Özel sayımızın pdf sürümüne buradan ulaşabilirsiniz.
Burjuva muhalefeti düzenin muhalefetidir. Patronlara göbekten bağlı devlete sadıktır. Düzeni değiştirmez onu korur. İşçi eylemlerinin önünü açmaz onların önünü keser, kesemezse denetim altında tutar. Emekçilerin taleplerini öne çıkarmaz belirsizleştirir. Burjuva muhalefeti Türkiye’de CHP’dir ama onunla sınırlı değildir.
1 Mayıs’ta gövde gösterisi burjuva muhalefetinin ihtiyacıdır. Zira 2 Mayıs’ta AKP genel merkezinde Erdoğan-Özel görüşmesi var. Özel-İmamoğlu halefleri Kılıçdaroğlu’nun da gerisindedir. Kılıçdaroğlu Erdoğan’ın Yenikapı mitingine katılmıştı. Özel ise görüşmekle kalmıyor, Erdoğan’la birlikte yeni anayasa yapmaya dünden razı olduğunu ilan ediyor. Görüşmelere giderken işçi hareketini denetimi altında tuttuğunu solu peşine taktığını göstermek istiyor. Amacı hem güçlü görünmek hem de Erdoğan’a teminat vermek.
2024 İstanbul 1 Mayısı’nda burjuva muhalefeti amacına ulaştı. 1 Mayıs tartışmalarını tekeline aldı. Kendine yaraşır şekilde bu tartışmaları kapalı kapılar ardında yürüttü, belirsizliğe mahkûm etti. Şimdi de işçi hareketi içinde Taksim’i kazanmak için ayrı bir inisiyatif, ayrı bir girişim çıkmadığı için kendini dayatıyor ve Taksim’e çıkma iddiasındaki neredeyse tüm kesimleri kendi denetimindeki Saraçhane’de toplayarak bir gövde gösterisine hazırlanıyor. Böylelikle hem Taksim girişimlerinin önünü kesiyor hem de kendini solun merkezi olarak sunuyor.
Burjuva muhalefetine teslimiyet emekçilerin kaderi değil. 1 Mayıs’ın tarihsel anlamı da, bugünkü siyasi tablodaki güçler dengesi de böyle bir kadere mahkûm olmadığımızı gösteriyor.
1 Mayıs işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günü. Tek tek işçilerin, şu ya da bu sektörün değil işçi sınıfının mücadele günü. Ancak siyasal bir mücadele, hükümete karşı ve iktidar olmak için mücadele sınıf mücadelesi adını hak edebilir. 1 Mayıs tarihsel olarak emekçilerin kendi sorunlarına, kendi bağımsız siyasi iddialarıyla sahip çıktığı gündür. Bugün de öyle olmalı.
Karşımızda gerileyen bir hükümet var. Gerileyişi yeni değil on beş yıldır sürüyor. Türkiye’de bir tek adam rejimi yok. Hiçbir zaman da olmadı. Erdoğan tüm gerileyişine rağmen hâlâ ayaktaysa bu onun gücünden ötürü değil, 12 Eylül rejiminin on yılı aşkın bir süredir derin bir kriz içinde felç olmasından ötürüdür. Üstelik o koltukta oturabilmek için 7 Haziran seçimlerinden beri MHP’ye teslim olmuş bir içsavaş başlattı. Hedef tahtasına HDP’yi koydu, kendisine muhalif olan tüm kesimleri düşman olarak ilan etti.
Sınıf düşmanlarımız kriz içinde. Çünkü Erdoğan artık içsavaşın yükünü taşıyamıyor. Bu nedenle MHP’den kurtulmaya, içsavaşı bitirmeye çalışıyor. Gelgelelim MHP Erdoğan’ın tasmasını elinden bırakmaya hiç niyetli değildir. Erdoğan’ın MHP’den kurtulmasının tek yolu CHP’yle anlaşmasıdır. Yeni anayasa manevrası bu mecburiyetin ve çaresizliğin sonucudur.
