Ocak 2020'de Mustafa Suphi ve yoldaşları için 1 Mayıs Mahallesinde yapılan yazılama çalışması

2 Şubat 2021’de İzmir’de Mustafa Suphi ve arkadaşlarının katledilmesinin 100. Yıldönümünde Şefik Hüsnü TKP’si ile hesaplaşılmadan Mustafa Suphiler’in TKP’sine neden sahip çıkamayacağımıza ilişkin ilişkin bir söyleşi gerçekleştirdik. Söyleşiyi sunan yoldaş söz konusu yıldönümünde Mustafa Suphi TKP’sini ananların onun Şefik Hüsnü dönemi TKP’si ve sonrasından ayırt edici yönünü vurgulamak yerine bu yönü gölgeleyici yaklaştıklarını, Mustafa Suphiler’in kurduğu TKP yerine, Nazım Hikmet’in şiirinde belirttiği üzere, ölenlerin isimlerinin anılmasıyla yetinildiğini ve hatta bunun, vurgulanması gerekeni görmezden gelmenin bahanesi yapıldığını ifade ederek söze başladı. Bunun birkaç nedeni olduğunu dile getiren yoldaş, sırasıyla bu nedenleri sıraladı.

Türkiye’de hâlihazırda TKP ismini taşıyan veya TKP’nin mirasını taşıdığını savlayan hareketler olduğunu fakat bu hareketlerin gerek iddia ve hedefleri gerek yapıları bakımından Mustafa Suphiler’in TKP’sinden uzak ve cılız olduklarını, dolayısı ile Mustafa Suphilerin TKP’sini irdelemek yerine ‘onlar maceracıydı’ deyip zaten devrim yapılamazdı sonucuna varmaya teşne olduklarını aksi taktirde bu yapıların Mustafa Suphilerin TKP’sine neden benzemediklerini açıklamak zorunda kalacaklarını ifade eden yoldaş, buna yeltenmelerinin ise gittikleri reformist çizgiyi ortaya koyacağı için bundan imtina ettiklerini belirtti. Mustafa Suphiler’in TKP’sine 10 Eylül 1920’deki kongrede 50 civarında delege seçildiğini, her bir delegenin 20 kişi tarafından seçildiği göz önüne alınırsa kongreye 1000kadar üyenin katıldığını, bunun o zamanın koşulları için çok büyük bir sayı olduğunu belirten yoldaş, o günlerde TKP’nin ve bolşevizmin Sevr Türkiyesi üzerindeki etkisinin (bunun üzeri de örtülmeye çalışılsa da) sanılanın çok üzerinde olduğu, Meclis’te ilk seçilen hükümette Mustafa Kemal’e rağmen sosyalist bir ismin (Doktor Nazım) seçilmesinin de bunu gösterdiğini ifade ederek, bu gücün daha fazla büyümesini engellemek isteyen Mustafa Kemal’in katliamın arkasında olduğunu ifade etti. Tüm bu olguların Mustafa Suphiler’in TKP’sinin gücüne işaret ettiğini belirten yoldaş, bu gücün önemsizleştirilmesinin nedeninin bugün bu partinin ilkelerini ve mirasını savunamayacağını bile bile partinin ismini kullananların oportünizminden kaynaklandığını ifade etti. Bu noktada (bir başka hurafe olarak) Lenin’in kemalistleri desteklediği savına da değinen yoldaş, böyle bir durum olmadığını, Komintern ile Sovyetler’i birbirinden ayırmak gerektiğini, SSCB’nin Brest-Litovsk Anlaşması’nı imzalamasının Bolşevikler’in Almanya’da devrim iddiasından vazgeçmesi anlamına gelmeyeceğini örneklendirerek açıkladı, partinin devletten veya kitle örgütlerinden ayrı durmasının öneminin de bundan kaynaklandığını dile getirdi.

