2021 Şubat ayında Alınteri, Demokratik Bölgeler Partisi, Devrimci Parti, Ezilenlerin Sosyalist Partisi, Mücadele Birliği Platformu, Sosyalist Meclisler Federasyonu ve Partizan tarafından oluşturulan Birleşik Mücadele Güçleri (BMG) bir kuruluş bildirisi yayımlayarak kurulduğunu ilan etmişti. “Faşizme karşı birleşelim, örgütlenelim, mücadeleyi yükseltelim” başlıklı bu bildiriye KöZ sayfalarında da yer vermiştik. Kuruluşunun hemen ardından gelen Mart-Mayıs sürecini geride bıraktıktan sonra BMG hakkında bir değerlendirmeyi de KöZ sayfalarına taşımanın uygun olacağını düşünüyoruz.
Bu yazıya başlarken bildirideki tespitleri ve hedefleri kısaca yeniden hatırlamakta fayda var:
“Türkiye-Kürdistan sathında muazzam gelişmelerin yaşanabileceği bir siyasal ve toplumsal zeminle karşı karşıyayız. Emperyalist kapitalizmin ekonomik, siyasal ve toplumsal krizi günden güne büyürken, AKP-MHP-Ergenekon faşist ittifakı, saldırılarına azgın bir şekilde devam ediyor. Koşullar, faşizmin çizdiği sınırlara hapsolmuş hiçbir anlayış ve önerinin kurtuluş reçetesi olamayacağını gösteriyor. Bu eşikte tarih, sol, sosyalist, devrimci, demokratik ve yurtsever güçleri göreve çağırıyor. Bu çağrıya ses verdiğimizi ve yan yana mücadeleyi büyüteceğimizi deklare ediyoruz.
Türkiye ve Kürdistan işçileri, emekçileri, kadınları, gençleri ve halklar uzun süredir ısrarlı bir eylem hattında yürüyor. Avukatlardan mühendislere, sağlık emekçilerinden akademisyenlere, kent yoksullarından emekçi köylülüğe kadar toplumun hemen tüm kesimleri bu mücadele hattının parçası hâline gelerek, faşist iktidara karşı itirazlarını yükseltiyor, direnişlerini sürdürüyor.”
Bu tespitlerin ardından bildiri kendi görevini şu şekilde tarif etmişti:
“Bizler, Türkiye ve Kürdistan’daki tüm devrimci, sol, sosyalist, demokratik, yurtsever güçler olarak, tüm bu gelişmelerin önümüze koyduğu sorumluluğu omuzlamak zorundayız. Bu nedenle, tüm itiraz ve direnişleri ortak mücadele nehrinde buluşturmayı görev biliyoruz.
Bu görev ve sorumluluktan hareketle, “Faşizme Karşı Birleşelim, Örgütlenelim, Mücadeleyi Yükseltelim” sloganıyla, her alanda mücadeleyi omuz omuza yürüteceğiz. Öncelikli hâle gelen hedeflere ve taleplere yanıt olacak mücadele biçimlerini yaratıcı tarzda belirleyerek, yaşamımızı ve emeğimizi gasp eden faşizmin üzerine birlikte yürümeyi ve mücadeleyi genişletmeyi hedefliyoruz. Başta HDK ve HDP olmak üzere Türkiye’deki tüm devrimci demokratik güçlerle yan yana ve dayanışma içinde ortak mücadele zeminlerini güçlendirmeyi kararlılıkla ortaya koyuyoruz.”
Söz konusu tespit ve hedeflerin sadece söyledikleriyle değil söyleyiş biçimiyle ve söyleyemedikleriyle bize gösterdikleri var.
