx’ın geçen seminerde anlattığımız gibi- Paris komünün ardından “proletarya diktatörlüğünün neye benzediğini mi merak ediyorsunuz, işte bu komüne bakın” dediği gibi, bu devrim eğer sınıfsız topluma giden yolda geçiş döneminin toplumsal biçimi olacaksa; böyle olacak. Kim bunu kabul etmiyorsa devrimden yana gibi gözükseler de bu devrimin asıl amacına varmasına köstek olurlar. Lenin’in Kautskyle polemiği budur ve bu aynı zamanda Şubat-Ekim arasında yazmaya koyulduğu Devlet ve İhtilal kitabını tamamlayan bir kitaptır. Basit bir polemik değildir; tam da somut olarak iktidar alındıktan sonra proletarya ve komünistlerin karşı karşıya kalacağı en kritik en tehlikeli soruna parmak basar. Eğer proletarya diktatörlüğü böyle olmazsa, sınıfsız topluma geçiş sürecinin siyasal biçimi olmaktan çıkar. Yani sağlanması devrimin nihai hedefi değildir. Devrimin nihai hedefi kapitalizmin içinden çıktığımız haliyle sınıfsız topluma gidişin sürecine, bu sürecin yegâne siyasal biçimi olan komün tipi ya da bir Sovyet cumhuriyeti biçimdeki bir devlet, ya da muhtelif biçimler, devlet olmayan devlet, kendi kendine sönecek olan devlet falan gibi bir şeydir. Bunun üzerinde durur. Çünkü Kautsky için de eski yazılarına bakarsanız işte o zaman dönek diyebilirsiniz. Kautsky 1905ten itibaren Lüksemburg gibi Rusya’da 1905 sovyetlerinin bir devrimde önemli bir araç olduğu konusunda hemfikir bir sürü yazısı var. Ayaklanma tam da böyle bir organla olur. Ama ne zamana kadar? İktidar alacak, o zaman işi bilenlere bırakmak lazım. Yani işçiler, Sovyetler bir ayaklanma için iyidir, ama geçiş döneminin doğru biçimde yürümesini sağlamak o bizim işimizdir. Onu bize bırakacaksınız Sovyetler kenara çekilsin. Tıpkı burjuva toplumunda olduğu gibi kafa-kol ayrımının pekiştiği, dolayısıyla yönetenlerle yönetilenler ayrımının keskin biçimde ortaya konduğu bir şey. Yani zaferi kazandık dediğin anda karşı devrimin zaferini sağlayacak yedek kuvvet olarak gelir. Kautsky ve benzeri orta yolcu oportünistler. İşte Lenin özellikle proletarya ve dönek Kautsky denilen bundan sonra hain Kautsky olarak telaffuzunun doğru olacak olan kitapta işin iç tarafında durur. Proletarya diktatörlüğü nasıl olmalı ve niye olmalı? Buna itiraz edenler nasıl olur da en gelişkin ve en mükemmel egemenlik aracı olarak burjuva parlamentarizmini nasıl pazarlarlar ve buna karşı nasıl uyanık olmak gerekir.
Tıpkı savaş karşısında işte savaşa karşı tutumu nedeniyle kendi partisinin, yıllarca başında yer aldığı partiyi terk edip yeni parti kuran Kautsky’nin buradan, savaşın arkasından, yeniden sosyalist enternasyonalin ayakları üzerine oturduğu emperyalist metropolde yedek hükümet rolü oynayacak partilerin temel dayanaklarını teşkil etmesi gibi olur.
Yani iktidarı aldık, burjuvaziyi alaşağı ettik diyerek bunu nihai bir hedef olarak görüp buna razı olunduğu takdirde, asıl proletarya devrimim esas hedefi, sınıfsız topluma geçişin güvence altına alınması görevinden uzaklaşmış olur. Şimdi bunu tamamlamak için, yani arada “Ne yapmalı” RSDİP 2. Kongresine gönderme yapmıştık. Bunlar o kadar birbirlerinden uzak şeyler değil. Nasıl ki Lenin 1902’de 1903’te RSDİP 2. Kongresi’nde hakkında tartışma yürüttüğü devrim konusunda, iktidar nasıl alınacak ve nasıl bir iktidara yönelmek gerekir diye, daha devrim öncesinde 1905 arifesinde yazdığı İki Taktik’te, Bolşevik ve Menşevik bu iki çizgi iktidar noktasında ayrılır diyor. Bazıları, işte özellikle Kautsky türü Menşevikler iktidar vurgusu yaparak parti iktidara gelsin diyor. Şimdi bakın o Dönek Kautsky kitabına partiye nasıl bir görev yükleniyor, Kautsky eleştirisi veyahut parti, hükümet, proletarya diktatörlüğü biçiminde.
