Köz’ün arkasında duran komünistler olarak 19 Mayıs ve Türkiye Solu başlıklı bir söyleşi organize ettik. Söyleşi yoldaşın sunumuyla başladı. Sunum yapan yoldaş şu konuları ele aldı:

Öncelikli olarak, 19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal’in Samsun’a yolculuğunun başlamasından önceki ve o dönemki siyasi duruma bakmak gerekir. 1. Emperyalist paylaşım savaşı, Ekim Devrimiyle birlikte sona ermiş, emperyalistlerin savaş öncesi amaçları değişmiştir. Bütün planlar artık Bolşevik Ekim Devriminin yayılmasını önlemek ve bu devrimi tekrardan boğmak üzere kurgulanmıştır. Emperyalistlerin bu planlarından bağımsız olarak, Ekim Devriminin etkisinin dünyanın neredeyse tamamında görüldüğü de aşikardır. Dünyanın dört bir yanını kasıp kavuran Ekim Devriminin rüzgarının hemen yanıbaşındaki bu topraklarda hissedilmemesi gibi bir durum zaten söz konusu olmazdı. Bundan da öte Ekim Devrimiyle bu toprakların daha ileri bir ilişkisi vardır ve asıl olarak bunun üzerinde durmak gerekir. O da şudur ki, ekim Devrimiyle birlikte bu topraklarda da devrim olmuştur. Bu devrimin bir ürünü olarak Erzincan Şurası kurulmuş, bu şurada ağırlıklı olarak Ermeniler ve Kürtler bulunmuştur. Bu şura (sovyet), coğrafi olarak sadece Erzincan’ı değil, Sivas, Erzurum, Erzincan, Dersim, Bayburt gibi bir dizi yeri kapsayan bir sovyetti. Bu sovyetin kurulması da, 1. Paylaşım savaşı esnasında Çarlık Rusyası tarafından işgal altında tutulan Osmanlı topraklarında gerçekleşmiştir. Çünkü çarlık ordusu içerisinde bozguncu faaliyet yürüten bolşevikler bu topraklarda da aynı siyasi faaliyetlerini yürütmekteydiler. Bu siyasi faaliyetlerin bir sonucu olarak kurulmuştur Erzincan Şurası. Yani Osmanlının savaşlardan geriye kalan topraklarının bir kısmında ezilenlerin yönetimi olan, merkezi Osmanlı idaresinden bağımsız bir yönetim kurulmuştur. İşte Anadolu topraklarını işgal eden emperyalistler de Ekim Devriminden kaynaklı planlarını değiştirirken, Anadolu’ya yönelikte ilk olarak Erzincan şurasını hedef alan bir planlama yapmışlardır. İlk olarak işçi emekçi iktidarı olan bu oluşumun ortadan kaldırılması gerekmektedir. Mondros Anlaşmasından başlayan bu süreç TC’nin kurulmasına kadar devam etmiş, bu şuranın izinden gidenlerin sonunu kazımaksa 1938 Dersim’inde gerçekleşebilmiştir.

İşte Mustafa Kemal ve adamlarının, işgal altındaki İstanbul’dan Bandırma adlı vapura binerek Anadolu’ya geçmelerinin temel hedefinde de bu sovyetin ortadan kaldırılması vardır. Nitekim Kemal’in ve arkadaşlarının ilk icraatlari de zaten bu bölge üzerinde olmuştur. Sivas ve Erzurum’da kongreler düzenlenmesi ve bu her iki kongrede de, bırakalım yeni bir cumhuriyet kurulması hedefini, saltanata, hilafete ve İstanbul hükümetine bağlılık yeminleri edilmiş ve vatanın Ermeni, Kürt ve Rumlar tarafından bölünmesi tehlikesi öne çıkarılmıştır. Bu kongrelerin devamında atılan tüm pratik adımlar bu şuranın bastırılmasına yönelik atılmıştır. Kurulan ilk düzenli ordunun Koçgiri’ye saldırması bu amaçtan başka bir şey değildir. Kemal ve arkadaşlarının İngilizlerin planları ve Mondros anlaşmasının kuralları gereğince yürüttükleri mücadele; Erzincan şurasını yok etmek, Anadolu topraklarında ortaya çıkmış ya da çıkacak olan ayaklanmaları kanlı bir şekilde bastırmak ve Ekim Devriminin izlerini bu topraklardan silerek, yayılmasının önünde bir tampon oluşturma mücadelesiydi. Ve bu mücadeleleri karşı devrimci bir cumhuriyetin kurulmasıyla muvaffak oldu. Başından beri karşı devrimci olan Kemal ve arkadaşlarının Kuva-yi Milliye diye lanse ettikleri ve bugün birçok ilerici sol diye görünün akımların methiyeler dizerek antiemperyalist payesini biçtikleri hareket de bu planın bir parçası olan başından sonuna kadar karşı devrimci bir iç savaş hareketidir. Kuvayı milliye hareketi içerisinde, sol harekete göre destanlar yazan, Karayılanlarda, sol marşlarda yer bulan Mehmet Saitlerde, Mehmet Efelerde aynı karşı devrimci hareketin uşaklarıydılar ve ezilenlerin karşısına katliamlarla dikildiler.

