“Temmuz Günleri ve Bolşeviklerin Tutumu” gündemli söyleşimiz 17 Temmuz günü gerçekleşti.
Söyleşi moderatör yoldaşın açılış konuşmasıyla başladı. Yoldaş, Ekim Devrimi’nin siyasi anlamının sol tarafından anlaşılmadığını, Ekim Devrimi’nde başarılanın ne olduğu soruna cevap üretilemediğini ifade etti. Temmuz Günlerini konu alan söyleşimiz bu sebeple organize edildiğini belirtti ve konuşmacı yoldaşa sırasıyla sorularını yöneltti.
1. 1917 Temmuz günlerinde neler yaşandı bize kısaca anlatabilir misin?
Ekim Devrimi bizim için tarihte kalan bir olgu değildir. Ekim Devrimi ve Ekime giden sürecin dersleri bizim için günceldir. Temmuz günleri de derslerin çıkarılması gereken ayrı bir süreçtir. Şubat devriminin ardından ortaya ikili iktidar ortaya çıkmış olsa da kitlelerin eylemlilikleri devam etti. Çünkü Çarlık otokrasisinin savaşının devam ediyor ve savaşla beraber kitlelerin huzursuzluğu artıyordu. Çok geçmeden de Temmuz Günleri diye anılan kitlesel silahlı ayaklanmalar gerçekleşti, sonucunda ayaklanmacılar büyük kayıplar verdi. Kadet hükümeti istifa etti ve yerine Kerenski hükümeti geldi. Kendisi bir ayaklanma sonrası iktidara gelen Kerenski devrimci ve ayaklanan kitlelere yönelik saldırıları artırdı, saldırılar sonrasında Lenin Finlandiya’ya kaçmak zorunda kaldı.
2. Şubat’tan beri ayaklanan kitlelerin Temmuz günlerinde yine silahlı bir ayaklanma çıkardığından ve kanlı bir şekilde bastırıldığından bahsettin. Buna ayaklanma deniyor ve devrim kavramlarının anlamı ve farkları nedir?
Devrim denilen şey var olan hegemonyanın el değiştirmesidir. Hakim olan rejimin yerine başka bir rejimin gelmesi demektir. Rojava Devrimi bu anlamıyla devrimdir sosyal haklara veya başka hiç bir farklı kazanıma bakmaksızın var olan hegemonyanın ortadan kalkması ve bir bayrak çekilmesidir.
Burjuva devrimi de bir devrimdir, İran’daki Humeyni’nin devrimi de devrimdir, Rojava da bir devrimdir, Suriye BAAS devrimi de bir devrimdir. Ancak tek mesele iktidarın el değiştirmesi değil, iktidarın kimin tarafından ele geçirildiğidir. Egemenliğin proletaryanın elinde olduğu devrim 7 Kasımda gerçekleşen proleter devrimdir. Kurmak istediğimiz parti de böyle bir devrimi hedefler.
Elbette devrimler belli ayaklanmaların sonucunda ortaya çıkar ama her ayaklanmanın sonucu devrim olmaz. Elinde olandan fazlasını ele geçirmek üzere örgütlenmiş ve sokaklara çıkmış kitle seferberliğine ayaklanma denir. Silahlı veya silahsız olabilir. Karşısındaki gücü bertaraf edebilmesi için ise silahlı bir ayaklanma olma zaruriyeti vardır. Bunun yanı sıra partinin önderlik etmediği bir proleter devrim de sözkonusu olamaz.
3- Temmuz günlerini anımsayarak, komünist bir parti ayaklanmalardan nasıl bir devrim çıkarmayı bekliyor, her kalkışmadan devirim çıkabilir mi? Bunu bolşeviklerin Temmuz günlerindeki tutumu göz önünde bulundurarak cevaplayabilir misin?
Gezi, Kobane ayaklanmaları veya 95 1 Mayıs ayaklanmalarında parti olsaydı devrim olurdu demek için nesnelliğine bel bağlamak gerekir. Eğer devrim kitlelerin eseridir dersek her ayaklanmadan devirim çıkarırız. Devrim devrimcilerin eseridir diyorsak, ayaklanmadan bağımsız olarak devrimci partinin devrimi gerçekleştirecek hazırlığa sahip olup olmadığına bakmalıyız. Devleti sarsıntıya uğratabilecek silahlı bir kalkışmayı sevk ve idare edebilmesi gerekir. Temmuz günlerinde bolşevik parti böyle bir hazırlığa sahip olmadığı için kitlelerin sokağa çıkmamaları gerektiğini söylüyorlar.
4- Gezi, 6-7 Ekim Kobane, süreçlerini ayaklanma olarak tarif ediyoruz. Bir ayaklanma olmasa da Boğaziçi eylemlilikleri baş gösterdi. Bizim hedeflediğimiz bir devrimci parti olsaydı bu olaylara nasıl müdahale edebilirdi?
Devrimci partinin en önemli özelliği kitlelerin taleplerinden bağımsız bir siyasi çizgidir. Bu olmadığı sürece devrimci bir parti olmaz. Parti kurduğumuzda da hemen devrime önderlik edecek bir parti olmayacaktır, ancak tüm bu ayaklanmalar sırasında kendine bağımsız siyasi bir hat çizebilirdi. Gezi ve Kobane döneminde bir parti olsaydı, gençliğin orantısız zekasından değil partinin belirlediği siyasi içerikten söz edilebilirdi. Seçimler döneminde bağımsız bir siyasi hat ören parti olsaydı, millet ittifakı kuyrukçuluğu yapmayacak politik unsurlar için bir çekim merkezi olurdu. Rejim krizindeki hükümeti karşı durabilecek siyasi çizgiyi netleştirirdi. İleri çıkmış unsurlara bağımsımız devrimci siyasetin nasıl yapılacağını gösterirdi.