Öncelikle Türkiye ve Kürdistan’da “muazzam gelişmelerin yaşanabileceği bir zemin”i tarif ederken belli ki patlamalara hazır, büyük değişimlere açık bir dönemden geçtiğimizin altını çiziyor. Öte yandan emekçilerle ve ezilenlerle de sınırlı olmayan geniş bir kitlenin öfkesinin her geçen gün büyüdüğünü aktarıyor. Ancak bu gelişmelere açık atmosferin adını neden devrimci durum olarak koymuyor bunu bilemiyoruz. Veya böyle köklü, muazzam değişimlerin gerçekleşmesinin devrimden başka bir yolu varmış gibi neden “devrim” kavramı kullanılmıyor? Bu soruların cevabı kuruluş bildirisinde net olarak verilmiyor. Kaldı ki BMG’nin adında da devrimci sıfatının kullanılmamasının nedenini de benzer şekilde sorabiliriz. İkincisi, Türkiye’deki siyasi rejimi faşizm diye tarif etmekle beraber sınırları faşizm tarafından çizilmemiş bir siyaset anlayışı benimsediklerini söylüyor. Türkiye’de son yıllarda yükselen faşizm tespitinin mücadelenin önünde engel veya mücadele kaçkınlığına bir bahane olarak kullanıldığı artık ayan beyan ortada. BMG’nin böyle bir tutumdan kendini ayrıştırmak için ne yapacağı, güncel siyasi gelişmelere karşı nasıl bir tutum ve strateji izleyeceği de net olarak belirtilmiyor. Sonrasında ise faşizme karşı mücadeleyi HDP ve HDK ile dayanışma içinde sürdürmenin önemi altı çizilerek ifade ediliyor. Bu mücadelede bu denli önemli olan HDP’nin neden BMG’nin bir parçası olmadığı yine açıklanmıyor. Son olarak bildiride de bu birleşimin birleşik cephe mi, stratejik birlik mi, yoksa bir eylem birliği mi olduğu da net olarak ifade edilmiyor. İlk bakışta Faşizme Karşı Birleşik Cephe’yi anımsatan adına rağmen BMG’nin niteliğinin öyle olmadığını tahmin ediyoruz zira bugün tarif edilen şartlarda kurulan bir birleşik cephede HDP’nin olması beklenirdi.
Belli ki bu muammanın sırrı esasen faşizme karşı mücadeleden ziyade parlamentarist bir stratejiyi ifade eden siyasi tercihte yatıyor. Böyle olunca da bu tercihte, söz konusu zeminde HDP’yi desteklemek ve onunla birlikte CHP’nin daha doğrusu Millet İttifakı’nın kuyruğuna takılmakta yatıyor. Böyle olunca da elbette konu faşizme karşı mücadele çerçevesine oturtulamıyor.
Kuruluştan Bu Yana BMG’nin Faaliyetleri
BMG’nin kuruluşu zamanlama bakımından hem Mart-Mayıs sürecini önceleyen hem de beklenmedik şekilde Boğaziçi eylemlerinin ortaya çıktığı bir döneme denk gelmişti.
Kuruluşunun ardından BMG grevdeki belediye işçilerinin, Boğaziçi öğrencilerinin, saldırı altındaki ÇHD’li avukatların mücadelelerini sahiplendiklerine dair açıklamalar yaptı. 8 Mart öncesinde ise BMG “Biz kadınlar her sene olduğu gibi bu sene de 8 Mart’ta sokaklardan, meydanlardan, caddelerden, alanlardan, bizi mahkum etmek istediğiniz evlerden, mahkum edemediklerinizi tecrit ettiğiniz zindanlardan sesleniyoruz” diyordu. BMG’nin bağımsız olarak yaptığı asıl eylem/kampanya ise Mart ayında başlayan “Emeğimiz ve Özgürlüğümüz için Örgütlenelim” kampanyasıydı.
“Yoksulluk ve işsizliğe karşı, Emek sömürüsüne ‘DUR’ demek için, Sınıfsız ve sömürüsüz bir yaşam için örgütlenelim” şiarlı kampanya emekçi mahallelerde bildiri dağıtımı ve ajitasyonlar hâlinde ilerledi. BMG kendini bir seçim kampanyası veya belli bir döneme ya da soruna mahsus kampanya/ eylem birliklerindense daha genelgeçer bir örgütlenme çağrısıyla tanıtmayı seçmişti. Ancak bileşenlerinin ajitasyonda serbestliği benimsediklerini belirten BMG’nin örgütlenme çağrısına kulak verenler BMG’nin hangi bileşenine örgütlenmeliydi?
“Emeğimiz ve Özgürlüğümüz için Örgütlenelim” kampanyası ise belli semtlerde veya mahallelerde odaklanılan ajitasyonların ardından son buldu. Açıklama veya haber olmaksızın sonlandırılan kampanyaya dair bileşenlerden veya BMG’den gelen bir değerlendirme de olmadı.