Kendini nasıl kitleden ayırarak kitleyi de Bolşevik Parti’nin tüzük tartışmasındaki gibi kendini de işçi sınıfının kitlesinden ayırt ederek devrim görevini oynadıysa parti; Kautksy’nin üzerinden atladığı temel mesele de proletarya diktatörlüğü, yani o geçiş döneminde de partinin aynı rolü oynamasında ısrar ediyor. Yani partiyi gevşetelim, genişletelim bölelim daha çok şey edelim değil. Özellikle Lenin’in son yazılarına baktığımızda bu mücadelenin hayatının sonuna kadar sürdüğünü de görürüz. En çok yazısı “Az olsun öz olsun” başlığını taşır, orada da partiyi daraltıp proletarya diktatörlüğünü güçlendirmek için işçi köylü denetim komisyonları vb. gibi öneriler getirir. Kitleleri partinin içine almak ve böylece bir kitle partisiyle hükümet etmek yerine tam tersine otokrasiye karşı nasıl bir parti lazımsa geçiş döneminin sonuna kadar aynı parti lazım. Yani profesyonel devrimcilerden oluşmuş ve kitlelere dışarıdan bilinç aktarma ile misyonunu talip eden bir devrimci partiye ihtiyaç vardır. Yani tarihte son 1914’te Lenin gördüğümüz mektupta mı ilk gördüğümüzü sanırsınız. Daha Ne Yapmalı’yı açtığımız zaman bir yandan Kautsky’den alıntı yapıyor. İşte, diyor, işçi sınıfına bilinç dışardan gelir. Nasıl gelir? İşte sosyalist aydınlar işçi sınıfından ayrıdır ve bilimin taşıyıcısı da bunlardır; dolayısıyla işçi sınıfı kitlesine sosyalizm bilimi kendini bu sınıftan ayrı tutan aydınlar tarafından getirilir. Daha en başında Kautksy’den uzunca bir alıntı yapıyor. Sadece burada değil birçok aynı dönemde Kautsky’nin yazdığı yazıda da bunu görürsünüz. Farklı olan nedir? Farklı olan Ne Yapmalı’ya dikkatle baktığınızda, Kautsky’e referansla aydınlar ve işçiler arasındaki ilişkinin tarif edildiği bölümden sonra bir başka bölümde Lenin dışardan bilinç konusunu başka türlü anlatacak. Diyor ki, şimdi bizim hala savunduğumuz ve Kautsky’nin hayatının hiçbir döneminde savunmadığı bir şey söyleyeceğim. Kendisini sınıfın kendisinden ayırt eder, sınıfın kuyruğunda koşmayan partinin kendini bu kitleden ayırması lazım. Ve aynı zamanda bu kitlenin nezdinde bir itibarının da olması lazım. Yani işte böyle bir partinin kurulması için siyasal mücadeleden kopmadan, mücadelede yer alarak inşa edilecek ama bize oy veren, bize destek olan, sempatik gelen insanların hepsini de bu partinin içine toplamayalım. Hangi parti, nasıl bir parti Kautsky’nin düştüğü çukura düşmez de ancak Sovyet Cumhuriyeti olarak tarif edilecek olan proletarya diktatörlüğüne mutlaka mecbur olur: İşte böyle bir parti. Kendini işçi sınıfının zaten ta kendisi kabul eden. Kendisiyle sınıfın kitlesini iç içe geçirmiş olan bir parti ne yapacaktır? İktidarı bizim almamız lazım der. Peki siz mücadele boyunca kendinizi işçi sınıfından ayırt ediyorsanız, bu kitleye dışardan müdahale edecek, dışardan bilinç aktarmak isteyen profesyonel devrimciler örgütünden bahsediyorsanız proletarya diktatörlüğü nasıl bir şey olur? Yani bu parti ya başkalarının yani Bolşevizm, komünizm düşmanlarının dediği gibi “parti diktatörlüğü kurdunuz” olur. Yani kendisini sınıfın kitlesiyle özdeşleştiren, ha kendisi gelmiş bizzat iktidarı almış ha onun üyesi olan o partinin disiplinine bağlı olan işçi temsilcileri gelmiş hükümeti seçmiş. Bu durumda pekâlâ devletle parti aynı şey diyebilirsiniz. Ama eğer devrimci parti kendisini kitleden ayırıyorsa, elbette ki Sovyet’ten de ayıracak demektir.
