12 Ocak Pazar günü, Mustafa Suphi Vakfı’nda, “Ortadoğu’da Emperyalistlerin İstikrarsızlığı, Proletaryanın ve Ezilen Ulusların Kurtuluşu” başlıklı söyleşimizi düzenledik.

İstanbul’daki hemen hemen tüm sol siyasetlere ilanlarımızı ulaştırarak onları söyleşimize davet ettik. Halkların Demokratik Kongresi, Yeni Dünya İçin Çağrı, Politika Gazetesi ve İşçinin Kendi Partisi’nden arkadaşlarımız etkinliğe katılanlar arasındaydı.

“Kürtlere Özgürlük, Ortadoğu’ya Barış! Kahrolsun Ezen Ulus Şovenizmi!” şiarlı ozalitimizi söyleşi yerine astık. Standımızı açarak çeşitli kitap, gazete ve broşürlerimizi koyduk. Aynı zamanda, “Ortadoğu’da Mümkün Olan Emperyalistlerin İstikrarı Değil, Ekim Devrimi’nin Açtığı Kurtuluş Yoludur!” başlıklı yazımıza yer verdiğimiz broşürlerimizi gelenlere dağıttık.

Yaklaşık iki saat süren söyleşimiz devrim mücadelesinde düşenler için saygı duruşu ve moderatör yoldaşın açılış konuşmasıyla başladı. Ardından söz alan konuşmacı yoldaş, öncelikle emperyalistler arasındaki paylaşım kavgasının kaçınılmaz olarak savaşı gerektirdiğini ve komünistlerin soyut barış temennilerinde bulunarak yahut bir taraf tutmak için hakemlik yaparak değil, bu krizin yarattığı imkanlardan faydalanarak barışın ancak devrimle gelebileceğini vurgulayan bağımsız bir müdahalede bulunmasının şart olduğunu anlattı. Suriye’deki gelişmelere bakarken ABD, Rusya ve İngiltere ile Türkiye, İran ve İsrail’i aynı düzlemde birer aktörmüşçesine değerlendirmenin yanlış olduğunu açıklayarak, dışarıda herhangi bir devlet aklıyla ve bağımsız bir planla hareket edemeyen, içeride ise rejim kriziyle boğuşan, saldırganlığının da gücünden değil zayıflığından kaynaklandığı bir Türkiye Cumhuriyeti olduğunu vurguladı. Yoldaş, on iki yıldır duran Esad rejiminin yıkılışının sebebinin iki cephede savaşmakta zorlanan Rusya’nın vazgeçişi, HTŞ’nin yeni bir devlet kurma çabalarının arkasında yatanın ise Amerika ve İngiltere’nin icazeti olduğunu anlattı. Kürdistan sorununun Suriye de dahil son yirmi-yirmi beş yıldaki gelişmelerin seyrini nasıl belirlediğini ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hem içeride hem dışarıdaki sıkışık durumunu detaylı bir şekilde açıkladı.

İlk turdaki konuşmanın ardından kırk dakika süren soru-görüş bölümüne geçildi. Katılımcılardan emperyalizm ve bağımsızlık, komünistlerin dünyadaki ulusal hareketlere dair yaklaşımı, Bahçeli’nin başlattığı İmralı süreci, Amerikan emperyalizminin durumu, bağımsız bir perspektif geliştirilemediği bir tabloda komünistlere düşen siyasi görevler, demokratik Suriye ve demokratik Türkiye projelerini engelleyen yapısal faktörlerin ne olduğu hakkında soru ve görüşler ifade edildi.

On beş dakikalık bir aradan sonra konuşmacı yoldaş tekrar söz aldı ve demokratik Suriye’ye dair çeşitli emperyalistlerin farklı projelerinin hiçbirinin mümkün olmadığını ancak hepsinin Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasını istediklerini anlattı. Suriye’de Araplık üzerinden ulus tanımı olan bir üniter devletin yıkıldığını ve Batı Kürdistan’ın ve çeşitli mezheplerden kesimlerin varlığının ihtiyaç duyulan yeni bir ulus tanımının; askeri anlamda ise HTŞ, SMO, İdlib’teki güçler, SDG ve iki bin tane Amerikan askerinin varlığının Suriye’de tek bir ordu kurulmasının önünde büyük bir sorun olduğunu vurguladı. Amerikan emperyalizmine dair soruyu, Amerika’nın kendi kurduğu statükonun yükünü taşıyamadığını açıklayarak cevapladı. Yoldaş, İslam paydasında bir ulus tanımlayan, Ermeni ve Rumları katleden, Kürtlerin ilhak ve işgaline dayanan, “yurtta sulh cihanda sulh” politikasıyla hareket eden bir devlet olan Türkiye’nin en zayıf döneminden geçtiğimizi Erdoğan’ın 2015’te başlattığı içsavaş ve şiddetlenen rejim kriziyle beraber ele alarak anlattı. İkinci “çözüm süreci”nin de devletin bütünlüklü bir planının sonucu olmadığını, Erdoğan’ın Bahçeli’den kurtulma girişimlerine karşı Bahçeli’nin tasfiye sürecine bir direnç olarak ortaya attığı bir hamle olduğunu vurguladı. Komünistlerin yaklaşımına dair sorulara da cevap veren yoldaş, ezilen ulusların örgütlerine akıl hocalığı yapanların sosyal şovenizme hizmet ettiğini, ezen ulus devletlerine karşı mücadele eden ezilen uluslardaki örgütlerin ileri de geri de adım atabileceklerini söyledi.

Komünist Enternasyonal tasfiye olduğundan beri böyle bir önderlikten yoksunluğun emekçi ve ezilenlerin tek ve en acil sorun olduğunu belirten yoldaş, bunun ise ancak siyasi bir mücadeleyle kurulabileceğini, gücün de ancak devrimci bağımsız siyasetle kazanabileceğini vurguladı. Dünyadaki ve Türkiye’deki komünist partilerin yokluğunun üzerinden atlayarak söylenenlerin hakemlikten öteye geçemeyeceğini anlattı. Bugün Türkiye’deki komünistlerin görevinin, hükümetin Batı Kürdistan’a saldırılarına eylemli bir şekilde karşı çıkmak ve bunun için devrimci eylem birliği zeminleri yaratmak olduğunu ifade etti. Köz’ün arkasında duran komünistler olarak farklı sol siyasetlere de diğer katılımcılara da Batı Kürdistan’a saldırılara karşı birlikte ses çıkartmak için çağrımızı dile getirerek sözlerini sonlandırdı.

Hem soru-görüş bölümünde hem de söyleşi arasında katılan arkadaşlarla canlı bir şekilde siyasi konuların konuşulduğu ve etkinlik yerinin ayarlanmasından broşürlerin hazırlanıp katılımcılara ulaştırılmasına kadar hazırlık sürecinin eksiksiz yerine getirildiği söyleşimizi olumlu değerlendiriyor, gerisine düşmemeyi hedefliyoruz.

İstanbul’dan Komünistler