TKP MK üyelerinin Karadeniz açıklarında Ankara hükümetinin emriyle katledilmesinin yıldönümü olan 28 Şubat tarihinde, Ankara’da farklı kurumlarla birlikte Suphiler’in mirasını ve Türkiye devrimci hareketinin bugüne varan izleğini tartışacağımız bir panel düzenlemeyi planladık. Davet ettiğimiz kurumlardan gelen olumsuz yanıtlar ve etkinliği düzenlemek için ihtiyaç duyduğumuz zaman nedeniyle etkinliği bir söyleşi formatında ancak 22 Şubat’ta düzenleyebildik. Devrimci Parti Genel Merkezi’nde düzenlediğimiz söyleşinin ilanını Ankara’daki kurumlara ve ilişkilerimize ulaştırdık. Söyleşiye katılım sınırlı idi. Siyasi kurumlar arasından Devrimci Parti’den arkadaşlarımız ise söyleşinin tamamına katıldılar.
Konuşmacı yoldaş, sunumuna bugün solun durumuna dönük tespitleri ele alarak başladı. Bugün solun durumuna bakanların yaptığı en temel tespit solun dağınık olması olsa da, bu tespitin kısmen doğru olmasıyla beraber geçmişe kıyasla bu parçalanmışlığın daha az olduğunu söyledi. Örneğin, geçmişte uluslararası komünist hareketin çok başlı olmasının da etkisiyle ortaya çıkan gelenek farklarından kaynaklanan dağınıklığın bugün tasfiyeciliğin etkisiyle azaldığını, geçmişte gelenek farkından dolayı birbirine karşı devrimci diyenleri bugün aynı kitle partisinde buluşabildiğini söyledi. Solun durumuna ilişkin ikinci önemli tespitinse yaygın yenilgi edebiyatı ve “yeni” arayışı olduğunu söyleyen konuşmacı yoldaş, bu yeni arayışlarının son tahlilde tarihsel süreçte aşılmış çok daha eski teorilerin bugün yeniden sunulması olduğunu açıkladı. Aynı zamanda yenilgi tespitlerindeki hatalar üzerinde durdu. Ekim Devrimi’nin yenilgisinin bir vakıa olduğunu fakat yenilginin sebeplerini doğru bir şekilde ele almadan yalnızca bir devrimin akıbetine bakarak yapılan analizlerin vardığı noktanın sorunlu olduğunu açıkladı. Marx ve Lenin’in yenilgilere ilişkin vecizelerini hatırlatan yoldaş, yenilgilerin işçi sınıfı mücadelesinin bir parçası olduğunu, zafer garantili bir eylem olamayacağını, yenilgilerden öğrenerek ilerlemek gerektiğini açıkladı. Ekim Devrimi’nin akıbetine bakıldığında da yenilginin nesnel imkansızlıkların da etkisinin yanı sıra, esas olarak öznel hatalar üzerinden okunması gerektiğini söyledi. Bu hataların temelinde Komünist Enternasyonal’in dünya devrimi hedefinden vazgeçmesi ve Ekim Devrimi’nin alametifarikası olan işçi sınıfı iktidarının bir noktada ortadan kalkması olduğunu açıklayan yoldaş, yenilenin proleter devrim stratejisi olmadığının altını çizdi. Yoldaş daha sonra solun dağınıklığı konusuna döndü. Bu durumun kaynağında uluslararası merkez boşluğu olduğunu söyleyen yoldaş, bunun devrimci hareketin tarihi izlenerek görülebileceğini belirtti. Bugün “İşçilerin birliğinden önce komünistlerin birliği” şiarıyla komünistlerin parti birliği mücadelesi veren Köz’ün arkasında duran komünistlerin yüzlerini döndüğü Mustafa Suphi TKP’sinin bu konuda başarılı bir komünistlerin birliği örneği teşkil ettiğini söyleyen yoldaş, TKP’nin kuruluş kongresinde Anadolu’daki çok sayıda komünist örgütü birleştirdiğini belirtti. Bu birliğin zeminini Ekim Devrimi ve Komünist Enternasyonal’e yüz dönmenin oluşturduğunu açıklayan yoldaş, kongredeki ilk kararın ön tartışmasız bir şekilde alınan birlik kararı olmasının önemine vurgu yaptı. Uluslararası komünist hareketin tartışmasız bir merkezi olmasının burada oynadığı birleştirici rolün altını çizdi. Bugün yaygın şekilde eleştirilen Şefik Hüsnü çizgisinin de tıpkı TKP’nin kuruluşundaki çizgi gibi Komintern çizgisi olarak ele alınması gerektiğini ve değişimin şahıslar üzerinden değil Komintern’in devrimci çizgisinin yerini sınıf işbirlikçi çizginin alması üzerinden okunması gerektiğini belirten yoldaş,71-72 kopuşunun bu sınıf işbirlikçi çizgiden kopuş olduğunu açıkladı. 71-72 kopuşunun parlamentarizmden kopuş olduğunu detaylandıran yoldaş, kopuşta THKO’nun farkınının tereddütsüz ve doğrudan bir kopuş gerçekleştirmeleri, TKP-ML’nin farkının ise nihai kopuş neticesinde yüzünü Mustafa Suphi TKP’sine dönmüş olması olduğunu belirtti. Kopuşun bu üç ana damarının tek bir partide buluşamamış olmalarının ise uluslararası komünist hareketin çok başlılığı/başsızlığı ile doğrudan ilişkili olduğunun altını çizdi. 