Kuruluşunun kısa süre sonrasında BMG Newroz mitingine “Newroz Ruhuyla Birliğe, Mücadeleye, Zafere” pankartıyla katıldı.
1 Mayıs yaklaşırken BMG 1 Mayıs’a ilişkin tutumunu açıkladı. Açıklamada: “Faşist iktidarın 1 Mayıs’ı yasaklama ve engelleme tutumuna karşı “her yer 1 Mayıs her yer direniş” şiarını kuşanarak tüm üretim ve yaşam alanlarında 1 Mayıs’ı özüne uygun olarak karşılayacağız” deniliyordu. Ardından “başta işçi sınıfı olmak üzere bütün ezilenleri 1 Mayıs’ta alanlara ve kapitalizme, sömürüye, faşizme ve her türden gericilik ve eşitsizliğe karşı sosyalizm bayrağını yükseltmeye çağırıyoruz!” çağrısını yükseltti. Bu çağrı doğrultusunda afişleme, basın açıklamaları, bildiri dağıtımları ile 1 Mayıs çalışmalarına devam etti.
1 Mayıs’ın ardından BMG Filistin’e destek eylemlerine aktif şekilde katıldı. Yaptıkları açıklamada Filistin halkı kazanacak derken “Güney Kürdistan’a yönelik işgal ve saldırganlığa karşı çıkalım!” vurgusu yapıldı. Son günlerdeyse herkesin gündemine oturan Sedat Peker videolarının ardından “mafya düzenini teşhir” amaçlı bir dizi eylem ve ajitasyon yapıldı. “Mafya düzeniniz yenilecek, biz kazanacağız” pankartı AKP ilçe binaları önünde açıldı.
Hem 1 Mayıs hem de Newroz’daki tutuma ve pankartlara baktığımız zaman soyut düzlemde yanlış denilemeyecek mücadele, zafer, direniş gibi vurguların öne çıktığını görüyoruz. Ancak asıl önemli olan mücadelenin kime ve neye karşı olduğunun, bu mücadelenin kim tarafından, nasıl ve hangi araçlarla yürütüleceğinin, zafere nasıl ulaşılacağının, zafer yolunda asıl düşmanın kim olduğunun somutlanabilmesidir. Örneğin ajitasyonlarda ve pankartlarda sık sık tekrar edilen “biz kazanacağız, biz başaracağız” vurgusundaki “biz”in kim olduğu netleşmeden bir çağrı yapmak mümkün müdür? Zaferi kime karşı ve nasıl kazanacağımıza dair bir yol haritası olmadan bu mücadeleye omuz vermek isteyenler neye dayanarak bunu yapabilirler? HDP kapatma davasının gündeme oturduğu, Gergerlioğlu’nun tutuklandığı, hükümetin Rojava’ya saldırılarını artırdığı bir dönemde gerçekleşmiş 2021 Newrozu’nda bunlara karşı mücadele etmekten başka nasıl bir mücadele tarif edilebilirdi? Veya hükümetin yasaklarla 1 Mayıs’ın önünde durduğu bir dönemde bu yasağı delmeye çalışmadan, kitlesel 1 Mayıs için meydanı sendika bürokratlarına bırakmaksızın başvurular yapmadan, yasakların kalkması veya delinmesi için bir kampanya başlatmadan kitleler, işçiler sokağa çağrılabilir mi?
BMG’nin siyasi faaliyetleri, özellikle Newroz ve 1 Mayıs’taki tutumu başta sorduğumuz soruları daha net sormamıza ve bunlara bazı cevaplar vermemize de olanak tanıyor.
BMG’nin Önündeki Engeller
BMG’nin güncel siyasi iklimde devrimci kaygılar taşıyan militanları bir araya getirdiği açıktır. Hatta bu bir araya gelişe onay verenler arasında etkisiz ve sessiz kalan sol akımlardan rahatsız olan, devrimci arayışta ve ileri sıçrama kaygısında olan, acilen bir adım atılması gerektiğini düşünenler de yüksek olasılıkla mevcuttur. Ancak eksiklikleri ve muğlaklıklarıyla beraber BMG’nin kuruluş bildirisinde belirttiği hedefleri dahi gerçekleştirmesinin önünde engeller vardır.