Gücümüz yerli yerinde. Ahlanıp vahlananlara kanmamalı. Erdoğan’ın içsavaşı başlatmasının en önemli sebebi emekçi hareketinin hükümetin kaderini sadece oylarıyla değil eylemleriyle tayin edebilecek bir güce kavuşmuş olmasıydı. O günden bugüne 31 Mart seçimlerinde ve Van direnişinde bir kez daha görüldüğü üzere bu güç azalmadı, yerli yerinde duruyor. Düzen güçleri tarihinin en büyük krizi ile yüz yüzeyken biz işçi ve emekçiler de siyasal olarak tarihimizin en güçlü döneminden geçiyoruz.
Emekçi hareketi sahip olduğu devasa gücü kendi kurtuluşu yolunda kullanamıyor. Emekçilerin gücünün dayattığı soru açıktır. Bu güç nasıl kullanılacak? Hükümete karşı işçi ve emekçilerin birleşik ve eylemli mücadelesini büyütmek için mi? Düzen partileri arasındaki seçim ve anayasa pazarlıklarının bir parçası olmak için mi? Bugün hükümet Kürdistan’a Zap’a Metina’ya yönelik yeni bir sefer hazırlığında bulunurken bu sorunun yanıtı yaşamsal önem taşıyor.
Hükümet cephesinin verdiği yumuşama sinyalleri burjuva muhalefeti ile pazarlık yapmak içindir. Bu sinyallerden emekçi ve ezilenlerin payına düşen yeni saldırılardır. Bu saldırıların bir boyutu ekonomik istikrar adına, Mehmet Şimşek eliyle yürütülen yoksullaştırma programı ise diğer boyutu siyasi istikrar adına Metina’ya yürütülen imha operasyonudur.
Burjuva muhalefeti hükümetin saldırılarının şaşmaz destekçisidir. Amerikancı ekonomi programlarını da, operasyonları da alkışlayan CHP’dir. Yeni anayasa sorunu siyasi gündemin merkezine otururken CHP’nin Erdoğanla pazarlığa yanaşmayacağını düşünmek saflık olur.
2024 1 Mayısı’nda Saraçhane burjuva muhalefetinin platformudur. 2023 Cumhurbaşkanı seçimi öncesi Meral Akşener ve Ekrem İmamoğlu’nun üzerine çıktığı otobüstür. 31 Mart’ta CHP’ye verilen açık/örtük desteğin yankısıdır. Her cephede sıkışmış Erdoğan’a atılan can simididir. Taksim için mücadele etmenin değil onu anayasa pazarlığında bir koz olarak kullanmanın ve bir rüşvet olarak talep etmenin adıdır. Taksim’e çıkan yolların açılmasının değil kapanmasının adıdır.
Saraçhane emekçilerin ezilenlerin bağımsız talepleri dışarıda bırakır. Çünkü burjuva muhalefeti Erdoğan’a can simidi atmanın yolunu Osman Kavala ve Can Atalay’ı aynı paydada buluşturmakta buldu. Siyasi tutsakları gündemine ancak AYM kararlarının arkasına sığınarak alabiliyor. Oysa bize gereken tüm siyasi tutsakların özgürlüğü. Burjuva muhalefeti dün olduğu gibi bugün de işgal ve imha operasyonlarının arkasında duracağına teminat veriyor. Oysa bizim bu operasyonları püskürtmeye ihtiyacımız var.
Demokrasi savaşı burjuva muhalefetinin peşinde verilmez. Askeri seferlerin sonuç alabileceğine ancak on yıllardır süren Kürt Baharı’nın ne olduğunu bilmeyenler inanacaktır. Erdoğan’la CHP’nin yeni bir anayasa yapabileceğine 2010’nun yetmez ama evetçilerinin bile inanması güçtür. Ama tüm bunlar emekçiler ve ezilenleri muazzam fırsatlar barındıran bir demokrasi savaşının beklediğinin kanıtıdır. Bu savaşa Saraçhane’de hazırlanılmaz.