Avrupa için en büyük felaket devrimci bir partinin olmamasıdır, hainlerin partileri vardır. Ya da bunlara uşaklık eden Kautsky gibilerin partileri vardır ancak devrimci bir parti yoktur. Kuşkusuz kitlelerin güçlü bir devrimci hareketi bu eksiği giderebilir. Ama bu olasılık da aynı zamanda büyük bir felaket ve tehlikeyi de bağrında barındırır. O yüzden bizi bu durma düşüren Kautsky gibi melunların maskesini düşürmek için gerçekten enternasyonalist olanları desteklemek gerekir. Proletarya hainler ve melunlardan eninde sonunda kopacaktır ve bu gruplar içerisinden kendisine önderlik edecek unsurları seçecektir. “Dünya Bolşevizmi en sonunda galip gelecektir.” diye bitirmiş makaleyi Lenin. Lenin Bir Adım İleri İki Adım Geri kitabında da aslında bunu ortaya çıkarıyor, tartışmanın mutlaka devrim stratejisi ile ilgili bir yarılığı da barındıyor. İki taktik aslında Menşeviklerin tutumudur bizim bugün strateji dediğimiz şeydir. Demokratik devrimde iki ayrı stratejiyi anlatır orada henüz sovyet olgusu yoktur. Sovyet beklenmedik bir şekilde 1905’in içinden çıkacak. Çıkar çıkmaz da bizim İki Taktik’de işçi ve köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü dediğimiz şey esasında sovyettir, diye açıklar Lenin. Ya bu sovyet kendisini öyle tanımlamalıdır ya da sovyetin içerisinden geçici devrimci hükümet çıkartılmalıdır der. Buradaki temel ayrım: Bahis konusu olan bir burjuva demokratik devrimdir, bunu burjuvazinin yapmasına fırsat verirsek bu aynı zamanda bir karşı devrim olarak karşımıza çıkar. Dolayısıyla bu devrimi köylülük ve işçilerin ittifakı ile yapmak gerekir. O takdirde bu devrim kesintisiz bir biçimde sınıfsız toplumun kapısına kadar gelir. Bu böyle yorumlanmıyor, yahut Troçkistlerin yazdıklarında da bu şekilde anlaşılmıyor. Onlara göre, bu kitapta Lenin burjuva devrimini savunuyordu, sonrasında da sosyalist devrimi savunmaya başladı diyorlar. Nisan Konferansı’ndaki asıl tartışmayı da eski Bolşevik tezleri terk edip yeni görüşlere gelmek şeklinde yorumlarlar. Buna sebep olan şey de: Nisan Konferansı’nda Lenin’in eleştirdiği pozisyonu savunanlar en eski Bolşeviklerdir. Savaşı hemen sona erdirmeyelim diyorlar, savunma çizgisinde kalalım ama cephede bozgunculuk çizgisini savunmak bahis konusu bile değil Pravda’da nisan ayına gelinceye kadar. Lenin geldiğinde zaten trenden iner inmez yakalarına yapışır, biz her yerde kendi devletimiz yenilmeli, yapılması gereken savaşı iç savaşa çevirmektir derken, bu savaşı sürdürmek de neyin nesidir derler. Nisan Konferansı’na sunduğu tezler arasına da bir çok şey var: Mesela partinin adını değiştirme, yeni program yazalım gibi çeşitli öneriler var. Merkezci oportünistlerin toplantılarına da asla gitmeyelim diyor kabul etmedikleri durumda. Siz eğer bizim dediğimize, yani savaşı iç savaşa çevirme çizgisine gelmiyorsanız o zaman siz gidin o oportünistlerle aynı çöplükte kalın diyor Lenin. Rusya’ya döndüğünde de söylediği budur, bilmem ne olursa cevap vereceğiz olmaz diyor. Bunun mantıkî sonucu aslında, bozgunculuk faaliyeti. Eğer bu geçici hükümet karşısındaki tutum değişmezse siz ne yaparsanız