5. Biz bugün siyasi mücadelemizi devrimci partinin olmadığı koşullarda sürdürüyoruz. Bu siyasi mücadelenin gayesi nedir?
Devrim madem partinin işi, bu parti kurulmadan da devrimci bir mücadele yürütülemez ve bu yüzden biz bekleyeceğiz diye bir tutum takınmayacağız. Parti kendiliğinden kurulamaz, politik faaliyet içerisinde kurulması gerekir. Bugün seçimlerde Güldes Önkoyun’u desteklememiz, 2. Turda boykot dememiz, koronada sokağa çıkmamız , paneller söyleşiler, eylemler vs) parti ihtiyacını hisseden devrimcilere ulaşmak, onlara böyle bir devrimci partinin kuruluş kongresini beraber örgütlemeyi önermektir.
Yoldaşın sunumunun ardından dinleyicilerden soru ve görüşler alındı. dinleyicileri şu soru ve görüşleri yöneltti?
1) Parti ilk kurulduğu anda devrim için hazır olacak ve herhangi bir ayaklanmaya önderlik edebilecek mi?
2) Bolşeviklerin önce Kornilov sonra Kerenski diye bir sloganları var. BugünErdoğan’ı göndermek için Millet İttifakı ile iş tutması aynı taktik olarak görülebilir mi?
3) Kitlelerin kamu düzenini çiğneme kararlılığı gösterdiği duruma biz ayaklanma diyoruz.
Lenin devrimci durumu tanımlarken önce nesnel koşullardan bahsediyor: Yönetememe, ezilenlerin huzursuzluğu, kitlelerin seferberliğinde artış devrimci duruma işaret ediyor. Dördüncü koşul ise kitlelerin özne olması, bağımsız bir faktör olarak hükümeti kısmı olarak işlemez hale getirmesi. Ayaklanma dediğimiz şeyler, kitlelerin kendi kurtuluşu yolunda ilk adımlar oluyor. Böyle düşünürsek gazi de ayaklanma oluyor. Bu saptamalar menşevikjlerin ve troçkistlerin katkılarıyla ikili iktidar olmadan devrim olmayacağı, iktidarın alınmayacağı saptamasını doğuruyor. Örneğin Bolivya’da en güçlü parti troçkist bir parti, bu partinin iktidarı alabilecek gücü var, ancak ortada kitlelerin ayaklanmasından doğan ikili iktidar olmadığı için iktidar alınmaz deniyor. Ancak bizim için devrim ille öncül bir ayaklanma, ikili iktidar, veya Sovyet olduğunda mı gerçekleşir? Normalde iktidar alınabiliyorsa, alınması gerekiyor. Her zaman bağımsız bir kitle eylemi olması gerekmiyor, bazen olmasa da alınıyor.
4) Parti sadece bir harekete önderlik etme, bir hareketi iktidara getirme değil bazen de frene basma amacı taşır. Kitlelere daha sonra saldıracağız demek de bir önderlik kapasitesidir. Bir parti kurulduğu koşullara bizim de zaman zaman frene basmak gerekecektir. Siyasi akıl bazen hızlı bazen yavaş gitmeyi gerektirir.
Sorulardan sonra yoldaş tekrar söz aldı ve şunlara değindi.
Devrimi yapacak özne iktidarı alıp almamaya karar verir, burada kriter kendisinin iktidarı alma görevini yerine getirip getiremeyeceğidir. Nesnel bir devrim durumu varken, bizim hazırlıklı olmamız gerekiyor. Ancak ayaklanma çıkmasa da iktidar almaya karar verilebilir. Şubat devriminin peşinden çıkan ikili iktidar durumu zorunluluk değildi, o zamanki nesnel durumun sonuçlarıydı.
Bolşevikler önce Kornilov sonra Kerenski derken Kerenski ile ittifak kurmadılar. Kornilov’a karşı savaşarak Kerenski’nin de maskesini düşürdüler. Kendi bağımsız güçleri ile Kornilov’dan kurtulmanın yolunu açmış oldular.
Bugün partiyi kurmak isteyenlerin görevi neyse, kurulduktan sonraki görevi de o olacak. Parti öncesi ve sonrası siyasetin amacı aynı. Bugün partiyi kurmadan önce hedefimiz devrimci kaygıları olan militanlarla oportünistleri ayrıştırmak. Parti kurunca da asıl derdimiz oportünizm ve reformistleri alt etmek olacak. Bunu yapmadıkça muvaffak olamayacağız.
Harekete geçen kitleler deyince çoğunluğun harekete geçtiği anlamı çıkmaz. Partinin harekete geçmiş politik unsurlara ulaşması gerekli. Bu yoldaki asıl engelin oportünistler olduğunu gösterip ortadan kaldırmak zafere ulaşma olasılığını yükseltiyor.
Yoldaşın sözlerini tamamlamasıyla söyleşi sonlandırıldı.
İstanbul’dan Komünistler