Devrimcilik iddiasında bulunanların öncelikli olarak bu tarihle hesaplaşmaları gerekir. Saf tutulacaksa, karşı devrimci Kemallerin, Karayılanların ve Kuva-yi Milliyenin tarafında değil, Erzincan şurasının, Alişerlerin, Zarifelerin tarafında saf tutulması gerekir. Hepsini aynı torbanın içerisine koymak Alişerlere ve Bolşevik mirasa ihanet etmekten başka hiçbir anlam taşımaz. Bütün bunlara rağmen ezilenlerden emekçilerden yana olduğunu iddia eden sol hareketlerin Kemalizmden kopamama sebebi nedir? Bunun sebebi ise, gene aynı sol hareketin kendisine miras olarak aldığı Komünist Enternasyonal’in 5. Kongresindeki revizyon ve ardından oluşturulan 28 programıdır. İşte bu 5. Kongrede, 2. Kongrede alınan kararların çiğnenerek “Ulusal burjuvaziyle ittifak yapılabilir, bu yüzden de Anadolu’daki Türk burjuvazisiyle ve Çin’deki Komingtangla ittifak kurulması gerekir.” kararı, sadece Türkiye solu değil, dünya solunun revizyonizm girdabından çıkamamasına ve burjuvazinin temsilcileri olan düzen partilerinin kuyruklarına takılmalarına vesile olmaktadır. Tüm bu sebeplerden ötürü Kemalizmden kopmak ve o Bandırma vapurundan inebilmek için, öncelikli olarak Komünist Enternasyonalin 5. Kongresindeki revizyonizmle ve devamında gelen süreçle hesaplaşmak gerekir. Bu hesaplaşmanın yapılabilmesinin en temel koşulu da, yine Komünist Enternasyonalin ilk dört kongresindeki ilke ve esaslara sıkı sıkıya bağlanmaktan ve bu mihenk taşına vurarak siyasal hattı belirlemekten geçer. Köz’ün arkasında duran komünistlerin gıdasını aldığı ilk dört kongredeki devrimci çizginin gösterdiği saf da, Karayılanların, Kemallerin, Mehmet Saitlerin safları değil, Alişerlerin, Suphilerin, Zarifelerin saflarıdır.

Yoldaşın sunumunun ardından soru cevap bölümüne geçildi. Bu bölümde şu sorular soruldu ve yoldaş aşağıdaki cevapları verdi:

-Erzincan şurasının yıkılmasına yönelik atılan adımlara karşın Komünist Enternasyonal’in tutumu var mıydı?

Komünist Enternasyonal’in bu şuraya destek amaçlı verebileceği en büyük destek, bu şuraya saldıran güçleri bertaraf edip, o coğrafyada da proleter bir devrim gerçekleştirmek üzere bir partinin kurulmasını sağlamaktır. Bunu da yapmıştır. Mustafa Suphilerin TKPsi bu topraklarda amele rençber şuralarını kurmak üzere bir devrim mücadelesini yürütmeyi amaçlayarak kurulmuştur. Zaten bu mücadele devrimle sonuçlanmış olsa idi, Erzincan şurasına saldıracak bir karşı devrimci hareket boğulmuş olacaktı. Ne yazık ki, Suphilerin Karadeniz’de katledilmesinin ardından TKP bunu başaramamış, aynı TKP Komünist Enternasyonalin 5. Kongresinin kararları gereği, Erzincan şurasını boğarak kurulan karşı devrimci cumhuriyetin saflarına geçmiştir.

-Brest Litovsk Anlaşmasını Osmanlıyla imzalayıp bu toprakları terk etmek, Erzincan Şurasını yalnızlaştırmak anlamına gelmiyor mu?

Bu anlaşmayı imzalayan Bolşevikler ya da enternasyonal değil, bir devlet olan Sovyetlerdir. Sovyetlerin anayasasına göre de başka bir coğrafyayı ilhak altında tutmak yanlış olduğu için Sovyetler bu anlaşmayı imzalamışlardır, zaten olması gereken, buradaki sovyetle diğer Sovyetlerin gönüllü birliğini sağlamaktır, amaç bu olsa da bu tam olarak sağlanamamıştır.

-1. Emperyalist Paylaşım savaşına katılan tüm İtilaf devletleri bu şuraya karşı mıydı?

Evet tamamı karşıydı, çünkü hepsi emperyalistti ve Ekim devriminin yok edilmesi temel amaçlarıydı.

-Solun Kemalizmden kopamaması 5. Kongreyle doğrudan bağlantılı ise, Kemalizmden kopmak için 5. Kongreyi daha da ötesi, sonrasındaki tüm siyasi tarihi reddetmek mi gerekir?