yapın, ben tek başıma kalırım diyor. Buna karşılık bir sürü de başka önerisi var. Bunların hiçbiri kabul edilmedi Nisan Konferansı’nda. Bir tanesi geçti yalnızca, Stalin ve onu takip eden birkaç kişi daha Lenin’in önerdiği çizgiye geldiğinde geçti. Geçici hükümet karşısındaki tutum, yanlış tutum değiştiriliyor. Lenin’in ben ayrılırım dediği budur. Menşeviklerle Bolşevikleri ayırt eden buydu. Eğer bugün Bolşevik partisi 1905’deki Menşevik tutumu takınırsa ben buradan çıkarım diyor Lenin; yoksa siz efendim burada partinin adını değiştirmezseniz giderim deseydi hemen gitmesi lazımdı zaten. Çünkü o konularda Krupskaya da yaklaşmıyor Lenin’e. 1919’da partinin programı filan değişmesi konusu iki yıl sonra ancak kabul edilecek. O halde esas ilişki İki Taktik ve Nisan Tezleri arasında şudur: Geçici hükümet karşısında Menşeviklerin tutumunu mu benimseyeceğiz yoksa Bolşeviklerin tutumunu mu sorusu. Yani biz hükümet olacağız, yani Sovyetler içinden hükümet çıkacak biz de yer alacağız, eğer bizim yer almayacağımız bir hükümet söz konusuysa o zaman buna karşı yıkım mücadelesine devam edeceğiz. Nisan Konferansı’nda bu ucu ucuna kabul edildi. Güya Lenin, Bolşeviklerin 1905’deki savunduğu görüşlerin yanlış olduğuna kanaat getirdi ve 1917 Nisanında Troçki’nin görüşlerine geldi. Bu asılsızdır. Sadece Lenin de değil Troçki’nin kendisi de böyle demiyor. Diyor ki buraya kadar belli başlı siyasi sorunların hepsinde Lenin haklı çıktı, ben de yanıldım. Hangisinde yanıldı mesela? Menşevikler konusunda, Zimmerwald’e Kautsky’i davet etme konusunda yanıldı. Başka? Devrim stratejisi konusunda kendisinin yazdığı 1905 devrimi sonrasında, “Sonuçlar ve Olasılıklar” broşürünü mü benimsiyor, hayır. Nisan Konferası’nda partinin başındaki unsurlar, ki bunlara eski Bolşevik deniliyor, eski görüşleri savunmaya devam ettikleri için değil kıdemli oldukları için. Lenin de bunları eski görüşleri savunmadıkları için eleştiriyor. 1905 hakkında herkes Troçki haklıydı diyor, sonradan gelenlerin de Kautsky’nin arkasına sığınarak oportünist görüşleri pazarlaması tutumunun daniskasıdır bu çarpıtma. Kautsky’nin ne yapmasını anlamak istiyorsak buraya bakacağız bunlar eski görüşler at bir yana yaklaşımı. Lenin görüşlerini değiştirdi derseniz orta yolcuların yapmış olduğunu yaparsınız. Lenin’in 1905’te dediği aynen kabul edildi bir tek Nisan Konferansları’nda. Bu çarpıtmayı yapanlar herkesten daha tehlikeli merkezcilerdir. Lenin’in yazdığı kitaptan önce sonunda söylediği şey budur, burada devrimci parti yoktur bizden başka ve biz de yapmak zorundayızdır. Kitapta işlenen başlıklar da bir kısmıyla Devlet ve İhtilal’de yazılmıştır 1905 değerlendirmesinde. Bir sene sonra da Kaustky broşürü kaleme alacak. Ne ele alınıyor? Parlamento mu sovyet mi hükümet karşısındaki tutumu anlatıyor. Kautsky devrimde sovyetleri ayaklanma organı olarak uygun görür ama parlamento olarak uygun görmez. Proletarya partisi demekle sosyal şoven partisi demek başka şeylerdir. Sovyetler iktidarı aldı, şimdi geri versinler partiye demek, burjuvaziye teslim etmektir. Devrim görüntüsü altında işçileri kandırma çizgisidir.