1 Mayıs uluslararası dayanışmanın günüdür. Sadece işçilerle değil dünyanın ezilen uluslarıyla dayanışmanın günüdür.
Filistin ile dayanışmanın günüdür. Kürdistan ile dayanışmanın günüdür. Ezilen uluslarla dayanışmanın birinci adımı onların düşmanlarının ve işbirlikçilerinin karşısına dikilmektir. Başkasını ezen bir ulusun emekçileri de özgür olamaz. Gazze’yi kana boğan siyonistlerin karşısında nasıl duruyorsak bugün Zap’ta, Metina’da direnişi kırmak için düzenlenen harekatların karşısında da öyle duralım.
Göçmen işçilerin haklarını, siyasi tutsakların özgürlüğünü asıl işçiler savunabilir. HükümetYoksullaştırma saldırısını da işgal ve imha operasyonlarını da sadece işçiler durdurabilir. Bu hükümeti koltuğundan bir tek işçiler indirebilir. Tüm bunlar ancak işçiler müttefiki olan ezilenlerle hükümete karşı birleşip, seferber olursa, savaşırsa gerçekleşebilir.
Solun, emekçilerin, ezilenlerin 2024 1 Mayısı’nda Saraçhane’de yeri yoktur, olamaz. Sol akımlar Taksim konusundaki meşru ısrarlarına karşın, Taksim’de bir 1 Mayıs mitingi örgütlenmesi için başvuru yapmadılar, bu konuda inisiyatifi DİSK’e ve CHP’ye bırakarak yanlış bir çizgide hareket etti. Saraçhane’de burjuva muhalefetinin anayasa pazarlığı öncesi gövde gösterisi yapacağı bir eylemin önü böyle açıldı.
Taksim geçmişte nasıl açıldıysa öyle açılacaktır. 2010 yılında Erdoğan’a Taksim’i açtıran anayasa referandumu hazırlıkları değildi. Sendika bürokratlarından duyduğu korku hiç değildi. Erdoğan odağında BDP’nin, bugünkü adıyla DEM’in, durduğu ama onunla sınırlı olmayan bir emekçi muhalefetinden çekiniyordu. Bu eylem birliği 2010 1 Mayısı’nda Taksim’e başvuracağını açıklayınca Erdoğan Taksim anahtarını DİSK’e teslim etmişti. Sonrasında Taksim’de Erdoğan’ın kapatmaya çalıştığı kapıları bu sefer kırarak açan Gezi Ayaklanması da bu mücadele ikliminde ortaya çıkmıştı. Taksim bugün de aynı şekilde açılabilir. Burjuva muhalefetine yaslanarak değil emekçilerin kendi bağımsız iddialarından ve eyleminde güç alarak.
1 Mayıs’ta yapılamayanı 2 Mayıs’tan itibaren gerçekleştirelim. 2024 1 Mayısında ortak, bağımsız bir eylem çizgisi benimsenemedi. Bu koşullar altında emekçi hareketinin yapması gereken AKP ve CHP arasındaki anayasa pazarlığının figüranlığını reddetmek, Van’dan güç almak, bağımsız sınıf ve eylem çizgisiyle demokrasi savaşının öncü savaşçısı olmaktır.
Gücümüzü bilelim. Uzlaşma masallarına kulak asmayalım, seçimleri beklemeyelim. Kutuplaşmadan kaçmak şöyle dursun, hedef tahtasına hükümeti koyup karşı kutba eylemimizle yerleşelim.
IMFcilerin yoksullaştırma programına hayır!
Göçmen emekçiler sınıfın ayrılmaz bir parçasıdır!
Sendikalı, sendikasız, taşeronda çalışan işçilerin, işsizlerin, Afgan’ından Nijerlisine tüm göçmen emekçilerin ortak mücadelesini örelim.
Siyasi tutsaklara özgürlük!
İşgal ve imha operasyonlarını emekçilerin kitlesel seferberliği ile püskürtelim.
Hükümete karşı mücadelede inisiyatifi düzen muhalefetine bırakmayalım.
Hükümeti emekçilerin kitlesel eylemli seferberliği ile süpürelim.
DEMOKRASİ İÇİN TEK YOL DEVRİM!
ÖZGÜRLÜK SAVAŞAN İŞÇİLERLE GELECEK!