Aynen öyle, eğer ortada bir revizyon varsa öncelik bu revizyonla hesaplaşmaktır. Bu revizyonla hesaplaşılmadığı müddetçe, her türden revizyonizme ve oportünizme kapı aralanmış olur. 5. Kongrede olan tam tamıyla bir revizyondur ve sonrasındaki tüm süreçler bu revizyonizm ve oportünizm bataklığının içerisinde şekillenmiştir. 

-Ayaklanmalar sadece şuraların olduğu bölgelerde miydi, neden ilk oralar hedef alındı?

Ayaklanmalar sadece şuraların olduğun bölgelerde değil, Anadolu’nun bir dizi yerinde ayaklanmalar vardı, lakin en tehlikeli olanı bu şuranın varlığıydı ve ilk ezilmesi gerekende tam olarak orasıydı. Zaten Anadolu’nun dört bir yanında gerçekleşen ayaklanmalar, Kuva-yi Milliye denilen karşı devrimci hareket ve onun ardından kurulan düzenli ordu tarafından kanlı bir şekilde bastırılmıştır. 

-Karayılanlar, Sütçü İmamlar kimlerden destek alıyordu, neden Ermenilerin ve Kürtlerin üzerine yürüdüler?

Bugün her ne kadar bu zatlara sol hareket tarafından övgüler dizilse de, bunların ana destekçileri, karşı devrimci hareketi büyütmek için komutan ilan edilmiş olan Kemal ve arkadaşlarıdır.

-Erzurum ve Sivas’ta kongreler örgütlenirken, şuraya karşı saldırı harekatları başlarken Erzincan şurasının savunmak amaçlı bir faaliyeti yok muydu?

Tabii ki de vardı, karşı devrimci hareketin Koçgiri’ye saldırmasına karşılık verilen savaş Erzincan şurasını savunma savaşıdır, Kemal ve adamlarını ortadan kaldırmak için Alişer ve arkadaşlarının gerçekleştirdikleri hamleler bu şurayı savunma hamleleridir. Ama ne yazık ki, bir Alevi dedesi olan Diyap ağa gibi hainlerin de desteğini alan bu karşı devrimci hareket karşısında bizimkiler mağlup olmuştur.

-İtilaf Devletleri Anadolu’dan çekilmeden de Ekim Devriminin önünü kesemezler miydi?

Zaten büyük bir kaosun yaşandığı, merkezi otoritenin tanınmadığı, bir dizi ayaklanmaların yaşandığı bu coğrafyada, hem işgalci pozisyonunda kalıp, hem de halkın desteğini alarak Ekim devriminin rüzgarının önü kesilemezdi. Bu yüzden de başkaldıranların kelleri gidecek, merkezi otorite sağlanacak ve ekim devrimine karşı bir duvar örülecekti, plan buydu ve bu plan gerçekleştirildi. Bizimkilerin kanı aktı, o kanla Kemalizmin bayrağı göndere çekildi. 

-Gerçekten de emperyalizme karşı bir ulusal kurtuluş hareketi olmuş olsaydı Kuva-yi Milliye hareketine yine de destek verilmemeli miydi?

Bu sorunun yanıtı Komünist Enternasyonal’in 2. Kongresinde verildi. Orada alınan karara göre, ancak ve ancak ulusal devrimci hareketlere destek verilmesi gerekir. Bir ulusal hareketin devrimci olarak kabul edilmesi için de üç temel şart sıralandı. Bu şartlar:  birincisi; bu ulus başka bir ulusu tahakküm altında tutmayacak, ikincisi; işçileri emekçileri, ezilenleri silahlandıracak, üçüncüsü; komünistlere örgütlenme zemini sunacak. Bu üç maddeye baktığımızda, Kuva-yı Milliye hareketinin sabıkasının oldukça kabarık olduğunu görürüz. Kürt ulusunu ve Ermenileri tahakküm altında tutan, düzenli ordu kurarak emekçilerin ellerindeki silahları toplayan ve en ufak bir başkaldırıyı kanla bastıran, Suphileri Karadeniz’de katleden bir hareket olduğunu görüyoruz. Böyle bir hareketin bırakalım antiemperyalist olduğunu, karşı devrimci bir hareket olarak görülmesi için daha fazla ne yapmasını beklemek gerekir? Böylesi bir hareket de hiçbir koşul ve şart altında desteklenemez ve desteklenmemelidir. Bunun aksini yapmak da ilk dört kongreyi reddetmek, 5. Kongredeki revizyonu sahiplenmek ve Alişerlere, Suphilere ve dünyanın ezilen emekçi ve işçilerinin mücadelesine ihanet etmektir. Köz’ün arkasında duran komünistlerin de bu ihanet hattında hiçbir zaman bezleri olmamıştır ve de olmayacaktır.

Sorulara verilen yanıtların ardından söyleşimiz bitirildi.

Karayılanlara, Mehmet Saitlere Karşı, Alişerlerin, M.Suphilerin Saflarındayız!

Revizyonizm Yenilecek, Bolşevizm Kazanacak!

1 Mayıs Mahallesi’nden Komünistler