74 atılımı olarak bilinen noktada 71 kopuşunun iktidar hedefli devrimci örgüt anlayışının terk edildiğini, hükümet sorununa devrimci çözüm anlayışının yerini yerelci bir anlayışın aldığını belirten yoldaş, dağınıklığın bu süreçte de benzer bir şekilde sürdüğünü hatırlattı. 12 Eylül’ün ardından ise yenilgi edebiyatının yaygınlaştığını, devrimci mücadeleden pişmanlığın neticesinde ortaya “yeni” arayışının merkezinde yasal parti girişimleri olduğunu, ÖDP’ye varan sürecin bu anlayışın ürünü olduğunu açıklayan yoldaş, 90’larda devrimci hareketin yeniden yükselişi ve ÖDP projesinin başarısızlığının tasfiyeciliğin önünü kesemediğini söyledi. Bugün HDP’nin başarılı bir ÖDP projesi olarak nitelendirilebileceğini, çok sayıda farklı örgütsel yapıya bünyesinde ve çevresinde barındıran HDP’nin bu noktada solun dağınıklığını bir ölçüde ortadan kaldırdığını açıklayan yoldaş, komünistlerin birliği mücadelesinin bu tür birliklerden farkını açıkladı. Komünist Enternasyonal’in tartışmasız bir odak olduğu ilk dört kongrenin devrimci çizgisini temel alan, Komintern’e katılmanın 21 koşulunu ve Mustafa Suphi TKP’sinin Komintern onaylı programını referans kabul eden bir zeminde komünistlerin birliğinin sağlanabileceğini söyleyen yoldaş, bunun TKP’nin kuruluşu ile arasındaki paralelliğe vurgu yaptı. Bugün komünistlerin birliği mücadelesi verenlerin, ortak bir siyasal merkez altında, örgütsel yapılarını birbirine karıştırmadan, ortak bir siyasal kimlikle mücadele ettiğini ve diğer örgütlere de TKP’nin kuruluş kongresini toplamak üzere bu platformda ortak siyasal mücadele çağrısı yaptıklarını söyleyen yoldaş, konuşmasını noktaladı.
Sunumun ardından soru-görüş bölümüne geçildi. İlk olarak dinleyiciler arasından bir yoldaş söz alarak Komünistlerin Birliği’nin çağrısını açmasını istedi. Söz alan bir başka katılımcı da siyasal merkeziyetçilik-örgütsel ademimerkeziyetçilik konusunun açıklanmasını istedi. Bir başka katılımcı, komünistlerin birliğinden önce aynı gelenekten gelenlerin birliğini sağlamanın daha kolay olup olmayacağını sordu. Ayrıca Komintern’in tasfiye olduğu dönemlerde de devrimler olduğunu hatırlattı. Söz alan Devrimci Partili bir katılımcı ise Ekim Devrimi’nin yenilgisinin özeleştirisinin hakkıyla yapılmadığını, iktidarın işçi sınıfına değil burjuva katmanlara verilmesinin esas hata olduğunu söyledi. Türkiye devrimci hareketinin 80’lere kadar işçi sınıfıyla bağ kuramamasının önemli bir eksiklik olduğunu vurguladı.
Konuşmacı yoldaş soru ve görüşlere verdiği yanıtlarda, Komünistlerin Birliği’nin yapısını detaylandırdı, Türkiye’de yalnızca ÖDP gibi reformist birlik girişimlerinden değil MLKP gibi devrimci temeldeki birlik girişimlerinden de farkını açıkladı. Bir başka soruya cevaben, aynı gelenekten gelenlerin birliğini sağlamanın denenmemiş bir yol olmadığını, bu yöntemin beklendiği gibi kolay olmamakla beraber özü itibariyle yanlış da olduğunu açıklayan yoldaş, Komünistlerin Birliği’nde buluşanların bu tür deneyimlere de sahip olduğunu söyledi. Komintern’in tasfiye olduğu dönemde de devrimler gerçekleşmesi konusunda ise, bu devrimlerin hiçbirinde sovyet iktidarı kurulamamasının, bu devrimler neticesinde kurulan devletlerin birbiriyle rekabet halinde olmasının ve bu devletlerin yanı başındaki birçok yenilmiş devrim örneğinin de Komintern’in tasfiyesi ve dünya devriminin sorumluluğunu alan bir parti olmaması ile ilişkili olduğunu açıkladı.
Söyleşimiz doyurucu tartışmalara zemin olması açısından başarılıydı. Bundan sonraki süreçte de bu denli nitelikli tartışmalara sahne olan söyleşiler düzenlemeyi ve hazırlık aşamasındaki eksikliklerimizi aşmayı önümüze koyuyoruz. Devrimci Parti’ye, dayanışma göstererek yerlerini bize açtıkları ve söyleşimize katkı sundukları için tekrar teşekkür ediyoruz.
Ankara’dan Komünistler