Bu engelleri açıklamaya BMG’nin niteliği hakkında başta sorduğumuz soruları sorarak başlamak gerekir. BMG bir eylem birliği mi yoksa faşizme karşı birleşik cephe midir? Komünist Enternasyonal’in Dördüncü Kongresi’nde tarif edilen türden bir cephe olması için “faşist iktidar” olarak adlandırdığı yapıya karşı mücadele etme iddiasındaki tüm güçleri, o güçlerin bu yapıya ne ad taktığına bakmadan ortak düşmanın saldırılarını yekvücut göğüsleme çağrısında bulunarak kurduğu cepheye davet etmesi gerekirdi. Sonrasında da bu mücadelenin gereklerini yerine getirmeyenleri teşhir ederdi. Komünist Enternasyonal, birleşik cephe çağrısını kendi çizgisiyle hiçbir şekilde bağdaşmayan İkinci Enternasyonal’in takipçisi akımlara da taşımıştı. Eğer BMG de bu biçimde şekillense idi yaratacağı siyasi etki ve tartışmaların bugünkünün hem nicel hem de nitel olarak kat ve kat üzerinde olması ve başta ifade edilen hedefe – bu hedefin de muğlaklığı şimdilik bir yana bırakılırsa- ulaşılması daha mümkün olurdu.
Bir varsayım olarak devrimci kaygıları taşıyanların bir araya geldiğini söylesek de bu birliği oluştururken nasıl bir devrimcilik kıstası koyulduğuna dair bir netlik de sözkonusu değil. Birleşimin isimde mücadele güçleri gibi belirsiz bir ifade kullanması da bu birliğin kimleri buluşturduğunu anlaşılmaz kılmaktadır. Devrimcileri buluşturmayı hedefleyen bir ittifakın adında en azından devrimci sözcüğünün yer alması beklenirdi. Ama böyle durumda da bileşimin yedi akımla sınırlı kalmaması, mücadele güçlerinin bileşenlerinin devrimci gördüğü akımların aynı düzlemdeki uzantılarının da bu birlik içinde bulunması gerekirdi.
Birleşik Mücadele Güçleri daha dar anlamda bir eylem birliği platformu da değildir. Zira öyle olsaydı HDP’den Halkevleri’ne, Sol Parti’den EMEP’e tüm akımların mücadele güçlerine dâhil olmaya çağrılması gerekirdi. Daha net ifade etmek gerekirse programatik farklar önemsenmeksizin, derdi Türkye’deki faşizmle veya faşist iktidar ittifakıyla mücadele etmek olan herkesin bu birlik içerisinde bulunması beklenmeliydi. Ancak BMG’de programatik ayrımlar bir araya gelememenin sebebi olarak görülmekte.
Platformun bir eylem birliği olmadığı taleplerine bakarak da anlaşılabilir: “Bu düzeni değiştirmek”, “Sınıfsız sınırsız bir dünyayı inşa etmek” türünden hedefler veya talepler doğrudan bir devrim sorununa işaret eder, hâliyle bir eylem birliği ile değil devrimci bir özne ile gerçekleştirilebilir. Bu tür hedef ve talepler ancak geniş eylem birliği oluşmasının önüne geçmeye hizmet eder.
Soyut Hedef ve Taleplerle Siyaset Sahnesine Adım Atmak Mümkün Değil
Mücadele şekli ve araçları konusundaki muğlaklık BMG’nin karşısındaki tek engel değil. BMG’nin yukarıda alıntılanan kuruluş deklarasyonunun hiçbir yerinde Erdoğan’a karşı mücadelenin bahsi geçmiyor. BMG’nin kuruluşundan bu yana gerçekleştirdiği eylemlerde ve açıklamalarda da faşizmden, yoksulluktan, işçi ve emekçilerden, kadınlardan bahsedilirken Erdoğan’ın adına hiç rastlamıyoruz. Bugün Türkiye’de Erdoğan’ı hedef tahtasına oturtmadan herhangi bir mücadele yürütmek, Erdoğan’a karşı kabaran tepki ve öfkeyi kendi siyasetiyle birleştirmeden adım atmak mümkün müdür? Türkiye’de faşizm tespitinin doğru olduğuna inananlar için, faşizmi getiren veya kendisi getirmese de bugün ezilenlere, emekçilere sopa olarak faşizmin araçlarını kullanan da Erdoğan değil midir? Bugün faşizm tespiti de -yine tespitin doğruluğu yanlışlığı tartışması bir kenara bırakılırsa- Erdoğan’ı hedef alan ve onun hakkında konuşmaktan hiç bir koşulda sakınmayan bir siyaseti gerektirir. Deklarasyondaki “faşizmin çizdiği sınırlara hapsolmuş hiçbir anlayış ve önerinin kurtuluş reçetesi olamaz” ifadesinin anlamı Erdoğan’dan bahsetmeyen bir anlayış benimsemek midir?