Soru:
Oportünizme karşı mücadeleyi anlatırken şöyle bir şey demiştin: Lenin ve Bolşevikler aslında en büyük kesim olmayabilir ama bizi düştü diyorlar. Bunu söylerken aslında Güldes’in seçim çalışmasındaki ifadelerle bir analoji kurdum dün de yine burada bir KöZ söyleşisi oldu ve KöZ’ün ilerleyen dönemde Seçimleri Beklemeyeceğiz kampanyası aktarıldı. Böyle bir kampanyanın aslında oportünizm ile mücadelede nasıl bir rolü olabilir? Bolşeviklerin tutumu ile benzerliği nedir?
Soru:
Sovyetler birliğinde proletarya diktatörlüğünün ömrü nedir?
Soru:
Bu son söylediğinle ilgili, devrimi savunuyor ancak bunu Sovyetlerle taçlandırmadığı için buna melun diyor ya da biz. Bugünkü koşullarda melun olmayan var mı? 71 devrimcilerine de bu bakışla melun der miyiz?
Konuşmacı:
Şimdi bu oportünizme karşı mücadele bize düştü ne güzel demiyor Lenin. Yapılması gereken budur ve bizden başkaları da yapmıyorsa biz yaparız diyor. Ben seçimlerle ilgili benzerliği böyle kurdum. Bu demek değil ki hem kadın hem de işçi aday gösterirsek hepsini siler süpürürüz gibi bir beklenti ile girmedik. Seçimleri kazanmak gibi bir arzu yok. Herkes Bolşeviklere ve Lenin’e itibar etmiyordu bunlar yapıldığında aksine hayalperest diyorlardı. Yapılması gereken budur diyerek yola çıkıyorlar. O zaman da devrim çantada keklik diye bakmıyor. Şubat devriminin arifesine kadar bu iddialı duruşu temsil ettikten sonra bile, 8 Mart 1917’nin arifesine kadar “Bizde bu işler olmayacak.” gibi konuşmalar oluyor. Yaptığımız, devrimcilerin görevi budur demek içindir. Bizim perspektifimizi benimsemeyenlerle yolları ayırıyoruz, yoksa tespit etmek mümkün değildir bu unsurları. Vurgular böyledir. Oyalayanlar oportünistlerden kopmamakta ısrar edenlerle kırıştıranlarla yolları ayırma vurgusu vardır. Bizim de seçimlerde yaptığımız budur, ancak zaferin garantisi olduğu için değil, ödevimiz olduğu için. Çünkü proletarya diktatörlüğünü zafere ulaştıracak yegane yol oportünistlerle ayrım çizgisini çekmektir. Ne Yapmalı da buradan başlar. Bahsettiğim makalede de bu vardı. Vaktiyle Bernstein ile mücadele ne ise Kautsky ile mücadele de odur diyor.
Proletarya diktatörlüğünün ömrü sorusuna buradan geçeyim. Ne zamana kadar sürdü? Bizim tarifimize göre, sınıfsız toplumun ilk evresine kadar sürer. Yani Marks’ın da Lenin’in de tarifleri böyledir. Birinci geçiş süreci diye bir kavram var, burada kapitalizmin içinden çıktığı haliyle burjuva toplumundan gayri başka bir toplum ile yüz yüzeyiz ve bu dönem sınıf mücadeleleri ile geçecektir. Burada geri dönüşler olur mu olmaz bilinmez, mütemadiyen ileri mi olur bilinmez ama hayır, o zaman anarşistlerin dediklerine ulaşırız. Böyle diyenler bugün anarşistlerin peşinden gidenler. Bookchin gibi, bu çerçevede olabildiğince sosyalizm ile yetinelim diyenler, Kautsky gibi yani. Proletarya diktatörlüğü diyerek partileri çöpe atarsanız, bu aslında devrime ihanet olur burjuvazi gittiğine göre vekaleten bizim gelmemiz lazım diyorlar. Karşı devrimci olmaları burada. Burjuvazi yenilmiş olmasına rağmen burjuva düzenini ayakta tutmak istiyorlar, burjuvazinin kendisinden daha tehlikeliler o yüzden. Benzeri bir tutumu Troçki ve taraftarları da gösteriyor: Şimdi bütün devrimci partilere gerek yok, illegal örgütleri tasfiye edelim yeni tipte bir parti kuralım, şeklinde.