‘Mustafa Suphiler maceracıydı’ ve ‘Lenin Kemalistleri destekledi’ savlarının yanlışlığını açıkladıktan sonra yoldaş Mustafa Suphiler’in Kemalistlere güvenerek/onlarla işbirliği yapmak amacıyla Türkiye’ye geldiği hurafesine değindi. Partinin programında devrim hedefinin açık bir şekilde belirtildiğini ifade eden yoldaş, Anadolu’da rençberler şurası kurmayı hedefleyen bir örgütün elbette Anadolu’ya gelip devrim hedefiyle Sevr Türkiyesi’nde örgütlenmeyi amaçlayacağını belirtti. Bir başka hurafe olarak Şefik Hüsnü’nün her zaman oportünist bir kişilik olarak görülmesine değinen yoldaş, nasıl ki Stalin’in edimlerini 4. Kongre ilkelerine uyumlu bir parti üyesi olduğu sürece sahipleniyorsak, nasıl ki Troçki’nin Bolşevik Parti üyesi olarak yaptıklarını sahipleniyorsak, Komintern’in tasfiyesi süreci başlangıcına kadarki dönem içinde Şefik Hüsnü’nün yaptıklarını da sahiplenmek gerektiğini, Şefik Hüsnü’nün temelde kemalist olmadığını, 1925’te Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkını savunduğunu, 1930’daki Ağrı İsyanını sömürgeciliğe karşı bir isyan olarak değerlendirdiğini, Şeyh Sait İsyanı’na verdiği karşı tepkinin ise Komintern’in tasfiye sürecinde değiştirilen ulusal hareketlere yönelik yaklaşım koşulları olduğunu, ulusal burjuva hareketleri ‘anti-emperyalist’ ise desteklenir yaklaşımının Komintern’in tasfiye sürecinde kabul edilmesi ile Mustafa Suphiler’in TKP’sinin tasfiyesinde doğrudan payı olduğunu dile getirdi. Yoldaş, yine de günümüzle karşılaştırıldığında tasfiyeci Şefik Hüsnü TKP’sinin birçok bakımdan bugünkü Türkiye solundan daha ileride bulunduğunu, TKP’nin programındaki yanlışlar nedeniyle değil, programdaki ilkelerin tasfiye edilmesi nedeniyle toparlanmayı başarmadığını dile getirdi.

Sunumun ardından gelen bir soru/yorumda 1970’lerde Denizler’e Mahirler’e Kaypakkayalar’a getirilen maceracı eleştirisinin benzer bir şekilde Mustafa Suphi ve arkadaşlarına da getirildiği, oysa nasıl ki Denizler’i, Mahirler’i ve Kaypakkayalar’ı örgütleri ve örgütlülükleri ile birlikte değerlendirerek onları maceracı değil haklı bir savaşta yenilmiş olarak görmek gerekli ise, Mustafa Suphiler’in mücadelesini de böyle görmek gerektiği ifade edildi. TKP’yi kuran Mustafa Suphi ve arkadaşlarının haklı ve doğru bir savaşta yenildiklerini belirten yoldaş, savaşta/başkaldırıda yenilmek için illa hata yapmış olmanın gerekmediğini belirterek, günümüzde de komünistlerin temel amaçlarının Türkiye’de bir parti kurup o partiyle devrime önderlik etmek olduğunu, fakat bu parti kurulmadan önce Gezi benzeri, Kobane Benzeri, Boğaziçi benzeri isyanlar olduğunda ‘biz daha yeterince güçlü değiliz, henüz parti kurmadık’ diyerek bu haklı başkaldırılarda yer almamazlık etmesinin düşünülemeyeceğini belirtti. Bu bağlamda yoldaş sorunun yenilgi değil, yenilgiye rağmen (Mustafa Suphi TKP’sinin ardılı olduğunu savlayanların) devrim mücadelesine devam etmemesi olduğunu ifade etti. Bir başka soruda ise Komintern’de belirlenen cephe ve ittifak anlayışları ile bu anlayışların bugün Türkiye’deki solcu örgütler tarafından yanlış kullanıldığı (bu nedenle solcu örgütlerin HDP’ile cephe değil ittifak içinde olduğu) örneklendirilerek, bu durumun da Mustafa Suphiler’in TKP’sinin tasfiyesinden bağımsız değerlendirilmemesi gerektiği ifade edildi.

Söyleşi hem Şefik Hüsnü hakkında yanlış bilinen doğruları irdelemek, hem de geçmişte yaşanan katliam ve devamında gelen tasfiyenin bugüne etkilerini anlamak bakımından doyurucu bir etkinlik oldu.

Devrim için Devrimci Parti,
Parti için Komünistlerin Birliği!

İzmir’den Komünistler