Bu yaklaşım elbette yeni değil. Aynı yaklaşımı geçmişte “Sorun Erdoğan sorunu değil sistem sorunu” diyenlerden tanıyoruz: “Sorun sistem sorunu olduğu için biz Erdoğan’a karşı değil sisteme (devlete ya da kapitalizme) karşı mücadele ediyoruz. Erdoğan’a karşı mücadele yerine biz tüm sistemi karşımıza alıyoruz.” İddialarını yükseltenler de Erdoğan’dan bahsetmek yerine devrim, sosyalizm gibi kavramları kullanmayı tercih etmişlerdi.
Ancak geçmişte alıştıklarımızdan farklı olarak bu iddiaları bugün sürdürmenin ağırlığı daha fazladır. Çünkü bugün Türkiye’deki tüm sorunlar, tüm demokratik hak mücadeleleri Erdoğan’da kilitlenmiş hâldedir. Bugünün Türkiye’sinde Boğaziçi’ne atanan rektöre karşı çıkmak da, kadın haklarından bahsetmek de, işçilerin haklarını konuşmak da Erdoğan hakkında konuşmayı mecbur kılar. Kayyıma hayır demek, Rojava’yı savunalım demek, Erdoğan’a hayır demekle eş anlamlı hâle gelmiştir. Öyle ki normal şartlar altında siyasetin konusu olmayan aşıdan, sağlık sorunlarından, döviz kurundan bahsetmek bile Erdoğan’ı anmadan yapılamaz hâle geldi. Bu gerçek sol akımlar tarafından ne kadar görmezden gelinirse gelinsin herkesten önce Erdoğan tüm demokratik mücadeleleri kendisine karşı bir saldırı olarak kabul etmekte, onları kendi sorunu hâline getirmektedir. Köy sınırlarının belirlenmesi kadar tali meselelerin Erdoğan’ın sorunu olduğu koşullarda siyaset hakkında konuşmak isteyen kimsenin Erdoğan’dan bahsetmeme, hedefinde onun olmadığı bir plan yapma alanı kalmamıştır.
Başka bir konjonktürde, başka bir dönemde genelgeçer mücadele, direniş söylemleri, her ne kadar bir sonuca ulaştırmayacak da olsa, daha etkili veya uzun ömürlü olabilirdi. Bugünse çapı ne olursa olsun herhangi bir mücadeleden söz edenlerin Erdoğan’dan bahsetmeme imkânı da ortadan tamamen kalkmış hâldedir. Başka bir deyişle Erdoğan’dan bahsetmeden siyaset yapılamayacağı gibi soyut kavramlarla siyaset yapıyor görüntüsü vermek de gittikçe zorlaşmıştır. BMG bu konuda adım atamadığı takdirde de siyaset sahnesinde silikleşme ve önemsizleşme kaderine mahkûm olacaktır.
Soyut Hedef ve Taleplerle Siyaset Sahnesine Adım Atmak Mümkün Değil
Madem Erdoğan’a karşı mücadele bu denli önemli öyleyse neden BMG bunu yapmıyor? Burada listelenen sorunları BMG’nin bileşenleri bilmiyor mu? Bunun bir bilgisizlik veya kafa karışıklığından kaynaklandığını düşünmek doğru olmaz. Bu sorunun asıl kaynağını HDP’nin ve kuyruğuna takıldığı Millet İttifakı’nın tutumunda aramak gerekli.