O zaman da Lenin devrim çantada keklik diye bakmıyor. Şubat devriminin arifesine kadar bu iddialı duruşu temsil ettikten sonra bile, 8 Mart 1917’nin arifesine kadar Rusya da bu işler olmayacak gibi konuşmalar oluyor. Devrimcilerin görevi budur demektir. Oportünist unsurları tespit etmek için bizim perspektifimizi benimsemeyenlerle yolları ayırıyoruz demektedirler. Metinde oyalamacı tutumlar alanlarla, oportünistlerden kopmamakta ısrar edenlerle ve oportünistlerle kırıştıranlarla yolları ayırma vurgusu vardır. Bizim de seçimlerde yaptığımız budur. Bizde bunu zafer garantisiyle değil ödevimiz olduğu için yaptık. Çünkü proletarya diktatörlüğünü zafere ulaştıracak yegane yol oportünistlerle ayrım çizgisi çekmektir. Ne Yapmalı’da bu şekilde başlar. Bahsettiğim makalede de bu vardı. O makalede de vaktiyle Bernstein ile mücadele ne ise Kautsky ile mücadele de odur deniyor. Proletarya diktatörlüğünün ömrü sorusuna buradan geçeyim. Ne zamana kadar sürdü? Bizim tarifimize göre proletarya diktatörlüğü sınıfsız toplumun ilk evresine kadar sürer. Yani Marks’ın da Lenin’in de tarifleri böyledir. Birinci geçiş süreci diye bir kavram vardır. Çünkü kapitalizmin içinden çıktığı haliyle süren bir toplum ile baş başa kalıyoruz. Bu dönem de sınıf mücadeleleri ile geçecektir. Burada geri dönüşler olur mu olmaz mı bilinmez mütemadiyen ileri mi gidilir bilinmez ama hayır o zaman anarşistlerin dediklerine ulaşırız. Böyle diyenler bugün anarşistlerin peşinden gidenler Bookchin gibi Kautsky gibi bu çerçevede olabildiğince sosyalizm ile yetinelim diyenlerdir. Onlar proletarya diktatörlüğü diyerek partileri çöpe atarsanız bununla aslında devrime ihanet etmiş olursunuz, burjuvazi gittiğine göre vekaleten bizim gelmemiz lazım diyorlar. Karşı devrimci olmaları burada yatmaktadır. Onlar burjuvazi yenilmiş olmasına rağmen burjuva düzenini ayakta tutmak istiyorlar. Bu sebeple burjuvazinin kendisinden daha tehlikelilerdir. Benzeri bir tutumu Troçki ve taraftarları da gösteriyor. Onlar da şimdi bütün devrimci partilere gerek yok, illegal örgütleri tasfiye edelim yeni tipte bir parti kuralım diyorlardı. Esas tasfiyecilerden daha tehlikeli bir tutumdur. Esas düşmanlarının yapamadığını onlar yerine yapmak isteyen bir tutumdur. Burjuvazinin iflahı kesilmişken, yönetemez haldeyken o yönetemiyor onun yerine biz bu toplumu yönetelim ve eski devlet aygıtını parçalama yerine ikame edelim diyorlar. Muhtelif arızalara rağmen proletarya diktatörlüğü yaşatılabilir o halde geçiş döneminin temel güvencesi devrimci partidir. Bir sorun yaşandığında partinin durumuna bakarız. Biz sovyetler temel güvencedir demiyoruz aksine parti temel güvencedir diyoruz. Kurumla bakarsanız hem Troçkistlerin hem de başkalarının düştüğü tuzağa düşersiniz. 1921’de partiye üye akışları ve patinin bozulması başlıyor. Lenin bu durumu reddediyor. Bu üye akışı için partinin etrafına toplanan düşkünlere kapıları kapatın ve önceden var olanlar için 6 aylık aday üyeliği olsun diyor. Kırsaldakiler için ise aday üyelik süresi 2 sene olsun diyor. Lenin kongrede bu sert öneriyi sunuyor ama bu öneri kabul edilmiyor. Partinin niteliğini bozmayın diyor ancak bu karar uygulanmıyor. Sovyetler ve kitle örgütleri esasında partinin bilinç taşıyacağı alanlardır. Profesyonel devrimcilerin dışarıdan bilinç taşıma misyonunu yerine getirdiği sürece proletarya diktatörlüğü ayakta kalır.