Millet İttifakı’nın seçimlere odaklı tutumuyla uyumlu olarak HDP Erdoğan’a karşı 2023 seçimleri hedefli parlamentarist bir mücadeleyi yürütme görevini üstlenirken “daha önemli” görünen faşizm, mücadele gibi konular ise BMG’nin payına düşmüş oluyor. Başta sorduğumuz “madem HDP bu mücadelede en büyük destekçi HDP neden bu bileşimin bir parçası değil?” sorusunun cevabı da bu şekilde verilmiş oluyor.
Erdoğan’a karşı mücadele bir devrim sorunu değil muhtelif reformist akımların da verebileceği bir mücadele olarak görüldüğüne göre, HDP’nin de kendi meşrebince Erdoğan’a karşı mücadele etmesi siyasi bakımdan teşhir edilmesi gereken bir tutum olmaktan çıkıyor. Nitekim BMG sadece HDP’yle değil “tüm demokrasi güçleri” ile yan yana olacağını ifade ediyor. Böylelikle BMG soyut faşizme karşı soyut sınıfsız toplum kurma mücadelesi yürütürken, HDP de Millet İttifakı’nın peşinde Erdoğan’a karşı somut mücadeleyi verme sorumluluğunu üstleniyor. Bir anlamda siyaseti HDP’ye ve buradan dolaylı Millet İttifakı’nın inisiyatifine bırakmış oluyor.
Bağımsız Siyaset Yapabilmek için Örgütsel Bağımsızlık Gerekir
BMG’nin ortaya çıkışını, özellikle herkesin siyasetten kaçmaya çalıştığı bir dönemde devrimci kaygılar güderek atılmış bir adım olarak görmek gerekir. Üstelik gerek HDP’nin içinde gerek dışındaki BMG bileşenlerinin de kendilerini HDP’nin izlediği parlamentarist ve reformist yoldan ayrı bir yerde konumlandırma arayışında oldukları da sır değildir. Bu arayış BMG girişimiyle bir kez daha açığa çıkmıştır.
Ancak iyi niyete, yerinde rahatsızlıklara ve huzursuzluklara rağmen BMG bileşenlerinin HDP’den ayrı duruşu ancak yukarıda tarif ettiğimiz iş bölümü şeklinde gerçekleşebilir: HDP’nin, Erdoğan ile mücadeleyi Millet İttifakı’nın çizgisinde yürüttüğü, hedefine kimin oturtulduğu belirsiz faşizmle mücadelenin de BMG’ye kaldığı bir iş bölümü. Oysa reformistlerden ve onların siyasetinden kendini ayırmak isteyenler bugün reformizme karşı bir teşhir hareketi yürütülmesinin acil gerekliliğini hissetmeli, bu teşhirin sorumluluğunu da alabilmelidir.
Bu sorumluluğu alabilmek için öncelikle örgütsel olarak reformistlerden tamamen kopabilmek gereklidir. Bu anlamda BMG niyeti ne olursa olsun reformizmi teşhir sorumluluğu alamayacaktır. Reformist yapıların içindeyken doğru tutumlar alınsa veya doğru fikirler söylense dahi örgütsel bağlar siyaseti de belirleyecektir. Dahası tüm sorunlar Erdoğan’da kilitlenirken soyut mücadeleden bahseden BMG için bu doğruları söyleme imkânları da neredeyse ortadan kalkmıştır. Gerçekten faşizmin sınırlarına hapsolmayan, devrimci, bağımsız bir siyaset herşeyden önce örgütsel bağımsızlık gerektirir.
Bu tespit ve eleştirilerimiz BMG’nin önümüzdeki günlerde gerçekleştirmek istediği eylem, etkinlik ve kampanyalardan sekter biçimde uzak duracağımız anlamına gelmiyor. Kuruluşundan bu yana Birleşik Mücadele Güçleri’nin içinde yer almak istediğimizi bileşenlerine ifade emiştik ve bundan sonra da BMG’ye önerilerle gitmeye devam edeceğiz. Değerlendirme ve eleştirilerimizinse devrimci kaygılar taşıyan, bu kaygılarla BMG içinde yer alan tüm militanlar için anlam ifade edeceğini düşünüyoruz.