Bugün de bunları görüyoruz aslında devrimi reddedenler pek çok değiller. Sorarsanız herkes devrimcidir. Peki biz bunları öyle mi kabul ediyoruz? Kautsky’e de baktığınızda devrime karşı değildir deniyor. Devrimden sonra proletarya diktatörlüğünün kurulması ve burjuvazinin kurumları konusunda Kautsky melundur deniyor ve karşı devrimcidir de deniyor. Bugün de Sovyet Cumhuriyeti, proletarya diktatörlüğü zamanı değil; onun yerine biz konfederalizm ya da parlamenter bir şeyler kuralım diyenler var. Böylece geçiş dönemi olabilecek ve nitelikleri sağlayacak şeyleri dinamitlemiş oluyorsunuz. Birileri bunu dinamitlediği zaman, buna karşı Çarlığa karşı gibi mücadele eden bir parti yoksa, proletarya diktatörlüğü sürekliliği sağlayamaz.
71 devrimcilerine bakalım, Denizler TİP’deyken devrimcilik yapmadılar ondan sonra da bir buçuk senelik bir ömürleri oldu. Kaypakkaya’nın biraz daha fazla oldu, Aydınlık’tan kopana kadar. TİP içindeyken de bu kişiler çeşitli çalışmalar yapmış olabilirler. Aybarlar yapmadı mı? Biz neden onlara devrimci demiyoruz da kopanlara diyoruz. Besbelli ki devrimci tutum kopmakla başlayan bir şeydir. Bu Lenin’in İkinci Enternasyonal ve Kautsky ile ilgili söylediği şeylerle bağlantılıdır. Öncelikle buradan ayrılıyor musun ayrılmıyor musun bununla alakalıdır. Söyle düşünelim, vaktiyle TİP’in içinde parlamenter sosyalizm diye giden bir partinin içinde pekala devrimcilik yapılabilir gibi bir şeyi kabul edersek ne olur? O zaman on binlerce kadrosu, militanı ve yönetimi hapislere atılmış olan HDP içinde de devrimcilik yapılmasında ne engel vardır? Denizler TİP içinde de devrimciydi dedikten sonra HDP içinde haydi haydi devrimcilik yapılır denemez mi? Hayır, hiçbirinde yapılamaz. Devrimcilik için devrimci parti gereklidir. 71’de kopanlar bizim de istediğimiz manada devrimci parti kurdu mu? Hayır, fakat biz o kopuşa devrimcilik diyoruz. Devrimci tutum oradan kopmakla başlar. Devrimci partiye varmak için ise başka bir şey lazım. Siyasi faaliyet içinde yer almak, sürekliliği vs. yanında bir strateji lazımdır partileşme için. Kopmakla devrimci bir şey yaparsınız ama ardından bir şey yapmazsanız olduğunuz yerde durursunuz. Kaypakkaya neden en ileridir? Suphiler’in partisi gibi bir parti lazım ve biz niye kurmuyoruz diyor? Niye Bolşeviklerin RSDİP’den kopması için seneler geçti. Almanya’da da biz koptuk ve partiyi kurduk iddiasında olanlara hayır deneyimlerde pişeceksiniz deniyor. Sol Komünizm’de de anlatılıyor, acele etmeyin ve köylülüğü boşta bırakmayın deniyor. Bu 3.Kongrede Lenin’in söylediğidir. Daha yapılacak çok iş vardır. Bakıldığı zaman Bolşeviklerin izlediği güzergah budur.